TBMM’de HDP Grubu adına konuşan HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Kadir İnanır’a yönelik sözlerini işaret ederek, “1980 dönemi baskısından bu toplum nasıl dipdiri bir örgütlenerek başarıyla çıkabildiyse aynı biçimde bu baskıcı rejimden de çıkabilecek ve bu baskıcı rejimi alt edecektir” dedi.
TBMM’de 15 Ocak’ta HDP Grubu adına söz alan HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Selahattin Demirtaş’ın Devran eserini tiyatroda izleyen Kadir İnanır’a yönelik sözlerini işaret edek, “1980'de en ağır cunta döneminde dört sene sonra kabareler sokaklarda izlenmeye başlandı, şimdi tiyatrolara, fikirlere ve onları izleyenlere müdahale edecek cüret var. Biz tabii ki beterin beteri olduğunu düşünüyoruz ama hiçbir beterle de yetinmediğimiz gibi 1980 dönemi baskısından bu toplum nasıl dipdiri bir örgütlenerek başarıyla çıkabildiyse aynı biçimde bu baskıcı rejimden de çıkabilecek ve bu baskıcı rejimi alt edecektir.” diye konuştu.
TBMM’de 15 Ocak tarihinde HDP Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları’nın konuşması:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana, aralık ayı sonunda çok büyük bir sel felaketiyle karşı karşıya kaldı; Yüreğir, Karataş, Sarıçam, Seyhan'da çok sayıda ev sular altında. Evleri ziyaret ettiğimizde -eminim, diğer partilerin milletvekilleri de bu ziyaretleri gerçekleştirdi- hep beraber şuna tanık olduk: Evin içinde, kullanılacak tek eşya dahi kalmamış durumda. Bu konuyla ilgili de ciddi bir biçimde hasar tespiti yapıldığını sanıyoruz ya da sanmak istiyoruz. Tarım arazileri sular altında ve hâlen sular çekilmiş değil.
Hükümetin ilk günlerde Adana'ya ilgisi çok yüksekti, şimdi ise ilgisinin iyice zayıfladığını görüyoruz. Biner liralık yardımlarla bu işi geçiştirmeyi düşünmeyeceğinizi ümit ediyoruz. Bu nedenle bizler şu konudaki ısrarlı taleplerimizi yinelemek istiyoruz: Adana afet bölgesi ilan edilmelidir; ilk elden, vatandaşın ihtiyacı olan eşyalar, beyaz eşya, battaniye, yatak, yorgan vesaire gerçekten hızla temin edilmelidir. Çiftçinin Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borcunun faizi silinmeli ve bu faiz uygulaması olmaksızın borçlar yeniden yapılandırılmalıdır.
Değerli halklarımız, bizi ekranı başında dinleyen değerli yurttaşlarımız; Gülistan Doku'dan bahsetmeden geçmek olmaz çünkü şu an kadın katliamlarının, kadına yönelik şiddetin ağır bir biçimde yaşandığı bu ülkede bir trajedi daha yaşandı ve Gülistan Doku Dersim'de on bir gündür kayıp. Arkadaşı polis çocuğu, ilk elden ifadesi alınıyor, daha sonra yurt dışına hızla çıkmasına müsaade ediliyor ve hiçbir kamera kaydının olmadığına dair açıklamalar geliyor. Bu konuyu araştırmak, incelemek üzere Dersim'e Kadın Meclisi Sözcümüz Sayın Taşdemir bir kadın heyetiyle gitti, incelemelerde bulundu, aileyle görüşmeler yapıyorlar. Sevgili Taşdemir'in ifadesiyle Dersim, bırakın insanları aramayı, dağı taşı bile didik aradığınız bir bölge ve bu bölgede bir kadın kayboluyor ve buna dair hiçbir biçimde bir somut sonuca erişilemiyor.
Yine, Dersim Pertek'te çocuklara yönelik tecavüz olayı ortaya çıktı. Bununla ilgili de gerçekten şunu sorgulamak zorunda hissediyoruz kendimizi: Dersim gibi, kendine ait özel bir kimliği olan özel bir bölgede bu tür olayların yaşanması münferit olarak değerlendirilebilir mi? Bize göre hayır.
21'inci yüzyılda ileri demokrasiden bahsediliyor ve AKP 2023 vizyonundan bahsediyor. Gerçekten, 2023 vizyonu karnenizde her gün ölen kadınların kan izleri birikiyor. Al kanlı karneyi ve tezkerenizi kadınlar verecektir, bunu bilesiniz.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüde bahsedildi, Sayın Demirtaş'ın "Devran" isimli kitabı, biliyorsunuz, İstanbul'da bir okuma tiyatrosu olarak sahnelendi ve izleyici kitlesi oldukça renkliydi. Sayın Soylu ve şunu söylüyor Kadir İnanır'a: "Birileri de karşısına geçip o tiyatroyu seyrediyor, alkışlıyor. Eksik yapmışsınız Kadir efendi, eksik yapmışsınız o tiyatroya gidenler." Soylu'nun tiyatrodan ne kadar anladığını bilmiyorum, bu yaklaşımı sergileyecek bir insanın, hatta faaliyetlerine, pratiğine bakarak ben anlamadığını düşünüyorum, tersini kendisi açıklayabilir. Soylu'nun bu çıkışında sanata düşmanlık, düşünceye kilit, Kürt halkına nefret, Demirtaş ve arkadaşlarından, HDP'den korku görüntüsü çıkıyor. "Abartılı bir ifade kullanıyorsun." diyebilirsiniz ama ben en yakın psikoloğa sizlerin bunu sormasını isterim ve abartı olmadığını göreceksiniz.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki 2013 müzakere sürecinde akil insanlar projesini siz ortaya attınız ve bunun en fazla savunucusu AKP Genel Başkanıydı. Akdeniz Bölgesi'ne gelen ekipte Kadir İnanır, Lale Mansur gibi sanatçılar vardı, kendisi şu an burada mıdır bilmiyorum ama şu an AKP Milletvekili olan Sayın Hüseyin Yayman da vardı ve bunlara da tanıklık etti. Antakya'ya bu ekip geldiği zaman toplantıya ben de katılmıştım. İki günlük bir toplantıydı ve Türkiye'nin bütün bölgelerinde, 7 bölgesinde benzer bir çalışma yapılıyordu. Buradaki hedef neydi? En azından kamuoyuna söylenen hedef, açıklanan hedef neydi? Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için toplumu hazırlamak ve bir algı yaratmak, Kürt sorunuyla ilgili bir farkındalık yaratmaktı. Bu iki günlük toplantıya katılan birisi olarak… Birinci gününde 10'ar kişilik 20 masa oluşturulmuştu, atölye çalışması düzenlenmişti. Bu çalışmaya işçisi, çiftçisi, öğretmeni, bankacısı, sanatçısı, herkes katılmıştı ve orada her bölgede olduğu gibi yerel sorunlar tartışılmaya da başlandı. Aslında bu yerel sorunlar dış siyasetin tam da yerelin içinde nasıl filizlendiğinin göstergesiydi. Neydi bunlar? Biliyorsunuz, 2011'de Suriye'de savaş başladığı zaman sınır illeri çok fazla tedirgin oldu ve özellikle IŞİD'in -tırnak içinde söylüyorum- o korku saçtığı dönemlerde, Hatay'ı içine alan Levant bölgesinde "İslam devleti kuracağım." diyerek Alevilere yönelttiği tehditlerin yoğunlaştığı bir zamanda oradaki halk doğal olarak bu sorunları dile getirdi ve bunun karşısında grubun bileşeni olan bir gazeteci arkadaş buna tepki gösterdi. Biz de dedik ki: Bu şekilde akil insan olunamaz, bu şekilde halkın duygusunu ve düşüncesini hissetmeden barışı inşa edemezsiniz. O esnada sevgili Kadir İnanır masamıza geldi ve biz bu durumu kendisine anlattık. Kadir İnanır hiçbir yorum yapmadan gülümseyerek şunu söyledi: "Bu ülkeye isteseler de istemeseler de barış gelecek."
AKP sadece masayı mı devirdi? Hayır, sadece masayı devirmedi. Sadece Kürt halkına mı baskı yaptı? Elbette tarihsel olarak çok önemli baskılar var ama sadece oraya değil. Seküler yaşamı tehdit etti, akademiyi tasfiye etti, basını tekelleştirdi; sadece sermaye olarak değil, fikri olarak da. KHK'lerle ihraç etti, pasaportlara el koydu. "Güvenlik soruşturması" adı altında AKP'lilik testi yaptı. Kendisinden olmayana "Sana iş yok, aç kal." dedi, EYT'liyi takmadı. Bu liste daha uzar gider ama şunu söylemek zorundayız: Çarşı aç, çarşı susuz, çarşı üşüyor ve çarşı sinirleniyor artık.
Değerli arkadaşlar, gözlerimize ve kulaklarımıza inanmakta zorlandığımız bir konuya daha işaret etmek isteriz. Diyorlar ki: "Bekârlara vergi gelecek." Ben bu haberi duyduğumda inanamadım, defalarca, defalarca okudum "Acaba bir mizah mı var ortada?" diye. Ben burada ekonomik sebepleri vesaireyi bir yana bırakarak şunu söylüyorum: Sana ne, size ne kim ne zaman, nasıl evlenecek! Bu yetki sizde midir? Kadınların kaç çocuk doğurduğuna karıştığınız yetmiyormuş gibi devlet bütün işini gücünü bıraktı da kimin nasıl evleneceğine mi karar verecek?
Dış siyaseti çok konuştuk burada, bu ülkede yaşanan baskıları, tek adam rejimini, işsizliği, yoksulluğu, zammı, Libya'yı konuşa konuşa, Suriye'yi konuşa konuşa unutturmaya çalışıyorsunuz. Biz dış siyaset konuştuğumuz kadar buradan iç siyaseti konuşacak ve kamuoyunun sorunlarını, toplumun sorunlarını kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz.
Soylu'nun tabii ki tiyatro eleştirisine kısaca dönmek isterim. 1980'de en ağır cunta döneminde dört sene sonra kabareler sokaklarda izlenmeye başlandı, şimdi tiyatrolara, fikirlere ve onları izleyenlere müdahale edecek cüret var. Biz tabii ki beterin beteri olduğunu düşünüyoruz ama hiçbir beterle de yetinmediğimiz gibi 1980 dönemi baskısından bu toplum nasıl dipdiri bir örgütlenerek başarıyla çıkabildiyse aynı biçimde bu baskıcı rejimden de çıkabilecek ve bu baskıcı rejimi alt edecektir.
Yazar Mehmet Uzun'un bir sözünü paylaşmak istiyorum: "Ölümsüz birey yoktur ama yaratılan ölümsüz eserler ve bu eserlerin tümünden oluşan ölümsüz insanlar vardır." Barış sadece ölümsüz bir eser değil, insan aklının yarattığı en önemli ve erdemli iştir. Bu erdeme nail olmak için adaletin yanında cesurca yer almak gerek. Toplum bu erdemin etrafında cesurca birleşiyor, birleşecek. Bu gerçeği ne Soylu ne soylular ne saraylılar değiştiremeyecektir.