Sedat Laçiner’in rektör olduğu dönemde hakkında soruşturma açılan Dr. Çağdaş Balcı, Gülen Cemaati operasyonunda gözaltına alınan Sedat Laçiner’e mektup yazdı.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'nde görevli Asistan Dr. Çağdaş Balcı, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdiği iddiasıyla Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından açılan soruşturmayla gündeme gelmişti. Dr Çğdaş Balcı, geçtiğimiz hafta Gülen Cemaati'ne yönelik Operasyonda gözaltına alınan ve tutuksuz olarak yargılanacak olan eski ÇOMÜ Rektörü Sedat Laçiner’e hitaben bir mektup yazdı.
Dr.Çağdaş Balcı’nın Sedat Laçiner’e hitaben kaleme aldığı mektup ise şu şekilde;
''Sayın Sedat Laçiner,
Duyduk ki, sabahın erken saatlerinde terörle mücadele ekipleri tarafından eviniz basılmış, dört gün gözaltında kalmışsınız. Ardından da yurtdışı yasağı ile serbest bırakılmışsınız. Hakkınızdaki suçlama ise, paralel yapının üniversite ayağının lideri olduğunuz iddiasıymış. Türkiye’de bırakalım sosyalist olmayı, demokrat kişilerin bile sıradan bir eylem sonrasında karşılaşabileceği bu sıradan durum, sizi epey yıpratmışa ve etkilemişe benziyor. Basına verdiğiniz demeçlerde, terörist olmadığınızı, sadece özgür düşünen bir gazeteci ve bilim insanı olduğunuzdan bahsediyorsunuz. Bugüne kadar sokak kavgasına bile karışmayan bir kişi olarak, bu muamaleyi haketmediğinizi söyleyip duruyorsunuz.
Ben sizin döneminizde üniversite hastanesi bünyesinde çalışan bir sağlık emekçisiyim. Sizin yaptıklarınızın mecburi bir gözlemcisi, tanığı ve maalesef aynı zamanda da mağduruyum. “Düşene bir de siz vurmayın, yazıktır.” derler. Dolayısıyla yazdıklarımda elimden geldiğince dikkatli olmaya çalışacağım.
Sayın Laçiner, geçmiş insanın peşini bırakmaz. Yaptıklarınızı unutmadık. Siz, şimdilerde onu eleştirseniz de, Çanakkale’nin Tayyip Erdoğan’ıydınız. Türkiye’de Tayyip Erdoğan hangi negatif değerleri yükleniyorsa, siz de üniversitede o değerlerin simgesiydiniz. Neler yapmadınız ki?
Döneminizde sendikalı olmaktan başka hiçbir suçu bulunmayan 40 işçinin görevine son verildi. Kanser tedavisi gören bir öğretim üyesi, işe gelmediği gerekçesiyle işten çıkarıldı ve kısa bir süre sonra da vefat etti. Üniversite bünyesinde basın açıklaması yapan, fidan diken, görüşlerini bildiren öğrencilere ve asistanlara onlarca soruşturma açıldı. Üniversite akademik kadroları, hiçbir yeterliliği olmayan Fethullah Gülen yandaşlarıyla dolduruldu. Gezi eylemleri ile ilgili sınavda soru sorduğu için bir akademisyenin görevine son verildi. Gezi eylemleri sırasında sessizce kitap okuma protestosu gerçekleştiren akademisyenlere soruşturma açıldı. Doçent kadrolarından yüksek lisans öğrencilerine kadar, tüm personel sizin isteğiniz ile şekillendi. Üniversite emekçileri, eşi benzerine zor rastlanan bir emek sömürüsüne tabi tutuldu; çok çalıştı, az kazandı.
Üniversite sınırları size yetmedi, Çanakkale halkı ile kavga ettiniz. Eğitim-Sen, Tabip Odası, Çanakkale Çevre Platformu, DİSK, SES, Çanakkale Belediyesi’ni bulduğunuz her fırsatta eleştirdiniz. Siz şehre zarar veriyorken, şehrini savunan bu kurumların değerli yöneticilerine davalar açtınız. Kent halkı yaptıklarınızdan o kadar bunalmıştı ki, binlerce kişi yürüyüş yapıp sizi istifa etmeye davet etti.
Çanakkale sınırları da size yetmedi. Kızlarla erkeklerin aynı evde kalmalarına karşı çıktınız. Alevilere ağza alınmayacak hakaretler savurdunuz. Gezi eylemlerine katılanları hain ilan ettiniz. AKP iktidarının başlattığı Ergenekon, KCK ve Devrimci Karargah operasyonlarında fikri tetikçilik yaptınız.
İnsanı tanımak için, onun şeytanla karşılaşması gerekir. Saf halinde veya ezilme esnasında, öz hep iyidir. Mal, mülk, makam ve ün bir şeytandır. Siz şeytanın sınavından öylesine sınıfta kaldınız ki, ardınızda size kin duyan yüzlerce insan bıraktınız.
Çanakkale’de, bir zamanların Tayyip’i olarak, şimdi safın öbür tarafındasınız. Başınıza gelebilecek her türlü şeyi hakettiniz. KCK operasyonlarını nasıl hararetle savunduğunuzu çok iyi anımsıyorum. Nasılmış gözaltı muayenesi? Nasılmış birkaç gün kapalı kalmak? Nasılmış Çanakkale TEM?
Son bir haftada yaşadıklarınız, bu topraklarda adeta bir devlet klasiğidir. Meşrutiyet yıllarından itibaren devlet, ezilenlere her daim zulmettiği gibi, iç çekişmeleri devam ettirmekten de hiç uzak durmamıştır. Kemalizm, İttihat ve Terakki, Demokrat Parti, silahlı kuvvetlerin içindeki kutuplaşmalar… AKP ve Erdoğan, bahsettiğim devlet geleneğini aynen devir almıştır. Önce İttihat ve Terakki ardılı olan yapılar Ergenekon adı altında yok edilmeye çalışılmış, yeni dönemde ise, içerideki karşıt unsurların adı “paralel yapı” olmuştur.
Sayın Laçiner, siz yaklaşık 15 yıl boyunca, AKP’nin dışarıdaki ve içerisindeki kavgaların hepsinde, AKP’den yana tavır aldınız. Adınız kah rektör olarak geçti; kah büyük elçi… Hatta potansiyel dışişleri bakanı… Ancak bir anda kendinizi nezarethanede buluverdiniz. Hal böyle olunca, bir “terör” uzmanı olarak, aynı “teröristler” gibi konuşmaya başladınız. Hani bir zamanlar savunduğunuz devletin tutuklattığı, öldürdüğü, işkence ettiği binlerce “terörist” gibi. Fikirlerinizin ölmeyeceğini, cesedinizin bile doğruları haykıracağını yazıyorsunuz.
Geç gelen akıl, akıl değildir. İnandırıcı değilsiniz…Bir kez daha tekrarlıyorum, geçmiş insanın peşini asla bırakmaz. En ufak bir eylem bile, her ne kadar unutulmaya yüz tutarsa tutsun, bir gün mutlaka hesap konusudur. Sayın Laçiner, bir zamanların Tayyip Erdoğan’ı olarak, son günlerde ettiğiniz sözler ağzınıza hiç yakışmıyor. Siz, egemenlerin kendi aralarındaki kavgasında bir kenara itilmiş, kullanma süresi dolmuş, ufku dar, analitik zekası zayıf, akademik yönü güçsüz, fikri tetikçiliği bile tam olarak becerememiş, üniversite yönetimini yüzüne gözüne bulaştırmış basit bir piyonsunuz.
Ezilenler, devlet otoritesinin, kendilerine her zaman zulmettiğini çok iyi bilirler. Buna karşı ezilenler, bazen eleştiri silahını kullanırlar; bazen de silahların eleştirisini… Lütfen eleştiri silahının rantını yemeye kalkışmayın. Size bir çıkış yoluymuş gibi görünebilir, haz da verebilir. Ancak bilin ki o sözler; Seyit Rıza’nın, Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki sözleridir. Sol sosyalist söylemleri bırakın! Komik görünüyorsunuz, o kelimeler sizde eğreti duruyor.
Sizin başınıza gelenlere hiç üzülmüyorum. Çünkü hiçbir insanın sınırsız üzüntü hissi ve sınırsız vicdanı yoktur. İnsan, seçtiği kişilere, seçtiği yöntemle vicdan, sevgi, acıma ve üzülme hissini yöneltir. Siz gözaltını da, hapse girmeyi de, verilebilecek en ağır cezaları da, hepsini hakettiniz. Tek üzüldüğüm şey, bu cezayı ezilenlerin değil de; Tayyip devletinin kesiyor olmasıdır. Ben vicdanımı, devletin kullanıp attığı sizin gibi bireylere değil de; başından beri zulme uğrayanlara yöneltiyorum. Vicdanım sizden değil; Armutlu’nun yoksul bir dairesinde göğsünden vurulan Dilek’ten yanadır. Vicdanım sizden değil; İMF barikatlarından, gençlik mücadelesinden Rojava’ya uzanan ve ölü bedeniyle bile devletinizi korkutan Aziz Güler’den yanadır. Vicdanım sizden yana değil; halkı için bedenini ateşe veren Mazlum Doğan’ın mirasçısı Arin Mirkan’dan yanadır.
Herkes için geçerli asgari bir hukuk düzeninin, sizin gibiler için bile geçerli olacak adaletin, bir burjuva yalanı olduğunun farkındayım. Adalet; Cizre’nin bir hendeği, Berkin’in yüzündeki kızıl fular, Aziz’in sımsıkı bağladığı ayakkabıdır artık…
Eskiden olsa, en ufak bir eleştiriye tahammül edemezdiniz. Hemen gider mahkemeye verirdiniz. Benim sözlerimden de alındınız mı? Nereye şikayet edeceksiniz? Sizi terörist ilan eden Tayyip devletine mi?''