On yıllardır toplum eleştirmenleri spor ve eğlence etkinliklerinin, işçileri kendi sınıf çıkarları doğrultusunda mücadele etmekten “alıkoyduğu” gerekçesiyle sızlanıp durdular. Bu analizlere göre, ‘sınıf bilinci’ ‘kitle’ bilinci ile yer değişiyordu.
Medyanın yönlendirdiği atomize edilmiş bireylerin, kendilerini milyonerlik spor kahramanları, dizi oyuncuları ve sinema yıldızlarıyla özdeşleştiren pasif tüketicilere dönüştüğünü iddia ettiler.
Bu ‘mistifikasyon’un zirvesinde ise, dünyanın her yerinde milyarlarca insanın izlediği, milyarder şirketlerin finanse ettiği ‘dünya şampiyonaları’ yer alırdı: World Series (beysbol), Dünya Kupası ve Super Bowl (Amerikan futbolu).
Bugün Brezilya, bu eksendeki kültürel politik analizlerin aksinin ispatının yaşayan bir örneği konumundadır. Brezilyalılar, eskiden beridir ‘futbol delisi’ olarak anlatılmıştır. Dünya Kupası’nı en çok onların takımı kazanmıştır. Oyuncuları, Avrupa’nın en önemli takımlarının sahiplerinin imrenerek baktığı oyunculardır.
Taraftarların ‘futbol ile yaşayıp futbol ile öldüğü’ söylenir. . . Ya da bize öyle söyleniyor.
Fakat Dünya Kupası’nın tarihindeki en büyük protestolar Brezilya’da gerçekleşiyor. Oyunlar başlamadan bir yıl önce bir milyona yakın Brezilyalının katılımıyla kitlesel gösteriler yapıldı. Son birkaç haftada öğretmenlerin, polislerin, inşaat işçilerinin ve belediye çalışanlarının katıldığı grevler hızla yayıldı. Büyük medya etkinliklerinin kitleleri hipnotize ettiği efsanesi çürütülmüş oldu, en azından günümüz Brezilyasında.
Kitle etkinliklerinin neden gösteri alanına dönüştüğünü anlamak için popüler hareketlerin artısı, eksisi ve taktik planlamalarının yanı sıra, bu etkinliklerin başladığı siyasi ve ekonomik bağlamın anlaşılması elzemdir.
Siyasi ve Ekonomik Bağlam: Dünya Kupası ve Olimpiyat
2002’de Brezilya İşçi Partisi adayı Lula da Silva, başkanlık seçimlerini kazandı. İktidarda kaldığı iki dönem (2003-2011), popülist yoksulluk programlarıyla birlikte serbest piyasa kapitalizminin kucaklanması ile göze çarptı. Yüksek faiz oranları ve agromineral (tarımda kullanılan bitki besinleri; ç.n.) ihracı için belirlenen yüksek mal fiyatlarının cezbettiği geniş kapsamlı spekülatif sermayenin ülkeye girmesinden faydalanan Lula, 40 milyon yoksul Brezilyalıya ayda yaklaşık 60 dolar sağlayan muazzam bir yoksulluk programı başlattı. Lula’nın geniş seçmen kitlesinin bir kısmını da bu yoksullar oluşturmuştu. İşçi Partisi, işsizlik oranını düşürdü, ücretleri arttırdı ve düşük faizli tüketici kredilerini destekledi, böylece de ekonomiyi ileriye taşıyan tüketime dayalı bir ‘büyüme’nin önü açıldı.
Lula ve danışmanlarına göre, dünya çapında yatırımcıları kendine çekip bir yandan da yoksulları iç piyasaya dâhil eden Brezilya, küresel bir güç halini alıyordu.
Wall Street, Lula’yı ‘pragmatist bir solcu’, sol kesimler ise dahi bir devlet adamı olarak övüyordu.
Bu cafcaflı öngörüyle aynı doğrultuda (ve başkan dalkavuklarına yanıt olarak) Lula, Brezilya’nın dünyada önemli bir noktaya yükselişinin, Dünya Kupası ve Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapmasını gerektirdiğine inanarak agresif bir kampanya başlattı… Brezilya seçildi.
Lula böbürlenip ahkâm kesti: Ev sahibi olarak Brezilya küresel bir gücün hak ettiği simgesel kabul görülmeyi ve maddi ödülleri elde edecektir.
Büyük yanılgıların yükselişi ve düşüşü
Brezilya’nın yükselişi, elverişli faiz oranlarıyla koşullanan yabancı sermaye akışlarına dayanıyordu. Oranlar değiştiğinde sermaye dışarı kaçtı. Brezilya’nın agromineral ihracatındaki yüksek talebe olan bağımlılığı Asya’da sürekliliği sağlanan iki haneli ekonomik büyümeye dayanıyordu. Çin ekonomisi yavaşladığı zamanlarda, talep ve fiyatlar, dolayısıyla da Brezilya’nın ihraç gelirleri düşüyordu.
İşçi Partisi’nin ‘pragmatizmi’, daha önceki neo-liberal rejimlerden miras kalmış, var olan siyasi, idari ve mevzuata ilişkin yapıların kabul edilmesi anlamına geliyordu. Fazla maliyet çıkarmak ve devlet ihalelerinde neden oldukları uzun gecikmelerle ünlenmiş müteahhitlerle bağlantılı yozlaşmış memurlar bu kurumları ele geçirmiş durumdaydı.
Dahası, İşçi Partisi’nin ‘pragmatik’ oylama makineleri komisyon ve rüşvetlerin üzerine kuruluydu. Çok miktarda para kamusal hizmetlerden belirli kişilerin ceplerine hortumlanmıştı.
Kendi konuşmalarından göğsü kabaran Lula, Brezilya’nın dünya sahnesinde ekonomik olarak belirmesini bitmiş bir iş olarak görüyordu. Firavunvari spor tesislerinin (kamuya ait milyarlar, bir düzine stadyum ve pahalı altyapıları için harcandı) ‘kendi paralarını çıkaracağını’ iddia ediyordu.
Ölümcül ‘Özendirici Etki’: Toplumsal gerçekler küresel ihtişamı yeniyor
Brezilya’nın yeni başkanı, Lula’nın çırağı Dilma Rousseff, selefinin devasa inşaat projelerini finanse edilmesine milyarlarca Real ayırdı. Denizaşırı ülkelerden akın akın gelmesi beklenen futbol taraftarlarını karşılayabilmek için stadyum, otoyol ve havaalanı inşaatları devam etti.
Ölümcül ‘Özendirici Etki’: Toplumsal gerçekler küresel ihtişamı yeniyor
Dünya Kupası için derhal emre amade edilen kamu fonları ile kötüleşen temel kamusal hizmetlere (ulaşım, okullar, hastaneler ve muayenehaneler) yıllarca para ayrılmaması arasındaki karşıtlık Brezilyalıları çok büyük bir şoka uğratmış, sokaklarda kitlesel eylemlerin başlamasına neden olmuştur.
Yıllardır kamu fonları, yozlaşmış siyasi atamalar sonucunda seçim kampanyaları için hortumlanmış, bunun sonucunda da sağlıksız, aşırı kalabalık, sık sık aksayan bir toplu ulaşım, bayıltıcı sıcaklıklarda yolculuklar, duraklarda uzayıp giden kuyruklar halka reva görülmüştü. On yıllardır, okullar darmadağın bir haldeydi. Öğretmenler, acınası bir maaşı denkleştirmek için okuldan okula koşuşturmakta, bu da düşük kalitede bir eğitime ve ihmallere neden olmaktaydı.
Devlet hastaneleri kirli, tehlikeli ve kalabalıktı; düşük ücretlere çalışan doktorlar sık sık özel hastalarıyla ilgilenmekteydi. Gerekli ilaçlar ise az bulunuyor, eczanelerde fahiş fiyatlara satılıyordu.
Halk, kırık pencereli, yıkık dökük muayenehaneler, çatısı akan aşırı kalabalık okullar ve ortalama bir Brezilyalıya hizmet veren güvensiz bir toplu taşıma ile zengin yabancı spor taraftarları ve ziyaretçiler için yeni yapılan devasa stadyumlar, lüks oteller ve havaalanları arasındaki rezil karşıtlık karşısında çileden çıkmıştı.
Halk, alenen söylenen yalanlar karşısında çileden çıkmıştı; zengin futbol taraftarlarına lüks oteller ve localar yapmak için birden bire milyarlarca Real bulunurken, öğretmenlere ayrılacak kaynak olmadığı iddia ediliyordu.
Havaalanlarının ve otoyolların ucuz fiyatlarla özel yatırımcılara satılması ve bu yatırımcıların geçiş ve harç ücretlerini arttırmasından sonra, kitlesel sokak eylemlerinin fitilini ateşleyen son olay, zararı telafi etmek için otobüs ve tren biletlerin fiyatlarının arttırılması oldu.
Artan otobüs ve tren ücretlerine karşı yürüyen protestoculara on binlerce Brezilyalı da destek verip açıkça hükümetin önceliklerini ifşa etmiştir: Dünya Kupası’na milyarlar; sağlık, eğitim, barınma ve ulaşıma ise kırıntılar!
Halktan gelen taleplere kulaklarını tıkayan hükümet, ‘prestij projeleri’ni bitirmek amacıyla baskılarını arttırdı. Fakat stadyum inşaatları, yolsuzluk, yetersizlik ve yönetim zafiyetlerinden dolayı planlanan tarihlerin gerisinde kaldı. Baskı altına giren müteahhitler, güvenlik standartlarını düşürüp işçileri daha çok zorlamaya başladı, bu da iş yerlerinde yaşanan kaza ve ölümlerde artışa sebep oldu. İnşaat işçileri hızlandırmalara ve iş güvenliğinin azalmasına karşı protesto yürüyüşleri düzenledi.
Rousseff’in cafcaflı projeleri yeni bir protesto zincirini oluşmasına neden oldu. Evsiz İşçiler Hareketi, Dünya Kupası stadyumlarından birine yakın kentsel bir alanda, zengin yabancı spor taraftarları için yeni yapılan beş yıldızlı oteller yerine ‘halk için konut’ talebiyle işgal başlattı.
Spor tesislerinin artan maliyetleri ile yükselen hükümet harcamaları, rejimin hedeflerinden daha yüksek ücretler talep etmek amacıyla başlayan sendikal grev dalgasının fitilini ateşledi. Öğretmenler ve sağlık çalışanlarına fabrika işçileri ile maaşlı çalışanlar da katıldı. Ulaşım ve güvenlik hizmetleri gibi Dünya Kupası’nı ciddi bir şekilde aksatma ihtimali olan stratejik işkollarında greve gidildi.
İşçi Partisi’nin, Brezilya’nın ‘küresel bir güç olarak sahneye çıkışı’nı öne çıkarmak yerine cafcaflı spor etkinliklerine sarılması, dikkatleri yüksek kaliteli özel muayenehanelere ve çocukları için yurt dışındaki ayrıcalıklı özel okullara ulaşabilen, Brezilya, Miami ve Manhattan’daki dairelerinde güvende olan zengin yüzde on ile ter içinde saatlerce aşırı kalabalık otobüslere tıkılmaya, köhne acil odalarında var olmayan doktorların aspirin getirmesini beklemeye, yeterli sayıda öğretmenleri olmayan yıkık dökük sınıflarda çocuklarının geleceklerini mahvetmeye mahkûm edilen kalabalık ortalama Brezilyalı kitleler arasındaki geniş karşıtlığa çekti.
Sonuç
Özellikle Lula-Rousseff başkanlığının çevresindeki politik elit, halk desteğinin arkalarında olduğuna dair yanılgıya kurban gitti. Yoksullara yaptıkları yiyecek yardımlarının onlara kamuya ait milyarlarca parayı küresel eliti eğlendirmek için spor tesisleri yaparak harcama hakkını verdiğine inandılar. İşçi kitlelerinin, Dünya Kupası’nı Brezilya’ya getirmenin prestijiyle esir düşeceğini, hükümetin elit etkinliklere harcadığı parayla Brezilyalı işçilerin gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için bile vermediği destek arasındaki büyük eşitsizliği görmezden geleceğini hayal ettiler.
Görünüşte Lula’ya bağlı olan, onun eskiden metal işçilerinin lideri olmasıyla övünen sendikalar bile, ‘paranın aslında orada olduğunu’ ve inşaat bitiş tarihleri yüzünden baskı altına giren hükümete işlerin bitirilmesi adına işçi ücretlerini arttırması için baskı yapılabileceğini fark ettiklerinde desteklerini çektiler.
Şüphesiz ki, Brezilyalılar spora meraklı. Hırsla ulusal takımlarını destekliyorlar. Ama ihtiyaçlarının da farkındalar. Dünya Kupası’nı ve Olimpiyat Oyunları’nı sahnelemek için çırpınan deli kargaşasının dayattığı toplumsal eşitsizlikleri uysalca kabul etmeye gönüllü değiller. Hükümetin oyunlar için yaptığı geniş çaplı harcamalar şunu açıkça göstermiştir ki Brezilya toplumsal eşitsizlikle boğuşan zengin bir ülkedir. Günlük hayatın gerektirdiği temel hizmetlerin iyileştirilmesi için gerekli paranın var olduğunu öğrendiler. İsmine, iddialarına rağmen ‘İşçi Partisi’nin uluslararası kapitalist bir kesimi etkilemek için savurgan bir prestij oyunu oynadığını fark ettiler. Kitlesel eylemlerle hükümeti baskı altına almak, konut ve maaş konularındaki eşitsizliklerin bazılarını gidermesini sağlamak için stratejik bir güçlerinin olduğunu fark ettiler. Ve greve gittiler. Şunun farkına vardılar, Dünya Kupası’nın keyfini makul fiyatlı, yeterli sayıda sosyal konutlarda çıkarmayı, işlerine (ya da bazen de oyunlara) doğru dürüst otobüs ve trenlerle yolculuk etmeyi hak ediyorlar. Sınıf bilinci Brezilya’da kitlesel etkinliklerini gölgede bırakıyor.
Kaynak: http://petras.lahaine.org/?p=1988