Uyarı: Bu haberin fotoğraflarında göreceğiniz tüm doğal varlıklar ve canlılar, 3. havalimanı projesi ile yok olacaktır.
Kuzey Ormanları Savunması, 25 Mayıs Pazar Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden 3. havalimanı projesinin etki alanını ve proje için yürütülen yan çalışmaların şimdiden yarattığı tahribatı yerinde belgelemek için Kuzey İstanbul’daydı. Proje yüzünden her şeyiyle geri dönüşsüz bir tahribat yaşayacak Yeniköy’de, İstanbul’un Karadeniz kıyılarında, Ağaçlı yolunda ve yerleşim bulunmayan, doğal hayatın sürdüğü bölgelerde 3. havalimanı projesinin etkilerini gözlemledik.
Bu günleri ileride hatırlamak adına bitmek tükenmek bilmemiş ve bilmeyecek “iç ve dış mihraklar”ın karşı çıktığı 3. havalimanı projesi şöyle özetlenebilir: temel niteliği ihtiyaç karşılamayacak oluşla birlikte, Türkiye tarihinin; en büyük maddi değere, en büyük şaibeye, en büyük hak gaspına, en büyük kamu kaynakları peşkeşine, en büyük yıkıcı şehirleşme potansiyeline, en büyük orman tahribatına, en büyük tarım alanı tarhribatına, en büyük kuraklık getirme potansiyeline, en büyük hayvan kıyımına, en büyük iklim bozma riskine sahip projesi. Bunların karşısına konan ise dünyanın en büyük havalimanına sahip olacağımız. Şaka değil, gerçek. Ve korkunç.
İstanbul’un Kuzeyi Devlet ve Sermaye Güçlerinin İşgali Altında
İstanbul’un kuzeyini beton cehennemine çevirecek olan entegre projeler ağının başlangıç vuruşunu 3. köprü projesi atmıştı. 3. köprü inşaatı; ÇED sürecinden muaf tutulmasıyla, civarındaki taşınmazların en yüksek kademeden talimatla kamulaştırılmasıyla, getirilen hazine garantisiyle, görülmemiş bir orman katliamıyla, projede çalışan işçi kardeşler Lütfü Bulut, Yaşar Bulut ve Kahraman Baltaoğlu’nun iş cinayetinde öldürülmesi, diğer Bulut kardeş Sonay Bulut’un da yaralanmasıyla ve şu günlerde de ortaya çıkan tarih kıyımıyla yoluna devam ediyor. Biz de havalimanı bölgesine doğru ilerlerken, 3. köprü inşaatının yaklaşım viyadüklerinden birinin inşaatıyla karşılaşınca, Kuzey Marmara Otoyolu projesinin en küçük parçalarıyla bile ne kadar yıkıcı olduğunu bir kez daha, en güncel haliyle gördük. Kuzey İstanbul köylülerinin, uğrayacakları hak gasplarını protesto etmek için buluştuğu Ağaçlı kavşağına giden yolda, Kuzey Marmara Otoyolu inşaatı kapsamında doğal hayata hunharca dalmış bir iş makinası çıkarması sürüyor. Makinalar arazinin tüm eğimini yok ederek topografyayı değiştiriyor, coğrafyanın su çeken ağaçlarını söküyor, yaşam kaynağı toprakları hafriyata çevirip doğanın bağrından koparıyor, ve tepeleri dümdüz etmekte kullanıyor.
Kavşağın biraz ilerisinde ise, şimdiden yüzlerce ağaçlık ormanlık bölgeyi yok etmiş ve çevresini de çorak, cansız ve ruhsuz bir kayalığa çevirmekte olan, iş makinaları ayaklarının yanında küçücük kaldığı bir viyadük inşaatı sürüyor. Onlarca ayağı acımasız bir çevre katliamıyla köprüye doğru yol alıyor.
3. köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu’nun çevre katliamı önsözünden sonra yolumuza devam ediyoruz ve 3. havalimanı projesiyle adeta ortadan ikiye ayrılacak Yeniköy’e ulaşıyoruz.
Köyü ve Köylüyü Yok Etme Oyunu
Projenin insan yerleşimi bulunmayan alanlarda yaratacağı çevre tahribatı, doğa ile iç içe yaşayan köylünün ekonomik varlığıyla birlikte de yaşamının da alt üst olması anlamına geliyor. Proje, Yeniköy köylülerinin tarım arazilerinin, büyük ve küçükbaş hayvanlarının şu an özgürce ve huzurla otladığı çayır çimenin, kaygısızca akan derelerin üzerine inşa edilecek. Yine bölgede bulunan manda yetiştirme çiftlikleri de kalkınmacılık oyununun, her şeyi en iyi, en çok ve en güzel bilme yanılsamasının kurbanı olacak.
Havalimanı projesinin doğa üzerinde yaratacağı tahribat, sadece somut varlıklarla kalmayacak beraberinde insan yaşamına ait anlatıları da ortadan kaldıracak. Keşfimizin Yeniköy kısmında bize rehberlik eden dostumuz Mustafa doğma büyüme Yeniköylü, ailesinin Yeniköy’de mübadeleyle başlayan 90 yılı aşan bir geçmişi olduğunu söylüyor. Kendisi de 50 yıldır orada yaşıyor ve çocukluğundan beri bildiği ve büyümesine, gövdelerinin şekil almasına tanıklık ettiği incir ve meşe ağaçlarını gösteriyor. Aile büyüklerinden ona doğal varlıklar, asırlık ağaçlar ve özgür dereler ile ulaşan tarih, bir sermaye ve devlet işbirliğinin zorbalık anıtı havalimanı projesi ile yok olacak. Mustafa’nın ailesinin genç bireyleri, yaşam alanlarına dair anlatıdan yoksun kalacak ve geçmişlerinden kopacaklar. Doğduyu, doyduğu yerden mübadeleyle kopan Mustafa’nın dedelerinin kaderi, sermaye-iktidar ittifakına engel olunmazsa, bu sefer Mustafa’yı bulacak…
Yolumuza devam ediyor ve projenin gelecekteki etkilerine dair daha genel bir fikir edinmek için köyün Karadeniz kıyısına yakın yüksek bölgelerine çıkıyoruz.
Yeniköy’ün denize hakim tepesinde Mustafa’yı dinliyor, kuzey ormanlarının göz alabildiğine uzanan eşsiz varlığına bakıyoruz. Ormanlık arazinin denizle buluştuğu tapusuz bölge içinde ağaç kesimi gerçekleştirildiğini, ve ağaçların yerine Milten Holding’in kömür ocağı ve yan prefabrik yapılar inşa ettiğini öğreniyoruz.
Burada olmayan tek şey aslında İstanbul. Kalabalık, trafik, gürültü, stres… yok. Ama bu durum sermaye devletinin hayatta kalma stratejilerine ters. Gerçekten de Mustafa 3. havalimanı projesinin sınırlarından bahsettikçe konu aydınlanıyor. Alttaki fotoğrafta görülen kırmızı çizginin üstünde kalan bölge projenin sınırları içinde kalıyor. Yanlış görmüyorsunuz; proje göletin ortasından geçiyor, bölgede tek bir ağaç dahi bırakmayacak bir kıyım öngörüyor. Arazi oldukça geniş. ÇED raporunun da yok olacağını ve kirleneceğini belirttiği bu göletlerden hem deniz kıyısında, hem de proje alanı içinde daha çok var. Göletle birlikte sırf burada yüz binlerce el değmemiş meşe ağacından oluşmuş ormanlık bölge yok edilecek.
Mesele sadece 3-5 milyon ağaç değil. Devlet, havalimanının yanında yerel halkın yat limanı ve lüks tekne manzarası konusundaki eksiğini gidermek için de kolları sıvamış durumda. Toprağın temellükünü denizin temellükü takip edecek ve Yeniköy’ün nurtopu gibi bir yat limanı olacak. Yeniköy’ün yat limanında Yeniköylü’nün yatı mı olacak, orasını okuyucunun takdirine bırakıyoruz.
Kuraklık Uyarısı Yapıp Göletleri Hafriyatla Dolduran Zihniyet
Mustafa’yı köyünde bırakıp yola devam ediyoruz. Varış noktamız Yeniköy’e giderken gördüğümüz bir şantiye.
Şantiyeye giden yolun girişindeki tabela, burada 3. havalimanı projesini yürütmekte olan konsorsiyum üyelerinden Makyol İnşaat’ın bir “devlet yolu” çalışması yürüttüğünü söylüyor. Hafriyat kamyonlarının sürekli hareket halinde olduğu, uzunluğu aşağı yukarı bir kilometre olan ve ormanlık arazi içinden geçirilmiş yolun bitiminde şantiye kapısına varıyoruz.
Çevre, yaşam ve doğa katlinin acımasız yüzü karşılıyor bizi orada. Aralıksız çalışan dozerler, kamyonlar, kalkıp inen damperler, çığlık çığlığa siren ve güç verilen motor sesleri, havaya salınan egzoz. Muktedirin tabiriyle “gümbür gümbür” çalışıyor iş makinaları ve sularımızı hafriyatla dolduruyorlar!
“Devlet Yolu” süsü verilmiş işin ise aslında 3. havalimanı projesi için düşünülen otopark olacağı bize aktarılan bilgiler arasında. Şu anda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, kesin olan Makyol’a ait araçlar Kasımpaşa’dan buraya hafriyat taşıyor ve su kaynaklarımızı kurutuyor (konsorsiyumun diğer üyeleri gibi çevre suçlarında sicili çok kabarık olan Makyol’un bir başka kuzey ormanları katl projesi beton santralini ise şu bağlantıda görebilirsiniz: Ormana betondan hançer). Dahası, bu işin belli bir zamandır sürdüğünü, fotoğrafta görülmeyen ve 200 metre kadar daha uzanan arazi parçasının da çalışma başlamadan önce gölet olduğunu öğreniyoruz. Doğanın koynuna sokulan cinayet, ağaçlarımızı, sularımızı, balıklarımızı katlediyor.
Proje halkın suyunu yok ediyor. Bu cinayetin kılıfı ise ÇED raporları sayesinde hazır; proje için hazırlanan ilk raporda 660 hektar (6 milyon 600 bin m2) olduğu belirtilen ve detaylıca tarif edilen göl alanları, ikinci raporda “70 adet büyüklü küçüklü su birikintisi”ne dönüşmüştü. Aşağıda bu birikintilerden bir diğerini görüyorsunuz:
Aklımızda sadece savaş durumlarında geçerli olan “acele kamulaştırma” ile tüm varlıklarımızı ve geleceğimizi sermayenin talanına terk eden, yeri göğü HES yapmaya çalışan, dereleri ırmakları yok edip halka parmak sallayarak “kuraklık var suyu dikkatli kullanın” uyarısında bulunan neoliberal kokuşmuşluk, öfke ve acı ile cinayet mahalinden ayrılıyoruz.
Kuşlar Milyonlarca Yıldır Göçte, İlk Uçak Denemesi 1891’de
Mega projelerin İstanbul üzerinden göçlerini sürdüren göçmen kuşlara etkisini daha önceki “leyleklerin yolunda bir havaalanı” haberimizde işlemiştik. Göç yolların hakkında Zeynel Arslangündoğdu’nun hazırladığı “kuş göç yollarından geçen üç mega proje” detaylı derlemesini de yine sitemizde bulabilirsiniz.
İstanbul’un göçmen leylekleri bugün de ne yapacaklarını bilmez halde. Milyonlarca yıldır takip ettikleri göç istikametinde soluklandıkları ağaçların, su içtikleri göletlerin yok edilmesi yüzünden yaşamları kesintiye uğruyor, yaşamları tehlikeye giriyor. Aşağıdaki fotoğraflarda da görülebileceği gibi elektrik direklerinin tepesinde bekleşiyor, yollarda hafriyat kamyonlarına hedef oluyorlar, katlediliyorlar…
Sermaye ve iktidar tutkusu yüzünden, yeryüzündeki her şeyin kendisi için varolduğu yanılsamasını yaşam düsturu edinmiş zihniyet, kendini kuyruğundan itibaren sindirmeye başlamış yılandan farksız. Bu yüzden meyveler kendisi için var zannediyor; tohum koruma katmanları olan meyveleri tüketip hayatta kalabilen atalarının doğal seçiliminden galip çıktığını unutuyor. “Meyve”nin rehberliğiyle hayatta kaldığını, doğayı tahrip edişinin bedelini ağır ödeyeceğini göremiyor. Kuşların milyonlarca yıllıç göç yollarını neoliberal vahşetle tıkamanın tehlikesini idrak edemiyor.
Bu vesileyle hatırlatalım, Kuzey Ormanları Savunması seni 7 Haziran 18:30’da Tünel’e çağrıyor: 7 Haziran’da 3. Havalimanı Cinayetine Karşı Doğa, Yaşam, İnsan ve Hakikat Aşkına Buluşuyoruz!
Unutma, Kuzey Ormanları senin, Kuzey Ormanları Savunması sensin!
(Onur Akgül / KOS Medya – 5 Haziran 2014)
kuzeyormanlari.org