Bir seçimi daha arkamızda bıraktık. 5 aydan az bir sürede iki seçim üst üste geçirmiş olmak, Türkiye’nin siyasi haritasını belirginleştirmek açısından oldukça önemli verileri bize sunuyor.
– HDP siyasetinin yerel seçimlerde HDP/BDP, CB seçimlerinde de Selahattin Demirtaş ile ortaya koyduğu tutum, toplum nezdinde alıcı bulmuş mudur? Seçimlerin bizi ilgilendiren temel kısmı budur. Bundan sonra ezilenleri kucaklama siyasetinin hangi araç ve yöntemlerle ortaya konulması gerektiğini belirlemek de bu sorunun cevabında gizlidir.
– Yerel seçimlerin arifesinde kurulan HDP’nin geleceği açısından, bu yerel seçimlerde aldığı oy önemliydi. HDP, beklentileri tam anlamıyla karşılayacak bir yerel seçim performansını ne sandıkta, ne sokakta gösteremedi ancak projenin hayatta karşılık bulabilmesi açısından önemli bir veri sundu. Tutarlı değil dağınık bir politik çizgiye sahip olmasına rağmen ezilenler açısından bir “umut” olduğunu gösterdi. Burjuvazinin yollarının karşısında üçüncü yol çizgisinin hayatta karşılık bulabileceğini anlattı. Şimdiki CB seçimleri ise bu umudun daha da büyüdüğünü gösteren bir anlama gelmektedir.
– HDP’nin CB seçimlerindeki başarısı, artık bundan sonraki politik çizgisini de belirleyen bir unsur olacaktır. HDP’ye ezilenlerin ortak mücadele “çatısı” olma ve gerçek muhalefet sergileme misyonu 3,5 milyon seçmen tarafından verilmiştir. “Klasik” oyların dışındaki bu oylar, Selahattin Demirtaş’ın CB olması için verilmiş oylar olmaktan öte, ezilenlerin sesinin daha gür çıkmasını sağlamak isteyen oylardır. Bu açıdan Kürt sorununun demokratik ve anayasal çözümü için mücadele etmeyi içeren ama onu aşan bir söylem geliştirildiği, iktidar cephesine dair sert muhalefet sergilendiği ve toplumun tüm sorunlarını kendi sorunu haline getirdiği anda kitlelerin gözünü HDP’ye çevirmiş olması, bundan sonraki siyasal çizgi açısından önemli veriler ve olanaklar sunmaktadır.
– HDP siyaseti, işçi sınıfının ve sosyalizm düşüncesinin toplumdaki karşılığını test edebilmek açısından herhangi bir veri sunmamaktır. Yani proletarya mücadelesinin politik karşılığını HDP oylarında aramak nafile bir çabadır. HDP ezilenlerin, esas olarak da Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye’deki tüm ezilenlerin ortak mücadele temelinde bir demokrasi cephesi oluşturup oluşturamayacağı sorunsalına cevap arayan ve bunun için mücadelesini sürdüren bir projedir. Bu yüzden de, seçim sonuçlarında söz konusu olan başarıyı bu noktadan ele almak elzemdir. Pek tabii ki HDP projesinin başarıya ulaşması, proletarya mücadelesinin de önünü açacaktır, bu ayrı bir değerlendirmenin konusudur.
– CB seçimleri ile yerel seçimleri kıyaslamak normalde elma ile armutu kıyaslamak anlamına gelebilir. Sandığa gidenlerin oy verme saikleri iki seçimde farklılık gösterir çünkü. Yerel seçimlerde HDP’ye oy vermeyi düşünen bir seçmen, “zaten seçilemeyecek, oyum boşa gitmesin” diye düşünerek tercihini değiştirebilir. Genel siyaseti beğenmesine rağmen yereldeki aday onun taleplerini karşılayacak düzeyde ve güvenirlikte olmayabilir. İktidara karşı “oy bölmeme” gibi bir tutum da sergileyebilir. Ancak CB seçimlerinde ne oy bölme gibi bir tartışma söz konusu olabildi, ne de “oyun boşa gitmesi”. Üç tane adayın Türkiye’nin her yerinde yarıştığı bir seçimde “yerel aday” tartışması da gündem dışıydı. Doğal olarak oy artışını yorumlarken bunları da hesaba katmak önemlidir.
– İki seçim arasındaki oy artışını belirleyen önemli bir faktör de Selahattin Demirtaş kimliğiydi. Demirtaş’ın siyaset üslubu, duruşu ve söylemlerinin tüm ezilen halkları kucaklayacak nitelikte olması, toplum nezdindeki “sempati”yi arttırdı. Bu, bilinen bir gerçek. Diğer bilinen gerçek ise “çatı” adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kimliğindeydi. Onun Türkiye’deki yüzü sola dönük kitlelerin gönül rahatlığıyla oy verebileceği bir siyasal kimliğe sahip olmaması da Selahattin Demirtaş’ın elini güçlendirdi. Bu kitlelerin oy akışını engellemeye çalışan ve önlerine cılız da olsa boykot bariyeri kurmaya çalışan sosyalist yapılanmalar da kendilerine dönüp değerlendirme yapmak zorundadırlar. Bu noktada ÖDP eş başkanlarının yaptığı açıklama değerlidir.
– Bu nedenlerle, var olan seçim başarısını daha gerçekçi bir değerlendirmeye tabii tutmak ve yol haritasını çizerken de bu gerçekliklerin ışığında çizmek önemlidir. Artışı başlı başına “mükemmel HDP çizgisinin sonucu” olarak görmek ne kendi gerçekliğimizle ne de toplumsal gerçekliklerle bağdaşır. Bu yüzden yaklaşan genel seçimlerde “bağımsız aday” stratejisinden vazgeçmek siyasi bir intihar anlamına gelebilir. Burjuvazinin kürsüsünü kullanma olanaklarını elimizden alabilir.
– Bu seçimlerde, bundan önceki tüm seçim süreçlerinde olduğu gibi Karadeniz hattı başta olmak üzere birçok yerde HDP’ye yönelik devlet destekli faşist saldırılar organize edilmiştir. Bunlar yaşandığında her zaman, bu saldırıların Karadeniz halkı tarafından değil de “hazırda tutulan” kontr güçlerin işi olduğunu, Karadeniz halkının da barış ve demokrasi özlemini diğer halklar kadar duyduğunu söylüyorduk. Bu seçimler bu söylemimizin de hayattaki karşılığını göstermek açısından önemliydi. Sahil hattında her ilde 2-3 kata varan oy artışları Karadeniz halkı için de HDP’nin bir alternatif haline geldiğini göstermektedir.
– CB seçimlerine katılım oranı %74.12’de kalmıştır. Bu oran yerel seçimlerde %89.19 olmuştu. Bu durum, boykotçu siyasetin kazandığı anlamına gelmemektedir. Bu durum daha çok CHP-MHP seçmeninin var olan ittifaktan sessiz rahatsızlığı ve çatı adayına duyulan güvensizlik sonucu ortaya çıkmıştır. Pek tabii ki bu da bir boykottur ancak örgütlü boykotçuların etkisinden daha çok kişisel boykotun etkileri görülmüştür.
– Katılım oranları arasında bu kadar fark olan iki seçimde, oy sayısını karşılaştırmak bilimsel bir veri sunmaktan oldukça uzağa götürür bizi. Ancak şunu eklemek gerekiyor. Yerel seçimlerde AKP 19.469.840 oyla %43,39 oranına ulaşabilirken, CB seçimlerinde Erdoğan 21.000.260 oy ile %51.79 oranla ilk turda seçilmiştir. 1,5 milyonluk artışın %8,5’a tekabül etmesi sandığa gitmeyenlerin suçudur. Tayyip Erdoğan’ın kendi hayalindeki Türkiye’yi “yaratması” açısından ilk turda seçilmesi ile ikinci tura kalması açısından önemli bir fark olacağını söylemekte beis yok sanırım.
– Bunca yaşananlara rağmen AKP hala neden oy arttırmaktadır sorusunun cevabı ise gene “sahte muhalefetten” kayan oylardadır. CHP seçmeni açısından RTE’ye oy verme istisnai olsa da MHP açısından gerçek hiç böyle değil. Yani CHP seçmeninin bir kısmı sandığa gitmeyerek, MHP seçmeninin bir kısmı ise sandıkta RTE tercihi yaparak bu duruma zemin hazırladılar. Hiçbir şey söylemeyerek muhalefet yapmanın doğal sonucu bu olsa gerek.
– Bazı “siyaset bilmez”lerin yaptığı “HDP’den AKP’ye oy kayacak” öngörüsüzlüğü ise yerle bir olmuş durumda. HDP sadece Şanlıurfa ve Van’da oy kaybı yaşadı, bunun dışındaki 79 ilin tümünde oylarda ciddi bir artış söz konusu. Kürt seçmeninin, AKP’nin “çözüm” stratejisini inandırıcı bulmadığı gerçeği de böylece kanıtlandı.
Lenin’in “Seçimlerde, gerçekten geniş ve en geniş kitlelerin çıkarlarını yüceltmek isteyen kişinin en başta gelen görevi, kitlelerin politik bilincini geliştirmektir” vurgusu her seçimden önce ve sonra sosyalist hareketin hatırladığı ve rehber edindiği bir vurgudur. CB seçimleri bu açıdan en verimli seçimlerden biri olmuştur. Kimsenin bir şey söylemediği yerde, HDP sözünü net bir şekilde söylemiştir. Projesini toplumla buluşturmuştur ve bunun karşılığını da almıştır.
Artık sandıkta ortaya çıkan bu sonucu sokakla buluşturabilmek puslu politik havayı ezilenler lehine dağıtabilmek önümüzdeki sürecin en önemli olanağıdır.