SEÇTİKLERİMİZ – Mustafa Peköz’ün Sendika.org’daki yazısı: Darbeci Gülen Cemaati’yle mücadele ettiğini sanan Ankara’daki iktidar, uluslararası ilişkileri güçlü olan Gülenciler karşısında kaybetti. Gülen, küresel kurumlarda etkinliğini çok ciddi oranda koruyor
Zarrab Davası’nın jürili duruşmasına kısa bir süre kaldı. Bu davada çıkacak sonuç AKP iktidarının politik dengesini sarsacak gibi görünüyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik almış olduğu yaptırım kararının Ankara’daki ilişkiler üzerinden işlevsiz kılınması, ABD tarafından küresel bir boyuta taşındı. Ankara’daki iktidar, İran’a Güvenlik Konseyi’nin kararları doğrultusunda uygulanan ambargoyu delmiş.
Türkiye, ABD’nin çıkarlarına göre hareket etmek zorunda değildir ve kendi çıkarlarına göre hareket etme hakkına sahiptir. Ancak mesele bunu gizli yapmasıdır. Ambargo kararına uyduğunu söyleyip, sonra da o ambargoyu delmesidir. Ambargoya karşı açık politik bir tutum alınmış olsaydı ve bunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne iletmiş olsalardı bugünkü tablo ciddi oranda farklı olacaktı. Ancak, bölgedeki kirli ilişkiler ağı içinde bunu yaparsan ve bir de bakanların “Senin önüne yatarım” dediği ve esasen bir piyon olan 34 yaşındaki Zarrab ile kirli ilişkiler imparatorluğu içinde hareket edersen, başına gelecekleri hesaplama şansın olamaz.
Okyanus ötesinde yeni bir 17-25 Aralık
25 Nisan 2016 tarihinde Birgün gazetesinin “AKP’nin dış politikasının çöküşü” başlığı altında benimle yaptığı röportajda şunları söylemiştim:
ABD’ye anlaşmalı olarak giden Zarrab’ın ABD’de mahkeme tarafından tutuklanması, AKP ve Erdoğan’a yönelik belirlenen stratejinin bir halkasıdır. Mesele Zarrab’ın kara para ilişki ağı içinde olması değil, esasen İran’a yönelik ambargonun delinmesinde Türkiye’nin üstlendiği rolü belgelerle ortaya çıkartmaktır. Savcının, Zarrab soruşturmasına Türkiye’yi de dâhil etmiş olması bilinçli bir planın parçasıdır. Erdoğan’ın bütün gücüyle Gülen Cemaati’nin ekonomik gücüne saldırmasının en önemli nedeni, Okyanus ötesinde yeni bir 17-25 Aralık operasyonunun başlama olasılığının giderek artmasıdır.
10 Eylül 2017 tarihinde Sendika.Org’da yayımlanan “Uluslararası alanda kuşatılan AKP’nin çaresizliği” başlıklı makalemde de Zarrab meselesine ilişkin şunları belirtmiştim:
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı için en ciddi hamle Reza Zarrab’ın tutuklanmasından sonra başlayan sürecin geldiği noktadır. 17-25 Aralık operasyonu ABD’de çok daha kapsamlı bir şekilde devam edecek ve süreç AKP iktidarını kapsayacak düzeyde genişletilecektir. Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın bir iş seyahati için gittiği ABD’de tutuklanmış olması, dosya kapsamının genişletilmesi yönündeki ilk adımdı. New York Güney Bölgesi Başsavcılığı, Zarrab davasında hazırlamış olduğu ek iddianameyle, eski bakan Zafer Çağlayan, Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan, bankanın uluslararası operasyonlarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan ve Zarrab’ın çalışanı Abdullah Happani hakkında tutuklama kararı istedi. Hâkim ve Jüri tarafından onaylanmasıyla tutuklama kararı yürürlüğe girdi. Davada firari sanık olarak görülen bu kişiler ABD’ye girişlerinde tutuklanacaklardır. Ayrıca İnterpol’e bildirilmesi de gündeme alınmış bulunuyor. Böylesi bir durumda, hakkında uluslararası yakalama kararı çıkartılan kişilerin Türkiye sınırları dışına çıkması artık söz konusu olamayacaktır.
Dosya kapsamı genişletilecek
Peki, dosya bu tutuklamalarla sınırlı mı olacaktır? Çok açık söylemek gerekirse dosya kapsamı genişletilecek gibi görünüyor. Dosyada mevcut delillerin önemli bir kısmı birinci derecede sanık olan Zarrab’ın vermiş olduğu kapsamlı bilgilerdir. Bu nedenle eski Bakanlar Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar, cumhurbaşkanının damadı ve bugünkü enerji bakanı Berat Albayrak, Bilal Erdoğan, Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan, Abdullah Oğuz Bayraktar’ın bu dosyaya eklenmesi sürpriz olmaz.
Ankara Washington’a teslim olursa
Zarrab merkezli başlayan operasyonun, doğrudan Erdoğan ve iktidarına yönelik olduğu açıktır. Politik gelişmelere bakıldığından Erdoğan iktidarı için uluslararası boyutu olan bir dava süreci başlamış bulunuyor. Bu ABD’nin politik stratejisi dışında hareket eden Ankara’daki iktidara yönelik uluslararası boyutu olan çok ciddi bir hamledir. Davanın gelişme seyri doğal olarak Ankara’nın Washington’a teslim olacağı koşullara göre değişebilir.
Zarrab’ın sanıklıktan tanık olmaya terfi etmesi, davanın boyutlarını bütünüyle değiştirdi ve 10 Eylül 2017 tarihinde belirttiğim olasılıkları da aşarak çok daha kapsamlı hamleler ortaya çıkmaya başladı. Çok açık söylemek gerekirse dosya kapsamı oldukça genişletilecektir. Dosyada mevcut delillerin önemli bir kısmı sanıktan tanıklığa geçen Zarrab’ın vermiş olduğu kapsamlı bilgilerle, CIA ve FBI tarafından ele geçirilen belgelerin ve yapılan dinlemelerin uyumlu olduğunun açıklanması, davanın gelecekteki sonucu hakkında bize bir fikir veriyor.
Gelişmelere bakılırsa AKP iktidarı kontrolü bütünüyle kaybetti
Birincisi; Fransa’da bir kanalına konuşan cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Biz, dışarıdan aldığımız enerjiye bağımlıyız, yaptırımlar esnasında İran ile bu ticareti yapmak zorundaydık. Bunu başka yollarla yapmayı denemek zorunda kalacağımızı söyledik. Bankalarımız, ekonomi bakanımız işin içine girdi” demiş. Kalın, çok açık olarak bakanların ve bankaların içinde olduğu ambargoyu deldiklerini ve bunun zorunluluktan kaynaklandığını kabul ediyor.
İkincisi; Dışişleri Bakanlığı Zarrab hakkında ABD’ye nota veriyor. Kayıp diye soruyor. Bu notanın nedeni vatandaşına sahip çıkma mıdır? Yoksa cumhurbaşkanının “burnuma pis kokular geliyor” sözleriyle ifade ettiği kaygı mıdır? Dışişleri Bakanlığı Zarrab’ın neler diyebileceğini biliyor. Telaş Zarrab’ın ne kadar bilgi vermiş olduğu kaygısıdır. İki kez diplomatik nota verilmesi, devletin cari açıklarını kapatan delikanlının Ankara için ne kadar önemli olduğunun tescil edilmesidir.
Üçüncüsü; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Reza Zarrab hakkında iddianame hazırlayan eski Savcı Preet Bharara ve yerine atanan Savcı Joon H Kim hakkında “uluslararası ve iç hukuka aykırı eylemleri” nedeniyle soruşturma başlatmış olması, çok bilinçli bir yönelim olup, AKP iktidarının doğrudan davaya dâhil edilmesidir.
Dördüncüsü; Zarrab’ın danışmanı olarak 2017 yılı başında davaya müdahil olan Debevoise ve Plimpton Hukuk Şirketi’nin CIA ile ilişkisi olduğu iddia ediliyor. Ankara’ya gelip Saray’da Erdoğan ile görüştüğü iddia edilen Avukatların CIA ile ilişkileri tartışılmaya başlandı. Böylelikle Saray’da cumhurbaşkanıyla görüşüp elde ettikleri bilgilerin ve izlenimlerin FBI aracılığıyla mahkeme dosyasına girme olasılığı gündeme gelme başladı. İlginç olan böylesi riskli bir davada cumhurbaşkanının Zarrab’ın avukatlarıyla doğrudan muhatap olarak kendisini bu soruşturmanın merkezine koymasıdır.
Beşincisi; Zarrab meselesinde ilginç başka bilgiler ortaya çıkıyor. Örneğin cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, bürokratlar ve kurumlar dahil olmak üzere çok kişi ABD’nin iç istihbarat örgütü yani FBI tarafından da dinlenmiş. FBI tarafından uzun zamandır yapılan dinlemelerin içeriğine dair hiçbir bilgi de bulunmuyor.
Akla gelen soru şu: Bu kadar belge nasıl ele geçirildi. Kimler bu belgeleri CIA ve FBI’a teslim etti. Tabii yanıt basit: Darbeci Gülen Cemaati verdi. Bu mümkün. Ancak son altı ay ve bir yıl önceye dayanan yeni belgeleri kim verdi? CIA ve FBI ile çalışan güçler kimler? Buna benzer sorulara yanıt verilemiyorsa; Ankara’da kral çıplak.
Altıncısı; Darbeci Gülen Cemaati’yle mücadele ettiğini sanan Ankara’daki iktidar, uluslararası ilişkileri güçlü olan Gülenciler karşısında kaybetti. Gülen, küresel kurumlarda etkinliğini çok ciddi oranda koruyor. 17-25 Aralık operasyonunun yeniden ABD’de gündeme getirilerek uluslararası bir boyut kazandırılması, AKP iktidarının güçsüzlüğünü ortaya koyan somut bir veridir. İç politik dinamiklerde belirli bir düzeyde pasife edilen Cemaat, küresel ilişkilerde tersine AKP iktidarına kaybettirdi ve yargılar duruma getirtti. Bu gelişmeler cemaatin bir tehlike olmaktan çıkmadığını gösteriyor.
ABD, Zarrab davasına uluslararası bir boyut kazandırdı
Bu dava sadece Washington ve Ankara’yı ilgilendirmiyor; aynı zamanda Brüksel, Berlin, Paris, Londra, Moskova ve Tahran’da ciddiyetle takip ediliyor. Ankara’nın BMGK kararını ihlal ettiğine dair çıkacak bir mahkeme kararının, uluslararası ilişkilerde kesin bir karşılığı olacaktır. Zarrab davası üçlü merkezde yani Washington-Brüksel-Berlin hattında koordine ediliyor. Washington davanın hukuksal boyutuyla, Brüksel/NATO askeri yönüyle ve Berlin de ekonomik ambargo kararıyla bu davaya esasen müdahil olmuş durumda. Bir başka ifadeyle Ankara’yı kuşatan küresel güçler, Zarrab’la hukuksal, doların yükselişiyle ekonomik, tatbikatla askeri mesaj verdi. Yani çok yönlü kuşatma. Atılan bütün adımlar eş zamanlı ve birbirini tamamlayacak şekilde ilerliyor.
Bu davayı tahminlerin ötesinde çok ciddiye alan ABD Adalet Bakanlığı, mahkemeye Olağan Üstü Haller için geçerli olan bir jüri atayacak. Jüri üyelerine isimleriyle hitap edilmeyecek ve bunun yerine numara verilecek. Hitaplar numarayla yapılacak. 6 bin sayfalık belgenin ancak bir kısmı avukatlara verilecek.
Önümüzdeki süreçte olası birkaç gelişme
Zarrab, suçunu kabul etti ve büyük bir olasılıkla mahkemeye sanık olarak değil tanık olarak katılacak. Halk Bankası Genel Müdür Yardımcı Mehmet Hakan Atilla’nın da Zarrab yolunda gitmesi yani sanıklıktan tanıklığa geçmesi sürpriz sayılmaz ve bu olasılık ciddi oranda gündeme gelebilir.
Hazırlanan ek iddianameyle, eski bakan Zafer Çağlayan, Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan, bankanın uluslararası operasyonlarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan ve Reza Zarrab’ın çalışanı Abdullah Happani hakkında tutuklama kararı istendi. Hâkim ve Jüri tarafından onaylanmasıyla Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan hakkındaki tutuklama kararı yürürlüğe girdi. Davada firari sanık olarak görülen bu kişiler ABD’ye girişlerinde tutuklanacaklardır. Ayrıca davanın gelişme seyrine bağlı olarak İnterpol’e bildirilmesi de gündeme gelecektir.
CIA ve FBI tarafından toplanıp dosyaya konulan belgelerle Zarrab’ın elindeki belgeler ve sözlü-yazılı anlatımları davanın kapsamını oldukça genişletecektir. Davanın birkaç kişiyle sınırlı kalmayacağı görülüyor. Cumhurbaşkanının yakın çevresi dahil Saray’ı da kapsayacak düzeyde soruşturmanın genişletilmesi hazırlıkları yapılıyor. Devleti yönetenler hakkında sonuçları ağır olan kararların alınması sürpriz sayılmaz.
Aynı şekilde davaya dahil edilen 4-5 devlet bankasının 7-8 milyar doları bulan cezalara çarptırılması yüksek bir olasılıktır.
Washington-Brüksel/NATO-Berlin hattı, Zarrab davasıyla AKP iktidarını uluslararası alanda yargılanır duruma getirmeye hazırlanıyor. Burada birkaç nokta henüz netleşmiş değil. Küresel güçler Ankara’nın tasfiyesi için mi düğmeye basacaklar? Yoksa sadece Erdoğan merkezli AKP iktidarının tasfiyesini mi sağlayacaklar. Henüz bir karar verilmiş değil ancak Erdoğan merkezli AKP iktidarının tasfiyesi ön plana çıkacak gibi görünüyor. Davanın merkezine de Erdoğan ve çevresi konulacak.
Davanın gelişme seyri ve Erdoğan’ın atacağı adımlar süreci etkiler. Erdoğan iktidarda kalmakta ısrar ederse, Zarrab davası, 2019’daki seçimlerden önce tamamlanarak alınan karar uygulanmaya konulacaktır. BMGK kararını ihlal eden Erdoğan birinci derece sorumlu tutularak ve ‘uluslararası mahkemede’ yargılanmasının önü açılarak politik tasfiyesine zemin hazırlanacak. Ekonomik-politik krize paralel olarak toplumsal çatışma bu sürecin önemli bir halkası olarak kullanılabilir.
Eğer Erdoğan, Londra’da hazırlanan plana uygun olarak öncelikli olarak iktidardan ayrılması için sinyaller verir ve AKP içerisinde bir kısım güçlerin ön plana çıkartılması sağlanırsa, iktidardan daha yumuşak bir şekilde ayrılması sağlanacaktır.
Ankara’da güç dengeleri olağan değişmezse olağan üstü değiştirmeye çalışanlar olacak.