“Bize göre bugün Türkiye’de ne olmuş bitmiş bir komünist partisinden söz edebiliriz ne olmuş bitmiş bir ittifaklar kümesinden. Esas olarak devrimci bir hattın belirginleşmeye başladığını düşünüyoruz. Gezi Direnişinden bu yana bir devrimcilik-statükoculuk ayrımı, bir devrimci kopuş hattı var. Bu hattın güçlenmesi gerekiyor.”
SiyasiHaber olarak, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Erkan Baş ile, 4 Haziran’da ilan edilen TKP MK Tezleri, komünist hareketin durumu, AKP/Saray iktidarına karşı ittifakların nasıl oluşabileceği konularını konuştuk.
Röportaj: Erkin Başer
4 Haziran 2017’de ilan ettiğiniz TKP MK Tezleri üzerine sormak isterim. Bu Tezler, yeni bir sol atılım için devrimci bir cumhuriyet programına ihtiyaç olduğunu ve bunun için de sol cenahta bir yeniden kuruluş süreci yaşanması gerektiğini belirtiyor. Bu Tezlerin size getireceği açılımlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Komünist hareketin içinde bulunduğu durumla Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bir ve aynı değil; ama etkileşimli bir süreç yaşanıyor. Dolayısıyla iki alana ilişkin de birlikte düşünmeye çalışıyoruz. Bu Tezler de bu çabanın bir ürünü. Bir taraftan Türkiye tarihinin önemli bir kırılma noktasından geçtiğini düşünüyoruz. AKP/Saray rejimi olarak kodladığımız yeni bir inşa süreci, yeni bir iktidar süreci ile karşı karşıyayız. Saray rejimi olarak kodluyoruz, bu kuşkusuz bir burjuva diktatörlüğü ama onun özel bir biçimi olarak kendisini örgütlemiş durumda. Ve bunun Türkiye’de geniş emekçi kesimler üzerinde oluşturduğu bir baskıcı atmosferden söz edebiliriz.
Bunun karşısında geniş kesimlerin ayaklandığı, isyan ettiği bir süreci hep beraber yaşadık. Şu anda da içsel bir isyan devam ediyor, teslim olmama hâli olarak aslında kendisini gösteriyor. Bunu en net olarak 16 Nisan’da gördük. İşte bu toplumsal yapıya dair bir çıkış arayışı bizimkisi bir taraftan.
Bir taraftan da komünist hareketin zengin tarihsel birikimi ve bir sıkışmışlığı var. O tarihsel birikimi bugünün ihtiyaçlarıyla güncelleyerek, devrimci bir yorumla yenileyerek bir çıkışa imza atabiliriz. Tezler bunu iddia ediyor ve bunu arıyor. Kuşkusuz noktası konulmuş, bitmiş değil; aynı zamanda bir tartışma sürecine de sunulmuş olarak ele alınmalıdır.
Sadece Tezlerle de sınırlamayalım, TKP’nin son iki-üç yıllık yaklaşımını şöyle özetleyelim: Türkiye’de sosyalist hareketin yeniden doğru bir saflaşmaya ihtiyacı vardır. Burada kuru-boş bir birlikçilikten söz etmiyorum ama yapay ayrımların ortadan kaldırılması gerekiyor. Burada esas olarak devrimci bir hattın belirginleşmeye başladığını düşünüyoruz. Gezi Direnişinden bu yana bir devrimcilik-statükoculuk ayrımı, bir devrimci kopuş hattı var. Bu hattın güçlenmesi gerekiyor. Devrimcilerin, komünistlerin gündemi budur.
Bu durumdan ayrı düşünülmeyecek biçimde Türkiye’nin bir mücadele cephesine ihtiyacı olduğu kanaatindeyiz. Hâkim düzenin siyasî güçleri dışında, devrimcilerin, emekçilerin, yoksulların sesi soluğu, alternatifi olabilecek geniş ve güçlü bir örgütlenmeye ihtiyaç olduğu açıktır.
Bir adım daha geliştirirsek AKP iktidarına karşı çok geniş bir eylem birliğine ihtiyaç olduğunu da söyleyebiliriz.
Sonuç olarak devrimci bir komünist partiden, bir devrimci cepheden ve daha geniş anlamıyla bir eylem birliğinden söz ediyoruz. Bunları birbirinin yerine ikame etmeden, fakat etkileşim halinde; her birisinin örgütsel formunu, kendi programını, kendi hedeflerini, kendi kadrolarını nasıl örgütleyebiliriz; tartışmamız budur aslında. Ve bu tartışmayı olabildiğince solun, sosyalist hareketin değişik kesimleriyle bir arada yürütmeye çalışıyoruz.
Herkesin bildiği gibi bir taraftan parti içerisinde bir program tartışması başlamış durumda, bir taraftan Birleşik Haziran Hareketi’nde ve kendi dışımızdaki devrimci güçlerle yan yana mücadele etmeye çalışıyoruz. Çeşitli dönemlerde de gerek HDP ile gerek CHP ile eylem birliktelikleriyle bunu pratikleştiriyoruz.
Bu durumda bitmiş bir tartışmadan ve bir örgütsel formdan bahsetmediğinize göre, yeni örgütlenme formlarına ve olanaklarına açık olduğunuzu söyleyebilir miyiz? Yeniden kuruluşun biricik öncüsü olma iddiası yerine; sosyalistlerin, devrimcilerin daha geniş bir örgütlenme ihtiyacından, daha güçlü bir parti inşa edilmesine yönelik bir açılımdan da bahsedebilir miyiz?
Bir kere kerameti kendinden menkul bir öncülük anlayışı içerisinde olmadığımızı açıkça söyleyebilirim. Kuşkusuz bir öncülük iddiamız var. Zaten eğer böyle bir iddiamız yoksa devrimcilik yapmanın, parti olmanın bir anlamı kalmaz. Özellikle işçi sınıfının öncü partisinin inşası hedefi, hedefi sosyalist iktidar olan bir mücadele çizgisi ile bunu bütünleştirmek gerekiyor. Ama Türkiye’nin, özel olarak da Türkiye sosyalist hareketinin içinden geçtiği dönemi, pek çok sorunun ve pek çok olanağın bir arada ele alınabileceği bir evredeyiz. Bu yüzden de farklı güçlerle yan yana gelişleri, farklı platformları bir arada yürütebildiğimiz bir dönemde olduğumuzu söyleyebilirim.
Özel olarak parti açısından baktığımızda, bir devrimcileşme süreci içerisinde olduğumuzu söyleyebilirim. Hem örgütsel hem programatik düzeyde 2017’nin Türkiyesi’nde iktidar için kavga eden bir komünist parti ne olmalı, nasıl olmalı sorusunu merkeze alarak kendimizi yeniden kurmaya çalışıyoruz. Buna paralel olarak bugün devrimcilerin, komünistlerin görevi, sorumluluğu nedir sorularını sorup, orada karşımıza çıkan her yanıta dair omuzlarımıza yeni yükler alıyoruz ve bunu paylaşmaya çalışıyoruz.
Bize göre bugün Türkiye’de ne olmuş bitmiş bir komünist partisinden söz edebiliriz ne olmuş bitmiş bir ittifaklar kümesinden… Bu açıdan TKP şu anda bir komünist partinin varabileceği en gelişkin forma varmıştır iddiasında değiliz, gelişeceğiz. Birleşik Haziran Hareketi, Türkiye’deki birleşik muhalefet hareketinin sosyalistler açısından varıp varabileceği en gelişkin ve en doğru noktadır iddiasında da değiliz. Her ikisinin de kendi düzlemlerinde gelişebileceği, geliştirilmesi gereken tarafları olduğunu görüyor ve görebildiğimiz eksikleri kapatmaya yönelik de birikimlerimizi değerlendirmeye çalışıyoruz.
Bir yandan işçi sınıfı ile bağların güçlendirilmesi, bir sınıf partisi olma iddiası ile diğer yandan Kürtlerin, kadınların, gençlerin, aydınların ve yoksul diğer kesimlerin siyaseti arasında nasıl bağlar kuruyorsunuz?
Bizim açımızdan işçi sınıfı ile diğer toplumsal katmanlar, gruplar kuşkusuz aynı değil. Biz, bugün bir toplumsal dönüşüm, siyasal bir devrim yaşanacaksa bunun ancak ve ancak işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Esas deyim yerindeyse yoğunlaşmanın devrimciler açısından işçi sınıfına dönük olması gerekiyor. Tabii sosyalistlerin bu alanda büyük bir zafiyet içinde olduğu da açık. Komünist hareketimizin toplumsallaşma, güçlenme sürecinde esas yoğunlaşması gereken noktanın işçi sınıfı içinde derin ve kalıcı mevziler olduğunu bir kez daha vurgulamış olalım, esas olarak yoğunlaştığımız yer burası.
Dediğiniz gibi, söylemimizde, pratiğimizde, yönelimimizde işçi sınıfının farklı kesimlerinin merkezinde durduğu bir yaklaşım daha belirginlik kazanıyor. Ama bu ne kadar gelişir ne kadar derinleşirse, bize göre o ölçüde diğer toplumsal hareketlerle ilişkilenmede ek sorumluluk anlamına geliyor. Dolayısıyla gençlik hareketi, kadın hareketi, çevre hareketi gibi içinde bulunduğumuz dönemde açık anti-kapitalist öğeler taşıyan bu dinamiklerle de işçi sınıfı hareketi arasındaki doğru bağların kurulması gibi bir sorumluluğumuz var. Merkeze işçi sınıfı mücadelesi konulduğu sürece, asıl bu hareketlerle etkileşmemenin yanlış olduğu kanaatindeyiz.
Bugünün güncel politik görevi olarak bir demokrasi cephesini, siyasî iktidara karşı ortak bir mücadele hattını nasıl görüyorsunuz? Bir yandan CHP’nin sol kanadından diğer yandan Kürt siyasetine kadar yelpazenin bir araya gelmesi mümkün mü?
Şunu açık söyleyeyim; mücadele süreci değiştikçe mücadele araçlarının da değişmesi, yenilenmesi gerekir. Hâlâ eskinin birlik modellerini zorluyoruz. Bir şekilde Birleşik Haziran Hareketi’ni de buna dâhil ederek söylüyorum. Dolayısıyla mevcut oluşumların hiçbirisinin günümüzün ihtiyaçlarına tam olarak yanıt üretmediği düşüncesindeyim. Masa başında bir takım fikirlerin yeterli yanıtı üretebileceğine de inancım yok.
Esas mesele şu gibi geliyor bana; somut kavga başlığını tarif edip pratik adımlar atmak gerekiyor. Örneğin bugün hepimizin ortak baş belası olarak düşünebileceğimiz OHAL rejimidir. Toplumsal muhalefetin bütün kesimlerinin elindeki bütün güçleri, olanakları OHAL karşıtı bir hareketi büyütmeye, OHAL’in teşhiri ve kaldırılması hedefine odaklaması gerekiyor. Bunu yapanlar yan yana gelsinler. Bugün için somut bunu öneriyorum. OHAL kaldırılmalıdır, biz elimizdeki bütün olanakları ve gücü OHAL’i kaldırtmaya seferber edeceğiz, bunu yapan herkesle de yan yana duracağız. Bu deneyimlerin bizi gerçek mücadele birliklerine taşıyacağını düşünüyorum.
Teşekkürler.