Masa başında yürütülen planların muhatabı IŞİD gibi bir örgüt ise, namlunun ucu her an her yöne dönebiliyor
Sahelmaten adlı haber sitesine göre ABD Dışişleri eski Bakanı Hillary Clinton, IŞİD’i kendilerinin yarattıklarını itiraf etmiş. Clinton, “Zor Seçim” isimli bir kitap yazmış ve büyük itirafı bu kitabında patlatmış. Bu itirafa göre bizzat ABD projesi olan IŞİD, 2013’ün Mayıs ayında kuruldu. ABD ile Avrupa ülkeleri, IŞİD’in bir İslam Devleti kurmasının ardından bu devleti tanıma konusunda anlaştılar. ABD ve AB ile birlikte 7 Mayıs 2013’te ilan edilmesi planlanan İslam Devleti’ni 72 saat içinde 112 ülke tanıyacaktı.
Alkhabar’ın aktardıklarından anlaşıldığına göre Clinton, ABD’nin IŞİD gibi bir örgütle Ortadoğu’yu bölme planlarının bir hata olduğunu da itiraf etmiş. Hem itiraf, hem de teşhir söz konusu bu kitapta. Bu demektir ki, ABD, IŞİD’li Ortadoğu planında bir makas değişikliğine kesin olarak girmiştir. Bu ifşaatla birlikte ABD’nin Ortadoğu’da makas değişikliğine gidildiğinin de ilanı söz konusudur. Tam da bu esnada Hilafet Devleti’nin (IŞİD) ABD’ye yönelik sözlü saldırıları başladı. Hilafet Devleti sözcüsü, resmi twitter hesabından ABD’ye yönelik saldırgan bir dil kullanarak eleştirisini 5 Temmuz’da yaptı. Bu saldırganlık özde mi yoksa sözde midir? Her türlüsü ihtimal dahilinde değerlendirilebilir. Ancak öncelikle IŞİD’den ABD’yi hedef alan açıklamalara bakalım. IŞİD sözcüsüne göre Hilafet Devleti’nin ilanı, ABD’nin planını bozmuştur. ABD’nin Ortadoğu’da kurguladığı üç parçalı bir yeniden şekillenme söz konusudur. Bu parçalar Şii, Sünni devletleri ve Büyük Kürdistan’dır. Sözcünün açıklamasına göre en büyük parça Büyük Kürdistan’dır. Merkezi Irak Kürdistan’ı olmak üzere, Türkiye ve Suriye’nin bir bölümünü kapsayan ve İran’a doğru uzanan Büyük Kürdistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dan da birer parçayı içermektedir. Merkezine İran’ı alan Şii ülkesi Kürdistan’dan sonra ikinci büyük parçayı oluşturmaktadır. IŞİD sözcüsü üçüncü ve en küçük parça olarak Sünni devletin kurgulandığını, Sünnilerin oldukça zayıf ve dar bir coğrafyaya hapsedilmek istendiğini iddia etti. Sözcüye göre İslami hilafetin durumu ve öneminin hala kavranmadığı bir süreçte Hilafet’in ilanıyla, sözde ABD’nin planını bozarak, en büyük ve en güçlü Sünni İslam devletinin temelleri atılmış oldu.
IŞİD’in Sincar saldırısı ne anlama geliyor?
IŞİD sözcüsü, ABD’ye yönelik eleştirinin ertesi günü (6 Temmuz’da) Hilafet Devleti’nin de bir makas değişikliğine gittiğini ilan etti. Bu taktiksel değişiklik, eş zamanlı olarak Sincar ve Lübnan Arsel’e yönelik saldırılar olarak ortaya çıktı. Bu saldırının Kürtlerle çıkar çatışması çerçevesinde gerçekleştiği, bunun güncel ve taktiksel olduğu ve aynı zamanda El Bağdadi’den Barzani’ye bir mesaj olarak anlaşılması gerektiği bildirdi. Bağdadi’nin Erbil yönetimine mesajı: “Sincar bir uyarıdır, asıl darbe Musul’dan gelecektir”.
Sözcünün twitter hesabından bildirdiğine göre saldırının ana sebebi şudur: Suudi Arabistan’ın “Hilafet Devletini bitirme” planı ortaya çıkmıştır. Bunun için İran’la işbirliğine gidilecektir. Barzani’nin de bu ittifakın içinde yer alma ihtimalini ortadan kaldırmak için Sincar’a girilmiştir.
Bu durumda IŞİD’in sözünü ettiği olası ittifakı bozmanın bir adımı; Barzani’ye mesaj vermek için Sincar’a yönelme olarak ortaya çıktı. Burada verilen mesaj, bu ittifakın içinde yer alması durumunda asıl çatışmanın Musul’da Barzani’ye karşı yaşanacağıdır.
İkinci adım olarak da savaşı Lübnan’a taşıma planıdır. Lübnan’da cihatçı grupların Hilafet Devleti’ne karşı olası bir karşıt ittifakın içinde yer almalarını önlemek için Arsel’e girdi. Burada diğer cihatçı grupları tasfiye ederek, Lübnan sınırlarının tamamen kendi kontrolünde olmasını sağlamayı amaçlıyor.
Sincar saldırısı üzerinden Barzani’ye nasıl bir mesaj verildi? IŞİD’in tehdit dolu açıklamasında, “Suudi Arabistan’ın niyetinde olan ve Kürtlerin de içinde olduğu bir ittifakın, terörle mücadele bahanesiyle Musul’da Hilafet Devleti’ni vurma planı söz konusudur. Ama asıl darbe İslam devletinden gelecektir. Hem de Kürtlerin kalbinde ve Musul’da olacaktır” denildi. Nitekim IŞİD, saatler sonra aynı hesaptan bir harita yayınlandı ve Musul’a 50 km mesafedeki Duhok’tan Erbil’e doğru bir yol tarifledi. IŞİD birlikleri yola çıkmıştır, Erbil’e ulaşmaya az kaldı mesajını verdi.
Hilafet Devleti’nin yeni stratejisinin ilanı olarak duyurulan açıklama şöyledir:
“İslami Devlet yeni bir aşamaya geçmiştir. Önceki bütün planları unutun. Ebu Bekir El Bağdadi’nin yeni analiz ve stratejileri var. Kendisini kuşatan analizler çemberinin dışına çıkmaktadır. Bu çerçevede neden son 24 saat içinde Hilafet devleti aynı anda hem Sincar’a hem de Arsel’e saldırdı? Böylesini saçmalık olarak görenler de vardır. Özellikle 3 yıl boyunca bir çok savaşçı grupla birlikte Suriye’de kilometrelerce alan üzerinde hakimiyet sağlandıktan sonra neden böyle bir hareketlenme olduğunu soruyorlar. Daha çok Şam mücahitleri tarafında bu sorular gelmektedir. Nusra birliklerinden olsun, Mücahit taburlardan olsun, bu kadar tekbir videolarından sonra bu yönelmenin nedenlerine dair sorular gelmektedir. Ama Hilafeti İslam Emiri, haritayı bir bütün olarak okumuş ve taktiksel olarak değişiklik yapılması gerektiğini görmüştür. Küresel ve bölgesel siyaseti izlerken, mevcut durumu da gözeterek güncel taktiklere ve özel tavır alışlara ihtiyaç duyuldu. Hilafet Devleti ve liderlik, İslam Devletinin çıkarlarına uygun taktiksel adımları belirleyebilecek niteliğe sahiptir. Çünkü güncel gelişmeler göstermektedir ki, Hilafet devletini çökertmek isteyenler vardır. Özellikle Suudi Krallığının halifeliği çökertmeye yönelik açıklamaları söz konusudur. Bunu Terörle mücadele adı altında yapmak niyetindeler. Erbil Kürtlerinin desteğiyle hilafetimizi Musul’da çökertmek için bir ittifak kurma peşindeler. Hilafet Devleti Sincar’ı bu yüzden vurdu. Bu tamamen Kürtlere bir uyarıdır. Halife Bağdadi’den Barzani’ye doğrudan verilen bir mesajdır. Mesaj şudur: Böylesi bir ittifaka sakın niyet etmeyin. Yoksa Savaş Erbil’den Musul’a doğru olmayacak. Asıl savaş Musul’dan Erbil’e ve bütün güvenli bölgelerinize doğru olacaktır. Barzani, Suud ve Amerika’nın İslam devletinin birlikte vurma teklifini kabul etmeden önce bin kere oturup düşünecektir. Onların savaşı İslam devletine karşı Musul’da değil, Erbil’in kolay kuşatılabileceği Sincar’da olacağını gördüler. Bütün güvenli bölgelerinin istikrarsızlaştırılacağını anladılar. Bu hamle bir yandan Sincar üzerinden Kürtlere baskı kurup Hilafet devletine karşı Suud-İran ittifakını bozmayı, diğer handan Arsel’e girerek Gazze üzerindeki baskıyı azaltmayı hedeflemektedir. Çünkü İsrail, Lübnan’da İslam devletinin ilerleyişinden kaçacak olan köpeklere karşı sınırlarını korumak zorunda kalacaktır. Bizim İsrail sınırlarına kadar ilerlememiz, onların kabusu olacaktır.”
Öncelikle “Hilafet devletinin yeni stratejileri” diye lan edilen bu açıklamada birtakım tutarsızlıklar göze çarpmaktadır. Birincisi, Müslüman kitleleri etkilemek için bu savaşın ABD’ye karşı olduğunu belirtme gereksinimi söz konusudur. Bir yerde “Suud ve ABD’nin İslam devletini vurma planı”ndan söz ederken, diğer cümlede “İslam devletine karşı Suud-İran ittifakından” söz etmektedir. Hem bütün Müslümanlara seslenme ihtiyacı, hem de Şii karşıtlığı yaparak Sünni kesime hitap etmek istediği ortaya çıkıyor. Bu durum da aslında IŞİD’in kitleler üzerinde inandırıcı olmak gibi bir kaygı taşıdığını göstermektedir. Öte yandan Lübnan’a sladırırken “Gazze üzerindeki baskıyı azaltmak” gibi akla aykırı bir hedef sunuyor. Akıllara durgunluk veren bir lakaytlıkla, hem İsrail karşısındaki direnişe Lübnan’da saldıracak, hem de buradan kaçacakların İsrail sınırına doğru yol alacaklarını hesap ediyor ve İsrail sınır güvenliğiyle uğraşmak zorunda kalınca da Gazze’nin nefes alacağı sonucunu kurguluyor. Yetmedi, İsrail sınırlarına dayandıklarında, yan gözle bakmadıkları İsrail için “kabus” olacaklarını ilan ediyor. Bu saçmalıklar İŞİD aklı mı, yoksa IŞİD’in hitap ettiği kitlelerin anlama düzeyi mi? Her türlü yoruma açıktır.
Sincar saldırısı ve Barzani’ye mesaj verme hamlesine geri dönecek olursak, aslında mesajın yerine ulaştığını söylemek mümkündür. Çünkü IŞİD Sincar’a doğru yol alırken, Barzani güçleri çekildi ve Ezidiler tamamen savunmasız bırakıldı. Bu gelişmeler yaşanırken, “Barzani’den Maliki’ye bir özür mektubu” haberi gündeme geldi. Hatırlanacağı üzere IŞİD’in Kerkük’ü ele geçirmesinin ardından Kürt peşmerge güçleri petrol kenti Kerkük’ü Bağdat’ın kontrolüne vermeyeceğini bildirmişti. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanlığı’nın Resmi Sözcüsü Sabah, Irak Başbakanı Maliki’nin, “terörist grupların liderleri Erbil’dedir” şeklindeki sözlerine cevap olarak “derhal özür dile ve istifa et” demişti. Şimdi Maliki’den özür dileyen bir mektupla Barzani bu kez Bağdat hükümetiyle bütün ihtilafları gidermek istediğini bildiriyor. Bu gelişmeler, IŞİD’in yeni strateji olarak ifade ettiği Barzani ile çatışmasını doğrulamaktadır.
Ancak Barzani’nin Sincar’ı yalnızlaştırmasından sonra gelişmeyi bu noktaya evrilten ve esas kurguyu bozan PKK ve PYD oldu. HPG ve YPG güçleri, Sincar dağlarına doğru yönelerek, hem Barzani güçlerinin geride durma taktiği karşısında bir üstünlük sağlama fırsatı yakalamış oldular, hem de Sincar’a sığınan Ezidi ve Türkmen Şiilerinin de içinde olduğu savunmasız bırakılan halkların yanında yer alarak, kitlelere IŞİD karşısında alternatif savunma birliklerinin varlığını gösterdiler. Bu atakla PKK ve PYD, önemli bir kitle desteğini arkalarına alarak, Sincar dağında mevzi ve alan hakimiyeti sağlamış olacaklar. Bu da Barzani’nin Kürtler ve bölge halkları üzerinde tek belirleyici güç olmadığının ilanı olacaktır. Barzani’nin hızlı “özür” atağı bundandır. Zira IŞİD’in Musul’u ele geçirme planında bizzat yer aldığı biliniyor. Fakat IŞİD gibi bir örgütle yol alan plan kurucularının bizzat kendilerinin de plan dışı bırakılabileceği gerçeği gün yüzüne çıkmıştır.
Türkiye’nin IŞİD’le dansı
ABD, bir proje ürünü olarak IŞİD’i var ettiklerini itiraf ediyor. Fakat bu tür itiraflar, ABD literatüründe ne ilktir, ne de sondur. “Kullan-at” mantığıyla El Kaide’li stratejileri hep olmuştur. Ama giderek daha vahşi ve kontrolsüz olmaya başlayan El Kaideci unsurlarla her zaman başı belaya girmiş, “kullan ve at” yönteminin pek de başarılı olmadığını görmüştür. Libya’da doğrudan ortak bir projenin ürünü olan ve Kaddafi’ye karşı üzerinde yatırımlar yapılan Libya El Kaidesi “Ensar El Şeriat” örgütüne, bir yıl gibi kısa bir sürede Bingazi Başkonsolosu’nu kurban vermişti. Son zamanlarda El Kaide ile ortaklıktan çatışmaya, daha hızlı ve ani bir şekilde geçilebiliyor. Gelelim, aynı derin stratejik kurguyla IŞİD’e yatırım yapan Türkiye’ye. Dış siyasette AKP hükümetinin hedefe dar bir stratejik çizgiyle odaklanması geleneği vardır. Bu çizgi uzun süre Müslüman Kardeşler ile daraltılarak yürütüldü, ama Mısır, Libya ve Suriye’de bozguna uğradı. ABD’nin başında yer aldığı bir ortak proje ürünü olmasına rağmen, ABD bile IŞİD’le arasına mesafe koyarken, aynı dar çizgi stratejisi geleneğini sürdüren AKP’nin filesinde yalnızca IŞİD vardır (Nusra ve sonrasında İslami Cephe taktiklerinde de aynı gelenek söz konusuydu). Son taktik değişikliği ile hareketlenen IŞİD’in tamamen kontrolsüz olduğu bir kez daha anlaşıldı. Barzani de bunu anladı. Ama Türkiye ve dış siyasetin derin stratejisti Davutoğlu bunu anladı mı bilinmez. Anlasa da nasıl bir karşı taktik geliştireceği meçhul. Çünkü IŞİD’in elinde Türk Konsolosuyla birlikte 49 rehine vardır. IŞİD’li Irak planında her ne konuşulduysa, hangi danışıklı dövüşün eseriyle Musul planlandı ve Konsolosluk rehin alındıyla, o planın taraflarından biri olarak IŞİD artık güven vermiyor. Rehinelerin bayramda serbest “bıraktırılacakları” söyleniyordu, olmadı. Seçim arifesinde şaşalı bir konvoyla gelişleri planlanmış da olabilir. Ama şimdi artık herhangi bir plandan söz etmek olası değildir. Planlayıcılar, yeni planların hedefi olabiliyor. Ve ne yazık ki, gelinen noktada masa başında yürütülen planların muhatabı IŞİD gibi bir örgüt ise, namlunun ucu her an her yöne dönebiliyor.
Bu yazı sendika.org sitesinden alınmıştır.