Yüksel direnişine ilişkin görülen davada Nazife Onay ve Abidin Sırma tahliye edildi; diğer direnişçilerin adli kontrolleri ve ev hapisleri kaldırıldı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çıkarılan KHK’lerle binlerce kamu emekçisi işlerinden edildi. İşlerinden edilen kamu emekçilerinin direniş merkezi haline gelen Yüksel direnişindeki eylemleri sebebiyle tutuklanan Nazife Onay ve Abidin Sırma bugün görülen davada tahliye edildi. Diğer direnişçilerin de adli kontrol ve ev hapisleri kaldırıldı.
‘Direnişe karar vermiş insanın önünde engel olamaz’
Sendika.org’un aktardığına göre; bugün Ankara Adliyesi’nde görülen duruşmada; tutuklu bulunan Nazife Onay ve Abidin Sırma tahliye edilirken Erdoğan Canpolat, Nazan Bozkurt ve Esra Özakça’nın da ev hapsi kaldırılırdı. Duruşmada söz alan Nazife Onay “Biz ihraç edilen 150 bin emekçinin yüreğine ulaşabildik” dedi. Onay “Beni uslandırmak için tutsak ettiler ama bu öfkemizi bilemekten başka bir işe yaramadı, ne kelepçe ne hapishane. Direnişe karar vermiş insanın önünde engel olamaz. Nuriye ve Semih’ten, direnişimizden gurur duyuyorum” dedi.
‘Çalmadım, çırpmadım, kandırılmadım; işte benim suçum bu’
Duruşmada Esra Özakça ise şunları söyledi:
“Biz sizin memurunuz değil halkın memuruyuz” diyenler hep zulme uğradılar. Kimsenin memuru olmadım. Çalmadım, çırpmadım, kandırılmadım. İşte benim suçum bu.
Göreve başladığımda okulum viran haldeydi. Burada öğretmen, müdür, temizlik görevlisiydim. Bir takdir ödülü almıştım ama “eşi yüzünden verilemeyeceği” belirtilmişti arkadaşlarıma.Dahili olduğum sendikanın bütün etkinliklerine, iş bırakma eylemleri dahil, katıldım. Bu yüzden Eylül ayında açığa alındım. 20 Aralık’ta iade edildim ama kısa süre sonra ihraç oldum. Bunu köydeki aileme ve öğrencilerime söylemek çok zordu.
Öğrencilerimden biri bana şunu sordu: Neden? İşte bütün bu eylemlerin nedeni bu soru: Biz neden işten atıldık? Neden? Yaşar Kemal diyor ki “İnsanlarla oynamayın. Bir yerleri var, bir ince yerleri oraya dokunmayın.” İşte orasıydı dokunulan. Yüksel direnişi karanlık bir dönemde binlerce insanı saracak şekilde, basit bir taleple ortaya çıktı, “İşimizi geri istiyoruz.”
Binlerce imza topladık açlık grevinden önce, ne oldu o imzalara? Hepsi çöpe atıldı ve atan kişiye hiçbir şey olmadı. Bir gün trafiğe zaten kapalı olan Yüksel Caddesi’nde halay çektiğimiz için gözaltına alındık. Biz vatanımızı çok seviyoruz. Vatanımızda kalıp sosyal ölü olmayı kabul etmedik. Bütün derdimiz bu.
Yaşadığımız gözaltılar, işkenceler, verdiğimiz kilolar, birbirimizden ayrı düşmemiz bizi vazgeçirmedi. Açlık grevi bir hak alma mücadelesidir. Dünyada Hindistan’da, Filistin’de, İrlanda’da defalarca yapılmıştır. Dünyada sayısız örneği olan açlık grevi bir örgüte ait olmadığı gibi “Aç kalacaksın”direktifiyle yapılacak bir şey de değildir.”
‘Ev hapsi, köleliğin modern versiyonudur’
Ev hapsinin insanlık onuruna aykırı bir ceza olduğunu söyleyen Özakça, ev hapsiyle ilgili “Köleliğin modern versiyonudur. Psikolojik bir işkencedir” dedi.
Özakça “Benim eşimin yanında olmam sorgulanıyor” ifadelerini kullandı. Amerika’daki atom bombası casusluğu davasını örnek verdi Özakça, Julis Rosenberg’in tutuklanmasının ardından eşi Ethel Rosenberg’in basın açıklaması yapmak isterken hakkında hiçbir suçlama yokken tutuklandığını ve ikisinin de elektrikli sandalyeyle idama mahkum edildiğini, Ethel’in Julius’un ölümünü izlediğin anlattı. Bu örnekten sonra Özakça, “Eşimin ölümünü izlemeyeceğim, o ölürken sofralar kurmayacağım” dedi.
Özkaça eşi Semih için endişeli olduğunu belirterek “Her hafta ne olmuş olabilir diye gidiyorum” dedi.
‘2,5 lira için örgüte ihtiyacım mı var?’
Nazan Bozkurt ihraç edildikten sonra defalarca dilekçe yazdığını, mahkemeye başvurduğunu ama cevap verilmediğini, komisyona başvurması söylendiğini belirtti. Bozkurt, “Bize mahkeme yolu tamamen kapanmıştı. Oysa 12 Eylül cuntası bile bu hakkı almamıştı” dedi.
“Terör örgütü”yle iltisaklı olduğu iddialarına ilişkin hiçbir kanıtın olmadığını belirten Bozkurt, “Eylem yapacak parayı örgütten aldığım iddia edilmiş. Bir keçeli kalem ve karton yani, her gün 2,5 lira. Bunun için örgüte ihtiyacım mı var?” dedi.
İŞKUR’a ve özel sektöre başvurular yaptığını söyleyen Bozkurt, başvurularının hepsinin geri çevrildiğini belirterek “Bu haksızlığa sessiz kalamazdım. Şubat ayında Yüksel’e gittim. Sadece Yüksel’e değil, direnilen her yere gittim” ifadelerini kullandı.
10 senedir memur olduğunu ve tek bir soruşturma geçirmediğini belirten Bozkurt, “Benim terörist memur olmama TEM göz mü yumdu? Aynı TEM şehirde 3 bomba patlarken benim sosyal medyada paylaştığım Mahir Çayan’a taktı” dedi.
Veli Saçılık: Nuriye ve Semih’le beraber işimi geri istemekten onur duydum
Veli Saçılık, dava iddianamesinde bir iddianın olmadığını söyleyerek, 2000 yılında kopan kolunun hakkını aradığında demokrasi mücadelesinde yücelten yandaş medyanın bugün kendisine terörist dediğinin altını çizdi. Saçılık, “Nuriye ve Semih’i savunmaktan, onlarla beraber işimi geri istemekten onur duydum her zaman” dedi.
Yüksel direnişiyle tarih yazdıklarını ve polisin hazırladığı dosyada bunu bitirmeye yönelik kasıt olduğunu belirten Saçılık şunları söyledi:
“Ben insan hakları mücadelesi verirken bana yöneltilen soru “Neden İnsan Hakları Anıtı’nı seçtiniz” oldu. Sorulan sorulardan biri şu: Örgütten emir mi aldın? Bunu bana soramazsınız, sizin kanıtlamanız lazım. Doğduğumdan beri Ankara’dayım. Konur Sokak dışında oturacak bir yer seçemezdim. Sosyal ölü olmayı sindiremezdim. Bu akşam da Yüksel’de olacağım. Orada olmam bazen terör örgütü üyeliği, bazen kabahat bazen de 2911 işlemi oluyor.
Ben emeğimle çalışan bir insanım, ayakkabı kutularında param yok, ben de emeğimi savundum. Çalışma hayatım boyunca kimse beni suçlamadı, suçlamaz, suçlayamaz da. Tek bir hata yapmadım. Burada yargılanan şey ekmeğimize sahip çıkmamız, Nuriye ve Semih’e sahip çıkmamız.
Üç gün önce beni yere yatırdı polis sonra da ampüte kolumun üzerine postalıyla basıyor. Burada bir vicdansızlık oluşturulmuş. “İşimizi geri istiyoruz!” sloganı suçlama oldu. Bence kim bunu yaparsa alnından öpülmeli. Her gün polise Anayasa’ya aykırı davrandığını söylüyoruz. Biz bunu düzeltmeye çalışıyoruz.”
Türkiye’de bir karşı darbe yapılmaya çalışıldığını söyleyen Saçılık iki tarafa da ait olmadığını belirterek “AKP’li olmamaktan gurur duyuyorum. Çalışma hayatım boyunca çocukların ve engellilerin hayatını güzelleştirmeye çalıştım. Çocuklar cemaate teslim olmasın istedim” dedi.
Erdoğan Canpolat: Sosyal medyada Nuriye-Semih paylaşmak suç değil
Erdoğan Canpolat “İddianamede suç bulamadım, görüyorsanız siz bana söyleyin” diyerek, iddianamede sosyal medya paylaşımları dışında hiçbir şey olmadığını söyledi. Davayla ilgili savunma vermeyeceğini belirten Canpolat, Malatya’da ev hapsinde olduğunu ve iki gün önce izin verildiğini, detaylı bilgiye sahip olmadığını belirtti. “Sosyal medyada Nuriye Semih paylaşmak suç değil. Olmamalı” diyen Canpolat, susma hakkının örgüt davranışı olarak gösterilmeye çalışıldığının da altını çizdi.
Acun Karadağ: Ortada propaganda delili yok
Savunma yapmayacağını belirten Acun Karadağ ise “20 yıllık öğretmenim binlerce kitap okudum. Okuduğumu çabuk algılarım. İddianameyi anlayamadım. İşimizi geri istediğimiz için mi yargılanıyoruz, yoksa propagandadan mı? Çünkü ortada propaganda delili yok” dedi.
Abidin Sırma: Hukuksuzluk toplumsal tahribat yaratır
Savcının talimatıyla İstanbul’da olduğunu belirten Abidin Sırma ise iddianamenin “avlamaya çalışan” bir iddianame olduğunu belirtti. Sırma “Bana KHK’yle neden atıldığımı sormuşlar. Bu benim eylemim değil, AKP iktidarının bir eylemi” dedi. Sırma sözlerine şöyle devam etti:
“30 senedir demokratik mücadele veriyorum. KESK’in kuruluşunda görev aldım, sendika şube başkanlığı yaptım, alanlardaydım. Yargısız infazlara karşı çıkıyorum, insanların katledilmesine karşı çıkıyorum. Bunun mücadelesindeyim. Biz işimizi istediğimiz için eylem yaptık bu suç değildir. Rant çatışmasında mağdur edildik.”
Bir dönem sendikacılık yaptığını belirten Sırma, şuanki sendikalardan utandığını belirterek bu nedenle Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yanında yer aldığını belirtti.
Polisin evini 3 kere bastığını ve kütüphanesini dağıttığını belirten Sırma, evde bulunan yayınlardan “terör örgütü” çıkarılmaya çalışıldığını söyledi. Sırma “3 kitaptan, 2 dergiden terör örgütü üyesi yaratılmaya çalışılıyor. Yandaş medya haberimizi yapsa onların da yayını olurdu” dedi.
İhraç edilmiş kamu emekçilerinin toplumun ve çocuklarının geleceklerini aradığını ifade eden Sırma “1 senedir aklımda şu soru: ‘Ben ne yaptım da ihraç edildim?’ Bu bir hukuksuzluk. Hukuksuzluk toplumsal tahribat yaratır. Ben hakkımı arıyorum. Hapsedilsem de buna devam edeceğim, bunun için mücadele edeceğim. Uygulanan bir düşman hukuku. Mücadeleden vazgeçmeyeceğim” dedi.
Sırma, demokratik taleplerinin örgütle ilişkilendirilmesinin doğru olmadığını belirtti.