Sterk TV’den Gazeteci Selim Günenç’in geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’la yaptığı röportajı dosyamızla bağlantısı dolayısıyla yeniden yayınlıyoruz.
—
Yakın süreçte Türkiye siyasetine giren HDP yeniden yapılanıyor. HDP’nin Türkiye siyasetinde nasıl bir misyonu olacak ve bu konudaki tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
BDP’nin HDP’ye katılmasındaki tartışmaları izliyoruz. Bu konuda yoğun tartışmalar var ama bazı tartışmalar da yanlış mecralara kayıyor. HDP gibi bir partinin Türkiye’de kurulması ve işlevselleşmesi gerekiyordu. Bu bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Tartışmaların yoğunlaşması böyle bir partiye duyulan ihtiyacı gösteriyor. Tabii tartışmaların doğru geliştirilmesi gerekiyor. Bazıları böyle bir partileşmenin nasıl bir ihtiyacı karşılamak için olduğunu anlamadığı için tartışmaları doğru yürütemiyor. Bazıları HDP’nin doğru anlaşılmaması için tartışmaları bilinçli çarpıtmaya çalışıyor. Yeni arayışlar var ve olması da gerekiyor. İşte HDP, biraz da bu arayışlardan dolayı gerekiyor. Her ne kadar Türkiye’de seçimler olduysa ve AKP seçimlerden önemli sonuçlar aldıysa da, aslında Türk devletinin ve AKP’nin içinde bulunduğu durum seçimlerle aşılmış değil.
Daha önce hangi durum yaşanıyorsa şu anda yaşanan da benzer durumdur. Hâlâ Türk devleti ve AKP Hükümeti, içine düştüğü yalnızlık durumunu aşmış değil. Hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda oldukça yalnızdır. Bunu çeşitli yöntemlerle aşmaya çalışıyor. Ne kadar başarır bu kuşkuludur. AKP, CHP ve MHP gibi partiler, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu aşabilecek durumda değiller. Hatta bu partilerin kendilerinin içinde bulunduğu durumla, Türkiye içinde sorunlara yol açtığı durum, toplum tarafından yavaş yavaş anlaşılmaya başlanıyor.
İşte HDP bu ihtiyaçtan doğan bir partileşmedir. Bu partileşmenin yeni boyutlarda ele alınması gerekiyor. Her ne kadar bir ihtiyacı karşılamak için kurulmuşsa da, daha doğar doğmaz çeşitli saldırılara uğramıştır. Aslında bu derin devletin geliştirdiği saldırılardır. HDP’nin doğru anlaşılmaması, kitlelere ulaşmaması, kitlelerle buluşmaması, alternatif bir oluşum haline gelmemesi için derin devletin geliştirdiği bir stratejidir. HDP’yi boğma stratejisidir.
Özellikle kuruluşunda, seçimlerde ve seçimlerden sonra derin devlet HDP’ye yönelik politikalarını sürdürdü. Her ne kadar derin devlet, bu politikalarını sürdürse de aslında Türkiye siyasetinde gerçekten bir alternatifin geliştirilmesi gerekiyor. HDP’nin dışında alternatif yoktur. Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmeye ihtiyacı var. Türkiye’de Kürt sorununun, Alevi, emekçi, kadın, gençlik gibi sorunların çözülmesi gerekiyor. Var olan partilerden hiçbirinin bu sorunları çözemediği ve tam tersine ağırlaştırdıkları giderek herkes tarafından görülmeye başlandı. Onun için bu sorunları çözebilecek bir partileşmenin ve siyasetin geliştirilmesi gerekiyor. İşte HDP buna aday bir örgüttür bir partidir.
Bununla birlikte HDP’nin bir seçim pratiği de oldu. Yeniden yapılanmada HDP’nin esas alması gereken siyasal çizgi nedir?
HDP’den beklentiler çok güçlüydü. Ama derin devlet bir strateji izledi, HDP’nin alternatif bir güç olmaması için büyük bir çaba sarf etti. İdeolojik saldırılar, fiziksel saldırılar yaptı. Tanınmaz hale getirmeye ve hapsetmeye çalıştı. Diğer taraftan HDP’ye akacak oyları CHP’ye kanalize etti. HDP’yi çökertmeye çalıştı.
Bunda istediği sonucu elde edemedi. Bazıları HDP’nin çok iyi sonuçlar almadığını belirtiyor. Bu gerçekleri yansıtmıyor. Şimdi HDP’nin seçimlerden sonra toplumun beklentilerini ve arayışlarını karşılaması gerekiyor. Eğer HDP geçmiş devrimci demokratik mirası kendisine esas alırsa, işte bir tarafta Kürt Özgürlük Hareketi’nin yarattığı emekler-değerler var. Diğer tarafta Türkiye’deki demokrasi hareketinin yarattığı kazanımlar, taban, miras var. Eğer bütün bunları kapsarsa ve bu temelde radikal demokratik bir program oluşturursa, buna öncülük ederse, böyle bir hareketi yaratırsa; o zaman HDP toplumun arayışlarına cevap olabilir. Türkiye’de radikal demokrasiyi yaratacak bir partiye bir harekete ihtiyaç var. Buna seçimlerden sonra daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.
Çünkü AKP, Türkiye’yi giderek daha hegemon bir Türkiye haline getiriyor. Kendi iktidarını sağlamlaştırmak için her türlü yasayı çıkarıyor. Türkiye demokratikleşmeden oldukça uzaklaşıyor. Bu Türkiye için ciddi bir tehlike yaratıyor. Türkiye’de demokrasi güçleri kaygılar yaşıyor. Bu kaygılarını ancak geniş bir demokrasi cephesi yaratarak giderebilirler. HDP buna karşılık verebilecek en iyi partileşmedir. HDP’nin radikal demokrasiyi esas alması, kapsaması, programını oluşturması ve bunun öncülüğünü yapacak bir hareket geliştirmesi gerekiyor. Eğer bu temelde kendini yapılandırabilirse, HDP Türkiye’de tek demokratik alternatif olarak gelişebilir ve toplumun beklentilerini karşılayabilir.
HDP ve BDP ortak bir toplantı düzenleyerek BDP’li milletvekillerinin HDP çatısı altında siyasete devam etmesi kararını aldı. Siz bu yeniden yapılanma kararını nasıl karşılıyorsunuz?
Bizce de HDP’nin güçlendirilmesi doğru bir tutumdur. BDP milletvekillerinin HDP’ye geçmesi HDP’yi güçlendirmeleri, Türkiye’deki bütün halkların – kültürlerin – emekçilerin – dinlerin – ezilenlerin ihtiyacını karşılamaları sorumlu bir tutumdur. Çünkü BDP’de sadece Kürtlere değil, tüm Türkiye halklarına, yaşanan kültürlere, dinlere, ezilenlere, emekçilere karşı bir sorumluluk duygusu ve bilinci var. İşte bu adımı atmaları da bu sorumluluğun yerine getirilmesidir. Bu nedenle anlamlıdır, kendilerini kutlamak gerekiyor. Tabii ki sadece BDP milletvekillerinin HDP’ye geçmesi olarak görmek, dar bir yaklaşım olur. Bunu aşmak gerekiyor. BDP milletvekillerinin katılması HDP’ye güç verecektir. Ama sadece milletvekillerinin katılmaması gerekiyor, sadece Kürt özgürlük mücadelesinin değerlerini kapsamaması gerekiyor. Ufku daha geniş olmalı, daha geniş kesimleri kapsamalı. Türkiye’de devletten, iktidardan çeken halklar ve birçok kesimler var. Bunların hepsine cevap olması, hepsini kapsaması, hepsini bünyesine katması gerekiyor. Türkleri, Alevileri, kadınları, gençleri Müslüman demokratları, liberalleri, solu, sosyal demokratları, hepsini şemsiyesi altına almalı. Eğer HDP kendini bu şekilde yapılandırırsa, herkesin çekim merkezi olursa, işte o zaman HDP rolünü oynayabilir, Türkiye’deki demokrasi ihtiyacına cevap olabilir.
BDP’nin bu kararından sonra olumlu-olumsuz değerlendirmeler de var. Örneğin HDP’nin temel gövdesinin BDP’den oluşacağı ve farklı siyasal yapıların bunun gölgesinde kalacağı yönünde eleştiriler yapılıyor.
Bazı yönleriyle normal karşılıyoruz. Ama şurası bir gerçek; hem Türk milliyetçiliği, hem Kürt milliyetçiliği çeşitli eleştiriler altında saldırılar gerçekleştiriyor. İki milliyetçilik birleşmiş durumda. Belki bunu farklı ortaya koyuyorlar, ama özünde aynı şeyi ifade ediyor. Kürt milliyetçiliği daha çok HDP’ye saldırırken, HDP’nin sadece solu hem de klasik solu kapsadığını, onun için çok dar olduğunu, hâlbuki HDP’nin solu kapsamaması gerektiğini ve kendini ‘sol’ olarak tanımlamaması gerektiğini belirterek, aslında sol üzerinden böyle bir karşıtlığı geliştiriyor. HDP’yi böyle boşa çıkarmaya çalışıyor.
Diğer taraftan, sanki çok farklı gibi göstererek Türk milliyetçiliği saldırıyor. Onlar da HDP’nin sadece solu kapsaması gerektiğini, onun dışındaki kesimleri kendi dışında tutması gerektiğini belirterek çökertmeye çalışıyor. Hem Türk milliyetçiliği, hem Kürt milliyetçiği aslında HDP’yi etkisizleştirmeye çalışıyor. Propaganda bu şekilde gelişiyor. Bu ikisi de yanlıştır. Bunun kabul edilmemesi, buna karşı tutum alınması gerekiyor. HDP’nin hem solu hem de bütün kesimleri kapsaması gerekiyor. Yani Müslüman demokratlardan, sosyal demokratlardan, soldan, Alevilerden,, Kürtlerden bütün emekçileri; bu devletle, bu iktidarla sorunu olan özgürlük isteyen herkesi bünyesine katması gerekiyor. Kendisini geniş bir yelpazede gerçekleştirmesi ve demokrasi programını kendine esas alması gerekiyor. Demokrasiden yana herkesi kapsaması gerekiyor. Eğer bu şekilde kendini yapılandırırsa, eleştiri adı altındaki saldırıları boşa çıkartabilir.
Bu konuda yapılan diğer bir eleştiri ise özellikle BDP’li milletvekillerinin HDP’ye geçmesiyle Kürt siyasetinde bir boşluk olacağı. Böyle bir boşluk oluşur mu?
BDP milletvekillerinin HDP’ye geçmesiyle, HDP’nin diğer kesimlerle birlikte Kürt özgürlük hareketini kapsamasıyla herhangi bir boşluk doğmayacaktır. O eleştiriler temelsizdir. BDP milletvekilleri HDP’ye katılmasıyla, HDP tamamıyla Kürt renklerine bürünmeyecektir. BDP milletvekillerinin de buna dikkat etmesi gerekiyor. Çeşitli kaygıları dikkate alarak, HDP’ye tamamıyla Kürt renklerini egemen kılmamaları gerekiyor. Türkiye’deki bütün halkların, kültürlerin, ezilenlerin renklerini katmaları gerekiyor. Bunu yaparlarsa doğru yapmış olurlar. Önemli olan, bu siyasette önyargıları, oluşan yanlış algıları gidermektir. Eğer bunlar giderilirse doğru sonuçlar elde edebilirler. BDP milletvekillerinin buna dikkat etmesi gerekiyor. Diğer yandan ‘BDP Kürdistan’da kendini tamamıyla tasfiye ediyor, Kürtler için bir boşluk ortaya çıkıyor, Kürtlerin tüm kazanımları bu tarzda tehlikeye atılıyor, tasfiye ediliyor’ biçimindeki değerlendirmeler de çok haksız değerlendirmelerdirç Bu propagandanın altında yatan, HDP projesini boşa çıkarma çalışmalarıdır.
Çünkü HDP projesi Kürt sorununu çözme ve Türkiye’yi demokratikleştirme ve bütün halkların demokrasi ve özgürlük sorunlarını çözme projesidir. HDP’nin geliştirilmesi demek Kürt sorunun çözülmesi demektir aslında. Kürtlerin kendi kimlikleriyle değerleriyle kendilerini örgütlemeleri ifade etmelerine hizmet edecektir. Bu projesinin geliştirilmemesi Kürt sorunun çözümsüz bırakılması anlamına geliyor. Kürt sorunun çözümünü istemeyen Türkiye’nin demokratikleştirilmesini istemeyen kesimler aslında bu propagandayı geliştiren hem derin devlettir hem de Kürt milliyetçileridir. Bunlar aslında el ele vererek HDP projesini boşa çıkarmaya çalışıyorlar. Bunda etkili olmak için de, HDP Kürt kazanımlarını tasfiye ediyor propagandasıyla yapılmak istenen aslında budur. Hiçbir Kürt yurtseverinin ve bunun bedellerini ağır ödeyen insanların bu propagandalara kulak vermemesi, hatta bu propagandaları çürütmesi gerekiyor.
HDP bileşenlerinin bazılarında ve bazı diğer çevrelerde bu projenin fazla tartışılmadığı yönünde eleştiriler de var.
Türkiye solunun, sosyal demokratlarının, liberal solunun, yine çeşitli demokratik çevrelerinin bazı kaygıları var. Yine bazı çevrelerin etkisinde kalma durumları var. Bundan dolayı aslında böylesi endişeler taşıyorlar. Diğer yandan Türk milliyetçiliğinin etkisi kırılmış değil. Bazılarında ise kompleksler var. Bunların aşılması gerekiyor. HDP’nin eksik ve hataları da olabilir. Ama bunlar dışarıdan değil, içeride kalarak eleştiri yapabilirler. HDP projesi o zaman daha doğru ve daha güçlü geliştirilebilir. Bu çevrelerin Kürt Özgürlük Hareketi’nden çekinmemesi gerekiyor. Kürt hareketi damgasını HDP’ye vurma çabasında değildir.
Kürt Özgürlük Hareketi geçmişten günümüze kadar; Türkiye halklarına karşı, Türkiye’deki demokrasi güçlerine karşı, sola karşı, Müslüman demokrat güçlere karşı sorumlu hareket etti. Hep görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştı, hep Türkiye’deki demokrasi hareketini güçlendirmeye çalıştı. Hiçbir zaman kendini bu güçlerden ayrı tutmadı. Hep kendini bunların bir devamı olarak gördü ve kendini onlara borçlu gördü. Bu borcunu her koşulda ödemeye çalıştı, şimdi de yapmaya çalıştığı budur. Eğer bu güçler Kürt Özgürlük Hareketi’yle ilişkilerini güçlendirirlerse, bundan güçlenerek çıkacaklarını rahatlıkla belirtebilirim. Geçmişte Kürt hareketinden uzak durarak, devletin saldırılarından kendilerini koruyabileceklerini, bu temelde gelişebileceklerini sandılar. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi’yle ilişkilenirlerse, devletin saldırıları altında ezilebileceklerini düşündüler. Dolayısıyla hep uzak durdular, uzak durmakla da hep kaybettiler. Eğer bugün, bu kadar zayıf düştülerse bir sebebini de burada aramak gerekiyor. Şüphesiz başka birçok nedeni var ama bu da temel bir nedendir. Bence bu, birçok sol demokrasi güçleri tarafından anlaşılmıştır. Onun için Kürt özgürlük hareketiyle ilişkilenmeye çalışıyorlar ki bu doğru bir harekettir.
Kürt özgürlük hareketiyle ilişkilerini ne kadar güçlendirirlerse; Türkiye’deki sol demokrasi hareketi, demokratik Müslüman hareket güçlenir. Rahatlıkla söyleyebilirim ki, bundan hiçbir zarar görmeyeceklerdir. Onun için bu kaygı ve endişeleri bir tarafa bırakmak gerekir. Aksine Kürt Özgürlük Hareketi ile daha fazla bütünleşmeyi esas almaları gerekiyor. Kürt Özgürlük Hareketi de bu güçlerle daha fazla bütünleşmeye çalışıyor. Bu güçlerle, Türkiye’de hegemonik güçleri aşmaya, demokrasi ve özgürlüğü geliştirmeye, Türkiye’nin sorunlarını çözmeye çalışıyor. Türkiye’nin birçok sorunu var: Siyasi sorunu var, demokratikleşme sorunu var, Alevi sorunu var, gençlik sorunu var. Sanatçıların, yazarların, basının sorunları var. Bütün bunlar biraz daha demokratikleşerek, radikal demokrasiyi geliştirerek, bunu isteyen bütün güçleri birleştirerek, bunları bir potada eriterek gerçekleştirilebilir.
HDP’nin geçmişten kurulan demokratik partilerden ve yine son seçimlerle ortaya çıkan deneyimlerden nasıl dersler çıkarması ve nelere dikkat etmesi gerekiyor?
HDP kendini yeniden yapılandırmalıdır. Bu konuda kararlı ve cesur davranmalıdır. Özeleştirel olmalıdır. Hataları ve eksikliklerini açık yüreklilikle ortaya koymalıdır. Bu HDP’yi zayıflatmaz tam tersine güçlendirir. Yine HDP’nin kendini bazı yanlış hareketlerden arındırması gerekir. Örneğin bazı marjinal gruplar var, kendini bunlardan arındırması gerekiyor. Ben bunları dışlasın demiyorum. Ama sanki bunları esas alırsa sol olabilir, demokrasi gücü olabilir, Türkiye’ye demokrasi getirebilir gibi bir yanlıştan kendini arındırması gerekiyor.
HDP Türkiye toplumunda siyaset yapacaktır. Siyaset yaptığı zemini çok iyi tanıması, anlaması gerekiyor. Türkiye zemininde solun değerleriyle, İslam’ın toplumcu değerlerini birleştirmesi gerekiyor. İslam’ın toplumcu değerleri ile solun toplumcu değerleri hemen hemen aynıdır. Birçok yönden benzer yanları var. Bu ortak değerleri sahiplenmesi gerekiyor. Eğer HDP bu temelde kendini yapılandırırsa doğru yapılandırır ve güçlü yapılandırır. O zaman Türkiye toplumunun büyük kesimiyle bütünleşmeyi sağlamış olur. İşte o zaman gerçekten Türkiye’de alternatif siyaseti geliştirebilir. Türkiye toplumunun büyük kesimiyle bütünleşmeyi sağlamış olur, çeşitli kesimlerin arayışlarına cevap olabilir. Bunu esas almazsa, yeniden yapılandırmasını sakat bırakır ve HDP’yi Türkiye toplumunun arayışlarına cevap vermekten uzak tutar. Alevilerin değerlerini, kadınların, gençlerin bir bütün demokrasi güçlerinin değerlerini bünyesinde harmanlaması gerekiyor. O zaman yeni tipte bir parti olur, demokrasi arayışlarına cevap olabilir.
Sayın Abdullah Öcalan ile görüşmeler konusu gündemde. Sanki AKP’nin bu konuda farklı gerekçeler ortaya sürmesi gibi bir izlenim var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başkan Apo’yla şimdiye kadar çoktan görüşmesi gerekiyordu. Fakat hükümet hep erteliyor. En son bu ayın 26’sında görüşmenin gerçekleşeceği belirtildi. Umarız bu olur. AKP’nin özellikle seçimlerden sonra böyle davranması dikkat çekicidir. Çünkü Türkiye’de yapılan seçimler çok tartışmalıydı, birçok şaibe yaşandı. Biliniyor, kamuoyuna da yansıdı. Başkan Apo seçimlerden önce ve seçimlerden sonra değerlendirmeler yapabileceğini, Türkiye siyasetinde yeniden yapılandırma konusunda bazı adımlar atabileceğini söylüyordu. Seçimler yapıldı, görüşmeler de ertelenmeye başladı. Sanırım bununla bağlantılıdır. Önder Apo’nun seçim değerlendirmelerini ve bunun kamuoyuna yansımalarını önlemeye çalışıyorlar. Yine Türkiye siyasetinin yeniden yapılandırılması konusunda bazı görüş ve önerileri olacak. Bunların toplum tarafından, halk tarafından bilinmesini önlemeye çalışıyorlar.
Bir de Erdoğan seçimden sonra bazı açıklamalar yaptı. Dedi ki, ‘Biz Suriye ile savaş içindeyiz. Görüşmeler için yasal çerçeveyi yapmayacağız bu çok yanlış olur.’ Bu aslında Kürt sorunun demokratik siyaset yoluyla çözümlenmeyeceğini, çözümlenmek istenmediğini ortaya koyuyor. Kürt sorununu siyasal demokratik yöntemlerle çözmek istemeyen bir iktidar, savaşı esas alır. Bu hükümet bir savaş hükümetidir. Hem içte hem dışta savaşı geliştirmeye çalışıyor. Dikkat edilirse seçimlerden sonra Rojava ile Türkiye sınırında hendekler kazmaya çalışıyor. Güney Kürdistan’da KDP aynı şekilde Güney ile Rojava sınırına hendek kazıyor. Bunlar paralellik arz ediyor. Neden önce yapılmadı da seçimlerden sonra yapılıyor. Kürt sorunun çözmek isteyen iktidar herhalde sınırlarda kanallar açmaz. Bunu en çok Almanya yaptı. duvarlar ördü. Ancak bu başarılamadı ve duvarlar yıkıldı. Yüzyılımız ‘demokrasi yüzyılı’, ‘özgürlük yüzyılı’ deniyor. Demokrasi ve özgürlüklerin yaşandığı yüzyılda sınırlarla, tel örgülerle, mayınlarla, duvarlarla, kanallarla toplumları bölmek-parçalamak mümkün değildir.
Aksine bu tür uygulamalar halklarda bütünleşmeyi, daha çok direnmeyi, özgürlük ve demokrasiyi daha çok sahiplenmeyi yaratır. Bunun da bilinmesi gerekiyor. Kanallarla, mayınlarla, tel örgülerle, baskılarla, saldırılarla, imha çabalarıyla bir halka boyun eğdirmek, bir halkın iradesini kırıp teslim almak mümkünü değildir. Dikkat edilirse Başkan Apo dedi ki; ‘Biz tek yanlı çabalarımızla diyalog sürecinin bütün gereklerini yerine getirmeye çalıştık ve müzakerelerin zeminini yarattık. Artık diyalog süreci bitmiştir. Müzakere sürecinin başlaması gerekiyor.’ Başlaması içinde üç temel şart ortaya koydu: Birincisi yapılacak müzakerelerin yasal çerçeveye oturtulması, ikincisi müzakerelerin üçüncü bir tarafın gözetiminde gerçekleştirilmesi, üçüncüsü ise Önder Apo’nun koşullarının düzeltilmesi. Hem güvenlik hem sağlık hem de özgürlüğünün geliştirilmesi gerekiyor ki, müzakereler olabilsin. Bunlar olmadan müzakerelerin olmayacağı çok açıktır. Erdoğan buna cevap verdi. Yasal çerçeve olmayacağını ve müzakerelerin olmayacağını belirtti. Müzakere yapmamak demek, Kürt sorununun demokratik yasal yöntemle çözmemek demektir. İnkâr-imha siyasetini, yani ezme siyasetini sürdürmek demektir. Yine işte ‘Biz Suriye ile savaş içindeyiz’ demek PKK ile Kürtlere savaş ilanı demektir. Çünkü kamuoyuna da yansıdı. Genelkurmay İkinci Başkanı, Dışişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, Suriye Büyükelçisi gizli bir toplantı yaptı. Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan bir kararı görüştüler, tartıştılar. Rojava’ya yönelik nasıl bir işgal planı yapacaklar, bunu tartıştılar. Şimdi Suriye ile savaş demek Rojava ile Kürtlerle, Kürt Özgürlük Hareketi’yle savaş demektir. Bunu bu kadar açıkça ortaya koyan bir hükümetin müzakere etmeyeceği ve Kürt sorununu çözmeyeceği açıktır. Aslında Önderlik’le görüşmeme bununla bağlantılıdır. Bu görüşmelerin ertelenmesi. heyetin bir türlü görüşmeye gönderilmemesinin de bununla bağını görmek gerekir. Halkımız bunu görmelidir. Bu hükümet bir savaş hükümetidir. Hem Kuzey’e hem Rojava’ya yönelik kapsamlı bir savaş hazırlığı yapıyor. Kürt halkı bu temelde kendini örgütlemelidir. Gelişebilecek saldırılara karşı kendini koruyabilmelidir. Gaflet yaşamamalı, beklenti içinde olmamalıdır. Artık Kürt halkının bu hükümetten, Kürt sorunun çözecekmiş beklentisine girmesi bir gafleti ifade edebilir.
İçinde bulunduğumuz günler Ermeni soykırımın 99. yıl dönümü. Türkiye bu soykırımı tanımadı siz bu konularda neler belirtebilirsiniz?
Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bu hem Ermeniler için geçerli hem Asuri Süryaniler için geçerli hem Rumlar için geçerli hem de Kürtler ve Aleviler için geçerli. Bu devlet sadece Ermenilere karşı katliam yapmadı birçok halka ve kültüre karşı katliamlar yaptı. Ulus devleti yaratmak için tek millet, tek devlet, tek dil, tek bayrak denildi. Bu hükümetin zihniyetinde herhangi bir değişiklik yok. Türk devletinin siyasetinde, zihniyetinde her hangi bir değişiklik yok. Hem de gelinen aşamada ısrar ediyor. Halbuki bunda ısrar etmenin bir yararı yoktur. Bu Türkiye’yi daha çok sorunlarla yüz yüze getirir. Bu Türkiye’yi parçalanmaya doğru götürür. Onun için Türk devletinin, hükümetinin ve Erdoğan’ın mevcut zihniyetini değiştirmesi gerekiyor. Ulus devlet yaratma fikrinden vazgeçmesi gerekiyor. Asimilasyondan, kültürel soykırımdan, fiziki soykırımdan, faili meçhul cinayetlerden vazgeçmesi gerekiyor. Halkları, kültürleri ve dinleri, birlikte yaşamayı, demokratik ulusu kabul etmeleri gerekiyor. Werçek birlik kardeşlik budur. Yoksa ulus devleti esas alarak; asimilasyonla, fiziki imhalarla, kültürel soykırımlarla, faili meçhul cinayetlerle, yok saymalarla Türkiye’nin bütünlüğünü sağlayacaklarsa, büyük bir gafleti yaşıyorlar demektir. Halklardan, kültürlerden özür dilemeyi bilmeleri gerekiyor. Tarihleriyle yüzleşmekten çekinmemeliler. Bu Türkiye’ye kazandıracak. Soykırımları kabul etmeliler. Bu halkları böyle kazanabilirler. Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü ancak böyle sağlayabilirler. Başka türlü sağlayamazlar. Bu zihniyetle Türkiye’de ne kardeşlik yaratılabilir, ne bütünlük yaratılabilir, ne barış sağlanabilir. Sürekli çatışma ve sorunlar yaşanır. Bu münasebetle Türkiye’nin başta Ermeniler olmak üzere; bütün asimilasyon, soykırım, kültürel soykırım geliştirdiği halklardan-kültürlerden özür dilemeleri gerekiyor.
Son olarak belirtmek istediğiniz veya vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Önder Apo bir paradigma geliştirdi, her paradigmanın bir stratejisi olur. Stratejisiz paradigma olamaz, yaşam bulamaz. Önder Apo da kendi paradigmasını demokratik yöntemlerle hayata geçirmeye çalışıyor. Onun için Türkiye ve Türkiye’deki halklara karşı büyük sorumluluk duyuyor. Bu halklara karşı bir sorumluluğun gereği olarak HDP projesini geliştirmeye çalışıyor. Türkiye’nin demokrasi ihtiyacını, özgürlük ihtiyacını bu projeyle karşılamaya çalışıyor. Onun için demokrasiden yana olan, özgürlükten yana olan, gerçekten Türkiye’nin bütünlüğünü isteyen herkesin bu projede yer alması gerekiyor. Bu proje yeni bir projedir, elbette ki eksik ve hataları vardır. Bu projenin içine girerek; eksiklerini, hatalarını gidermeleri gerekiyor. Eğer projeye bu tarzda yaklaşırlarsa HDP gelişecektir. Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük sorunları da bu projeyle çözülecektir. Gerçek kardeşlik, birlik bu temelde oluşacaktır. O zaman Türkiye, halkların bahçesi haline gelecektir. Türkiye’de zulüm, asimilasyon, kültürel soykırımlar, faili meçhuller son bulacak ve demokratik toplum oluşacaktır. Herkes bu proje etrafında birleşmeli, bütünleşmeli, sorumluluklarını yerine getirmeli. Yersiz kaygılardan, milliyetçiğin etkilerinden kurtularak; bütün güçlerini bu projede birleştirerek, halkların demokrasi ihtiyacına cevap olmak için olağanüstü çaba sarf etmeleri gerekiyor. Bu temelde ben bütün demokrasi güçlerine selam ve saygılarımı sunmak istiyorum. Bu konuda bize ne düşüyorsa yerine getireceğimizi, bunu da bir görev olarak gördüğümüzü herkesin bilmesini istiyorum.