“Başbakan Erdoğan’ın 24 Mayıs’ta Köln’de yapacağı ziyarete karşı neredeyse ortak ittifak oluşmuş durumda.” diye başlıyor makalesine SABAH avrupa yazarı.
Bir geçici yan yana duruş var elbette ama bir ittifak değil bu.
Enternasyonalist devrimcilerin yalnızca Tayyip’e yönelik bir cümle söyledi diye örneğin CDU basın sorumlusunun Köln açıklaması ile ne ortak tarafı olabilir?
CDU ve tüm Alman büyük sermayesinin temsilcileri ve destekçileri bize en az Tayyip kadar uzak ve düşman.
Alman Cumhurbaşkanı Gauck’un türkiye ziyaretinde dile getirdiği eleştiri Alman hükümetinin / devletinin resmi tavrıdır ve önceden iyi düşünülmüş ve tartılmıştır.
Tayyip ise bu eleştirilere karşı yorumda bu alman tezlerinin Gauck’un diline ateist aleviler tarafından yerleştirildiğini söyledi.
Tayyip yarı cahildir ama aptal değildir.
“Koca” alman emperyalistlerinin “kızılbaş alevilerin” sözü üzerine iş tuttuğu ve tavır belirlediğine kendide inanmayacak kadar cin kafalıdır.
Bu “atist Aleviler” retoriği kaba Propaganda iddiasıdır ve gerçeğin çok uzağındadır şüphesiz. Almanya’daki Alevi örgütlenmesi yalnızca güçlü ve yaygın değil ama aynı zamanda bilinçli ve onurludur.
Onların Tayyip ile alıp veremedikleri şeyler için yalnızca kendi güçlerine güvene geldikleri aşikardır. Ve büyük etki güçleri vardır.
Onları herkes hesaba katmak durumundadır ve katarda. Alman hükümeti dahil.
Ancak, Avrupa’nın manevi ve maddi lideri havasında olan alman devletinin bir sivil toplumunun tarzını birebir üstleneceğini söylemek en azından abartılıdır ve saçmadır.
Bu yalnızca Alman hükümetine ait bir diplomatik tavırda değildir.
Amerika dahil bilhassa Avrupa hükümetleri adeta bir “ittifak” içinde Tayyip’in üstünü çizmişlerdir.Ama geçmişte de, örneğin 1980’lerde Türk cuntası ile Diplomatik ilişkiyi “batılı” güçler “rolantide” sürdürmüşlerdir ve bugünde AKP hükümetine karşı asla militan bir demokrat tavır göstermeyeceklerdir (başka ülkelerdeki demokrasi batı sermayesinin ve oligarşik hükümetlerinin aslında çokta umurlarında değildir)
Ukraynada görmüyormuyuz? Alman sermayesi ticari ve iktisadi ilişkileri riske sokan kendi hükümetlerine yüksek sesle karşı çıkmıyorlar mı? Budur “batılı”ların siyaset tarzı ve üslubu geleneksel olarak.
Üstelik biz kendi işimize bakarız. Özgürlükleri ve adaleti kimse bize dışardan getiremez ve getirmezde. Onların (batının) kilitlendikleri asıl alan çıkar, imtiyaz ve kârdır.
Köln’de Tayyip’e nefretini haykırmak isteyen Türkiyeli kitle ile batılı her hangi bir hükümet gücünün, tesadüfen benzer “reddiye” leri asla bir siyasi ittifak veya “yakınlık” veya paralellik değildir. Solcular ve Türkiyeli muhalifler devletlerden ve „sermayeden bağımsız bir çizgi“ izlemeye bilinçli olarak özen göstermektedirler.
Olan şudur: Tayyip yokuştan aşağı hızla kaymaktadır. “batının” bu durumda kaybeden at’a oynayacakları var sayılamaz.
Bizlerin tepkisi ve muhalefeti ile batı hükümetlerin Tayyip’giller konusundaki taktikleri karakter olarak aynı görülemez. Bizler yalnızca Tayyip’i değil üzerinde durduğu sermaye düzenini de al aşağı etmek istiyoruz.
Batı ise “yıpranmış” ve “gemlenmez” Tayyip’i gönderip, sermaye ve sömürü düzenini rehabilite etmek istiyorlar.
Farkımız tamda bu noktadadır: Haklar ve Adalet için yılmaz bir mücadele sürdürmekteyiz ama “haklar” bize yetmez. Biz “yeni bir hayat” ve “yeni bir düzen” istiyoruz – Bizler kapitalizmi aşmak istiyoruz.
Alman kamuoyu için ise Tayyip algısı ise netlenmiştir.
Alman halkı içinde Tayyip çetesini savunacak ve tollere edecek unsur kalmamıştır.
Almanyadaki Tayyip lobby’si de Ozan Ceyhun’a kadar daralmıştır ve bu anlamda derinliksizdir.
Kişiler üzerine değerlendirme bu yazının amacı değildir.
Ozan Ceyhun’a atıfta bulunarak vurgulanmak istenen: AKP’nin fiilen nasıl bir çapsızlıkla “avrupa politikası kurmakta” zorlandığının vurgulanmasıdır.
Tayyip’in ağzından çıkan “Ateist aleviler” sözü üzerinde yükselen kışkırtmanın arka planının “derinsizliği” anlaşılsın diye bu aktarılmaktadır, SDP avrupa Mlletvekili Ozan Ceyhun’un adı anılmaktadır..
Avrupa’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminin önemi:
Avrupa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları AKP’nin geleceği açısından çok önemlidir.
AKP’nin ve Tayyip’in Avrupa da seçimlerde alınacak çoğunluk oylarına ihtiyacı mutlaktır.
Köln’deki “KES SESİNİ TAYYİP” etkinliği seçim sürecinde güçlü ve gür bir “artık yeter” olacaktır.
Bu şimdiden bellidir. Öfke büyük ve derindir.
Ama öfke ve tepki örgütlü değildir.
Burada kastedilen Avrupa’daki “muhalif” derneklerin yaygınlık oranı ve demokratik kurumlar olarak Avrupa’daki örgütlenme düzeyi değildir yeterli “lt yapı” mevcuttur.
Belirtilmek istenen: Avrupa’da Cumhurbaşkanlığı seçimin bizzat kendisi için yapılacak direk karşı örgütlemedeki zaafiyetlerdir.
24 mayıs, Cumartesi günü Köln’deki “karşı mitingin” başarılı olacağı varsayılabilir. Tüm işaretler olumludur. Ama ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi için Avrupa’daki muhalefet güçlerin açacağı ve sürdüreceği kampanyanın işaretleri ve hazırlıkları ise şu an için cılızdır.
Avrupa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye genelindeki “belirleyici” etkisi ve olumsuz sonucunun değeri hala kavranılamamıştır. AKP bu konuda Avrupa’daki örgütlenmesi açısından bilinçlidir, meselenin “ehemniyetini” kavramış görünmektedir. Ve AKP son süreçte yaşadıkları “savunmacı” ruh haline ve moralsizliğe rağmen, Avrupa’daki seçimler süreci konusunda hazırlıklıdır.
AKP’nin Avrupa’daki seçim taktiği: “uyutma”
Avrupa’da Cumhurbaşkanlığı seçimi taktiği olarak AKP, tek tek siyasi içerik ve motifleri kullanmanın ötesinde bir Taktik hazırlık içerisindendir.
Bu TAKTİK, karşı oy verecek olanları ve muhalif vatandaşları “uyutma” ve “uyandırmama” taktiğidir.
Avrupa’daki AKP taraftarları ve yandaş dernekler ellerinde tuttukları ve denetledikleri Elçilikler ve konsolosluklarda hızla taraftarlarının “oy kullanma” yetkisini garanti altına alacak hazırlıkları belli bir aşamaya getirmiştir bile.
Avrupa’daki Genel seçmen kitlesi ise “Avrupa’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri” konusunda “teknik olarak” bilgisiz ve hazırlıksızdır.
Devlet ve “yüksek seçim kurulu” bu konuda adeta bilinçli olarak “geri durmaktadır”
Oy kullanacakları bilgilendirmek ve donatmak konusunda görünürde bir “ağır davranma” içerisindedir.
Bu davranış bilinçli ve planlıdır.
Alt taraftan ve sessizce / sinsice. AKP kendi taraftar kitlesini “mobilize etmiştir” bile.
Avrupa’daki AKP muhaliflerin siyaseten ön çekici güçlerinden biri 1980 Askeri darbe sonrasında Avrupa’ya zorunlu göç etmiş siyasi ilticacılardır.
Bunların büyük bir bölümü şimdilerde Türkiye’ye gidip-gelebilseler bile Avrupa’daki TC resmi kurumlarından, konsolosluklardan teknik ve siyasi olarak uzak durmaktadırlar. Buda bilgi edinme ve sandıklara hakim olma / kontrol etme zincirini doğal olarak zayıflatan bir unsurdur. En azından negatif etkendir.
Avrupa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Avrupa’daki vatandaşlarımızın yaşayacağı “ilk seçim” oluşun kaynaklanan zaaflar, bunun getirdiği tüm acemilikler hızla üzerimizden atılmalı, ciddi bir seçimlerde “teknik unsurları öğrenme ve yaygınlaştırma / durma” faaliyetine geçilmelidir.
Avrupada “oy kullanma ve sandıkları denetlemek / korumak” üzere hızlı bir hazırlık temposu tutturmalıyız.
Türkiyede 30 mart seçimlerindeki bilhassa “sandıkları ve oyları koruma” inisyatiflerinin deneyleri incelenmeli, üstlenilmeli, Avrupa’ya uyarlanmalı ve buna uygun gereken yaygın örgütlenme acilen başlatılmalıdır.
Bu hususlar, Avrupa’da cumhurbaşkanlığı seçim süreci Tayyip ve AKP karşıtları açısından tabiiki güçlü bir “Enformasyon ağı / teknik alt yapı kurma ve hazırlık” gerekli kılmaktadır.
Ama bunların ardında ciddi bir siyasi İRADE ve duruş hatta hırs oluşmalıdır.
24 mayıs Köln etkinliği salt öfkemizi haykırdığımız bir ortam / alan değil aynı zamanda: bu anlamda Avrupa’da cumhurbaşkanlığı seçim hazırlıkları açısından fikirlerin paylaşıldığı ve duyarlılıklarımızın bilendiği bir ortam olarakta değerlendirilmelidir.
24 mayıs Köln mitingi sürecini ve hemen sonrasını öfkemizi siyaseten sonuç alıcı kılmak için, önemli bir fırsatı kaçırmamak için, Avrupa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki bu yeni görevin gereklerini yerine getirmek için kullanmalıyız.