SEÇTİKLERİMİZ- Mustafa Peköz’ün Delta haberde yer alan yazısı: ‘Ankara, PYD/YPG’nin “terörist” bir grup olduğu iddiasını sürdürürken, Pentagon ise merkezinde YPG’nin olduğu Demokratik Suriye Güçleri’nden (DSG) oluşan iki zırhlı tugayın kurulması için hazırlıklara başladı.’
AKP’nin yapacağı olağanüstü kongreyle partili cumhurbaşkanı görevini doğrudan üstlenecek olan Erdoğan’ın “yeni bir dönem” olarak tanımladığı süreç, özellikle uluslararası ve bölgesel politikalarda nasıl bir değişime yol açacaktır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’nin başına geçerek mevcut bütün sorunların doğrudan muhatabı oldu. Böylelikle sosyal ve politik krizin merkezinde yer alarak, sistem içi çatışmanın bir tarafı haline geldi. 15 yıldır devleti yöneten Erdoğan merkezli AKP’nin önümüzdeki iki yıl içerisinde karşılaşacağı sorunlar, geçmiş dönemlerin çok ötesinde politik dengelerin değişmesine yol açacak gibi görünüyor.
Erdoğan, partili cumhurbaşkanı dönemini başlatmadan önce Trump ile görüşerek uluslararası meşruiyetini tescil eden bir süreç başlatmak istedi. Önceden ABD’ye gönderilen Hulusi Akar, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’dan oluşan üç kişilik “güvenlikçi” ekibin görüşmeleri bütünüyle başarısız kaldı. Trump ile yapacağı görüşmede nokta koymaya giden cumhurbaşkanı, virgül veya noktalı virgül dahi koyamadan, 20 dakikaya sığdırmaya çalıştığı konuların hiçbirinde olumlu bir yanıt almadı. ABD yönetimiyle yaptığı görüşme, Erdoğan ve AK Parti’nin politik inisiyatifinin çok önemli oranda kırılacağını, Ankara’nın bölgesel stratejisinin bütünüyle çökeceğini ve dengelerin tahmin edilenden çok daha hızla değişeceğini gösteriyor.
Ankara, PYD/YPG’nin “terörist” bir grup olduğu iddiasını sürdürürken, Pentagon ise merkezinde YPG’nin olduğu Demokratik Suriye Güçleri’nden (DSG) oluşan iki zırhlı tugayın kurulması için hazırlıklara başladı. Bunun bir başka ifadesi; DSG’nin askeri olarak gerilla örgütlenme tarzından düzenli orduya geçiş aşamasıdır. Peki, bunun politik karşılığı nedir: Devletleşmenin ilk adımdır.
Erdoğan’ın gündeminde olan diğer önemli konulardan biri de darbecilerin ruhani lideri Fethullah Gülen’in iadesiydi. İlginç olan Erdoğan’ın Washington’a adımını attığı gün, Washington Post gazetesinde Gülen’in bir makalesi yayınlandı. Erdoğan, eski ortağı Gülen’in iadesini isterken, makalenin ziyaret günü yayınlanması ABD yönetiminin halen Gülen’in yanında olduğunu gösteren güçlü bir mesaj olarak değerlendirildi.
Diğer önemli bir nokta da, Reza Zarrab’ın Türkiye’ye iadesinin talep edilmesidir. Önümüzdeki aylarda Erdoğan’ın uluslararası alandaki politik pozisyonunu etkileyecek olan Zarrab davasında da hiçbir olumlu bir gelişmenin olmayacağını, tersine davanın Erdoğan ve AK Parti’yi kapsayarak genişleme olasılığının olduğunu gösteren çok sayıda veri bulunuyor.
Üç meselede hiçbir somut kazanım elde edemeyen Erdoğan, ordu için son derece önemli olan ancak daha önce Kongre tarafından Türkiye’ye satılmasına onay verilmeyen silahların satın alınması talebini yeniden Trump’a iletti. Daha önce YPG’ye silah verilmesini onaylayan Beyaz Saray patronu, Ankara’ya somut ve bağlayıcı bir söz vermedi, bunun için çaba göstereceği temennisinde bulundu.
Ankara’nın NATO tarafından yönetilen İncirlik hava üssünü müttefiklere karşı bir şantaj aracı olarak kullanmasının tahmin edilenden çok daha ciddi bir sorunlara yol açtığı görülüyor. Almanya’nın alternatif üs arayışına girmesi, aynı zamanda NATO ile ciddi sorunların oluşması anlamına geliyor. Açıkça belirtmek gerekirse üye ülkelere karşı şantaja dönüştürülen İncirlik üssü, NATO’nun yeni stratejik konsepti içerisinde etki gücünü kaybetmeye başladı denebilir.
Ortaya çıkan bir başka kriz de, NATO üyesi Türk ordusundan general rütbesinde olan birçok subayının bir başka NATO üyesi olan Almanya’ya iltica etmeye devam etmeleridir. Bu durum hem NATO hem de Ankara bakımından ciddi bir sorun oluşturmaya devam edecektir. Ayrıca Brüksel Belediye Başkanı’nın Erdoğan’ın Brüksel’de istenmediğine dair yapmış olduğu açıklamanın, esasen NATO merkezli bir çıkış olduğunu hesaba katmak gerekir.
AB ile ciddi sorunlar yaşayan Erdoğan merkezli AK Parti iktidarı, izlemiş olduğu politikalarla üyelik perspektifinden çok ciddi oranda koptu. Almanya-Fransa merkezli AB Parlamentosu, iktidarın iç politikada demokratik değerleri yok eden kararlar almaya devam etmesi nedeniyle Ankara’nın yeniden gözetim altına alınması karar verdi.
Uluslararası ilişkilerde ve bölgede izlediği stratejide bütünüyle başarısız kalan Erdoğan, partili cumhurbaşkanı olarak gücün tek elde toplaması, sanıldığı gibi güçlü bir lider olacağını göstermiyor. Tersine elde tuttuğu gücün başına bela olacağına dair çok sayıda veri bulunuyor.
2019 yılına kadar AK Partili cumhurbaşkanlığı sürecinde Erdoğan’ı bekleyen sürprizler oldukça fazladır. Trump’tan beklediği hiçbir şeyi alamayan, Putin’e tabi olmaktan başka çaresi kalmayan, görünüşte AB’ye efelenen ama arka plandaki görüşmelerde bütün yelkenleri indiren Erdoğan, iç politikadaki güçlü imajının hızla zayıflayacağının da farkındadır.
Peki, Erdoğan bölgesel politikalar ekseninde uluslararası ilişkilerde neler yapabilir veya yapmak zorunda kalacaktır? Suriye’de masada kalma veya sürece dahil olma şansı kalmayan Ankara’nın politikalarında açık bir değişikliğe gitmekten başka şansı bulunmuyor.
ABD ve Rusya’nın müttefik gücü haline gelen, Şam’ın dahi vatansever olarak görmek zorunda kaldığı PYD’yi “terörist” gören politikaları terk etmesi ve yeniden ilişki kurulması zorunluluk haline geldi denebilir. Rojava’nın resmileşen “özerk” yapısını kabul etmesi ve Kürtlerin artık Ankara’nın diplomatik düzeyde komşusu olduğu gerçeğini bilince çıkartması gerekir. Ankara bürokrasisi bu sürecin artık kaçınılmaz olduğunu görüyor. Bu nedenle PYD ile diplomatik ilişkiler kurmak için “PKK ile ilişkisini kesme” gibi şartını ileri sürerek yeni bir zemin oluşturmaya çalışıyor.
Rojava’da düzenli ordu seviyesine geçmeye başlayan ve ağır silahlarla donatılan YPG ile askeri düzeyde ilişki kurulması da artık kaçınılmazdır. Bugün Rusya ve ABD askerleriyle birlikte sınırı koruyan YPG’nin Suriye’deki askeri ve politik çözüme bağlı olarak Rojava sınırlarının sorumluluğunu üstleneceği açıktır. Bu bakımdan düzenli ordu sürecine giren YPG ile askeri ilişkilerin kurulması da Türk ordusunun çıkarınadır.
Erdoğan, Şam’da, Esad’ın yanında saf tutarak namaz kılabilecek gibi görünüyor. Rusya’nın inisiyatifiyle Şam ile görüşmeleri için ciddi adımların atılmaya başlandığına dair bilgiler akmaya başladı. Rusya ile yapılan görüşmelerde sınır bölgelerine rejim askerlerinin yerleştirilmesi dahi gündeme geldi. Böylelikle İslamcı örgütleri satarak, Esad ile yaşamayı kabullenen bir Erdoğan gerçeğiyle karşı karşıyayız.
AK Parti iktidarının şantaja dönüştürdüğü İncirlik üssüne ilişkin politikası NATO kararlarıyla açık olarak çelişiyor. NATO, orta ve uzun vadede İncirlik üssünün yerine Ürdün, Kıbrıs ve Güney Kürdistan’da önemli alternatifler oluşturmaya başladı. Bu gelişmeler karşısında Erdoğan, ya İncirlik üssünü şantaj olarak kullanmaktan vazgeçmek zorunda kalacaktır ya da NATO merkezli çok daha ciddi ve riskli sorunlarla karşılaşacaktır.
Erdoğan-Bahçeli ittifakına dayanan idam meselesinin ciddiye alınacak bir tarzda gündeme gelmesi de artık pek mümkün görünmüyor. AB ile ilişkileri düzeltmek için diplomatik kanallarla bütün tavizleri vermeye hazır olan Erdoğan’ın “idam” meselesini Meclis’e getirterek onaylatması oldukça zordur.
Partili cumhurbaşkanın önündeki en temel sorunlardan biri de, Kürtlere yönelik politikası ve olası değişikliklerdir. Devlet, Kürtlere yönelik çok kapsamlı saldırıları yaşama geçirmesine rağmen Anayasa referandumunda yansıtıldığı gibi ciddi bir destek alamadı. Çevresini saran Kürt ateşinin içteki etkisinin tahmin edilenden çok daha fazla olacağı da biliniyor. Bütün askeri gücünü kullanarak, şehirleri yerle bir ederek yürüttüğü savaşın etkili olmayacağı herkes için bir gerçek. Özellikle uluslararası ilişkilerde ciddi olarak gündeme gelen Kürt sorununa bakış açısını değişime tabi kılması da artık bir zorunluluk haline gelmiş bulunuyor. Buna dair bir kısım arayışlara başlandı. HDP’nin politik sürece dahil edilmesi, arka planda yapılacak bir kısım politik pazarlıklara paralel olarak HDP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının serbest bırakılması, hatta Öcalan ile görüşmelere yeniden başlaması gibi adımlar için ön hazırlıklar yapılırken, Kandil’in bütünüyle devre dışı bırakılması üzerinde duruluyor. Ankara’nın HDP-Öcalan denkleminin yeniden kurulmasına bağlı olarak Kandil’in tasfiyesi için uluslararası güçler pazarlığa yöneldiğine dair işaretler var. Ancak Kandil’i hedefleyen ve dışlayan bir planın başarılı olma şansı son derece zordur. Kandil ile iletişim halinde olan ABD, PKK’yi terörist gördüğünü sürekli vurgulamasına rağmen bölgesel çıkarları nedeniyle tasfiyesine onay vermez. Ancak PKK merkezli Kandil’deki politik gücün konumlanması bakımından bir kısım arayışlara yönelebilir.
Erdoğan politik iktidar gücünü korumak için kendisinde olmayan bütün muhaliflere yönelik operasyonlarına bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Ancak bu süreç sanıldığı gibi sürekliliğini koruyamaz ve çözülme kaçınılmazdır. Bu bakımdan OHAL ile başlatılan sürecin ciddi sorunlar doğurduğu ve doğuracağı açıktır. TÜSİAD merkezli sermaye güçlerinin de karşı olduğu OHAL, ekonomik, sosyal ve politik dengeleri bütünüyle olumsuz etkileyen bir sürece dönüşmüş durumda. Bunun faturası kime çıkacaktır? Toplumun muhalif güçlerine yönelik izlenen baskı politikası tersten bir işlev görmeye başladı. Gücü zayıflayan iktidarın çok daha fazla otoriterleşmesi ön plana çıksa da bunun sürdürülebilir bir politika olmadığı olmayacağı görülüyor. Bu bakımdan OHAL kendi sürecini tamamladı.
Net olan şu: Partili cumhurbaşkanlığı süreciyle Erdoğan bütün sorunların kaynağı olarak ön plana çıkacaktır. Uluslararası alandaki gücünü ve etkisini çok önemli oranda kaybeden partili cumhurbaşkanı, iç politikadaki gücünü de ciddi oranda yitireceğine dair önemli veriler ortaya çıktı.
Ya mevcut politikaları devam ettirerek, tahmin ettiğinden daha kötü sürprizlerle karşılaşır ve 2019 yılını tamamlayamaz ya da mevcut politikalarını hızla revize ederek en azından 2019’ü görür.
Partili cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Olağanüstü Kongresi’nde vereceği mesaj bu bakımdan önemlidir.