Antalya Kadın Platformu tarafından 12 Mart’ta yapılmak istenen kadın mitingi için öncesinde Antalya Valiliği’ne başvuru yapılmış olmasına karşın son anda yürüyüşe izin verilmediğinin açıklanması üzerine kadınlar Aydın Kanza Parkı’nda toplanarak basın açıklaması gerçekleştirdi.
Siyasi Haber / Antalya
Antalya Kadın Platformu’nu oluşturan HDP, HDK bileşenleri, Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği gibi yapıların kararlılığı üzerine yaklaşık 100 kişilik bir kitle Aydın Kanza Parkı'nda toplandı. Yağmur altında, TOMA, kapıları açık çalışır halde bekletilen çok sayıda gözaltı aracına ve yüzlerce polise rağmen basın açıklaması hem Türkçe hem de Kürtçe olarak okundu. Eylemde her dilde sloganlar atıldı.
AKP’nin OHAL döneminde artan baskılarına vurgu yapılan açıklamada, “Biz kadınlar, yaşamlarımız üzerindeki baskı ve şiddete karşı, emeğimiz kimliğimiz bedenimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz” denildi.
Hava muhalefeti dolayısıyla basın açıklamasının okunmasının ardından eylem sona erdi.
Antalya Kadın Platformu tarafından okunan basın açıklaması şöyle:
Coşkumuz öfkeye dönüştü, yastayız, isyandayız!
Dün Bursa’dan Ankara ya giderken otobüsü devrilen Türk Metal İş Sendikasından 6 kadın işçinin ölüm haberiyle sarsıldık hepimiz. Mücadeleyi büyütmek üzere yola çıkan kadınların, talepleri talebimiz, sözleri sözümüzdür. Unutmayacağız!
Dün gece erkekler bir kadını daha katletti.! Bundan 1 sene önce boşandığı erkek tarafından öldürülen Aynur Özallı’nın öfkesiyle çıktık bugün sokağa! Hayatlarımız çalan erkeklere karşı yaşamı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz, erkeklerden alacaklıyız!
Dünya kadınlarının yüzyıllardır süren dayanışma, direnme, isyan ve mücadelesinin en önemli günüdür 8 Mart… On binlerce dokuma ve tekstil işçisi kadının, eşit işe eşit ücret, daha iyi çalışma koşulları talebiyle sermayenin emek sömürüsüne başkaldırdığı gündür. Greve çıkan işçilere müdahale edilmesi sonucu çoğu kadın 129 işçi yanarak ölmüştür. O günden bu yana dünyanın dört bir yanında, her kimlikten, her milletten, her kesimden kadın bu mücadeleyi başlatan, yaratan kadınları anmak, talep ve isyanlarını haykırmak, bu mücadeleyi yükseltmek için bir aradadır.
AKP hükümeti, kadınları değil sermayeyi destekleyen politikalarıyla her geçen gün emeğimizi değersizleştiriyor. Çıkardıkları yarı zamanlı iş yasalarını, kadınlara müjde olarak gösterip kadınları iş yaşamından uzaklaştırırken onları eve hapsediyor. Esnek, güvencesiz çalışma koşulları ile sömürüyü yasallaştırıyor, patronu kayırıyor. Ev içi emeğimizi görünmez ve değersiz kılan erkek egemen sistem, ev işçilerini de işçi olarak görmüyor, onları güvencesiz ve sigortasız çalışmaya maruz bırakıyor. Emeğimizi ve yaşam hakkımızı savunan kadınlar olarak ev işçilerinin iş yasasına alınmasını ve iş güvenliğinin sağlanmasını bir kere daha yineliyoruz. Esnek-güvencesiz çalışamaya hayır!
Devlet yine kadınları koruyamadı!
Kayda geçen verilere göre, 2016 yılında 261 kadın öldürüldü, sadece 2017’nin ilk iki ayında katledilen kadın sayısı 60’ı geçti. Taciz ve tecavüz rakamlarının çetelesini tutamaz olduk. İktidar ve yargısı hayatımıza kasteden erkekleri haksız tahrik veya iyi hal indirimleriyle koruyor, âdeta sırt sıvazlayıp tekrar aramıza gönderiyor. Bu sene de erkekler kadınları; tuzluğu uzatmadı, eve geç geldi, kahkaha attı, boşanmak istedi diye kadın kıyımına devam etti. Gericiliğin ve muhafazakârlaşmanın arttığı AKP iktidarı döneminde sokaklar da kadınlara adeta dar edildi. Hayatımıza kasteden bütün erkeklere ve iktidara sözümüz aynıdır, yaşamlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Nasıl ki çocuk istismarının önünü açan yasayı meclisten geri çektirdik, cezasız bıraktığınız bütün erkeklerin de ceza almasını sağlayacağız, adalet biziz susmayacağız I
Gün geçtikçe yasam alanlarımız yok ediliyor!
Kendi çıkarları uğruna üzerinde yasadığımız doğayı sermayeye rant alanı olarak kullandıranlara karşı yaşamı savunuyoruz. Erkeğin doğa ve kadın bedeni üzerinde tahakküm kurma süreci birbirinden bağımsız değildir. Bugün yaşanan ekolojik krizin sebebi her ne kadar kapitalizmin yıkıcılığı ve kar hırsıyla alakalı olsa da temelinde ataerkinin de payı vardır. Bu yüzden böyle bir süreçte biz kadınlar doğayı savunmanın kendi yaşamlarımızı da savunmak olduğunu biliyoruz. Bugüne kadar ekolojik mücadelede en on saflarda yer aldığımız gibi, Ümmühan Nine gibi Havva Ana’nın gibi orada olmaya devam edeceğiz.
Ülkemizi tam bir karanlığa götüren AKP hükümeti insanların bir arada yaşamasını engelleyerek topluma nefret tohumları ekmektedir. Diyanet işlerinden meclisine, hükümetin tüm kademeleri gerici söylemleri ile kadınların yaşam hakkını kısıtlamakta, baskı ve şiddeti arttırmaktadır. Şort giydiği için otobüste tekme atılan Ayşegül Terzi'nin, Ensar Vakfı'ndaki çocuk tecavüzlerinin, Aladağ'da kız öğrenci yurdunda çıkan yangının da sorumlusu aynı zihniyettir. Çocuklarımızın geleceğini cinsiyetçi, dinci eğitim sistemine bırakmıyoruz. Toplumun her kesiminin eşit, özgür, laik bir biçimde yaşamasını savunuyoruz. Cinsiyetçi ve gerici eğitime hayır!
15 Temmuz sonrası OHAL ve KHK’yı bir savaş silahı haline getiren AKP hükümeti, ilk iş grevleri yasakladı, emek haklarına saldırdı. Karşısında duran tüm sesleri susturmak için büyük bir cadı avına başladı. Yargıyla başladığı temizleme operasyonu akademisyenler, kamu çalışanları ve gazetecilerle kısacası toplumun her kesimine yayıldı. Bu baskıcı dönemde kadınların payına yine direnmek düştü, "işimi geri istiyorum" talebiyle aylardır Ankara'da oturma eylemi yapan Nuriye Gülmen Hoca dün açlık grevine başladı. Doğanın talanına, yaşam alanlarımızın betonlaştırılmasına karşı, kanun hükmünde kadınname manifestosuyla direnişe başlayan Betül Celep in de dediği gibi kadın olmak, feminist olmak, sosyalist olmak, sendika temsilcisi olmak, doğa ve barış yanlısı olmak, onurlu bir insan olarak yaşamaya çalışmak suç olarak kabul edilemez. Çok iyi biliyoruz ki direniş kazanacak. Akdeniz Üniversitesi'nden ihraç edilen barış imzacısı, yıllardır beraber mücadele ettiğimiz hocalarımız Suzan Yazıcı, Hafize Öztürk, Nursel Şahin e selam olsun. Selam olsun, onurlu mücadeleyi büyüten tüm kadınlara. Hukuk dışı ihraçlara hayır!
Bombalar hayatlarımıza düşüyor, yasta değil isyandayız!
Patlama ve katliamlarla dolu bir 2016 bıraktık arkamızda. Onlarca canımızı AKP’nin savaş politikaları yüzünden kaybettik. Ülkenin bir tarafında insanlar sokağa çıkma yasaklarıyla evlerine hapsedilirken, diğer yanında patlayan bombalar yüzünden sokağa çıkmaya korkar hale getirildiler. Öyle ki esnaf bile dükkanını açamaz oldu. İçerde ve dışarıdaki savaş ve huzursuzluk politikası yüzünden turizm cenneti Antalya, tarihinin en kötü zamanını geçiriyor. Geleceklerini bağladıkları sektörde oluşturulan korku ortamından dolayı iş bulamayan turizm çalışanları güvencesiz işlere itilmektedirler. Geleceğimizin karartılmasına, güvencesizliğe hayır!
OHAL ve kayyumlarla Kürt halkı üzerinde baskı ve zulmünü arttıran AKP, Kürt illerine atadıkları kayyımlarla belediyelerin kadın danışma merkezlerini ve sığınaklarını kapatmış, yıllarca beraber mücadele ettiğimiz kadın örgütlerinin faaliyetlerini hukuksuzca durdurmuştur, yapılan baskılar da had safhaya ulaşmış. Çoğu kadın olan belediye eş başkanlarını tutuklamış, hatta kadın bir milletvekili ve HDP’nin eş genel başkanı Figen Yüksekdağ'ın vekilliğini düşürmüştür.
Daha önce Cizre de Sur da yaptığı katliamlara Koruköy'de (Xeraba'de) bir yenisini ekledi. Kadınların ve çocukların bedeni, güvenlik gerekçesiyle teşhir ve taciz edilerek arandığı, duvarlarında cinsiyetçi küfürlerin yazdığı bu savaşa hayır diyoruz. Bugüne kadar yaşanan patlamaların ve Kürt illerindeki katliamların sorumlularını açığa çıkaracak bir soruşturma süreci başlatılmasını talp ediyor, kadınlar olarak bu sürecin takipçi olacağını duyuruyoruz.
Ne bombalara ne de savaşa verecek canımız yok, kadınlar savaş istemiyor.
Biz kadınlar, yaşamlarımız üzerindeki baskı ve şiddete karşı, emeğimiz kimliğimiz bedenimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Cinselliğimize, cinsel yönelimimize karşı her türü baskıyı reddediyor, homofobik ve transfobik cinayetlere karşı sessiz kalmıyoruz.
Bu sene de kadınlar olarak dayanışma etrafında birleşiyor, erkek egemen gerici zihniyete karşı ‘hayır’ı örgütlüyoruz!
Yaşasın 8 Mart, yaşasın örgütlü mücadelemiz!