Yükselen baskı rejimine karşı ortak mücadele zeminlerinin daha da yaygınlaşması ve sürdürülebilir olması gerektiğini belirten siyasetçi ve yazarlar, sokağın önemine dikkat çekti.
OHAL ile birlikte ülkedeki muhalif hareketler sıkça AKP hükümetinin anti-demokratik uygulamalarına maruz kaldı. HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın beraberinde toplam 11 milletvekili tutuklandı. DBP’nin 72 belediye eş başkanı ve 4 bine yakın üyesi tutuklanırken 86 belediyesine kayyum atandı. Hemen hemen her gün Cumhurbaşkanına hakaretten ya da 'terör' suçlamasıyla onlarca gazeteci, siyasetçi ve vatandaş gözaltına alındı ya da tutuklandı. Referandum çalışmalarıyla birlikte ise toplumsal muhalefet Hayır Cepheleri, Demokrasi İçin Birlik İnisiyatifleri kurarak, AKP hükümetine karşı duruşunu bir nebze gösterdi. Fakat şaibeli referandum sonuçlarından sonra gerek AKP’nin tehditleri gerekse de CHP’nin tavrı nedeniyle bu muhalefet sokağa taşınamadı. Referandumun sokak bağının koparılması tartışmaları sürerken CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine partisi CHP, 25 gün süren ve sonrasında büyük bir mitingle son bulan Adalet Yürüyüşü’nü başlattı. Bu yürüyüşün sonrasında ise akıllarda hep şu soru vardı: Referandum sonrasında sokağa taşmayan ama bu yürüyüşle kendine alan açan sol, sosyalist, demokrat ve AKP karşısında mağdur olmuş insanların mücadelesi nasıl devam etmeli? Sokakla bağ yeniden nasıl kurulmalı ya da toplam mücadelenin yolu nereden geçer?
ANF’den S. Asuman Demir’e konuşan HDP Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve GYK Üyesi Şükran Doğan ile Araştırmacı-Yazar ve aynı zamanda Demokrasi İçin Birlik çatısında da faaliyet yürüten Kadir Akın, bu soruların cevaplarını verdi.
Yıldırım: Sürdürülebilir olması önemli
HDP Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım, öncelikle CHP’nin başlatmış olduğu Adalet Yürüyüşü’ne karşı HDP’nin tavrını şöyle özetliyor: “Biz karar verme ve planlama sürecinde olmasak da ya da bu yürüyüş CHP Genel Başkanı tarafından, tek taraflı olarak alınsa bile Adalet Yürüyüşü’ne kayıtsız kalmadığımızı, desteklediğimizi ifade ettik. Belli çekincelerimiz ve eksikleri olması suretiyle.”
Yıldırım, bu eksikliğin yürüyüşün ne kadar sürdürülebilir olup olmayacağı evresinde ortaya çıkacağını söylerken; sürdürülebilirlik açısından bir handikabın varlığından da söz ediyor. Ahmet Yıldırım’a göre bu handikap şu şekilde: “Eğer, 9 Temmuz’da yapılan mitingle beraber CHP ve Kılıçdaroğlu kendi partisine dönerse; bu yürüyüşü başlatmadan önceki konumundan çok daha gerisine düşerler. Bu anlamda toplumsal muhalefet ve tek adam dikta rejimine karşı çıkış aramak isteyenlerin de bütün umutlarını kırmış olurlar. Bu da mücadele açısından alabildiğince probleme işaret eder.”
'Anlamlı ve değerli'
Ahmet Yıldırım, HDP olarak, kimler tarafından başlatılmış olursa olsun, Türkiye’deki toplumsal muhalif dinamiklerin ortaklaşması; ayrıca tek adam rejiminden diktaya evirilen bu sisteme karşı her kesimi örgütleyebilecek ortak mücadele perspektifi ve paydasında buluşmaya hazır olduklarını da ifade ediyor. “HDP şu ana kadar bütün sahayı örgütleyen fiili ve meşru problemlerin bu şekilde aşılacağına inanan bir parti." diyen HDP’li Yıldırım, CHP gibi statükodan yana, anayasa ve yasaların dışında bir mücadele pratiği benimsemeyen bir partinin bu çıkışını elbette küçümsemediklerinin de altını çiziyor.
Yıldırım sonuç olarak bu yürüyüşün herkesle buluşup sürmesi açısından da iki koşulu olduğunu söylüyor: “Bir, bu yaygınlaştırılmalı. İki, süreklileştirilmeli. Yaygınlaştırılmasından kasıt, coğrafi olarak bütün ülkeye yayılması değil, taleplerin yaygınlaştırılması. Sistemin gayri memnunları ve ötekilerinin bu çatı altında aidiyet duygusu hissetmesi açısından yaygınlaşma. Bunun gelecek günlerde toplumsal muhalefeti yeniden örgütlemek açısından mümkün olabileceğini düşünüyorum.”
Doğan: Bize ve CHP'ye görev düşüyor
“Şaibeli bir referandum sonrasında halkın iktidara ve YSK’ye tepkisi artmışken sokağın gücünün kullanıldığı pek söylenemez. Bunda CHP’nin tavrının da etkisi oldu” diyen EMEP Genel Başkan Yardımcısı ve GYK Üyesi Şükran Doğan, yürüyüşle gelişen süreci ise şöyle anlatıyor: “Ama sonuç olarak 25 gün süren Adalet Yürüyüşü’nden sonra Kılıçdaroğlu, 10 maddelik deklarasyonu açıklarken bunu biz yapacağız ya da ‘benim adım Kemal, bunu ben yaparım’ demedi. Bütün emek örgütlerine ve siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine, yani hemen hemen AKP’den şikâyeti olan kesimlerin tümüne çağrıda bulundu. Daha doğrusu adalet talebi olan herkese. ‘Bunu birlikte çözeceğiz ve buna karşı birlikte mücadele edeceğiz’i vurguladı.”
Emek Partisi açısından en kıymetli kısmın burası olduğunu söyleyen Doğan, bundan sonrasının nasıl şekilleneceğini ise zamanın göstereceğini dile getiriyor. Emek Partisi olarak yıllardır birleşik mücadele ve cephelerden yana olduklarını ifade eden Doğan, bunun sadece bir parti yürüyüşü olmadığını ve kitlelere yeniden ortak mücadele umudunu artıran bir hareket getirdiğini ise şu sözlerle aktarıyor: “Herkesin birlikte mücadeleye yönelik duygu ve düşüncesinin arttığı bir dönemdeyiz. CHP’nin başlattığı ama bileşenleri itibarıyla bakınca -ki CHP de ifade etti- yürüyüş sadece bir parti yürüyüşü olmanın çok dışındaydı. HDP de emekçileri temsil eden sendikalar da demokratik kitle örgütleri de siyasi partiler de katıldı. Bu nedenle sokakla yeniden bağ kurmak ya da mücadeleyi muhataplarıyla birlikte yürütmek ve onlarla birlikte alanlara çıkmak umudunu da yeniden artırdı. Bir yol açıldı, bunu ilerletmemiz gerekiyor. Kılıçdaroğlu ‘bu daha başlangıç' dediyse, hem ona ve partisine hem de bizlere görevler düşüyor.”
Akın: Sokak mühim
Araştırmacı-Yazar Kadir Akın, darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile toplumsal muhalefete ciddi bir saldırı başlatıldığını ve bununla birlikte sokağın da önemli ölçüde yitirildiğini ve demokrasi güçlerinin savunma durumuna geçtiğini; fakat referandum çalışmalarıyla birlikte yeniden sokakta ve kitleler arasında çalışma yapma imkanı doğduğunu anlatıyor. Referandum öncesi kurulan Demokrasi İçin Birlik ya da Hayır Meclisleriyle de bunun iyi bir şekilde kullanıldığını ifade eden Akın, şunları söylüyor:
“Sokak mühim çünkü kitlelerle temas kurulan alanlardır buralar. Aslında referandumdan sonra ortaya çıkan yüzde 50 hayır bloku insanlara güç de verdi. Yüzde 51 ile Anayasa değişikliği kabul edilmiş olsa da bu bir kaybetme duygusu yaşatmadı insanlarda. Biliyorduk ki 'hayır' oyları daha fazlaydı ve kazanmıştı. Ciddi bir demoralizasyon yaşanmadı, tersine, siyasal iktidar moral bozukluğuyla çıktı referandum sonuçlarından.”
'Geniş bir demokrasi cephesine ihtiyaç var'
Bu süreçte milletvekillerinin dokunulmazlığı konusundaki hatalarına rağmen, CHP’nin bugün parlamenter demokrasiyi savunan bir noktada durması ve Kılıçdaroğlu’nun başlatmış olduğu Adalet Yürüyüşünün hem biçim hem de kapsayıcılığı bakımından önemli bir eşik olduğunu dile getiren Akın, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Uzun süredir adaletsizlikle boğuşan her kesimden insan bu kavram altında kendini ifade edebildi, bu yürüyüşle ilişki kurabildi. Bu bir yandan da insanların sokakla olan ilişkisinin ve kendilerine olan güvenin devam ettiğinin de kanıtı oldu. Fakat hâlâ bir diktatörlük inşası ile yüz yüzeyiz ve bu inşa, kabul edilen anayasa değişikliğinin Meclis’te müzakere edilecek uyum yasaları ile birlikte devam edecektir. Dolayısıyla bunun karşısında yaygın demokrasi talebini yükselttiğimiz, parlamenter demokrasiyi savunduğumuz, yaşam biçimine ve alanına müdahaleyi kabul etmediğimiz, emeğe dönük hak gasplarına karşı durduğumuz, hak ve özgürlük müdafaasının esas olduğu meşru bir zeminde yürünmesi gerekiyor. Geniş bir demokrasi cephesine hâlâ ihtiyacımız var. Bu CHP ile ilişki kuracak, HDP’nin de içinde bulunduğu Haziran Hareketi ve hemen herkesi kapsayan bir güç merkezinin yaratılması anlamına geliyor ki, bu dün de bugün de yarın için de acil bir görev.”