KORKUT AKIN – Hüseyin Yavuz, altını çizerek belirtiyor ki iki büyük yalan var yaşamda, affedilmemesi gereken. Birincisi, “zamanım yok”, ikincisi “sen çık yola ben arkandayım”.
KORKUT AKIN
“Silah ve şarkı / Ben bütün karanlıkları bunlarla yendim” diyor Hasan Hüseyin, o çok bilinen ve sevilen Kızılırmak şiirinde. “On”lar da karanlığı yırtıp aydınlığı getirmeye çalışırken iki güçleri vardı: yürekleri ve inançları. Hüseyin Yavuz’un, hemen baştan altını çizdiği gibi “Bu olayların içinde bir kahraman, hatta bir ‘aziz’ arayanların yanı sıra, ‘vatan hainleri’ bulmak isteyenler olacaktır”. Boşuna demiyoruz: Kim bizi nasıl bilirse onun için öyleyiz.
Kısa zamanda uzun koşu
Tüm dünyada yükselen muhalefetle birlikte Türkiye’de de üniversitelerde başlayan antiemperyalist başkaldırı hızla yayıldı ve gelişti. Fikir Kulüpleri Federasyonu’ndan Dev-Genç’e, oradan THKP/C ve THKO’ya… TİP ile başlayan ve gerçekten çok belirleyici olan bir başka düzeyi de var bu sürecin.
Bugün baktığımızda, masallardaki gibi “bir arpa boyu”ndan fazla yol alındığını, ama sürenin kısa olmasıyla birlikte geçmişten gelen deneyimlerin olmamasının da etkisiyle dar alanda kalan bir mücadelenin verildiğini görüyoruz.
Anlatılan sizin de hikâyeniz
Hani bize “lüks” gelen Anayasa ile başlayan önemli bir ivme sonucu üniversitelerin özerk yapısı, yargının -görece- demokrat çizgi izlemesi, birçok kitabın çevrilmesi, yeni yayınların çıkması ile esen rüzgârlar, doğaldır ki ilk öğrencilerin başkaldırmasını doğuruyor. Bu arada, her ne kadar kitapta yer almasa da, DİSK’in kurulması, siyasi görüşlerin işte, kahvede, sokakta dile getirilebiliyor olması da birer etken kuşkusuz. Köyden, kasabadan gelen öğrenciler haksızlıklara da dayanamıyor, itiraz ediyor… asıl önemlisi geri adım atmaksızın savunuyor düşüncesini ölesiye. Okudukça bilinçleniyor, bilinçlendikçe gelişiyor, geliştikçe gidişata dur demenin bir görev olduğunu kavrıyor ve bu görevi yerine getirmek için asla taviz vermiyor.
Bu gün, buralardaysak, bu gün biraz daha bilinçli, biraz daha demokrat, biraz daha geniş görüşlüysek, ’68 kuşağının kısa süreli uzun koşusunun katkısı yadsınamaz.
Özgün karakterler…
Aynı sınıfsal kökenden gelen devrimciler, ülkücüler ve dini referans alanlar ’68 ile birlikte saflarını daha bir belirleyip karşı karşıya geldiler. Hüseyin Yavuz, iki cilt halinde toplayıp romanlaştırdığı anılarında devrimcileri anlatıyor esas olarak. Okul yılları ile birlikte koşulların da belirlediği kırsal alan çalışmalarını anlatıyor. Ege ve Karadeniz bölgelerinde tütün ve fındık üreticilerinin bilinçlenmesi çalışmalarını okurken, aradan geçen 45-50 yılda ne çok şeyin değiştiğini görüyorsunuz… Yazarla birlikte siz de yılların muhasebesini yapıyorsunuz ister istemez. Kuşkusuz yazar, kendi penceresinden bakarken sizin pencereniz daha farklı olacaktır.
Devrim sevdasıyla yola çıkan gençler, gerçekten de hiç yüksünmeden, hiç yerinmeden idealleri uğruna şahsi geleceklerini bile bir tarafa bırakıyorlar. Bunu, kendisi de söylüyor bir yerde… “1970’lerde sokak çatışmalarına katılan devrimciler, 1980 darbesinden sonra başarılı birer gazeteci, işadamı, sanatçı oldular. Onların düşmanları ince uzun bıyıklı kimseler devletin bıraktığı boşluğu doldurmak için çek tahsilatı, şantaj, uyuşturucu, kumara karıştılar.”
Kim devrimci, kim idealist?
70’lerde çoluk çocuk, kadın ihtiyar demeden otomatik silahlarla tarayıp katleden Amerikalı askerin, gördüğü köpek yavrusunu kurtarmak için özel çaba harcadığını ve arkadaşlarını karşısına aldığını aktaran yazar, bu askerin davranışını hangi bilim açıklayabilir diye soruyor. Bugün, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin ve birçok yerleşim biriminde taş üstünde taş, gövde üstünde baş koymayan askerle karşılaştırıyorsunuz. Aradan geçen 50 yılda insanlığın -bir de orada “düşman” var, sığınılabilecek bir gerekçe, ama burada “kardeş” dediğiniz halklar var- ne kadar geri gittiğini görüyorsunuz.
İnsanlığın uydurduğu en büyük yalan
Hüseyin Yavuz, altını çizerek belirtiyor ki iki büyük yalan var yaşamda, affedilmemesi gereken. Birincisi, “zamanım yok”, ikincisi “sen çık yola ben arkandayım”. Zamansızlıktan yakınanlar da, öne çıkmayıp kitlenin kuyruğuna takılanlar da belki bireysel olarak yalan söylememiş oluyorlar, ama toplumsal olarak, sorumlulukları çerçevesinde yalanın en âlâsını söylüyorlar.
Sahi, bu mazeretleri öne sürenler kazanımlardan yararlanmaya bütün koşullarda zaman da buluyorlar, fırsat da…
Kültür belirleyici…
Hüseyin Yavuz, satır aralarına birçok öykücükle birçok bilgi de serpiştirmiş. Sanatın hemen her dalından yaşama, matematikten coğrafyaya, felsefeden aşka, köylünün binlerce yılın deneyiminden süzerek getirdiği kültürü okudukça sizin de bilgi dağarcığınız büyüyor, gelişiyor. Anlatılan bizim hikâyemizse, biz de gençsek en önemli nokta da aşk oluyor doğallıkla. Onun da felsefesini yapıyor yazar…
Sahi, sizi de taşıyacak heyecanlı bir anılar bütününde bütün bir toplumu ve birbirinden farklı düşünceleri, bakış açılarını bulacaksınız. Siz yaşasaydınız o zorlukları ve güzellikleri nasıl tepki verirdiniz acaba?
İsyan Günleri 1-2, Hüseyin Yavuz, anı-roman, Derlem Yayınları, Kasım 2015, 338+283 s.