KEİG, Türkiye’nin Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne gönderilmek üzere hazırlanan raporda kadın örgütlerinin görüşlerine yer verilmemesini Aile Bakanlığı’na hitaben yazdığı bir mektupla eleştirdi.
Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) Platformu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’ne hitaben kamuoyuna açık bir mektup kaleme aldı. 14 ilde 29 kadın örgütü üyesi bulunan Platform, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine (CEDAW) sunulmak üzere hazırlanan 7. Dönemsel Ülke Raporunun hazırlanma sürecine ilişkin eleştiride bulundu.
16 Aralık 2013’te Ülke Raporu’nun ilk taslağı için düzenlenen toplantıya katıldığını belirten KEİG Platformu, toplantıda belirtilen görüşlerin ve verilen geribildirimlerin ikinci taslağa yansımamış olduğunu ifade etti. İkinci taslağa ilişkin geri dönüşlerin ise, hafta sonuna denk gelen biçimde ve 3 gün gibi kısa bir süre içerisinde istendiği vurgulandı.
Bakanlığın kadınları ilgilendiren sosyal, ekonomik, politik, yasal konularda son anda görüş almak yerine baştan beraber planlama, talepleri değerlendirme ve beraber tartışma ve uygulama perspektifini acilen benimsemesi gerektiği de belirtildi.
Platform, kamuoyuna açık bir mektup yazma ihtiyacının, “kadınları ilgilendiren yasal mevzuat değişiklikleri, sosyal ve ekonomik politikalar söz konusu olduğunda Bakanlığın kadın örgütleri üzerinden kadınların taleplerini tamamen göz ardı eden tutumu” sonucu doğduğunu belirtti.
Mektupta CEDAW Madde 2’de taraf devletlerin kadına yönelik ayrımcılığın her türü karşısında olduklarını ve ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmayı taahhüt ettikleri belirtirken, Türkiye’de ise hükümetin üst kademesinde olan karar vericilerin kadın-erkek eşitliğine karşı söylemleri olduğu vurgulandı. Buna en belirgin örnek olarak Başbakan Erdoğan’ın 18 Temmuz 2010’da Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi toplantısında kadın STK’lar önünde sarf ettiği, “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” cümlesi gösterildi.
Mektupta ayrıca, “CEDAW Madde 5/a, devletlerin kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerini ortadan kaldırmakla yükümlü olduğunun, 5/b ise çocuk bakımının sadece kadının görevi olmadığının altını çizer. CEDAW yükümlülüklerine aykırı olarak ilgili bakanlık, kadını aile içine hapseden, nüfus artışı için kadını nesneleştiren sosyal politikaları ve ucuz işgücü için kadının hem anne hem çalışan olmasını öngören istihdam politikalarını kadınların talep ve itirazlarına rağmen uygulamaya çalışmaktadır” denildi.
Kadınları aile dışında birey olarak düşünmeyen, tamamen bilinçli bir politikayla çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerini kadınların sırtından alacak politikalar geliştirilmediği belirtildi.
Kürtajı yasaklama girişimlerinin kadın örgütlerinin çabasıyla yasal zemin bulamadığı vurgulanırken, fiili olarak yasağın uygulandığı ve doktor-hasta gizliliğine karşı uygulamalarla reşit kadınların CEDAWa aykırı olarak gebelik ve kürtaj bilgileri aileleriyle paylaşıldığı belirtildi.
Açıklamada ayrıca, yasa yapıcıların ve uygulayıcıların CEDAW’dan ve kararlarından bihaber olduğu, ayrımcı yasaların halen varlığını koruduğu söylendi. Bu duruma en güncel örnek olarak TCK’da cinsel suçlara ilişkin değişiklik yapılması süreci gösterilirken, “Yasa tasarısı hazırlanırken cinsel şiddetin nasıl ele alınması gerektiğine dair kapsamlı çalışmalar yapan ve taleplerini her defasında dillendiren kadın örgütleri dikkate alınmamış ve 250’ye yakın kadın örgütünün yasa tasarısına itiraz metni yayınlamasına rağmen tasarı TBMM’den geçmiştir” denildi.
Kadın istihdamını arttırmak adına güvencesiz esnek çalışma modelinin getirildiği, sığınak sayısının çok az olduğu, LGBTİ bireyler ve kadınlar için ayrımcılığa dair kapsamlı bir düzenleme gerektiği gibi konulara da değinilen mektup şu şekilde sonlandırıldı: “Aksi takdirde bu şartlar altında CEDAW Komitesi’nin bir dahaki gözden geçirme sürecinde ve Nihai Görüşleri’nde Türkiye’nin Sözleşme’ye uyumunu temelden sorgulaması yerinde olacaktır.”
bianet.org sitesinden alınmıştır.