“Uluslararası Çatışma Çözümü Deneyimlerinden Çıkarılacak Dersler” başlığıyla Ankara’da düzenlenen uluslararası toplantıda 2013’te başlayan ve 2015’te sona erdirilen Çözüm Süreci’nin neden yürütülemediği tartışıldı.
Amerika’nın Sesi’nin haberine göre, Dünya’daki çatışmaların sonlandırılması üzerine çalışmalar yapan merkezi Londra’da bulunan Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI), toplantılar serisinin birini de Ankara’da düzenledi. “Uluslararası Çatışma Çözümü Deneyimlerinden Çıkarılacak Dersler” başlıklı toplantıya, gazeteciler yazarlar, siyasetçiler, akademisyenler ve Türkiye’deki çözüm süreci sırasında kurulan Akil İnsanlar Heyeti üyeleri katıldı. Toplantıda Filipinler, Kuzey İrlanda ve Güney Afrika’da yaşanan çatışmaların sonlandırılmasında görev alan isimler deneyimlerini paylaştı.
Toplantıya katılanların gündeminde ise Türkiye vardı. Türkiye’de Kürt sorununa çözüm bulmak amacıyla 2013 yılında başlatılan süreç neden yarım kaldı? Çözüm sürecini halka anlatmaları için kurulan Akil İnsanlar Heyetinin iki üyesi Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Keyman ile AKP eski Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt bu soruya yanıt verdi.
Amerika’nın Sesi’ne konuşan Prof. Dr. Fuat Keyman, Türkiye’nin sürece hazırlıksız başladığını söyledi. Keyman, “Bir şekilde bir karar verilmiş ama iş nasıl gidecek? İki aktör arasında niyet anlamında bir uzlaşma var mı? Bunlar baktığımız zaman hem sürecin mimarisi, hem işleyişi, ilişkiler biraz hazırlıksız olmuş. O yüzden bu toplantılar önemli çünkü bunlardan öğreniyoruz. Bundan sonra başladığı zaman ne tür hazırlıklar yapılması lazım, nelerin üzerinde durulması lazım… İkincisi, o süreçlerde aktörler arasında süreci götürme üzerine bir niyet var. Hem de anayasal ya da dokümanlar düzeyinde bir hazırlık var. Bizde mesela bu çok fazla olmadı. Süreç başarıya ulaşırsa, dağdakiler ne olacak, süreç nasıl işleyecek? Yasal anlamda neler yapılması lazım. Yani böyle bir yasal, anayasal alt yapısı yoktu. Ama o ülkelerde var. Bizim o ülkelerden öğrendiğimiz tekrar çözüme doğru giderse Türkiye’de muhakkak bunun yasal veya anayasal ayağı olması lazım. Üçüncüsü ise Türkiye’nin özgünlüğü var. Bütün bu ülkelerden farklı olarak, çözüm sürecinin bitmesi ve geldiğimiz noktada Türkiye’de bölgesel boyut çok ciddi belirleyici rol oynuyor. Yani Suriye ve Irak’ta olanlar, Suriye’de devletin çökmesi, vekâlet savaşının yapılması. Türkiye’nin içişleri kadar, bölgedeki gelişmeler Türkiye’nin içişlerini etkilemeye başlıyor” dedi.
Yeni bir sürecin Suriye’den başlayacağını savunan Keyman, “Acaba süreç Suriye’den başlayıp Türkiye’ye mi gelecek yoksa tersi mi olacak? Burada hala belirsizlikler var. Bana göre büyük bir ihtimalle tekrardan normale dönüş, Suriye’deki yeniden yapılanma ve gelişmelere bağlı olacak. Çünkü aktörlerin ikisinin de, hem Kürtler’in hem Türkiye’nin ve onun çevresindeki partilerin hepsinin gözü Suriye’nin geleceğinin nasıl olacağının üzerinde. Bölgesel yapı Türkiye’de çok belirleyici oluyor” diye konuştu.
Süreci Amerika’nın Sesi’ne değerlendiren Abdurrahman Kurt, Türkiye’deki sürecin dünya deneyimleriyle ortak noktalarını değerlendirdi. Kurt, “Kullanılan yöntemlerde, çözüme olan istek ortak paydada çok önemli. Güçlü bir hükümet, karar alabilme yeteneğine sahip, alınan kararları uygulayabilme yeteneğine sahip güçlü bir hükümet ortak paydalardan bir tanesi. Çözüme ilişkin iki tarafın da istiyor oluşu, çatışmanın çözümsüzlük olduğu bilincinin her tarafta olması başka bir ortak payda. Bu paydalara vardığınızda bu kez çözümlerle ilgili kolaylaştırıcılara ihtiyacınız var çünkü tarafların kendilerinin bunu yapması zorlaşmış bir duruma geliyor. Özellikle karşılıklı şeytanlaştırmalar, daha önceki çatışmaların bir galibiyet endeksli yürütülmesinin getirdiği o karşılıklı suçlamaların abartılı oluşu, ya da işlenen suçların abartılı oluşu, çözümü tarafların ötesinde bir aracı kuruma ihtiyaç duyar hale getirmesi ortak paydalardan bir tanesi” dedi.
Türkiye’deki sürecin yürümemesini üçüncü tarafın olmaması ve dış dinamiklere bağlayan Kurt, “Bizim çözüm sürecinin çöküşündeki önemli parametrelerden bir tanesi üçüncü gözün olmayışıydı. Üçüncü gözle ilgili Türkiye’deki çelişki şundan kaynaklandı, onu iyi yönetemedik. Üçüncü tarafların tarafsızlığına ilişkin inançsızlık vardı. Buradaki çalışmalarda şunu gördük, örneğin Filipinler örneğinde önemli bir ifade kullanıldı ‘Eğer siz üçüncü gözün sınırlarını koyarsanız görev yetki ve alanlarını belirlerseniz, gerektiğinde değiştirebileceğiniz durumların olduğunu ortaya koyarsanız onlar da sınırlarını korumakta daha mutedil olurlar.’ Bu önemliydi. Türkiye’deki kaygılarla ilgili katkı sunacak bir yaklaşım. Bir başka boyut, çatışma taraflarının farklı yanlarını da dikkate almak gerekir örneğin buradaki ortak din kavramı, Türkiye’de görünenin ötesinde etki ettiğini gördük sahada. Ama bunun adaletle süslenmediğinde bir şeye yaramadığını görüyoruz. Türkiye örneğinde başarısızlığı, iç dinamiklerden öte dış dinamiklerin daha belirleyici hale gelmesiyle yaşadık. Dış dinamiklerle ilgili Türkiye özelinde bir analiz yapılması gerekiyor. Bunların sürece olumlu katkı yapacağı hale nasıl getirilir, en azından zararının minimize edilmesi ne şekilde sağlanabilir. Bunun istişare edilmesi gerekiyor. Buradan bakıldığı zaman ben yaşanan çözüm sürecinin çökmesiyle ortaya çıkan birikimin kayıp değil kazanç olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Kurt, “Yeni bir süreç başlayabilir mi?” sorusuna ise “Yeni bir sürecin belki partnerleri ve parametreleri tekrar tartışmaya açmak kaydıyla olabileceğini düşünüyorum” yanıtını verdi.