Bahçelievler Emek ve Demokrasi Platformu’nun “Eşit Özgür Demokratik Bir Ülke İçin Mücadele” şiarıyla düzenlediği panel yaklaşık 400 kişinin katılımı ile gerçekleşti.
İstanbul Bahçelievler Emek ve Demokrasi Platformu’nun AK-EL Vakfı’nda 1 Ekim'de yaptığı panele, CHP eski milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak, HDP eski milletvekili Hasip Kaplan, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası Temsilcisi ve Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat ve Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Örgütlenme Sekreteri İsmail Demir konuşmacı olarak katıldı.
Panel’de yapılan konuşmalarda Binnaz Toprak “CHP’nin ve HDP’nin, kadın hareketlerinin, diğer sol partilerin olduğu bir birliktelikle sorunların aşılabilir” dedi. Hasip Kaplan “CHP, HDP, Birleşik Haziran Hareketi olarak Kürt sorununu konuşup aşmak zorundayız. Eşitlik konusunda buluşabiliriz” derken, Arzu Çerkezoğlu da “Yan yana gelmek, birlik olmak zorundayız. İçi boş birlik söylemleriyle değil, en geniş direniş, eylem biçimleriyle bunu yapmak zorundayız” şeklinde konuştu.
Panel; Fatma Tuğcu’nun sunumuyla, 10 Ekim Ankara Gar katliamında hayatını kaybedenler anısına 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı. Sinevizyon gösterimi ve katılımcıların konuşmalarıyla devam etti.
İlk konuşmayı, 10 Ekim katliamında hayatını kaybeden Dicle Deli’nin babası Faik Deli yaptı. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği adına konuşan Faik Deli; “9 Ekim’de çocuğumla beraber, onurlu bir barış için, demokrasi için, katliamların bir daha yaşanmaması umuduyla binlerle yola çıktık. Tüm-Bel Sen kortejine, arkadaşlarımızı karşılamak için gitmemiş olsaydım, çocuğumun yanında olacaktım ve bu gün ben de yanınızda olamayabilirdim” dedi. Faşizme, gericiliğe, darbelere karşı demokrasi güçlerinin dimdik ayakta durması gerektiğini belirten Faik Deli, “Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de, Yüksekova’da yapılan katliamlar iktidarın yüzüne vurulmalı” diye konuştu. “7 Haziran’dan itibaren savaş ilan edildi. Kürdistan talan edildi. Kürtleri öldürmekle kalmadılar, tarihi yok ettiler. Kürdistan’ın tarihi Silvan’dır, Sur’dur, Nusaybin’dir” diyen Deli, 15 Temmuz darbe girişimini orta oyununa benzetti ve bu oyuna devam edildiğini belirtti. Patlama sonrası Gar’da oluşan zararların yaralılardan karşılanacağı tehdidini hatırlatan Deli, “7 Kasım’da Ankara’da mahkeme olacağını ve herkesin bu davaya sahip çıkması gerektiğini vurguladı. 1. yılına yaklaşan katliamın yıl dönümü ile ilgili bilgi verdi. 9 Ekim’de hayatını kaybedenlerin mezarlarını ziyaret edeceklerini, daha sonra panel düzenleneceğini, 10 Ekim tarihinde Gar’da anma, sonrasında Resim Sergisi düzenlenmesinin planlandığını belirtti. “Vicdan sahibi, sorumluluklarım var diyen herkesin hesap sorması gerekir, iktidarın tarihinde inkar, imha, katliam var” sözlerini kullanan Faik Deli, “Sallarsak düşecekler; saldırganlık, vahşet içerisinde olmalarının sebebi korktuklarındandır” diyerek sözlerini tamamladı.
Panelde Bahçelievler Emek ve Demokrasi Platformu’nun ortak metni Mecit Çakır tarafından okundu.
Panelin moderatörlüğünü yapan Sema Tirif, panelde ülkedeki siyasal gelişmeleri yorumlarken, “Bu süreçten nasıl Çıkacağız?” sorusunun yanıtını aradıklarını söyledi. Kısaca son dönemde ülkede yaşananlara değinen Tirif, sözü Prof. Dr. Binnaz Toprak’a bıraktı.
Prof. Dr. Binnaz Toprak; “Geldiğimiz nokta endişe verici, FETÖ bahane edilip, muhalif olan herkes korkutuluyor, hapsediliyor, sindirilmeye çalışılıyor. Basın-yayın organları kapatılıyor, yazmak yasaklanıyor. Toplumsal bir barış ortamı olmadığı, eğitim sisteminin kötü olduğu bir ortamda iyimser olamıyorum. İşimiz kolay değil” dedi. “İtiraz edemiyorsunuz, konuşamıyorsunuz. Hakkınızda davalar açılıyor” diyerek sözlerine devam etti. Kısaca ülke siyasi tarihine değinen Toprak, 1946’da demokrasiye geçildiğini, toplumun siyasi muhafazakar, dindar olduğunu, bir kaç dönem haricinde hep sağ partilerin iktidar olduğunu belirtti. “Ecevit’in olduğu dönemde dünyada-Türkiye’de konjonktür farklı idi, öğrenci hareketleri, Marksizm yükseliyordu. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra sol epey güç kaybetti” diye konuşan Toprak, iktidarın kendi İslami burjuvazisini yarattığını, kadrolaştığını ifade etti. Toprak birleşerek, heyecan yaratılarak, CHP’nin ve HDP’nin, kadın hareketlerinin, diğer sol partilerin olduğu bir birliktelikle sorunların aşılabileceğini belirterek sözlerini tamamladı.
Hasip Kaplan; OHAL kapsamında yaşanılanlara, kapatılan Basın-yayın organlarına, Eğitim-Sen’e yapılan baskılara değindi. “Bunu yapanlar aslında 15 Temmuz darbesini yapanlardır, birleşmek zorundayız. Bunun dışında başka yol yok” diyen Kaplan, “Meclis’e savaş teskeresi geliyor. Türkiye’nin Suriye’de, Irak’ta ne işi var. Öyle bir bataklığa saplanırsın ki sen değil ülke yanar” sözlerini kullandı. Kapitalizmin bunalım içinde olduğunu hatırlatan Kaplan, Saray için, “Hitler faşizminin kötü bir kopyasını uyguluyor. Yasaklar, soruşturmalar, farklılıklara düşmanlık, otoriterlik, tek adamlık uyguluyor. ‘OHAL’i uzatmak yetmez 12 ay daha’ denilerek Muhalif olan herkes susturulmaya, baskı altına alınmaya çalışılıyor” şeklinde konuştu. Evrensel gazetesi, Yol TV, İMC TV’ye yapılan baskılardan bahseden Kaplan, “Daha önce devrimciler, yurtseverler, ilericilere yapılanlar bu dönemde de yapılıyor” dedi. “Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim, arkamda yürüme öncün olmayabilirim, yan yana yürü eşit olalım” şeklindeki bir Kızılderili atasözüyle sözlerini sürdüren Kaplan, “Farklı görüşlerden olsak da hepimizin vicdanında özgürlük, adalet, eşitlik, barış, yaşanabilir bir ülke var” diye konuştu. Rıza Türmen’in de çağrıcısı olduğu Demokrasi İçin Birlik Hareketi 23 Ekim’de “Demokrasi Buluşması” adı altında kurultay gerçekleştireceğini söyleyen Kaplan, “Kılıçdaroğlu, Demirtaş, Alper Taş, insan hakları dernekleri, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, tüm inanç grupları, kadınlarla birlikte İstanbul’da yan yana omuz omuza, herkesi kapsayan bir yapıyı kurmak istiyoruz. CHP, HDP, Birleşik Haziran Hareketi olarak Kürt sorununu konuşup aşmak zorundayız. Eşitlik konusunda buluşabiliriz. Seçim barajını, kendi içimizdeki demokrasiyi de tartışmalıyız” dedi. “Çin Seddi 2500 km, Suriye sınırına 911 km duvar çekiliyor, kardeşler, akrabalar arasına duvar çekiliyor. Biz bunu kabul etmiyoruz” diyerek ve ortak mücadele çağrısı yaparak sözlerini tamamladı.
Arzu Çerkezoğlu, son muhtarlar toplantısında “Biz geldiğimizde OHAL vardı, o zamanlar doğuda belli saatlerde dışarıya çıkılamıyordu, şimdi öyle mi, grev, boykot, ıvır zıvır var mı yok“ diyen Erdoğan’ın sözlerini hatırlatarak, “Grevler, direnişler, hak arama mücadelelerine, ‘ıvır zıvır’ diyorlar. Bunların demokrasi anlayışı bu. Herşeyi para, piyasa olarak görüyorlar. Biz doğaya, denize, havaya baktığımızda insan görüyoruz, onlar para görüyorlar. İş cinayetleri, gelir adaletsizliği, kadın düşmanlığı siyasal İslam’ın geldiği boyut bu. Kendi varlığını sürdürmek için rejmi değiştirmek adına 7 Haziran’dan sonra başka bir süreç başlattılar. 5 Haziran’da Diyarbakır’daki bombayla yeni süreç başlatıldı. Ölümler ve katliamlar ülkesi haline geldik. Savaş, katliam, mezhepçilik, kadın düşmanlığı olmadan bu süreci yürütemeyeceklerini biliyorlar. 10 Ekim sonrası, Davutoğlu bizzat kendisi ‘oylarımız artıyor’ diyerek bu katliamın siyasi sorumluluğunu üstlendi” sözlerini kullandı. 7 Haziran seçimlerine değinen Çerkezoğlu, “Sola verilen oylar, 12 Eylül sonrası en yüksek oy oranıydı, yüzde 40’ları bulan bir orandı. Böyle gitseydi belki yüzde 45’leri bulacaktı” diye konuştu. Çerkezoğlu devamla şunları söyledi: “Darbe başarılı olsaydı bugünden farklı birşey yaşanmayacaktı. Darbe fırsatçılığı yapılıyor. Bütün bunlar onların çaresizliğidir. Türkülere tahammül edemiyorsa güçlülüğünden değil, güçsüzlüğündendir. Kapitalizm ne zaman dara düşse, ne zaman kriz yaşasa, her zaman emek düşmanı politikalarla, emeği ucuzlatarak, emeğin üzerine basarak krizden çıkmayı planlıyor. OHAL bahanesiyle direnişler bastırılmaya çalışıyor, bireysel emeklilik için Ocak sonrası yüzde 3 kesinti yapılacak, kıdem tazminatının kaldırılması yolda, taşeron işçilik unutturuldu, kadınların emeğinin değersizleştirilmesi ile kendi krizlerini aşmaya çalışıyorlar. Yan yana gelmek, birlik olmak zorundayız. İçi boş birlik söylemleriyle değil, en geniş direniş, eylem biçimleriyle bunu yapmak zorundayız. Yeni bir dönem başladı, tüm siyasi aktörler için, devrimci bir yenilenmeyi gerektiren bir süreçtir. Soru şu; Ali İsmail’ in mi yanındayız yoksa Saray’ın mı? Taybet Ananın mı yanındayız yoksa Saray’ın mı? 10 Ekim’de hayatını kaybedenlerin mi, emeğin, insanın mı yanındayız yoksa Saray’ın mı?” Çerkezoğlu, “Eşitliği, demokrasiyi hep beraber kuracağımız inancındayım” diyerek sözlerini bitirdi.
İsmail Demir, içinde bulunduğumuz koşullarda eğitim emekçilerine ve tüm demokrasi güçlerine saldırılarla karşı karşıya olduğumuza dikkat çekti. “Dünya yaşanılmaz haldeyse bunu sadece kötülere bağlamayın. Bunun karşısında sessiz kalan çoğunluktadır” diyen Demir konuşmasında şunları söyledi: “Gericiliğe, ırkçılığa karşı bir sistem kurmaya çalıştık Eğitim-Sen olarak. TÖB-DER’in örgüt olarak varlığını korumak için hala mücadele ediyoruz. Sendikalı olduğu için kimsenin ceza almasını istemiyoruz. Binlerce eğitim emekçisini terörist olarak tanımlayarak operasyonları bizlere yönelttiler. Bugün hiçbir atama kadrolu değil, sözleşmeli atamalar. Mülakatlarda arkadaşlarımıza ‘Oruç tutuyor musunuz, Gezi Parkı’na katıldınız mı?’ gibi sorular soruyorlar. Alevi, Kürt ve solcu arkadaşlarımıza soruyorlar bu soruları. Sözleşmeli olarak atanan öğretmenler istese de sendikaya üye olamıyor. Bu gün 37 bin-42 bin arası idareci tasfiye edildi. Yerlerine kendi yandaşlarını, cemaatlerini yerleştiriyorlar. Parası olan okur anlaşıyışına devam ediyorlar, devlet okullarında paralı sınıflar kurulmasını sağladılar. Görevden el çektirilen, maaşları verilmeyen arkadaşlarımız var. 11 bin arkadaşımız görevlerinden el çektirildi, 18 bin arkadaşımızın da el çektirileceği belirtiliyor. Birleşik mücadele hattı çok önemli olacak. Farklı illerde arkadaşlarımıza açılan davalarda uyarı, kınama, yüksek disiplin kuruluna gönderme gibi uygulamalar var. Farklı illerde farklı uygulamalar ortaya çıkmıştır. Tıpkı 12 Eylül’de olduğu gibi. Vefat eden arkadaşımız hakkında açığa alma kararı veriliyor. Yapılanları kabul etmiyoruz, buna karşı hukuksal, örgütsel olarak mücade etmekteyiz, güçsüz olduğumuz yerlerde arkadaşlarımızı korkutma, istifa ettirme tehditleriyle karşı karşıyayız.”
Fatih Polat, kapatılan televizyonlar adına; sosyal medyada #meclisaçılıyormedyasusturuluyor isminde hashtag açıldığını belirterek sözlerine başladı. Polat, “Okullara ihbar yazıları gönderiliyor, arkadaşlarını PKK’li, FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri isteniyor. Hayatın Sesi TV, İMC TV, Denge TV, Azadi TV gibi Basın-yayın organları kapatılmaya, susturulmaya çalışıyor. Gazetelerinde (Star) delil-kanıt olmadan, ‘kapatılan örgüt kanalları’, ‘HDP’den önce Sezgin Tanrıkulu koştu’ diye haberler yapıyorlar. İktidar muhalif yayın organlarını dönüştüremiyor, istediklerini yaptıramıyor. Baskıyla bunu yapabileceklerini zannediyorlar, oysa öyle olsaydı Özgür Gündem’in 1994-95’de tamamen kapanması lazımdı, Evrensel, Cumhuriyet de aynı şekilde. Aslında DİSK kapatılmazsa Hayatın Sesi TV kapanmaz. Hayatın Sesi TV emeğin sesidir, aynı zamanda Kürt sorununun sesidir. Bu yayınlar, desteklendiği sürece hayatta kalabilirler” diyerek sözlerini tamamladı.
Panel birlik mesajlarıyla sonlandırıldı.