Ayşe Sandıkçı yazdı
AYŞE SANDIKÇI – Diğer Yazıları
Bu yazı bir “tarihte bugün” köşesini andırabileceği gibi bir kitap tanıtımı yazısı olarak da anlaşılabilir. Çünkü bu yazı 28 Ocak 1963’de başlayıp 4 Mart 1963’de kazanımla biten Kavel Grevini anlatan bir kitaptan alıntılar içermek istiyor. Kitabın adı: “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963. Yazarı Zafer Aydın. 2010 yılında Sosyal Tarih Yayınlarından çıkmış.
Bugün bu kitabın ve Kavel grevinin hatırlanmış olmasının nedeni 29 Ocak’ta başlayıp hemen ertesi gün yasaklanan Birleşik Metal – İş grevi. İki grevi ortaklaştıran durumsa karşı karşıya kaldıkları yasallık krizi. Çünkü her ikisinde de işçiler için anayasal anlamda sendikal hak var olmakla birlikte, grev hakkı birisinde verilmeyerek birisinde de elinden alınarak mevcut sendikal hakkın içi boşaltmış ve anlamsız hale getirilmiştir.
Kavel grevine giden yol 1950’li yılların yoğunlaşan grev hakkı mücadeleleri ile başlar. 31 Aralık 1961 günü ise birçok işçi sendikasının birleşerek Türkiye emek tarihinin belki o zamana kadarki en büyük mitingine tanık olur. Miting “Grev Hakkı” için düzenlenir. Çünkü 1963’e gelindiğinde o çok çoğulcu, çok demokratik olan 1961 Anayasası işçiler için hala grev hakkını kapsamaz. 15 Temmuz 1963 tarihli 275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt yasalarıyla düzenlenene kadar da kapsamayacaktır. İşte Kavel bugün herkes tarafından bu kanunun çıkmasının lokomotifi olarak görülmektedir.
Bugünse yani aradan 52 yıl geçtikten sonra Anayasal bir hak olarak ve Sendikalar Kanunu uyarınca grev hakkının önünde bir engel olmamasına rağmen grev yapmak neredeyse imkansız hale geldi. Bunu sağlayan gerekçe Bakanlar Kurulu’nun uygun gördüğü son derece esnek bir kavram olan “”milli güvenliğin tehdidi”. AKP iktidarıyla birlikte Petrol – İş, Kristal İş, Lastik – İş, T. Maden – İş ve Birleşik Metal İş’in grev kararları hep aynı gerekçe ile erteleme kararlarına ve Yüksek Hakem Kurulu kararlarına maruz kalmış ve işçi sınıfı en önemli aracı olan ve büyük mücadelelerle kazanmış olduğu grev hakkından artık tamamen yoksun bırakılmıştır. Bugün Birleşik Metal İş işçileri 2015 yılında yani grev işçi sınıfı tarafından tam 52 yıl önce kazanıldığı halde ikinci gününde grevleri yasaklanmış ve fabrikalarına geri gönderilmek istenmişlerdir.
AKP iktidarının diktatörlüğünü ve toplumsal muhalefetin bu dikta karşısındaki açmazlarını hepimiz biliyoruz. Tüm bunlar karşısında Birleşik Metal İş Sendikası yönetiminin tek başına ne yapıp ne yapamayacağını da biliyoruz. Ancak zaten sorun sendika yönetiminin tek başına yapacaklarıyla değil işçilerin mücadele konusundaki eğilimleriyle çözülecek bir sorundur. Ve grev yasağından günler geçmesine rağmen işçilerden çalışmamak ve fabrikaya girmek istememeleri yönünde görüşler gelmekte ise eğer, sendika yönetimini işçisini dinlememekle eleştirmek de boynumuzun borcu olur elbette. Fakat bırakalım bu yazı eleştirisini Kemal Türkler’le ve Kavel Grevinin kahramanlarıyla yapsın.
Kavel’ de her şey ikramiyelerin ödenmemesi üzerine patlak verir. Akabinde sendikalı işçilerin fabrikadan kovulmasıyla birlikte yavaş yavaş grev hazırlıkları başlar. Lakin henüz işçilerin yasal anlamda bir grev hakları yoktur. İşte tam bu noktada Zafer Aydın’a kulak verelim:
“Kavel’de grev hazırlığı için toplantılar düzenlenmeye başlanır. Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler toplantıda sorunun çözümü için grev önerir. İşyeri temsilcilerinden bazıları söz alarak grevin kanuni olmadığı yönünde itirazda bulunur. Kemal Türkler “Evet kanuni değil” diyerek temsilcileri onaylar hemen ardından da “haklarını almak için grevden başka bir yolun olmadığını” vurgular. Kemal Türkler, grevin yasal bir hak olarak tanınmadığı için yaşanabilecek işten atılma, dayak yeme, hapse düşme gibi olumsuzluklar hakkında işçilere bilgi verir, mücadelenin zorluklarını anlatır. Türkler’ in önerisine göre eylem, tezgah başında oturma biçiminde başlayacaktır. Eylem önerisini dile getirdikten sonra Kemal Türkler işçilerine “sizden üç şey istiyorum” diye başlayarak şunları söyler: “Nasıl olsa çalışmıyoruz diyerek tezgah başında uyumayacaksınız, gazete okumayacaksınız ve işe geç gelmeyeceksiniz. Bu dediklerimi tutarsanız bir Allah’ın kulu bize dokunamaz.”… O sıralarda işyerinde çalışan en genç işçilerden biri söz alarak “pek çok riskten bahsettiniz, sadece ikramiye için bu kadar risk almaya gerek var mı?” diye sorar. Soruyu soran kişinin kardeşi cevaplar: “Biz sadece ikramiye için grev yapmayacağız. Türkiye işçi sınıfının önünü açmak için grev yapacağız. Yasa mecliste. Fakat bir türlü çıkmıyor. Yasanın çıkması için belli insanların bir şey yapması lazım onu da biz yapacağız. Sen var mısın yok musun?” Soruyu soran işçi bütün tereddütleri ortadan kalkmamasına rağmen soruyu “varım” diye cevapladığını söylüyor.”
Kemal Türkler ise konuşmasında şunları söyler: “Biz bu hakkımızı yani anayasal hakkımızı kullanmalıyız. Aradan geçen bunca zamana rağmen, toplu sözleşme grev yasası çıkarılmamıştır, bize göre bu kasten ve bilerek savsaklamadır. Bu bir gasptır, önlenmelidir. Siz Kavel işçileri olarak bu işe öncülük edeceksiniz ve böylece Türkiye’de Anayasa’ya dayanarak bir hakkın kullanılabileceğini herkese göstereceksiniz. İnanıyorum ki, bu sayede sözü geçen yasaların çıkmasını da sağlayarak Türk işçisine önderlik edeceksiniz.”[1]
Böylelikle Kavel için bir grev süreci başladı. Aynen metal işçileri için 29 Ocak’ta başladığı gibi. Her ikisinde de işçiler demokratik kanallarını işleterek yaptıkları toplantılar ve oylamalarla kararlarının “grev” olduğunu açıkladılar. (Tek farkla, Kavel’de Kemal Türkler başkanlığındaki sendika yönetimi işçilerin mücadele taleplerini ve kararlılıklarını sönümlendirmek yerine daha da ileriye taşıdı.) Şimdi yeniden Kavel’e dönelim. İşveren 1 Şubat 1963 günü bütün işçilerin işine son verdi. Böylelikle grev fabrika önüne taşınmış oldu.
“2 Şubat 1963 günü Kavel işçilerinin grevi yeni bir biçim kazandı. Artık grev fabrikanın önünde sürecekti. İşyerinin önündeki polis sayısı artınca çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek bütün İstinye halkı da Kavel’ in önünde toplandı. T. Maden – İş, fabrikanın önünde toplanan işçilerin ve ailelerinin temel ihtiyaçlarını karşılamak için organize olmuştu. Hemen hemen her gün işyerinin önünde yemek pişirilip işçilere ve ailelerine dağıtılmaktaydı. Halk işçilerle polisin arasında tampon bölge oluşturmuştu. İşçilerin, Hasibe Nine dedikleri Karadenizli yaşlı bir kadın sık sık elindeki bastonu polislere sallayıp “Bu çocukların kılına dokunun, hepinizi öldürürüm” diyerek tehdit etmekteydi. Hasibe Nine Kavel işçilerinden Recep Hamza’nın annesidir. İstinyeli kadınların önderidir.
Kavel grevcilerinden Ahmet Usta, polislerin işçilere yaptığı saldırıların durdurulmasında kadınların çok önemli rol oynadıklarını belirterek, “Kavel grevinin ardındaki kahramanlar kadınlardır” demektedir.[2]
Grev toplumdan büyük bir destek alarak devam etti. Büyük bir destek derken aslında bugün de olduğu gibi sendikal örgütlülüğün güçlü olduğu, genel grevlerle sınıf kardeşliğinin taçlandırıldığı bir rüyadan bahsetmiyorum elbette. Ama bugün ne kadar olunabilirse o kadar destekten bahsediyorum. İşçilerin aileleri ve İstinye halkı örneğin. Ne zaman fabrika önünde polis sayısı artsa camiden anons yapılmış ve akabinde mahalleli çoluk çocuk, kadın erkek fabrika önüne gitmiş. Vehbi Koç’a ait General Electric Fabrikası işçileri aralarında para toplamış. Yine Koç’a ait Demir Döküm işçileri sakal bırakma eylemi yapmış. Kavel işçilerine karşı kışkırtılan Türkay Fabrikası İşçileri ise maalesef bir saldırı düzenlemiş fakat onların bu saldırılarını cami hoparlöründen duyan Dok işçileri yetişmiştir arkadaşlarının yardımına. Ve Dok işçileri o günden sonra tüm öğle aralarında yemeklerini ellerine alıp Kavel işçileri yanında nöbetlerini yerine getirerek kardeşlerinin yanında olmuştur. Halkın çocukları olmuş Kavel. Ve bu sürecin sonunda 4 Mart’ta anlaşmaya varıldı, Kavel kazandı.
Direnişten 4 ay sonra 15 Temmuz 1963’de Türkiye işçi sınıfı Grev Kanunu’nu yani Grev Hakkı’nı kazandı. Bugün yaşadıklarımız ise insanda 52 yıl geriye gitmişiz hissi uyandırıyor. Bu histen kurtulmanın tek yolu ise sanırım tarihimizi unutmamak. Deneyimlerimizi, mücadelelerimizi, biriktirdiklerimizi unutmamak.
[1]Zafer AYDIN, “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü KAVEL 1963, s.27-28
[2]Zafer AYDIN, a.g.e., s.40