SEÇTİKLERİMİZ – BÜLENT BULDUK yazdı: “Sendikal mücadelenin,Başkan’ın keyfi olarak çıkartacağı yasalarla birIikte tamamen yasaklanacağı günleri görmemiz ne yazık ki çok uzak değildir. İşçilere kulluk rejiminin dayatılacağı bu sistemde Hak-İş’in kimlerin geleceğine Evet dediğinin milyonlarca işçi tarafından sorgulanacağı günler de çok uzak değildir.”
BÜLENT BULDUK
Siyasetle dinin birbirini tamamladığı her yerde, din kültürle kültür de din ile ayrılmaz bir bütün haline gelir. Din kültürel bir kimlik olarak siyasetin vazgeçilmez bir parçası olup, iktidarların sıklıkla başvurduğu en etkili ikna aracıdır. 15 yıldır mevcut siyasal anlayışın yaşamın her alanında başvurduğu din ve kimlik söylemi, “Evet” ile sonuçlanan halk oylamasının neticesinde yine en etkili argüman olarak karşımıza çıktı. “Evet” propagandası devletin tüm imkanları dahilinde halka zorla ve ısrarla empoze edilirken, din söylemi yine her zamanki gibi zorun ve hilenin maskelenmesinde en etkili araç oldu. Referandum sürecinde siyasal iktidarı destekleyen kurumların başında özellikle bir kurumun varlığı dikkate değer durumdadır. Din üzerinden kurulan baskının ve ağır hegemonyanın emek alanındaki icracısı konumunda yer alan Hak- referandum sürecinde takındığı yanlı tavrın ülkedeki milyonlarca işçinin geleceğini nasıl ateşe attığını deneyimleyerek göreceğiz.
Hak-İş kendi varlık koşulunu mevcut siyasi iktidarın varlığına bağlı gören bir sendikal anlayışı sürdürmekte. Nitekim AKP iktidarı süresince elde ettiği “mucizevi büyüme” bunun sonucudur. Sendika-siyaset ilişkisinin çok farklı boyutlar ile yeniden kurgulandığı AKP döneminde, sendikal faaliyetin kendisi emek alanından hızla uzaklaşarak egemen siyasal düşüncenin yelpazesine doğru hızlıca evrildi. Hak-İş ise bu zora dayalı inkârcı anlayışın emek alanındaki en önemli temsil organı haline geldi.
Referandum gecesi Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın yaptığı açıklamalar, üzerinde düşünmeye ve irdelemeye değer vurgular taşımakta. Arslan’ın görüşü; Evet çıkmasıyla birlikte işçi sınıfının bir takım sorunlarının daha hızlı ve kolay çözüme ulaşacağı yönünde. Arslan’ın ve Hak-İş’in zihin dünyasında işçilerin sorunları nedir bilemeyiz ama bizce isçi sınıfının asli sorunları açık bir şekilde yıllarca ortada durmaktadır. Güvencesiz çalışma koşulları, geleceğe dair umutsuzluk, düşük ücret politikaları ve en genelinde taşeron köleliği Türkiye'de çalışan milyonlarca işçinin en can alıcı sorunudur.
Referandum çalışmalarında taşeron çalışmaya karşı itirazını dile getiren üyesini toplantıdan kovan ya da kendi üyelerine dahi açlık ücretini reva gören bir konfederasyon başkanı işçi sınıfının sorunları hakkında ne kadar samimi olabilir? İşyerlerinde binlerce isçi göz göre göre katledilirken, fıtrat düzenini savunan iktidarın yandaşı olmuş bir konfederasyon başkanı isçi sınıfının hakkını ne kadar savunabilir? Emek düşmanı bir siyasal anlayışa angaje olmuş bir sendikanın, işçinin haklarına dair bir tutum sergilemesi başlı başına bir hayalden ibarettir.
Arslan’ın Referandum gecesi ortaya attığı iddialar bununla da sınırlı kalmıyor. Arslan’ın düşüncelerine göre yeni rejim ile yönetim krizi son bulacak ve ülke ilerleyen süreçle birlikte daha istikrarlı hale gelecektir. Tabii bu düşünceye göre hızlı bir kalkınmanın ve istihdamın önü açılacaktır. Ülke tarihinin en yüksek işsizlik oranları AKP'li yıllarda yaşanırken (istikrarın teminatı olarak gösterilen bu sistemde bu ay itibariyle işsizlik yüzde 13’e yükselmiş durumda) yine ülke tarihinin en büyük özelleştirme furyası bu 15 yıllık dönem içerisinde gerçekleşmiştir. Güvenceli çalışmanın koşulları çıkartılan yasalar ile birer birer budanırken, Hak-İş’ in geleceğe dair çizdiği iyimser tablo aldatmacadan başka bir şey değildir.
Zorunlu BES dayatması, kölelik büroları, grev yasakları gibi uygulamalar Hak-İş nezdinde ne ifade etmektedir?
İlerleyen günlerde kıdem tazminatının kaldırılmasının gündeme geleceği iktidar tarafından belirtilirken Hak-İş yeni rejimde işçilere dair ne gibi umutlar görmüş olabilir?
Bunca yıldır kandırılma demagojisi ile yaratılan siyasal ve iktisadi krizlerin bedelini her defasında isçilere ödeten kimdir?
Bu soruların herkesin malumu olan cevaplarını Arslan’ın başında bulunduğu konfederasyonun bilmediğini düşünmek elbette insan aklıyla dalga geçmeyle eş anlamladır. Hak-İş'in dünden bugüne takındığı tavır bilinçli ve politik bir tercihtir. Referandum sürecinde Evet lehine çalışma yürütmesi de bu bilinçli tercihin sonucudur. Başkanlık rejimi altında yönetilecek bir ülkede emeğin ve işçinin haklarına olumlu yönde atılacak bir adımdan asla söz edilemez. Katar, Suudi Arabistan gibi otokratik aile devletlerinde ya da başkanlık rejimi altında yönetilen 3. Dünya ülkelerinde işçi haklarına nasıl yaklaşılıyorsa, yeni rejimde mevcut siyasal anlayış da isçi haklarına aynı şekilde yaklaşacaktır. Sendikal mücadelenin, Başkan’ın keyfi olarak çıkartacağı yasalarla birIikte bundan sonra tamamen yasaklanacağı günleri görmemiz ne yazık ki çok uzak değildir. İşçilere kulluk rejiminin dayatılacağı bu sistemde Hak-İş’in kimlerin geleceğine Evet dediğinin milyonlarca isçi tarafından sorgulanacağı günler de elbette çok uzak değildir.