Tutuklu gazeteci, yazar ve aydınlarla görüşen CHP Heyeti, tuttuğu raporda cezaevlerinde sıkıyönetim yaşandığına dikkat çekti.
CHP’li vekillerden oluşan heyet, aylardır Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan gazeteci, yazar ve aydınlarla görüştü. Tutuklu gazeteciler ile yaptıkları görüşmeler ve incelemeleri raporlaştıran vekiller, OHAL dönemiyle birlikte cezaevlerinde adeta bir sıkıyönetim yaşandığına, insani koşullardan uzaklaşıldığına, cezaevi idaresince tutuklulara yönelen baskıların arttığına, tecridin egemen olduğuna ve açık görüş hakkının sınırlandığına dikkat çekti.
Evrensel'den Cansu Pişkin'in haberine göre, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve CHP Cezaevleri İnceleme Komisyonu Sözcüsü Veli Ağbaba, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, Ankara Milletvekilleri Şenal Sarıhan ile Necati Yılmaz, tutuklu gazetecileri ziyaret etti. Gazetecilerle yaptıkları görüşmeler ve incelemeleri raporlaştırarak cezaevlerindeki durumu kayıt altına aldı. Raporda, tutuklu gazetecilerin tahliyelerine karar veren hakim ve savcıların açığa alındığı hatırlatılarak, “Bu ülkenin sadece aydınlarını değil, hakim ve savcılarının da ellerini kollarını bağlayan, bir partinin hatta bir kişinin çıkarları doğrultusunda hareket etmesine neden olan bir düzen yaratılıyor” denildi.
‘16 Nisan'da korku iklimi yok oldu’
CHP heyeti hazırladığı raporda, görüştüğü tutuklu gazetecilerin ifadelerine de yer verdi. Eylül 2016’dan bu yana tutuklu olan Gazeteci Ahmet Altan, hakkında hazırlanan iddianamedeki tutarsızlıklara dikkat çekerek, tutuklamaların korku iklimi yaratmak için yapıldığını savundu. Altan, 16 Nisan’da yapılan referandumla korku ikliminin yok olduğuna da değinerek, “Bizi istedikleri kadar içeride tutsunlar, 16 Nisan’dan sonra Türkiye’yi korkutamazlar. AKP kaybediyor ve yok oluyor. Hayır bloku yeni bir hayat inşa edebilir” dedi. Raporda, Altan’ın biri roman, biri biyografi olmak üzere iki kitap yazdığı bilgisine de yer verildi.
Prof. Dr. Mehmet Altan da, “Eskiden şekli de olsa bir hukuk vardı, şimdi o bile yok. Savcılar, somut deliler bulmak yerine niyet ve bilinçaltı okumalarıyla suç üretiyorlar. Buradan çıkan adamı kapıdan içeri aldılar” diyerek mevcut hukuk sistemini eleştirdi.
Heyet Hukuk Öğrencisi Muhammet Ali Gül ile de görüştü. “Hayır” videosu çektiği için tutuklanan Gül, “Bizim öğrendiğimiz derslerimiz yalanmış, İstanbul Hukuk Fakültesi hocaları beni kandırmış. Anlattıklarıyla yaşadıklarım tam zıt. Elimde silah yok sadece fikrimi ifade etmek için video çektim” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başdanışmanı Fatih Gürsul da tutukluluğundaki hukuksuzluğu şu ifadelerle dile getirdi: “2014 yılında şu imei numaralı şu telefondan ByLock kullanılmış diyor. Bahsedilen telefonu ben 2015 ocakta satın almışım. Bunun faturasını mahkemeye verdim ama dikkate almadılar. Bir delil vardı onu da dikkate almadılar.”
‘Almanya ile kriz için beni tutukladılar’
Die Welt gazetesi Türkiye Muhabiri Deniz Yücel cezaevindeki tecrit altında tutulduğunu belirterek şu şekilde konuştu: “Referandum için rehin alındım. Almanya ile kriz çıkarmak için beni tutukladılar. Referanduma iki gün kala Cumhurbaşkanı, ‘Ben olduğum sürece iade edilemez’ dedi. Benim iade talebim yok. Benim üzerimden bir pazarlık yapıyorlar, ben gazeteciyim. Şimdi kanun devleti var, belki kanun da yok. Yalnız kalıyorum, konuşacak kimse yok. Mektupların gitmiyor, mektuplarım gelmiyor.”
Gazeteci Gökçe Fırat Çulhaoğlu ise heyete şu bilgileri aktardı: “Bana isnat edilen suçlamalar hem gülünç hem de komik. Beni fikirlerimden, devrimci çalışmalarımdan yargılayabilirsiniz ama bana FETÖ’cü iftirası atmayın. 8 aydır bir kitap bile getirtemedik.”
Atilla Taş başına gelenleri şu sözlerle dile getirdi: “31 Mart’ta tahliye edildim, tahliye için geldik, eşyaları hazırladım, jandarma tek tek bizi aldı, cezaevi kapısında tahliye beklerken bizi polise teslim etti. Ellerinde uzun silahlar vardı. Özel tim aldı bizi, ellerimizde kelepçe vardı, hastalandım, panik atak oldum. 15 gün gözaltında tuttular, eski dosyadaki kayıtları almışlar, aynı dosyadan yine dava açtılar. İlk davadan tahliye oldum, ikinci davadan tutukluyum, aynı dosya. Psikolojimiz bozuldu, avlunun üzerine kafes yaptılar, bir avuç gökyüzümüz vardı, onu da elimizden aldılar, bir beton dökmedikleri kaldı. Bize mektup gelmesinin ne zararı var, mektup yasak. Hapishane kuşu olduk. Başlangıçta 15 gün süreyle hücrelerde süründük iki müebbet davadan yargılanıyorum. Maalesef Türkiye’de adalet ve hukuk sistemi tamamen çökmüştür.
Gazeteci Murat Aksoy, “Suç vasfımız değişti. Savcı beraatimi isteyecekti ancak o gece açılan dosyada aynı delillerle iki müebbet isteniyor. Dosya aynı, suçlama aynı… Birinde tahliye, birinde müebbet isteniyor. Suriye politikası ve Esad hakkında yazdığım yazılar nedeniyle suçlanıyor. Bu anlayışla, herkes suçlanabilir. Biz kaçmıyoruz, tutuksuz yargılanalım” dedi.
Gazeteci Ali Bulaç cezaevi koşullarını şu sözlerle heyete anlattı: “Neye itiraz etsek OHAL var deniliyor. Kendim teslim oldum, kaçma şüphesiyle buradayım. 10 kitap sınırı var, 15 gün içinde okumazsan geri alıyorlar. Sağlık sorunlarım var, şeker hastalığım var.”