Cansel Aslan yazdı
“Çok acı var dayanamıyorum.” Yaşanan acılara dayanamayıp yıldızlar diyarında dinlenmeye giden Dicle Koğacıoğlu’nun ardında bıraktığı not! Gazetede haberi görünce Dicle hocanın ismini dahi bilmiyordum. Dört sözcük, bir kere okudum defalarca beynimde yankılandı. Sonra Dicle hocayı, gülen gözlü o kadını hangi acıların yıldızlar diyarına gitmeye ittiğini araştırmaya koyuldum. Şiddetin sadece şiddete maruz kalanları değil şiddeti araştıranları da nasıl mahvettiğini öğrendim. Dicle Koğacıoğlu, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesiydi. Töre mağduru kadınlar ve ensest hakkında araştırma yapıyordu. Babası gazeteye verdiği bir demeçte “Son iki yılda, 30 şehri dolaşıp töre mağduru kadınlar ve ensest ilişkileri araştırdı. Mağdurlarla yüz yüze görüşüyordu. Etkilenmemesi mümkün değil. Çok duygusal biriydi.” diyor.Dicle hoca görüştüğü kadınların yaşadığı acıya dayanamamış. Nasıl bir yürektir ki gördüklerinden, duyduklarından bu kadar yorulmuş ve 37 yaşında bu acıların yaşandığı dünyadan göç etmeye karar vermiş. Nasıl bir duyarlılıktır ki vasiyetinde ‘Ne varlığım varsa hayvan barınaklara bağışlayın’ demiş.
Birçok uzmana göre insan kendini çıkmazda ve “en güçsüz” hissettiği anda intihar ediyor. Dicle hocanın acısını paylaşamadığını bu acılar içinde kendini güçsüz hissettiğini düşündükçe tarifsiz bir acı yüreğimi yakıyor. Ağlayacak bir omuz bulamadı mı yoksa ağlasa da anlatsa da anlaşılamayacağını mı düşündü?
Kadınların dünyevi acılar karşısında yalnızlık hissi sadece fiziki bir yalnızlığı, mekansal bir tek başınalığı mı tarifler? 2011 yazında kaybettiğimiz şair Didem Madak, hem kendinin hem de Dicle hoca gibilerin “bay”lar dünyasındaki acılarının kafiyesizliğine izler düşürür;
Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Tüm bu sorular cevapsız. Ama gerçek olan bir şey var ki kadınların uğradığı sistematik şiddet hem maruz kalan kadını hem de şahit olan kanatıyor. Yalnız kalmamız birbirimize sarılmamız Dicle hocanın ki gibi duyarlı yürekleri yoruyor. Dicle hocaları aramızda tutmanın yolu bir arada dayanışma içinde kalarak acıları ortadan kaldırmak için mücadele etmek, “bay”lar dünyasında yalnızlıklarımıza ortak olmak; bizleri her gün biraz daha acıtan ataerkil düzenin çarkının her dişlisini paramparça ederken birbirimizi unutmamak. Çünkü ağlayacak bir omuz hepimiz için elzem; çünkü gerçekten dayanılmayacak kadar “çok acı var!”
* Didem Madak, Metis yyn. 2012
*Bu yazı 2014 Mart ayında Ankara Üniversitesi Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM)’da bir derste ödev olarak hazırlanmıştı. Kadınların kahkahalarına bile zincir vurmaya çalışanların kadına yönelik şiddetle ilgili kıllarını kıpırdatmadıkları bugünlerde kadına yönelik şiddeti araştırırken ‘çok acı var dayanamıyorum’ deyip intihar eden Dicle hocayı ve erkekler tarafından katledilen tüm kadınları anmak istedim.