KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın CHP Parti Meclisi’nde sunumunu yaptığı ‘TÜSES- 2019’a Doğru Stratejik Değerlendirmeler’ raporuna göre, Türkiye’de seçmenin 45,3’ü ‘hiçbir siyasi partiye aidiyet duygusu’ taşımıyor. Çalışmaya göre AKP’nin çekirdek seçmeni yüzde 21,6, CHP’nin çekirdek seçmeni yüzde 4,8, HDP’nin çekirdek seçmeni ise 5,2.
Türkiye Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TÜ-SES) çalışmaları kapsamında hazırlanan, son 8 yıldaki seçmen davranışlarına ilişkin analizlerin yer aldığı raporda Türkiye’de seçmen ‘kimlik ve kutuplaşma siyasetine skıştığı vurgulanıyor. Raporda 2019’a giderken, muhalefetin “korku değil, umut üzerinden siyaset dili oluşturması, statüko yerine değişimin ön plana çıkarılması, parti aidiyeti olmayan seçmen kitlesini kazanma stratejisi oluşturulması” önerileri ön plana çıkıyor.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın geçen hafta CHP Parti Meclisi’nde sunumunu yaptığı ‘Daha İyisini Nasıl Başaracağız? 2019’a Doğru Stratejik Değerlendirmeler’ raporunda yer alan ayrıntıları Cumhuriyet’ten Ayşe Sayın, bugün yayınlanan haberinde aktardı. Raporda ön plana çıkan tespit, değerlendirme ve öneriler şöyle:
Partilerin çekirdek seçmen oranları
Seçmenlerin ‘çekirdek’, ‘sempatizan’ ve ‘gri alandakiler’ olarak 3’e ayrıldığı çalışmaya göre AK Parti’nin çekirdek seçmeni yüzde 21,6, sempatizanı yüzde 8,8; CHP’nin çekirdek seçmeni yüzde 4,8, sempatizanı yüzde 7,7; HDP’nin çekirdek seçmeni 5,2 sempatizanı 1,8; MHP çekirdeği 2,9, sempatizanı 1,9 olarak belirlendi. Türkiye’de seçmenlerin yüzde 45,3’ü ise çeşitli partilere oy vermesine karşın, ‘hiçbir siyasi partiye aidiyet duygusu’ taşımıyor. Çalışmada ‘gri alandakiler’ olarak ifade edilen bu seçmenin, doğru aday ve yöntemlerle seçimlerin kaderini belirleyeceğine dikkat çekiliyor. Raporda, çekirdek seçmenin oyunu değiştirmenin mümkün olmayacağı vurgulanırken, siyasette dönüşüm ve değişimin bu ‘gri alandaki’ seçmeni kazanmaktan geçtiğine vurgu yapılıyor.
Partiler ne yapmalı?
Raporda siyasi partilerin, seçim sürecinde şunları dikkate alması gerektiği vurgulanıyor: Alışılagelmiş siyaset yöntem ve söylemleriyle seçime gidilirse sonuç değişmez. Çünkü herkesin pozisyonu aşağı yukarı belli oldu ve herkesin kime oy vereceği biliniyor. Siyaset iki eksen üzerinde tarif ediliyor. Birisi sosyo ekonomik gelişmişlik ekseni, birisi de etnik kimlik ekseni. Oy verme davranışlarına baktığınızda insanlar sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyine göre ve etnik kimlik pozisyonlarına göre, partilere yöneliyor. Örneğin, gelir düzeyi yüksek olanlar CHP’ye, sola oy veriyor, eğitim düzeyi düşük olanlar AKP’ ye oy veriyor. Kürt kimliği ile tanımlayanlar HDP ye oy veriyor veya milliyetçi tanımlayanlar MHP’ye oy veriyor. Bunu değiştirecek bir çıkışa, başka bir dile ihtiyaç var. Böyle eksenlere bölünmüş, alışılmış dilin içine siyaseti sıkıştırırsanız aynı sonuç çıkar. Siyaset bu sıkışmışlıktan kurtulmalı.
Göç olgusunun siyasal sonuçları
Son 40 yılda Türkiye’de 31 milyon insanın göç ettiği belirtiliyor. Göç, başlı başına yeni bir süreç yaratıyor. Kültürü, davranış kodlarını, ilişkileri dili oluştururken böyle oluşturmak gerekiyor. Mesela göç bir dönem gecekonduları yaratırken, şimdi kentsel dönüşüm sonrası yeni yaşam alanları ortaya çıkıyor. Siyaset yeni dili bu değişim ve dönüşüm süreçlerini dikkate alarak kurmalı.
Temel beklenti adalet
Rapora göre toplumun en önemli beklentisi “adalet.” Yurttaşların, anayasanın temel esasları, ilkeleri arasında en fazla vurgu yapılmasını istedikleri konular; sırasıyla haksızlığa karşı “adalet”, Türk, Kürt, Sünni, Alevi gibi her türden farklılıklar arasında “eşitlik”, Herkesin kendini kısıtlamadan yaşayabilmesi için “özgürlük”, her türlü bölünme ve yıkıcılığa karşı “devletin bekası” olarak ifade ediliyor.
Siyaset dili değişmeli, nefret siyasetine son verilmeli
Bugünkü Türkiye’yi tarif eden ‘değerler bulutu’nda terör, işsizlik, suç-şiddet, cehalet, yoksulluk, saldırganlık, çevre kirliliği, kin ve nefret ilk sıralarda yer alıyor. ‘Arzulanan Türkiye için değerler bulutu’nda ise adalet, saygı, güven, ahlak, huzur, eşitlik, refah, aile ilk sıralarda yer alıyor. Bu veriler ışığında, korku üzerinden değil, umut üzerinden siyaset dili oluşturulmalı. Çünkü devletin ve hükümetin korkutma araçları muhalefetten çok fazla. Korku üzerinden bir dil oluşturulursa, bu iktidarın işine yarar. O nedenle muhalefet, iktidarınki gibi korku dili değil, umudu besleyecek dil kullanmalı.
Şovenizm yükselişte
Dünyanın her yerinde popülizm, şövenizm otoriterleşmede yükseliş var. Bu çerçevede, küresel terör güçleniyor ve yayılıyor, küresel göç artıyor. İklim değişikliği, su başta olmak üzere doğal kaynakların azalıyor oluşu bu süreci yaratıyor. İnsanlığın tüm bu sorunlarıyla uğraşacak küresel kurumlar oluşmadığı için ulus devletlere geri dönüş, tüm ülkelerde şövenlik, lümpenlik otoriterlik artıyor. Raporda, bu süreç “küresel ara buzul dönem” olarak tanımlanıyor.
Demokrasi krizini aşmak gerekiyor
Türkiye için kritik eşik “orta gelir tuzağından çıkmak, demokrasi krizini aşmak, kutuplaşma ve kimliklere sıkışmaktan kurtulmak” olarak tarif ediliyor. Bunun için yeni anayasayla, devletin ve yönetim düzeninin yenilenmesi, yeni bir toplumsal uzlaşı ve dönüşüm, yeniden ortak yaşam, ortak gelecek hedefi doğrultusunda “biz” duygusunu oluşturacak bir siyasi söylem benimsenmeli.