ELİF DEMİR yazdı: “Daha fazla zaman kaybetmeden seçim mücadelesi için en geniş birliği yaratmalıyız. Bu geniş bir araya geliş; her birimizin kendi tekil gelecek hayalini gerçekleştirmesi için değil, farklılıklarımızla birlikte bir arada ortak bir yaşamın ilkelerini oluşturmak ve bunları gerçekleştirmek içindir.”
ELİF DEMİR
İktidar dışında sistematik, bütünsel bir seçim çalışması yapan odağın olmadığı aşikar. RTE, referandumdan hemen sonra örgütüne dair yaptığı metal yorgunluğu tespiti ile birlikte seçim çalışmasını başlattı. Sol mahfillerde ise bu günlerde tartışmalar hararet kazanmış olsa da herhangi bir netleşmeden bahsetmek zor.
Son günlerde bu alandaki tartışmalarda, ağırlık kazandığını gözlemlediğimiz “boykot” tavrının daha fazla analiz edilmesi gerekli görünüyor.
Bu tavrın esas dayanağı olan “RTE’nin kendi otoriter rejimini dünya kamuoyu nezdinde meşrulaştırmak için başvurduğu, hileli hurdalı olacağı için sonucu baştan belli seçimler” tanımlamasında elbette doğruluk payı var
. OHAL şartlarında gerçekleşecek bir seçimin meşruiyeti de elbette tartışmasız biçimde gölgelidir. Son ittifak yasası, bu tespitleri betonlaştırıcı rol oynamıştır.
Bununla birlikte seçimi siyasi bir hat olarak “seçenek” olmaktan çıkarttığımızda şu soruya yanıt verebilmemiz gerekiyor: Referandumdan beri demo’sunun içinde yaşayageldiğimiz, seçimlerin ardından tamamen “yasal” hale gelecek bu baskıcı rejimi ve RTE’nin yayılmacı iştahlı ilerleyişini seçim değilse hangi yolla durdurup, değiştirmeyi önerebiliriz? Boykot demekle iş bitmiyor değil mi? Baskıcı, otoriter ama öte yandan yasal meşruiyetini kazanmış müstakbel rejim koşullarında yaşarken, “boykot”un vereceği “öldük ama cesedimiz yakışıklı” avuntusu ile yetinebilecek miyiz? RTE’nin seçimi istemesi ve zorlaştırması karşısındaki tavır, meşruiyet sorunundan hareketle boykot etmek olacaksa, boykottan beklenen azami fayda ve bizi bu gidişten kurtaracak, somut koşulların somut tahliline dayanan gerçekçi çözüm önerileri de açıklanabilmelidir.
Sayısal katılım da boykot tavrının sıkıntılı bir boyutudur. İktidar bloğuna oy verecek kemik kitlenin dışındaki herkesin katılacağı örgütlü bir tavır değil de, solun kendi gücüyle sınırlı kalması halinde seçimlerin “zaten belli” olduğu iddia edilen sonucu, iktidar bloğu lehine kesinlik kazanmış olacaktır. CHP merkezinin katılmayacağını çoktan beyan ettiği boykotun bu yaygınlığa erişemeyeceği aşikar.
Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış hiçbir seçime benzemeyen bu seçim, bir hayat memat meselesidir aynı zamanda. Bu durum, kendimizden menkul, sınırlı tavırlardan ziyade mümkün olan en geniş kitle tabanına ulaşarak birlikte hareket etmeyi gerektiriyor.
“Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz?” sorusuna yanıtı “dinci neoliberal, mezhepçi, tek tipçi, tek kişinin ülke kaderini tayin ettiği bir parti devleti altında” şeklinde olmayan tüm yurttaşların ve örgütlü kesimlerin sandığa gidip oy atmak veya atmamakla sınırlı olan yaklaşımlarını değiştirmeleri hayati ve acil bir ihtiyaçtır.
İçinde bulunduğumuz zaman, zemin ve imkanlar açısından bize göre en geçerli yol, seçimleri tüm gayri memnunlar için geçerli bir seçenek kılma mücadelesidir. Şimdilik elimizde başka aracın olmadığını ve seçim çalışmasının da iktidar için tehdit niteliği taşıdığı oranda ne denli zor bir mücadele olduğunu ve olacağını görmek gerekiyor. Kendisine karşı olan kitlelerin hep birlikte asılmaları halinde gideceğinden emin olduğu için şartları her gün yeni bir hamle ile zorlaştırmaktadır. Yapacakları devam da edebilir. Ancak her salvosunda kendimize yeni rotalar aramaktan bir an önce vaz geçmeliyiz.
Bize kalırsa, seçimlerin meşruiyet sorunu ancak iktidarın zaferi ile sonuçlanması halinde söz konusu edilebilir. Sandıktan her türlü zorluğa rağmen çıkabilecek muhalifler için kimse meşruiyet sorunu olacağını söyleyemez.
Bu zor şartlar altında başarmanın tek koşulu, gidişattan memnun olmayan herkesin ancak ve ancak hedef anlamında TEK NOKTAYA basması iken, noktayı bir yüzeye yayarak başarı şansını kaybedebiliriz..
Seçim sürecini ve seçimleri özgün bir mücadele alanı haline getirip, sonuna kadar çarpışılmasına rağmen tatmin edici sonuçlar alınamayabilir. Ancak o durumda, referandumda çalınan oyların da yapacağı çarpan etkisi ile emek harcadığı oy’una sahip çıkmak isteyen kitlelerin, başka oyunlara gelmeyeceğine inancımız tam… Seçim mücadelesi seçeneği, bağrında bu sıçratıcı haklı öfkeyi de taşıdığı için yeni mücadele alanları yaratma konusunda bereketlidir. Aynı şeyi boykot için de söyleyebiliyor muyuz?
Daha fazla zaman kaybetmeden seçim mücadelesi için en geniş birliği yaratmalıyız. Bu geniş bir araya geliş; her birimizin kendi tekil gelecek hayalini gerçekleştirmesi için değil, farklılıklarımızla birlikte bir arada ortak bir yaşamın ilkelerini oluşturmak ve bunları gerçekleştirmek içindir.
Herkesin kendi hayalinin peşine düşebilmesinin yolu da öncelikle bu hayati zeminin yaratılmasından geçmektedir.. Gün gönlümüzden geçen için değil, gönlümüzden geçen için mücadele etme imkanı tanıyan zemin için mücadele etme günüdür…
- Seçilmesi halinde başkanlık imtiyazlarını kullanmaMAyı taahhüt edecek bir aday,
- Demokratik bir anayasayı onaylayacak bir Meclis kombinasyonu,
- Güçler ayrılığına dayanan Demokratik Parlamenter Rejim
asgari müştereğinde yapılması gerekenler bizi bekliyor…