Bugün 3 ayrı mahkemede 37 akademisyenin duruşması görüldü. Akademisyenlerin beraat ve birleştirme taleplerini reddedilerek duruşmaları ertelendi.
“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı Barış Bildirisini imzaladıkları için “Terör örgütü propagandası” iddiasıyla haklarında dava açılan ve 7 buçuk yıl hapis cezası ile cezalandırılmaları istenen 150’yi aşkın akademisyenin yargılamasına devam edildi. Dava kapsamında yargılanan 37 akademisyen üç ayrı mahkemede hakim karşısına çıktı.
Duruşmaların görüldüğü her üç mahkeme de, avukatların derhal beraat, birleştirme ve TCK 301’den yargılanmaları için Adalet Bakanlığı’na yazı yazılması yönündeki taleplerini bu aşamada reddederek duruşmaları ileri bir tarihe erteledi.
Barışı savundukları için haklarında dava açılan akademisyenlerin tekil yargılanmalarına Çağlayan’daki İstanbul 32, 33, 34 Ağır Ceza Mahkemeleri’nde devam edildi. Duruşmaları, yargılanan akademisyenler ve avukatlarının yanı sıra aralarında HDP Milletvekili Garo Paylan, CHP Milletvekili Selina Doğan, Mahmut Tanal’ın da bulunduğu çok sayıda kişi izledi. Yurtdışından gelen yabancı heyetler de duruşmaları izleyenler arasındaydı.
Akademisyen Sertdemir yurtdışında olduğu için duruşmaya katılamadı
Duruşmada ilk olarak yargılanması yapılacak olan Galatasaray Üniversitesi’nden akademisyen Seçkin Sertdemir yurt dışında olması sebebiyle duruşmaya katılamadı. Sertdemir’in avukatı, müvekkilinin halen İngiltere’de çalışmakta olduğunu ve bu sebeple duruşmaya katılamadığını belirterek mahkemeden süre talep etti. Mahkeme, Sertdemir’in celse arasında ya da bir sonraki celse hazır edilmesi için süre verilmesine karar vererek duruşmayı 31 Ocak saat 9.30’a erteledi.
‘Suç unsuru oluşmamış’
Galatasaray Üniversitesi Araştırma Görevlisi Eda Aslı Şeran’ın kimlik tespitiyle başlayan duruşma, hakkında hazırlanan iddianamenin özetinin okunmasıyla devam etti. Şeran’ın avukatı Perihan Meşeli, bildirinin içinde PKK ve KCK’nın adının geçmediğini, savcının delil oluşturmak için bu yola başvurduğunu söyledi. Meşeli, akademisyenlerin imzaladığı Barış Bildirisinin 5 kısa paragraftan oluştuğunu ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu, insanların öldürüldüğü, göç ettirildiği bir ortamdan bahsedildiğini açıkladı. 150 akademisyen hakkında hazırlanan iddianame ile savcının akademisyenleri cezalandırmayı amaçladığını savunan Meşeli, “İddianamede şahsi suç yok, kopyala yapıştır iddianameler söz konusu” dedi.
Mahkeme başkanı sık sık Meşeli’nin sözünü keserek “Savunma yapıyorsunuz sadede gelin, talebe dair konuşun” diye müdahale etti.
Meşeli, sivil toplum kuruluşlarının yaşanan hak ihlallerine dair hazırladığı raporlara değinerek, bildirinin içeriğinin gerçeklere dayandığını belirtti. TMK’de son düzenleme ile suçun unsurlarının daha somut hale getirildiğinin altını çizen Meşeli, suç unsuru oluşmadığından mahkemeden derhal beraat talep etti. Meşeli, mahkemenin derhal beraat kararını kabul etmemesi durumunda, İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi’nde aynı bildiriden yargılanan akademisyenler Esra Mungan, Meral Camcı, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy’un aynı bildiriden yargıladığını hatırlatarak, 150 akademisyen hakkında ayrı ayrı açılan davalarda değişik kararlar verilmemesi açısından bu davanın, 4 akademisyenin dosyasıyla birleştirilmesini talep etti.
Daha sonra söz alan Avukat Hülya Gülbahar da aynı suçtan yargılanan sanıklara isnat edilen suçta hukuki ve fiili irtibat bulunduğu için birleştirme, kabul edilmemesi durumunda mahkeme bünyesindeki davaların birleştirilmesini talep etti.
Savcı talep edilmeyen 301 yargılamasını reddetti
Duruşma savcısı, birleştirme konusunda taktiri mahkemeye bırakarak, “Sanığın eylemi bütün olarak değerlendirildiğinde terör örgütü propagandası yaptığı, bu nedenle TCK 301 için soruşturma izni alınmasının reddini, sanığın üzerine atılı suçun nitelik ve dosya içeriğine göre sanığın savunması sonrasında hüküm kurulacağından beraat talebinin reddini talep ediyorum” dedi.
Avukat Hülya Gülbahar, savcının TCK 301 dediğini fakat avukatlar olarak bu aşamada 301’den yargılama talep etmediklerini belirterek, “Savcı konuyu karıştırdı. 301’den yargılama isteme hakkımızı hakkımızı saklı tutarak savcının biz talep etmeden 301’i reddetmesinin zapta geçirilmesini talep ediyoruz” dedi. Avukat Gülbahar’ın talebiyle konu mahkeme zaptına geçirildi. Kararını açıklayan mahkeme, suçun vasıf ve mahiyeti gereği savunma alındıktan sonra değerlendirme yapılması için beraatin şu aşamada reddine, birleştirme taleplerinin sanığın savunması alındıktan sonra ilerleyen aşamada değerlendirilmesine karar verdi. Savunma için süre talep eden avukatların süre talebini kabul eden mahkeme, duruşmayı 31 Ocak saat 09.45’e erteledi.
‘Farklı mahkemelerde yargılanmaları tereddüte neden olur’
Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nden akademisyenler Doğan Çetinkaya ve Ahmet Bekmen'in yargılanmasına geçildi. Çetinkaya ve Bekmen’in avukatı Sevgi Epçeli Arslan, bildiride örgüt propagandası yapılmadığını, herhangi bir örgüte referans verilmediğini ve bildirinin barış amaçlı yazılmış, devlet politikalarını eleştiren bir metin olduğunu kaydetti. Barışçıl metinlerin yargılamaya konu edilmesinin ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi anlamına geldiğini söyleyen Arslan, eleştiri amacı taşıyan beyanların suç oluşturmayacağını vurguladı. Müvekkilleri hakkında derhal beraat kararı verilmesini talep eden Arslan, kabul edilmemesi halinde akademisyenlerin aynı suçlama ile farklı mahkemelerde yargılanmasının tereddüte neden olacağını belirterek, çelişkili kararlar alınmaması açısından birleştirme talep etti. Beraat ve birleştirme taleplerini bu aşamada reddeden mahkeme, savunma için süre vererek bir sonraki celseyi 31 Ocak’a erteledi.
Arslan, İstanbul Üniversitesi’nden akademisyen İrfan Keşoğlu’nun şehir dışında olması sebebiyle duruşmaya katılamayacağını belirterek savunması için mahkemeden süre istedi. Mahkeme, Keşoğlu’nun duruşmasını da 31 Ocak’a erteledi. Akademisyenlerin duruşma saatleri sırasıyla, 10.00, 10.15, 10.30.
301 talebine ret
Akademisyenlerin tekil yargılamalarına Galatasaray Üniversitesi’nden Feyza Ak Akyol ve Gözde Aytemur Nüfusçu ile devam edildi. Akyol ve Nüfusçu’nun avukatı İlkan Koyuncu, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan 4 akademisyene “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla dava açıldığını, yargılama sürecinde cumhuriyet savcısının ve mahkeme heyetinin talebiyle 4 akademisyenin yargılanmasına 301’den devam edilmesi için Adalet Bakanlığı’na yazı yazıldığını ve bakanlığın 301’den yargılamaya izin verdiğini hatırlattı. Koyuncu, Bu dosyada öncelikle 301 konusunun çözüme kavuşması gerektiğine dikkat çekerek; kovuşturmanın “terör örgütü propagandası” suçundan mı, “Türk milletine hakaret” suçundan mı yapılacağına karar verilmesi durumunda savunmalarının ve ifadelerinin şekilleneceğini söyleyerek 301 için Adalet Bakanlığı’ndan izin alınmasını talep etti. Mahkeme bu aşamada talebi reddetti. Mahkeme Akyol’un bir sonraki duruşmasını 31 Ocak’a, Nüfusçu’nun duruşmasını ise 8 Şubat’a erteledi.
Mahkeme 13 Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyayı istedi
İstanbul Üniversitesi’nden Hülya Kirmanoğlu’nun avukatı Aynur Tuncel Yazgan, yargılamalarda bir uygulama hatası olduğunu düşündüğünü ve savunmalar alınmaksızın derhal beraat istemediğini beyan etti. Yargılamanın 301 sebebiyle duraklatılmasının da sorgulamalar sonrasında olması gerektiğini belirterek, mahkemeden 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava dosyasını okumasını ve 301 konusunda karar vermesini istedi.
Yazgan, “Sabahtan beri benden önce 4 iddianame okudunuz. Bu zaman kaybı. Tutanak çoğaltıyoruz sadece. Hukuki ve fiili bağlantı var. Bu dosyada fail üzerinden değil fiil üzerinden yapılan bir değerlendirme sonucu karara konu olmaktadır. 301’e izin hususunun diğer faillere de yansıması söz konusu. Verilen iznin geri alınması mümkün değildir. Bu hususlar yönünden değerlendirme yapılması için 13 ACM’nin iddianame ve duruşma zabıtlarına ihtiyacımız vardır” diyerek süre talep etti. Mahkeme heyeti 13 Ağır Ceza Mahkemesi’ne müzekkere yazarak, dava dosyaları, iddianame, soruşturma zabıtları ve Adalet Bakanlığı’ndan izin istenilmesine ve sonuçlarına dair evrakın UYAP üzerinden mahkemeye gönderilmesinin istenmesine karar verdi. Süre talebini de kabul eden mahkeme, bir sonraki celseyi 8 Şubat’a erteledi.
İlkay Yılmaz’ın mahkemesi ertelendi
İstanbul Üniversitesi’nden İlkay Yılmaz’ın avukatı Benan Molu da, 13 Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya ile fiili ve hukuki irtibatı olduğunu belirterek birleştirme ve derhal beraat talep etti. Molu, müvekkili Yılmaz’ın Aralık 2018’e kadar Berlin’de bir proje kapsamında çalışacağını söyleyerek süre talep etti. Mahkeme bu aşamada talepleri reddederek, Yılmaz’ın hazır edilmesi için süre talebini kabul etti. Duruşma 31 Ocak’a ertelendi.
Derhal beraatin koşulları oluşmuştur’
İstanbul Üniversitesi’nden Haydar Durak ve Fatma Nihan Aksakallı’nın avukatı Meriç Eyüboğlu, usulü itirazlarını dile getirerek söze başladı. Derhal beraat talebinde bulunan Eyüboğlu bu talebin, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkını güvenceye almak için getirildiğini söyledi. Eyüboğlu, “Akademisyenler, “Örgüt propagandası” suçlaması ile karşı karşıya kaldıklarına göre ortada propaganda niteliğinde fiil olmalı, terör örgütünden bahsediyor ve cebir şiddeti övüyor olmalı. Metni imzalayan akademisyenler söyledikleri değil, söylemediklerinden suçlanıyorlar ‘niçin devleti eleştirdiniz’ diye suçlanıyorlar. İnsan haklarına dayanan hukuk devletinin pozitif yükümlülükleri olduğundan bu bildirideki muhatap devlettir. İddianameyi yazan savcı metine ön yargısız baksa hiçbir örgütten söz edilmediğini görürdü. Suçun unsurları ve metnin içeriği yönünden bu yargılamanın yapılanayacağı sonucuna varmak zor değil. İfade özgürlüğünün kullanımından ibaret bir metin” diyerek mahkemenin derhal beraat kararı vermesinin koşullarının oluştuğunu söyledi.
‘Adil yargılama ve savunma hakkına aykırı’
Avukat Zeynep Özçelik, yargılama konusu olan tek bir fiil ve olgu olduğunu anımsatarak, adil yargılama açısından böyle bir yargılama sisteminin kabul edilemeyeceğini ifade etti. Bildirinin kamuoyunda duyurulmasının ardından hedef gösterilen imzacı akademisyenler hakkında hemen hemen her ilde eş zamanlı olarak Cumhuriyet Başsavcılıklarınca soruşturmalar açıldığını hatırlatan Özçelik, Adalet Bakanlığı’nın usul ekonomisi açısından dosyaların tek bir yerde görünmesinin doğru olacağı yönündeki kararını anımsattı. Bunun üzerine soruşturmaların İstanbul Cumhuriyet Savcısı’na gönderildiğini ve daha sonra İstanbul’da yürütülen soruşturmanın ardından 4 akademisyenin “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklandığını da hatırlatan Özçelik, “Daha sonra savcı suçun değişmesi ihtimalini göz önünde bulundurarak yargılamanın 301’den devam etmesi için Adalet Bakanlığı’ndan izin istedi. İddianameyi hazırlayan aynı savcının iki vasıflandırması var; örgüt propagandası ve 301’den. Aynı savcının iki farklı vasıflandırma yapması, yetkisini kötüye kullanması anlamına gelir. Olay üzerinden 1.5 yıl geçtikten sonra tek tek dava açılması adil yargılama ve savunma hakkına aykırı. Adaletin tesis edilemeyeceğini düşünüyor ve 13 Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya ile birleştirilmesini talep ediyoruz” dedi. Mahkeme, birleştirme ve derhal beraat talebinin bu aşamada reddine karar verdi. Bir sonraki duruşmalar 8 Şubat’a ertelendi.
34. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmalar gergin başladı
34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılamalar, mahkeme başkanının bir sanık için üç avukat kısıtlaması koyması sebebiyle gergin başladı. Mübaşir aracılığıyla kısıtlama kararı verildiğini öğreten avukatlar duruma tepki gösterdi. Bunun üzerine heyet bir süre salona girmedi. Heyetin yerini almasının ardından mahkeme başkanı, avukatlarla oturma düzenine dair görüştüklerini, ancak düzene uyulmadığını gördüğünü söyleyerek, sanık avukatları kısmında üç avukat olması, diğer avukatların izleyici yerine geçmesini ya da dışarı çıkmasını, aksi halde duruşmayı başlatmayacağını söyledi. Mahkeme başkanı, itirazda bulunmak için söz talep eden avukatlara, “Israr edilirse farklı tedbirler almam gerekecek. Amacımız üzüm yemek, kurallara uymak, lütfen kurala birlikte uyalım” yanıtını verdi.
‘Ben sınırlamıyorum khk sınırlıyor’
Adil bir yargılama isteyen avukatlar, “Dört dosyamız var, bu 12 avukat anlamına geliyor, meslektaşlarımızın arkada yer bulamayacağı açık. Üç avukat olarak ifade edeceğiz. Adil ve sözümüzü söyleyebileceğimiz yargılama olsun istiyoruz. Lütfen duruşmayı açarsanız talepte bulunalım, siz de üç avukat sınırlaması hakkında kararı verin” dedi. Belirlediği kurala uyulduğu zaman duruşmayı açacağını söyleyen mahkeme başkanı, “Ben sınırlamıyorum KHK ile sınırlanıyor” dedi. Avukatlar ise KHK ile getirilen sınırlamanın anayasa ve savunma hakkına ilişkin sözleşmelere aykırı olduğunu söyledi. Mahkeme, salondan çıkarılan avukatların geri alınması talebini reddetti.
Mahkeme başkanı avukatların sözünü kesti
34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk olarak İstanbul Üniversitesi’nden Pınar Saip hakim karşısına çıktı. Saip’in avukatı Meriç Eyüboğlu, derhal beraat talep ederek usul itirazı yapacağını belirtti. Eyüboğlu, suçlamaya ilişkin ortadaki tek delilin bildiri olduğunu söyleyerek, mahkemenin derhal beraat vermesi önünde usulü engel olmadığını belirtti.
Eyüboğlu’nun suçun oluşmadığına yönelik sözlerini, mahkeme başkanı “savunmaya geçmedik” diyerek kesti. Daha sonra söz alan avukat Ziynet Özçelik “adil yargılama” diye konuşmaya başladığı sırada mahkeme başkanı, “önce usulü itirazları alacağını” söyleyerek izin vermedi. Özçelik “adil yargılandığımızın bize hissettirilmesi yönünde taleplerimiz var” dedi. “Suçun unsurlarını tartışacaksanız müdahale ederim” diyen mahkeme başkanına avukat Eyüboğlu, sürekli sözlerinin kesildiğini söyledi ve müvekkillerinin de gerildiği yanıtını verdi.
Eyüboğlu, söz hakkına başkan tarafından müdahale edildiğinin zapta geçirilmesini isteyerek sözlerini bitirdi. Mahkeme savunma yapılmadığı için beraat ve "Savunma yapılması aşamasında yargılamanın birlikte yapılması gerektiren fiili ve hukuki zorunluluğun bulunmaması, davaların birlikte görülmesi halinde 1128 sanığın aynı dosya kapsamında haklarının tam olarak kullanmalarının sağlanamama ihtimali ve yargılamanın uzun sürebileceği" gerekçeleriyle de birleştirme talebini reddetti. Beraat talebini de reddeden mahkeme bir sonraki duruşma 10 Mayıs 2018 saat 09.30'a erteledi. Avukatlar Eyüboğlu ve Özçelik Galatasaray Üniversitesi’nden akademisyen Cem Özatalay ve İstanbul Üniversitesi’nden Raşit Tükel için de ilk duruşmadaki usulü itirazlarını tekrarladı. Mahkeme, savunma için süre isteyen Özatalay ve Tükel’in duruşmalarını da 10 Mayıs’a erteledi.
Yurt dışındaki akademisyen için yakalama kararı
34 Ağır Ceza Mahkemesi’nde Avukat Eyüboğlu, Galatasaray Üniversitesi'nden Ozan Çağlayan'ın yurtdışında akademik çalışmalarını yaptığını söyleyerek mahkemeye belge sundu. Çağlayan'ın duruşma tarihi, 17 Temmuz 2018.
Doğu Toksöz’ün duruşması ertelendi
Yurtdışında bulunan akademisyen Doğu Toksöz'ün avukatı, Toksöz’ün mazeretine dair belgeleri mahkeme heyetine verdi. Mahkeme, mazereti kabul etti. Avukata müvekkilinin savunmasını celse arasında ya da bir sonraki celseye mahkemede hazır etmesi için süre verilmesine karar verdi. Verilen süreye dek hazır edilememesi halinde sanık hakkında savunması alınması için bulunduğu ülkeye yazı yazılması ya da yakalama kararı çıkarılması gibi işlemlerin yapılabileceği hususunu ihtar etti. Bir sonraki duruşma 10 Mayıs 2018'e ertelendi.
301 talebi savunmadan sonra değerlendirilecek
Bildiri ile ilgili akademisyenler Esra Mungan, Kıvanç Ersoy, Meral Camcı ve Muzaffer Kaya'nın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada 301. maddeden yargılama yapılabilmesi için başvurulan Adalet Bakanlığı 301. maddeden yargılama yapılmasına izin vermişti. Galatasaray Üniversitesi’nden Fatma Gül Karagöz’ün avukatı İlkan Koyuncu, bu davadaki yargılamanın da TCK/301 kapsamında kalma ihtimaline ilişkin soruşturma izni istenilmesini talep etti. Savcı, talebin reddini istedi. Mahkeme, sanık savunması alındıktan sonra gerektiğinde bu usulün değerlendirilebileceğini söyleyerek talebi reddetti. Karagöz, savunması için ek süre talep etti. Bir sonraki duruşma 10 Mayıs’a ertelendi.
İstanbul Üniversitesi’nden akademisyen Özgün Akduran’ın avukatı Özlem Ayata da derhal beraat talep ederek bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu vurgulayıp ne TMK 7/2 ne TCK/301 yönünden suç oluştuğunu söyledi. Ayata, 13. ACM dosyasının incelenmesini ve davaların birleştirilmesini istedi. Talepleri reddeden mahkeme duruşmayı 10 Mayıs’a erteledi.
‘Soğutucuda bekletilen çocuk haberi müvekkilimi etkiledi’
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesinde ilk olarak İstanbul Üniversitesinden Aylin Aytınay Cingöz hakim karşısına çıktı. Cingöz’ün avukatı Arın Gül Yeniaras, iddianamede yer alan suçlamaların maddi ve manevi unsurların hiçbirinin geçerli olmadığını söyledi. Barış Bildirisinin şiddetin durması için imzalandığının altını çizen Yenmiaras, metinde devletten başka hiçbir muktedir taraf görülmediğini ifade etti. Yeniaras, “O dönemde soğutucuda bekletilen çocuk haberi travmatik bir durumdur. 5 yaşındaki bir çocuk annesi olarak müvekkilimi etkilemiştir. Başka hiçbir açıklama müvekkilin iradesini yansıtmamaktadır. Kendisi müzakerelerin barışa hizmet sunacağını bilen bir akademisyendir. Bu gerekçelerle derhal beraat talep ediyoruz” diyerek Cingöz’ün 20 Ocak 2017'deki idari soruşturmada imzasını geri çektiğini belirtti. Duruşma savcısı derhal beraat kararı verilebilmesi için delil değerlendirmesi yapılması, eylemin açıkça suç olmadığını belirlenmesi, iddianame anlatımı ve dosya kapsamı dikkate alındığında sorgusu yapılıp savunması alındıktan sonra hüküm kurulabileceği bu nedenle bu talebin reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti de derhal beraat şartlarının oluşmadığına hükmederek talebin reddine karar verdi
‘Barışa katkısı olacağını düşündüm’
Akademisyen Aylin Altınay Cingöz savunmasında, 16 yıldır akademide olduğunu ve tek idealinin bilim insanı olmak, topluma hizmet etmek olduğunu söyledi. Cingöz, “Her vatandaş gibi 2016 başındaki olayları üzüntüyle izliyordum. Avukatların AİHM başvurularını biliyordum. Yaralılara ambulans gerektiği, cenazelerin buzlukta bekletilmesinin acısını derinden hissettim. Neticede barışa katkısı olacağını düşündüm. Sosyal medyada hedef haline getirilmemizle kabus başladı. Barışın bir parçası olmak için attığım imza ile sanık olmamıza şaşkınım. Beraatimi talep ediyorum. “ dedi.
‘Türkiye’nin imajını bozan vatandaşlarına yaklaşımı’
Avukat Yeniaras da esas hakkındaki savunmasında, “Müvekkilimizin işlediğini iddia ettiği suç iddianamede yoktur. Bu suçta ve cezada şahsilik ilkesinin ihlali anlamına gelir. Müvekkilimizin sıralanan suçlardan hangisini işlediği belli değildir. Savcı bunu araştırmak yerine 600 akademisyenin iddianamesini kopyala yapıştır halde hazırlamıştır. Gerçeğe ulaşmada mantık yolu izlenmelidir. Bir takım varsayımlara dayanarak suç yaratmak ceza yargılamasının amacına aykırıdır. İddianameyi havuz olarak nitelendiriyoruz. Bir AYM kararında dediği gibi kelimelerin cımbızlanarak değil metnini tümüyle propaganda amacı taşıyıp taşımadığı incelenmelidir. Barış masasına müzakereye tekrar dönülmesi ölümlerin durmasıdır asıl amaç. Bu 1128 kişiyi kriminalize etmektir. Bu konu dünya kamuoyunun nezdindedir. Savcı iddianamesinde bildirinin gerçek dışı olduğunu söylemiştir. TİHV raporunda toplam ölüm sayısının yaklaşık 2 bin kişi olduğunu belirtmiştir. Atılan imzanın insanları harekete geçirdiği iddia edilmiştir. İddianamede savcının gerçek dışı olarak tanımladığı tabloda AİHM 5 kişi acil ambulans göndermesi kararı vermiştir. Müvekkilimizin daha önce adını duymadığı Bese Hozat'ın talimat verdiği iddia edilmiştir. Müvekkilimizin talim almasına gerek yoktur. Bunu meslek onuru açısından da kabul etmez. Bildiride örgüt adına tek bir söz yok. Yalnızca doğu ve güneydoğudaki Kürt halkı vardır” dedi. Yeniaras, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın akademisyenlere yönelik hakaret nitelikli sözlerini anımsatarak, “Bu adil yargılamayı etkilemeye yöneliktir. Milyonlarca kişinin önünde bir mafya lideri kanlarını oluk oluk akıtacağını söyledi. Kimse de çıkıp burası dağ başı mı diye sormadı” dedi. Bildiriye imza atmanın ifade özgürlüğü olduğunu savunan Yeniaras, “Türkiye'nin uluslararası imajını bozan kendi vatandaşlarına yaklaşımıdır. O düzenin şikayetçileri olarak bunu dile getirebiliriz. Cımbızlama yoluyla 1128 kişi kriminalize edilemez. Sosyal baskı ve tehdit devam etmektedir. Bu imajın mahkemeler aracılığıyla düzeltilebilir.” Diye konuştu.
İmzayı çekip çekmediği araştırılacak
Duruşma savcısı, Cingöz’ün iddianameye konu olan Ocak 2016 tarihli bildiri metninden imzasını çektiği yönündeki beyanın araştırılmasını talep etti. Mahkeme, Cingöz’ün bildiriden imzasının geri çekildiği yönündeki beyanını dikkate alarak bu hususta İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne yazı yazılıp bildiriden imzasını geri çekip çekmediğinin öğrenilmesini, çekmiş ise hangi tarihte çektiği hususunun sorulmasına, 10 Mart 2016 tarihli ikinci bildiride imzası olan kişilerin araştırılıp mahkemeye bildirilmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar bürosuna yazı yazılmasına karar verdi. İstenen hususların dosyaya gelmesine binaen duruşma öncesinde soruşturmanın genişletilmesi veya esas hakkındaki mütalaasını bildirmesi için dosyasının savcıya gönderilmesine hükmeden mahkeme duruşmayı 23 Şubat’a erteledi.
‘Kamusal israf’
Cingöz’ün ardından İstanbul Üniversitesi’nden İzzettin Önder’in yargılanmasına geçildi. Önder, bildiriyi yazmadığını, sosyal medyada kampanyayı görerek imzaladığını söyledi. Önder, “Bildiriyi barışın tesisi için imzaladığımı, suç oluşturmadığını, ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu düşünüyorum. Kimseden talimat almam mümkün değil. Maksadım devleti suçlamak değil, sivil halkın güvenliğini sağlama hususunda gösterdiği hassasiyete aykırı davranan yetkilendirilmiş kişi veya kişilerin yine devletçe tespit edilip yargılanmasını gerçekleştirmektir. Olayların çok sıcak yaşandığı dönemde imzalanmış ve yayınlanmış olan bildiriyi sözcükler halinde değil, bir bütün olarak ele almak gerekir. Zira hazırlanmış bir bildiride tüm imzacıların tüm sözcük ve ifadeler üzerinde ittifak ettikleri iddia edilemez. Metni imzalarken ben de bu kurala itibar ederek, metnin genel yaklaşımını esas aldım. Savcılık makamının ithamının aksine, bildiriyi kesinlikle PKK amacı ile aynı doğrultuda değil, tam tersi ülkenin bütünlüğü ve güvenliği anlayışı ile yorumlamış ve imzalamış olduğumu düşünüyorum. 1128 akademisyen böyle bir nedenle yargılanıyorsa ciddi bir kamusal israf vardır dedi” dedi. Mahkeme Önder'in yargılandığı duruşmayı da 10 Mart 2016 tarihli ikinci bildiride imzasının bulunup bulunmadığının araştırılması için 23 Şubat 2018'e erteledi.
‘Şık değil’
Önder’in ardından Galatasaray Üniversitesinden Zübeyde Gaye Çankaya Eksen’in duruşmasına geçildi. Avukat İlkan Koyuncu, duruşma başlangıcında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dört akademisyenin yargılandığı davada Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesinde düzenlenen “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlamasıyla Adalet Bakanlığı'ndan yargılama izni istendiğini anımsattı. Avukat Koyuncu, beyanının sonunda mahkemeden Adalet Bakanlığı'ndan TCK. 301. maddeden yargılama yapılması için izin istenmesini talep etti. Mahkeme de söz konusu talebi reddetti. Avukat Koyuncu savunma için süre isteyince mahkeme başkanı, “İddianamede 301. madde yazmıyor. Niye savunma hazırlamadığınızı anlamış değilim. Şık değil bu” diye konuştu. Ardından, 10 Mart 2016 tarihli ikinci bildiride imzasının bulunup bulunmadığının araştırılmasına karar veren mahkeme heyeti, savunma için süre verilmesine karar vererek, duruşmayı 22 Aralık'a erteledi. Galatasaray Üniversitesinden Nazlı Ökten Gülsoy’ın yargılandığı duruşmada aynı gerekçelerle 22 Aralık gününe ertelendi.
Mahkeme başkanından avukatlara azar
Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nden Aslı Aydemir İnönülü hakim karşısına çıktı. Duruşma başlangıcında İnönülü'nün avukatı Meriç Eyüboğlu söz aldı. Avukat Eyüboğlu, öncelikle derhal beraat talebinde bulunarak, “Delil olan yalnızca bildiridir. Bu da dosyadadır. Toplanacak delil yoktur” dedi. Avukat Eyüboğlu, iddianamedeki suçlamalara da değinerek, “Niçin sadece devleti eleştirdiniz sorusu yöneltiliyor iddianamede. Muhatapları elbette devlet” diye konuştu. Avukat Ziynet Özçelik de söz alarak, davaların hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dört akademisyenin yargılandığı dava ile birleştirilmesi talebinde bulundu. Derhal beraat talebini reddeden heyet, her bir dosyadaki sanıkların farklı kişiler olması, cezaların şahsiliği ve sanıklar arasında şahsi bağlantı olmaması gerekçesiyle birleştirme talebinin reddine karar verdi. 10 Mart 2016'daki ikinci bildiride imzasının bulunup bulunmadığının araştırılmasına hükmeden heyet, savunma için süre verdi ve duruşmayı 22 Aralık'a erteledi. Avukatların günün uygun olmadığına itiraz etmesi üzerine mahkeme başkanı avukatlara “Güle güle avukat hanım” diyerek avukatları azarladı. Başkan, avukatların dosyaya çalışmadığını iddia ederek, “Gerekirse avukatsız ifade alırız” diyerek bağırdı.
Üç avukat kısıtlaması tartışması
34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç avukat kısıtlaması tartışması devam etti. İstanbul Üniversitesi’nden Murat Birdal’ın davası duruşmalara verilen yarım saatlik aradan sonra başladı. Birdal’ın sekiz avukatı avukatlara ayrılan bölüme geçti. Mahkeme başkanı, “Hindistan’daki yolcu taşıma otobüslerine ülkemizi çevirmeyelim. Sabah yaşanan hadiseye çok üzüldüm. Yabancı ülkelerden gelen birileri de vardı. Dünyanın hiçbir ülkesinde mahkemeler şekilsiz kuralsız yargılama yapmıyor. KHK çok açık, üç müdafi savunabilir” diyerek beş avukatın seyirci kısmına çıkmalarını istedi. Avukatlar bu durumun tutanağa geçilmesini isterken, hakim duruşmayı açmadığını söyleyerek arkaya geçmelerini istedi. “Duruşmayı açtıktan sonra beyanınızı söylersiniz zapta geçeceğim” dedi. Avukatlar duruma tepki verdi. Üç avukat dışındaki avukatlar seyircilere ayrılan kısma geçti.
32 Ağır Ceza Mahkemesi’nde İstanbul Üniversitesi’nden Ayşe Rezan Tuncay’ın yargılamasına geçildi. Avukat Ziynet Özçelik, birleştirme kararı verilmesini talep etti. Avukat Hülya Gülbahar da dört akademisyenin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı dava dosyasının dosyaya getirilmesini talep etti. Mahkeme bu talepleri de reddederek duruşmayı 22 Aralık 09.45'e erteledi.
Ağır Ceza Mahkemesi Ayten Alkan Mertoğlu ve Şahika Yüksel aynı gerekçelerle bir sonraki duruşmayı 22 Aralık’a erteledi.
‘Adil ve sürdürülebilir barış için’
32 Ağır Ceza Mahkemesi’nde GSÜ'den Siyaset bilimci Zübeyde Füsun Üstel, isnat edilen suç ile ilgili değil ilkesel savunma yapacağını belirterek şunları söyledi: “Demokratik hukuk devletleri farklı kimlikten vatandaşlarının taleplerini dikkate almaktadırlar. Bu devletler vatandaşlık hakları genişletirler. Irkçılık ve ayrımcılıkla mücadele ederler. Sosyo-ekonomik koşulları iyileştirmek için gerekli politik iradeye gösterirler. BAK bildirisini yeniden başlayan çatışma ortamında imzaladım, değerlerim ve ilkelerim var. Birey olarak insan yaşamını ve onurunu en üstün değerler olarak görüyorum. Bu çerçevede medyadan yansıyan fotoğraflar gelecek konusunda umutsuzluğa sevk etti beni. Tüm kesimler için adil ve sürdürülebilir barış için ifade ve basın özgürlüğü dahilinde barış talebinde bulundum.”
‘Kişisel zanlarınızı iddianameye yazamazsınız’
Üstel’in avukatı Fikret İlkiz ise, iddianamenin adil yargılanma hakkına ve Anayasa ile AİHS'in ilgili maddelerine aykırı olduğunu söyledi. İlkiz, yüklenen suçun belirsiz olmamaması ve savunma hakkının kısıtlanmaması gerektiğine dikkat çekti. İddianamenin hiçbir fikri olmadığına değinen İlkiz, iddianamedeki “Bilgi Üniversitesi Chris Stephenson” kısmını anımsatarak, “Bu 1128 kişiyle ilgili iddianameye yazılıyorsa ilk duruşmada beraat ettiği de yazılmalıydı. Kendi kişisel zanlarınızı iddianameye yansıtamazsınız” dedi. Mahkeme, Üstel’in 10 Mart tarihli ikinci bildiride imzasının bulunup bulunmadığının araştırılması ve savcının esas hakkındaki mütalaasının hazırlanması için duruşmayı 23 Şubat erteledi.
Murat Birdal’ın duruşması 10 Mayıs’a erteledi
34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç avukat kısıtlaması tartışması devam etti. İstanbul Üniversitesi’nden Murat Birdal’ın davası duruşmalara verilen yarım saatlik aradan sonra başladı. Birdal’ın sekiz avukatı avukatlara ayrılan bölüme geçti. Mahkeme başkanı, “Hindistan’daki yolcu taşıma otobüslerine ülkemizi çevirmeyelim. Sabah yaşanan hadiseye çok üzüldüm. Yabancı ülkelerden gelen birileri de vardı. Dünyanın hiçbir ülkesinde mahkemeler şekilsiz kuralsız yargılama yapmıyor. KHK çok açık, üç müdafi savunabilir” diyerek beş avukatın seyirci kısmına çıkmalarını istedi. Avukatlar bu durumun tutanağa geçilmesini isterken, hakim duruşmayı açmadığını söyleyerek arkaya geçmelerini istedi. “Duruşmayı açtıktan sonra beyanınızı söylersiniz zapta geçeceğim” dedi. Avukatlar duruma tepki verdi. Üç avukat dışındaki avukatlar seyircilere ayrılan kısma geçti. Mahkeme heyeti verdiği kısa ara sonrası açıkladığı kararında, avukatların beraat ve birleştirme taleplerini reddetti. Kararın ardından Birdal ve avukatları savunma için süre talebinde bulundu. Mahkeme heyeti savunmanın hazırlanması için süre verilmesine karar vererek duruşmayı 10 Mayıs’a erteledi.
Duruşma öncesi emek ve meslek örgütlerinden açıklama: Bu suça ortak olmayacağız
Haklarında dava açılan barış akademisyenlerin görülecek duruşmaları öncesi dayanışma çağrısı yapan emek ve meslek örgütleri, "Birileri suç işleyemeye devam edecek ama biz bu suça ortak olmayacağız" diye açıklamada bulundu.
'Barış bildirisi"ne imza attıkları için haklarında dava açılan 32 akademisyenin İstanbul 32, 33, 34 ve 36'ncı Ağır Ceza mahkemelerinde görülecek duruşmaları öncesi Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ile Türk Tabipleri Birliği (TTB), adliyede önünde açıklamada bulundu.
Açıklamaya, TTB Genel Başkanı Raşit Tükel, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu ve SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara katıldı.
"Talebimizde ısrarcıyız. Bu suça ortak olmayacağız" pankartının açıldığı açıklamaya, yurt dışından gelen akademisyenler ise "Soldarity" (Dayanışma) pankartı ile destek verdi.
Tükel: Açıkça hedef alındı
Açıklamada ilk olarak konuşan TTB Genel Başkanı Raşit Tükel, barış talebinin altına imza attıktan sonra açıkça hedef haline getirildiklerini belirterek, "Yargılanmak istenenler barış bildirisine imza atanların dışında barış talebinde bulunan herkestir. Üniversiteyi üniversite yapan temel değerlerden biri bilimsel özgürlüklerin güvence altına alınmasıdır. Şiddet çağrısı olmayan her akademisyen düşüncelerini açıklayabilmeli ve baskılara da maruz kalmaması gerekir. Bunlar akademisyenlerin de temel görev alanıdır" dedi.
Erez: Utanıyorum
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, okur yazarı az, birikimi eksik bir ülkenin çocukları olduklarını ifade ederek, "Bu memlekette sulh ve demokrasi istedikleri için okur yazarlara soruşturmalar açılıyor. Bana doğru yolu gösteren birikimli insanlara huzurunuzda minnettarlığımı iletiyorum. Bana doğru yolu gösteren yiğidim aslanım birazdan yargılanacak utanıyorum" dedi.
Kara: Tarihin çöplüğündeki yerini almaya devam edecek
SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara ise, akademisyenlerin yargılandığı davayı "utanç davası" olarak nitelendirerek, şöyle dedi: "Bugün burada barış istediğimiz için yargılanıyoruz. Bugün sağlıkçı akademisyenler de yargılanıyor. Öğrencilere ölüm ile yaşam arasında ki ince çizginin savaş olduğunu anlatırlar. Savaşın olduğu yerde sağlıktan söz edilemez o yüzden de barış dedik ve barıştan yana tutum aldık. Buradaki sağlıkçılar savaşın yerine barıştan tutum almasalardı; inanın ki bu toplum mahkum olurdu. Birileri suç işleyemeye devam edecek ama biz bu suça ortak olmayacağız. Bu ülkenin başı dik onurlu insanları oldukça akademisyenleri yargılayanlarda tarihin çöplüğündeki yerini almaya devam edecek."