Düşünsel fukaralığa düşmüş toplumlarda ‘aforizma’ kuram sayılır. Edebiyat ile siyasal, toplumsal kuram ve düşünce zayıf biçimde buluşur.
Alev Alatlı, yıllardır böylesi bir alanda yazar, çizer. Romanlarında toplumsal, siyasal tartışmalar karakterlere bürünür. Zaman zaman aykırı olduğunu düşündüğü çıkışlarla gündeme gelir Alatlı.
Ama amacım, ne edebiyatçılığını, ne düşünsel dünyasını tartışma konusu etmek. Son olarak aldığı cumhurbaşkanlığı ödülü vesilesiyle yaptığı konuşma bile, doğrusu pek ilgimi ve tepkimi çekmedi. Ta ki CNN Türk’te bu gece Şirin Payzın’ın konuğu olarak söylediklerini duyana dek.
Ben televizyonu açtığımda, Türkiye’de iktidar dışında herkesi ve her şeyi topa tutuyordu. Önceliği basına eleştirileriydi.
Konuşması yeterince ilgi çekmedi de doz artırmaya mı karar verdi bilemiyorum ama, doğrusu program süresince söyledikleri ilgilenilmeyecek gibi değildi! Bunları söyleyen, yanıtını almalı diye düşünüyorum.
İktidarı isteyen beğenir över, isteyen beğenmez eleştirir, bu noktada sorun yok. Alev Hanım’ın basın veya ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, siyasal otorite yoğunlaşması gibi gözlemleri veya sorunları olmayabilir.
Neticede kendisi devletçi, milliyetçi, Avrasyacı/Doğucu ve kafası çokça karışık biri. Ama mevcut tabloyu bize ‘Türkiye Rönesans geçiriyor’ diye yutturmaya çalışması sessiz kalınacak gibi değil.
Belli ki Türkiye’de eskiden ‘ak’ denilene şimdi ‘kara’ denilmesini büyük bir düşünsel devrim sanıyor. Büyük düşünsel değişimler bir uçtan diğerine savrulmakla değil, düşüncenin mahiyetiyle ölçülür. Türkiye’nin mevcut düşünsel değişimi bırakın Rönesans’ı, olsa olsa sefaletten sefalete sürüklenme diye tanımlanabilir.
Tam da bu yüzden, ortalığı yeni bir düşünsel dünyanın kuruluşunu muştulayan metinlerden ziyade beşinci sınıf polemikler sarmış vaziyette. Sanatsal uyanış ise TOKİ evleri, Çamlıca Camii ve ‘Ak Saray’ kıvamında. Oldukça ilginç bir Rönesans anlayışı doğrusu. Kendisine Jeff Koon ile tanışmasını tavsiye ederim.
Diğer taraftan, Alev Hanım’a göre, “Yüzde 52 oy aldığı için Erdoğan’ın gözünü oymak, alçakça bir iş.” Bana göre de tüm toplumsal muhalefeti böylesi bir satıra sığdırmak pek alçakça bir iş. Pek hakkaniyetsiz, pek seviyesiz, fazlasıyla sırıtan, çiğ bir iş.
IŞİD ve Aydınlanma bağlantısı kurmak gibi, pek bilgece sandığı işler, artık çok bayatlamış tezler. 11 Eylül’den hemen sonra, John Gray, El Kaide merkezli olarak bu tezlerin kitabını yazmıştı, sonrasında harcıalem oldu. Keza Aydınlanma eleştirisi de post-modern kuramların suyunun suyu. Böylesini eline kalemi alan pek çok ergen yapıyor.
İdealist değil, elde patlayan dış politika
Alev Alatlı’yı kalbinden vuran, Türkiye’nin Suriyelilere ‘kucak açma’ mevzusu da, pek derin bir iştir. Meselenin idealist dış politika değil, elde patlayan dış politikanın sonucu da olmuş olabileceğini düşünmesinde fayda var.
Ama zaten tüm olayları o kadar başka bir gezegenden izliyor gibi ki Suriye meselesi solda sıfır kalır. Alatlı’nın ülkenin yitirdiği ‘kod birliği’ endişesi, tam da türdeşlik arayışına zemin teşkil edecek cinsten. Yıllar önce icat ettiği, olur olmaz tedavüle soktuğu ‘afazi’kavramı ise kusura bakmasın ama, sadece okur yazar cahilleri etkileyebilecek cinsten.
Alatlı’nın asıl mesesi ise ‘ülkenin bağımsızlığı’ imiş! Ne tesadüf Ergenekoncu diye içeri tıkılanların da benzer iddiaları, karanlık işleri meşrulaştıracak benzer mazeretleri vardı. Zaten konuşmasının bir yerinde İsviçre’de Doğu Perinçek’e yapılanları kınamadan geçemedi.
Tabii en önemlisi, ödül merasimi için hazırladığı metinde, aykırı ve eleştirel tutum olarak ‘nefret söylemi’ne bayrak açmasını örnek göstermesi. ‘Ermeni Soykırımı yok’ diyenler nefret söylemi bağlamında cezalandırılıyormuş; bu, düşünce özgürlüğüne aykırıymış…
Tartışılabilecek bir konu tabii, ama Alev Hanım sizin haberiniz yok galiba, bu ülkede ‘Ermeni Soykırımı yok’ diyenler değil, ‘Var’diyenler cezalandırılıyor. Hayranı olduğunuz Cumhurbaşkanı,‘Ermeni’ derken, alışkanlıktan olsa gerek, başına ‘Affedersiniz’ekliyor. Bu ülkede zulüm ‘nefret söylemi’ne karşı alınan hukuki tedbirlerden kaynaklanmıyor, tam tersine nefret söylemi almış başını gidiyor.
Hem düşünce özgürlüğü denilince, Alev Hanım’ın aklına ilk ve tek olarak ‘Ermeni Soykırımı yok’ diyenlerin düşünce ve ifade özgürlüğünün gelmesi, her şeyi yeterince açıklamıyor mu?
İlahi Alev Hanım, oturup ödülünüzün keyfini çıkarın. Düşünce ve ifade özgürlüğü mağduru bunca insanın yaşadığı ülkede mahcup olmak yerine bir de işi ilerletip bu iktidarın mağdur ettiklerine sataşmak neyin nesi?
Biliyoruz, siz devleti çok seviyorsunuz, heyheyli devlet fikri de çok hoşunuza gidiyor olabilir, ama öylesi bir devlet ve siyaset anlayışının zulmüne uğrayan bunca insan varken hiç olmazsa ortalara dökülüp daha fazla asap bozmayın.