Büyükada’da hak savunucularının güvenliği konulu bir toplantı nedeniyle haklarında dava açılan dokuzu tutuklu, toplam 11 hak savunucusunun yargılanmasına bugün İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Hak savunucuları 113 gün sonra ilk kez hakim karşısına çıktı.
Duruşmaya Silivri 9 nolu F Tipi cezaevinde tutulan Özlem Dalkıran, Peter Steudtner, Ali Gharavi, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser ve Nalan Erkem ile denetimli serbestlik şartıyla tutuksuz yargılanan Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli duruşma salonunda. Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nde tutulan İlknur Üstün ve Haziran'dan bu yana tutuklu olan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ise SEGBİS (video konferans sistemi) ile katıldı.
Yargılanan hak savunucularının aileleri, arkadaşları, büyükelçiliklerden duruşmayı izlemek için gelen delegasyonlar, AKP İstanbul vekili Mustafa Yeneroğlu, HDP İstanbul vekili Garo Paylan, CHP İstanbul vekilleri Selina Doğan ve Barış Yarkadaş, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, AB Türkiye Delegasyonu'ndan Sema Kılıçer, Af Örgütü'nün İsveç, Almanya ve Avrupa Bölge Direktörleri, , İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, RSFTürkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Human Rights Watch'dan Emma Sinclair, Rakel Dink, siyasetçi Ufuk Uras ve çok sayıda gazeteci ve çok sayıda avukat duruşmayı takip ediyor.
Mahkemeye fonlamanın ne olduğunu anlatılmaya çalışıldı
Bianet’ten Çiçek Tahaoğlu’nun haberine göre, savunmalar Özlem Dalkıran'la başladı. Dalkıran'ın savunmasının ardından saat 14.20'de duruşmaya ara verildi.
Saat 14.40'ta duruşma tekrar başladı. Avukatlar, mahkeme heyetine sivil toplum projelerinde fonlamanın ne demek olduğunu anlatmaya çalıştı. Ardından Peter Steudtner'ın ifadesine geçildi. Mahkeme heyetinden Ayhan Arduç, Steudtner'a Türkiye'ye gelmeden önce CHP'nin Adalet Yürüyüşü'nden haberi olup olmadığını sordu.
Bu sırada İlknur Üstün’ün avukatı, Sincan Cezaevi yönetiminin saat 17.00’dan sonra SEGBİS’i kullanmasına izin vermediğini, mahkemenin cezaeviyle görüşmesi gerektiğini söyledi.
Staeudtner'in ardından saat 16.15 itibarıyla İlknur Üstün SEGBİS ile ifade vermeye başladı. Üstün'ün ardından İdil Eser savunma yapıyor.
Taner Kılıç'ın dosyasının ayrılmasını talep ettiler
Avukatlar, Taner Kılıç’ın bu dosyadan ayrılmasını talep etti. “İzmir 16. Ağır Ceza’da açılmış bir dava varken, aynı suçlamayla bir dava daha açılamaz. Eğer bu şekilde iddianame hazırlanıp kabul edililiyorsa, bu adil ve dürüst yargılamaya aykırıdır. Bugün ifadesinin alınıp, kararın daha sonra verilmesi de hukuki bir ihlal gerçekleşmesi anlamına gelir” denildi.
Mahkeme başkanı: Uygar devletlerde tüm duruşmalar kayıt mı ediliyor?
Avukat Meriç Eyüboğlu, duruşmanın sesli kaydı altına alınmasını talep etmesi üzerine, mahkeme başkanı “uygar devletlerde tüm duruşmalar kayıt altına mı alınıyor avukat hanım” diye cevap verdi.
Özlem Dalkıran: Suçlamalar hayatımı üzerine inşa ettiğim değerlerle ters
Hak savunucularından Özlem Dalkıran ilk savunmayı yaptı.
“Söyleyeceğim her şeyin başka bir şekilde anlaşılmasından çekiniyorum, iddianamede öyle olduğunu gördüm” diyen Dalkıran, savunmasını yazılı okuyacağını belirrti.
“Hakların herkes için olduğunu savundum. Şiddete karşı oldum. Bu yüzden hakkındaki suçlamayı reddediyorum, bu suçlama hayatımı inşa ettiğim değerlere taban tabana zıt” diyen Dalkıran, mahkemeye hak savunucularının hak ihlalleriyle yüzyüze kalan kişilerle çalışan savunucularının hakları ihlal edenlerin hedefi olduğunu ve bu nedenle kendi dijital güvenliklerini ve ruhsal bütünlüklerini de korumakla yükümlü olduklarını anlattı.
"Hak savunucuları bilgiyi gizlemez, ifşa eder"
İddianamede, hak savunucularının "telefon ve bilgisayarlarındaki belgelerin polisin eline geçmesinden endişe ettiklerine dair bölüme değinen Dalkıran, şöyle konuştu:
"Savunucular bilgi gizlemez. Aksine bizim görevimiz bilgiyi ifşa etmek, kamuoyuyla paylaşmaktır. Hak savunucuları olarak iletişimimizi internetten sağlıyoruz. Bizim çalışmalarımızdan hoşlanmayanlar siber saldırı düzenliyor. Bunlar her gün yaşanan güvenlik zaafları. Geçtiğimiz günlerde bir bakan katıldığı toplantıda siber saldırıların ekonomiye verdiği zararlardan bahsetti. Bizim durumumuzda ise bunun maliyeti insan hayatını tehdit ediyor. Hak ihlaline uğrayanlara dair bilgiler ve belgeler, mülki amirlerle paylaşılmaya hazır edilinceye kadar özenle korunmalıdır. Bu bilgilerin gizlenememesi, kötü niyetli insanların eline geçmesine ve en nihayetinde gerçeğin ortaya çıkmamasına sebep olacaktır. Herkesin veri güvenliğini sağlama hakkı vardır."
Dalkıran daha sonra iddianamede kendisine yönlendirilen suçlamaları tek tek değerlendirdi. 90'lı yıllardan beri tanıdığı İştar Tarhanlı ile telefonda konuşmakla suçlandığını, iddianamede yer verilen Whatsapp mesajlarının suçla nasıl bağlantılandırıldığının anlatılmadığını belirtti.
İstanbul Hayır Meclisleri'nin toplantı notlarına iddianamede önemli bir yer ayrıldığını hatırlatan Dalkıran, "Binlerce kişinin ulaşabildiği bir belgenin aleyhimize delil olarak gösterilmesi, ciddi bir tehdit unsuruna dönüşebilir" dedi. Dalkıran, yaptığı bireysel bağışların da iddanamede yer aldığını belirtirken, derneklerin bağış tarihinden 2 yıl sonra KHK ile kapandığını, "Vatandaşları bireysel bağış yapmaktan korkar hale getirmek, korkunç bir şey" dedi.
Polislere telefon şifresini vermediğine dair suçlamayı da değerlendiren Dalkıran, şöyle konuştu: "Bana şifre sordular ama cep telefonumun şifresi yok. Telefonumun PIN kodu var tabii. PIN kodumu hatırlamadığımı ama bana bir telefon verirse, numaraların olduğu paneli gördüğümde hatırlayabileceğimi söyledim. Önemli değil, dediler. Savcı ise hatırlamamanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu söylemiş. Doğrudur, fakat bana bu soru sorulduğunda hayatım olağan akşında devam etmiyordu. Zaten telefonum sürekli açık olduğu için çok az kullandığım PIN kodumu hatırlamamak, benim o anki olağan akışıma uygundu. Bilgi gizleme çabasında olmadım. Ki bu da bir tutuklama nedeni olmamalı."
Toplantının finansmanı
Mahkeme heyeti toplantıyı kimin fnanse ettiğini, otel paralarını kimin karşıladığına dair sorular yöneltti. Dalkıran, toplantı bitmeden gözaltına alındıkları için otelin ödemesini yapamadıklarını; toplantının yapılması halinde HIVOS'un toplantı giderlerini fonlamasının planlandığını anlattı. Heyetin "fonlama" konseptine tam olarak anlayamaması nedeniyle, Dalkıran heyete, sivil toplum ve fonlama çalışmalarının ne demek olduğunu anlatmaya çalıştı.
Peter Steudtner: İfadem polis karakolunda tehditkar bir şekilde alındı
Peter Steudtner, savunmasında eğitmen ve kolaylaştırıcı olarak kim olduğunu, ne tür derneklerle, hangi yaklaşımla çalıştığını ve kendisine yöneltilen suçlamalara cevap verdi.
“Şimdiye kadar Mozambik, Angola, Kenya, Filistin, Nepal, Myanmar’da çalıştım. Mozambik’te çocuk askerlerin ailelerine tekrar entegre konusunda edilmesi çalışmalar yürüttüm. Almanya’da hala zorunlu askeri hizmet varken, bunun yerine bir hastanede sosyal hizmet görevinde çalıştım. Türkiye’deki derneklerle daha önce hiç çalışmamıştım. Çalıştığım tüm dernekler ülkelerin yasal çerçevelerinde örgütlenen, insan hakları konusunda çalışan derneklerdir. Devletler bireylerin insan haklarını korumakla yükümlüler, sivil toplum da onlara bu yükümlülüklerini hatırlatır.
“Türkiye’de hak savunucuları için veri güvenliği ve ruhsal bütünlük konulu atölye için geldim. Veri bütünlüğü çalışmalarıyla çok hassas veriler korunuyor; yeni bir ürünle ilgili bilgiler ya da tecavüze uğrayan bir kadının bilgileri olabilir. Hepimiz dijital virüsleri, hacklemeleri biliyoruz. Herkes cep telefonunu, bilgisayarını kaybetmekten korkar ve herkesin kendilerine göre nedenleri vardır.
“Özlem’in anlattığı gibi, hak ihlallerine maruz kalan kişilerle çalışan savunucular ikincil travma yaşıyor. Bu nedenle ruhsal bütünlük konusunu veri bütünlüğü konusuyla biraraya getirdik.
“Gözaltına alınma nedenini bilmiyorum ama polisler baskın sırasında benim nerede olduğumu bilmek istiyorlardı. O sırada kimse bana Almanca ya da İngilizce konuşmadı, yaşananlarla ilgili yasal bilgi verilmedi, susma hakkım olduğu söylendiğinde Büyükada polis karakolunda tehditkar bir şekilde zaten ifadem alınmıştı. Üç polis memurundan biri Almanca konuşuyordu ve beni her türlü suçla suçladı. Farklı terör örgütlerine üyelikle de suçladı. Bilgi işlem uzmanı olarak çok fazla bilgiye sahip olduğumu ve Türkiye’deki planımın çok daha farklı bir şey olması gerektiğini ve kesinlikle ajan olduğumu söyledi. Bunların hepsi çok tehditkar bir şekilde gerçekleşti, herhangi bir kayıt tutulmadı.
“Adalete erişim hakkım engellendi. Tutuklanma, iletişim kısıtlaması ve 3 günlük tecritle karşılaştık. Ailem Türkiye’ye gelemiyor. İki haftada bir 10 dakika ailemle konuşabiliyorum. İki küçük çocuğum var ve onlarla ilgilenmem lazım.
"Örgütlerin ismini duymamıştım"
“Terör örgütüne destek, çok ciddi bir suçtur. Sıralanan terör örgütlerinden sadece ikisinin ismini Türkiye’ye gelmeden önce biliyordum FETÖ ve PKK isimlerini haberlerde duymuştum, diğer örgütler ise hapishaneye götürülmeden önce hiç duymadığım örgütler. Ve benim uzmanlık alanımı terör örgütlerine nasıl bağlandığını, delillerin kaynaklarını anlamıyorum.”
Steudtner, toplantıyı ihbar eden çevirmen ile hak savunucuları aleyhine ifade veren çevirmen Ahmet T.’nin anlatımlarının gerçeği yansıtmadığını da detaylı anlattı.
İlknur Üstün: Bugne kadar verdiğim hak mücadelesinin arkasındayım
Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, ifadesinde kadın hakları alanında yaptığı çalışmalarından bahsetti ve bu çalışmalarla ilgili verilerin korunmasının önemine dikkat çekti.
İddianameye “toplumsal cinsiyet eşitliği, politika yapım süreçlerine katılım ve raporlama çalışmalarında çeşitli giderlerin oluştuğu ve bu giderlerin karşılanması istendiği” gibi ifadelerin girdiğini hatırlatan Üstün, “Bugüne kadar verdiğim insan hakları mücadelesinin arkasındayım, bunun suç olmadığını düşünüyorum. İddianamenin kendisi, tutukluluğumun yersiz ve haksız olduğunu gösteriyor. İddianame insan hakları ve kadın hakları mücadelesine yapılan bir suçlamadır” dedi.
İddianame okundu
Tutuklu sanıklar saat 10.45 civarında adliyeye getirildi. Saat 11.00'da avukatlar ve sanık yakınları duruşma salonuna alındı.
Hak savunucularının yakınları ve destek için gelen çok sayıda kişi duruşma salonuna giremedi. Bunun üzerine avukatlar mahkeme heyetinden dışarıdakilerin içeri alınması için talimat vermesini istedi. Mahkeme başkanı, 10 kişinin daha duruşma salonuna alınmasına izin verdi.
Duruşma, hak savunucuları hakkında hazırlanan 17 sayfalık iddianamenin özetlenerek okunmasıyla başladı.
Mahkeme heyeti
Başkan: Adem Aygün
Üyeler: Ayhan Arduç, Gülşah Eğilmez Türüdi
Katip: Turgut Erken
Suçlamalar
Büyükada’da gözaltına alınan 10 hak savunucusu “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (TCK 220/6), "silahlı terör örgütüne üyelik" (314/2 ve 314/3) suçlamalarıyla; Kılıç ise "silahlı terör örgütüne üyelik” (314/2) suçlamasıyla yargılanıyor. İddianamede hak savunucularının üye oldukları iddia edilen örgütler “FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C” olarak sıralanıyor.
Ne olmuştu?
İstanbul Büyükada'da “insan hakları savunucularının korunması dijital güvenliği” konulu bir atölye çalışması için bir otelde biraraya gelen 10 insan hakları savunucusu, 5 Temmuz’da otele düzenlene polis baskınıyla gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlardan 30 saat boyunca haber alınamamıştı. Hak savunucularıyla ilgili gözaltı kararının da gözaltına alınmalarından tam beş saat sonra verildiği ortaya çıkmıştı.
10 kişi hakkında yedi gün gözaltı kararı verilmiş, bu süre daha sonra 14 güne uzatılmıştı.
10 hak savunucusu 17 Temmuz’da adliyeye götürülmüş, savcı “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (TCK 220/6), "silahlı terör örgütüne üyelik" (314/2 ve 314/3) suçlamalarıyla tutuklanmalarını talep etmişti.
18 Temmuz’da İnsan hakları savunucuları İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü), Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Ali Garawi (İsveç vatandaşı insan hakları eğitimcisi), Peter Steudtner (Almanya vatandaşı insan hakları eğitimcisi) tutuklandı.
İlknur Üstün (Kadın Koalisyonu), Nalan Erkem (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Nejat Taştan (Eşit Haklar İzleme Derneği), Şeyhmus Özbekli (Hak İnisiyatifi) yurtdışına çıkış yasağı ve haftada üç gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
21 Temmuz’da savcı, dört hak savunucusunun serbest bırakılmasına itiraz etti ve haklarında yakalama kararı çıkartıldı. Evlerinden gözaltına alınan Üstün ve Erkem 23 Temmuz’da tutuklandı.
25 Temmuz'da Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli haftada iki gün adli kontrol şartıyla ve yurtdışına çıkma yasağıyla serbest bırakıldı.
Hazırlanan iddianameye Haziran 2017’den beri tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı avukat Taner Kılıç da “şüpheli” olarak eklendi.