Yunan mitolojisinde Zeus, insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçanın yeni kurulan şehrin hükümdarı olacağını ilan eder. Bunun üzerine deniz tanrısı Poseidon ile barış ve bilgelik tanrıçası Athena mücadeleye girişirler. Poseidon üç dişli çatalını bir kayaya saplar ve insanları uzak yerlere götürecek, savaşlar kazanacak olan “atı” yaratır. Athena ise mızrağını yere saplayarak bir “zeytin ağacına” dönüştürür. Şehir halkı bu zeytin ağacının büyük bir zenginlik ve bereketin kaynağı olduğuna karar verir ve Athena’nın onuruna şehre “Atina” adı verilir.
Mitolojiden bu yana barışın ve bereketin simgesi olan zeytin bugün mevcut iktidar tarafından adeta yok edilmenin eşiğine getiriliyor. Çıkarılan zeytin yasaları ve yönetmeliklerinde atılan her adım zeytini bizden uzaklaştırmakta. Anlatılarda Lokman Hekimin, ölümsüzlüğün sırrını zeytinyağında bulduğu fakat Fırat’ın kenarında gezerken sırrın yazılı olduğu kağıdın nehre uçtuğu rivayet edilir. Zeytinin diğer adı “ölmez ağacıdır”. Binlerce yıl yaşayabilen zeytin ağacının bu özelliği nedeniyle ölümsüzlüğü her arayan zeytin ağacından esinlenmeye çalışmıştır.
Dinlerin de büyük önem verdiği zeytin üzerine birçok kayıt mevcuttur. Zeytindağı’nda İsa’nın gökyüzüne yükseldiği zamandan kalma zeytin ağaçlarının hala varlığını sürdürdüğü söylenir. Museviler Mesih’in Zeytindağı üzerinden Kudüs’e geleceğine inanır. Hıristiyan inanışında ise İsa’ya peygamberliğin bu dağda verildiği ve göğe buradan yükseldiği yazılır. İslam da ise Sırat köprüsü, Haram al-Sharif ile Zeytindağı arasında kurulacaktır.
Zeytin Yasa Tasarısı
Hükümet yeni bir yasa değişikliği tasarısı hazırladı, tasarının başlığı şöyle; “Elektrik Piyasası Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması”. Ne kadar uyumsuz bir durum değil mi? Enerji piyasası ve zeytin yasası aynı yasa tasarısında aynı başlıkta yer alabiliyor. Bu yasa tasarısını hazırlayanların tarımla, zeytinle veya yaşama dair olan hiçbir şeyle alakası olmayan enerji ve maden şirketlerinin temsilciliğini yapan bürokratlar ve politikacılar olduğu o kadar açık ve yalın ki.
Yasa 1939 yılına ait, o zaman zeytinlikleri korumak ve geliştirmek amaçlı ön görüyle hazırlanan yasaya “ancak” kelimesini ekleyerek talana açıyorlar. Yasa şöyle “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3km mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.”
Buraya kadar zaten yasanın mevcut hali alınmış. Eski yasada tarımsal işletmelerin bile izne bağlandığı görülüyor. Şimdi “ancak” ayracından sonra eklenenlere bakalım; “ Ancak, zeytinlik sahaları içinde veya bu alanlara 3km den az mesafede; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun faaliyetin, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişmesine zarar vermeyeceği belirlenmesi durumunda;
a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarına,
b) Bakanlıklarça kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlara,
c) Elektrik üretim tesislerine,
ç) Maden, petrol ve doğal gaz aramave işletme faaliyetlerine,
d) Savunma ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik stratejik yatırımlara ilişkin tesisler yapılabilir işletilebilir.
Yasanın hazırlanmasına oluşturulan gerekçe ise şöyle; “Başta enerji ve savunma olmak üzere bazı plan ve yatırım faaliyetlerinin alternatif alanı bulunmamakta, evvelce ihdas edilmiş kanunlar ile bu yatırımların yapılmasına engel olunmaktadır. Madencilik ile jeotermal, doğalgaz ve petrole dönük yatırımlarda, yatırımın bu tabii kaynakların oluştukları yerde yapılması zorunludur. Bakanlıklarca kamu yararı alınmış plan ve yatırımlar tabii kaynak arama ve işletme faaliyetleri, elektrik üretim tesisleri ile sanayinin, ekonominin ve diğer sektörlerin ihtiyaç duyduğu temel girdiler sağlanır ve bunun paralelinde yeni istihdam imkanları yaratır…”
Zeytincilik Türkiye’de yaklaşık 500 bin ailenin geçim kaynağı ve bu nedenle istihdam masallarının arkasına gizlenip yaşam alanlarını sermayeye peşkeş çektiğinizi gizleyemezsiniz. Türkiye’ye emperyalist kapitalist sistemin biçtiği rol enerji üretim merkezi haline gelmesidir. Bu durumdan yararlanmak isteyen yerli yabancı tüm sermaye guruplarıda enerji üretim tesisleri inşa etmeye başladılar. Hemen her bölgede pıtrak gibi enerji santralleri kurulmakta. Şu an Türkiye’de tüketilen enerji 35.000MW’ken, ulaşılan kurulu güç ise 66.000MW olmuştur. AB ve diğer çevre ülkelerle enerji hatlarının entegre edilmesiyle birlikte enerji ihracatı yapılmaya başlanmıştır. Zeytinlikleri, diğer tarım alanlarını, sularımızı, meralarımızı “Kapitalizmin Tanrılarına” yani enerjiye, madenlere, aşırı üretim ve tüketime kurban ediyorlar.
O kadar kirlettiler ki yaşamımızı, her şey, her değer akçelerle ölçülüyor. Bu talana karşı nasıl mücadele etmemiz gerekiyorsa öyle mücadele edeceğiz. İncil’de geçtiği gibi; “zeytin ağacı şahidimiz olsun ki…”
Özgür Gündem Gazetesi