Ulusal kanalların birçoğunda sabah kuşağı diye adlandırılan zaman dilimi içerisinde “kadın” programları yayınlanmakta. Gerek muhtevası, gerekse de yayınlanış saati itibarı ile gözümüze sokulan anlam; tüm ülke ücretli piyasaya salınmışken, evde ücretsiz emek harcayan kadınlara –ancak medyaya göre evde dertsiz, tasasız boş boş oturan kadınlara- hitap niteliğinde. Tam da bu yüzden, yani kadınları ev içinde yararsız birer nesne olarak kurgulaması açısından “kadın programları” bir hakaret biçimi olarak algılanmalı.
Bu minvalde tanımlanan/medya tarafından kurgulanan programlarda ülke genelinde kadınlara biçilen kadınlık rollerinin normalleştirildiğini söylemek mümkün. Dünya, bölge, ülke geneline ilişkin politik değerlendirmelerin- iyi ya da kötü- yapıldığı akşam kuşağı programlarından farklı olarak kadınlara özel! üretim sabah kuşağı programlarında evlilik, boşanma, aile, çocuk bakımı, güzellik, aile bireyleriyle yaşanan sorunlar…vb ev eksenli sorunların genel geçer, ezberi bozmamak üzere ele alındığını görüyoruz. Akşam kuşağı programlar ise, ücretli piyasadan eve dönen “esas” insanlar, yani erkeklerin beğenileri, talepleri çerçevesinde üretilmekte: Futbol, tartışma programları, diziler, filmler, belgeseller…çeşitlilik yani.
Kadın programlarının ortak noktası, stüdyoya gelen konukların önerilerinin, bilgilerinin, sözlerinin herhangi bir bilimsel, sosyolojik bilgiye dayanmaksızın kolaylıkla ve özensizce ağızdan çıkabiliyor oluşu. Bir başka ortak nokta ise tüm ülke kadınlarının aynı anda, aynı şeyleri düşünüyor, yapıyor ve başına aynı anda aynı şeyler geliyor duygusu uyandırılarak kadınların kaderlerine razı olmalarını ima eden alt metinler.
Kadınların geleneksel rollerinin pekiştirildiği, toplumsal cinsiyet aidiyetlerinin altının çizildiği, nasıl giyineceğinden, kocasına nasıl eş olacağına dair “kadınlık” olarak sunulan görüntünün eş güdümlü olarak pazarlandığı bu programlar; muhafazakar ideolojinin kadın bedenleri ve kimlikleri üzerinde kurduğu hegemonik dilin televizyon uzantısı olarak karşımıza çıkmakta. Hayatın gerçeklerinden koparılan zihinlere uyuşturucu niteliğindeki terapi yöntemleri ile dilini kurgulayan programlar toplumdaki erkekliğin yeniden inşasına da katkı sunuyor. “Erkek adam”ın dövebileceği, öldürebileceği; “erkek adam”a güzel görünülmediği taktirde kadını aldatma hakkına sahip olabileceği; kadınların kurnaz davranarak erkeğini elinde! tutabileceği; erkeğin kalbine giden yolun geçtiği mideye uygun yemeklerin tarifi; ev temizliğinin ucuz yöntemleri… derken binbir derdin kadınların omuzlarına hissettirilmeden tekrar tekrar yüklendiği programlar bunlar. Sunucuların kullandıkları “anamlı, bacımlı, kızlı” dilden de anlaşılacağı üzere, belli bir hedef kitlesi var: Yoksul, ücretli emek piyasasında olup nispeten ekonomik özgürlüğü olmayan, eğitimden yoksun bırakılmış kadınlar.
Katilim “konuğunuz”dur
Geçen haftalarda adı anılan türden program yapan iki kişi Seda Sayan ve Songül Karlı, konuk olarak stüdyoya kadın katili iki erkeği davet etti. Adamlardan biri karısını 43 yerinden tornavida ile yaralamış Yakup Kara, diğeri ise iki karısını katletmiş Sefer Çalınak’tı. Programın biri Show Tv’de, diğeri ise Kanaltürk’te yayınlandı. Her iki programda da katilleri anlamaya dönük sorular soruldu, cinayetin nedenleri araştırıldı, diğer konukların konuya dair fikirleri alındı: Maktul kadınlar ne yapmıştı ki bu adamlar caniye dönüşmüştü? Erkek egemenliğinin yekpare kendisinin kadın cinayetlerinin müsebbibi olduğu gerçeğini gizlemek, öldürülen kadınların illa bir “yanlış” yapmasından kaynaklı şiddeti hak ettiğini önermek üzere sorulan, tuzak sorulardı bunlar: Şiddete uğrayan kadınlar “doğru” durmadıkları, kocanın isteklerine “yeterince” makul yanıt vermedikleri için mi acaba şiddet görmüş, katledilmişlerdi? Sayın seyirciler, sizler de mümkünse öldürülmemek için kocalarınızın her istediğini yapmalıydınızdı.
Adı anılan her iki programın şirazesinin kaydığı sanılsa da aslında bir bütün olarak “sabah kuşağı” anlatısı baştan itibaren kaymış bir şirazenin diliyle mükellefti. Ülke çoğunluğunu oluşturan alt sınıftan kadınların diz çökmesi, kabullenmesi, kendisi için biçilen hayata razı olmasını içeren muhafazakar politikaların ince ayarı.
Kanal sahiplerinin, program yapımcılarının ve sunucularının kazanç üretmek adına katil “konuk”larıyla gülüştükleri bu programlar, canımızı fena halde yakıyor oysa.
Bu yazı ilk olarak Çağdaş Divriği gazetesinde yayınlanmıştır.