Mezopotamya Demokratik Değişim Partisi (MDDP) 1. Konferansını gerçekleştirdi. Konferansta Dünya, Ortadoğu, Mezopotamya/Kürdistan ve Anadolu’da gelişen politikalar, çelişkiler, çatışmalar ve savaşlar değerlendirildi
Mezopotamya Demokratik Değişim Partisi 2015-11- 28..29 tarihlerinde iki günü kapsayan, değişik yerlerden gelen üyeleriyle 1. Konferansını yapmıştır. Bu Konferansta Dünya, Ortadoğu, Mezopotamya/Kürdistan ve Anadolu’da gelişen politikaları, çelişkileri, çatışmaları ve savaşları detayıyla değerlendirdi. Özellikle: Ortadoğu alanında ideolojik, politik, dinsel, mezhepsel, inançsal, kültürel, sosyal ve ekonomik olarak yıllardır yaşanan kaosun bir 3 Dünya savaşı olduğu vurgusunu yaptı!
Dünya’da sosyalist sistemin yıkılmasıyla birlikte, adeta Dünya Emperyal politikaların tekeline girmiş, bu politiklar her tarafa yayılmış, kendi denetimlerinde yeniden sistemleri dizayn etmeye çalıştılar. Bu politiklara karşı olan; ülke, örgüt vb kesimlere karşı, her türlü yönelim içerisinde olmuşlardır. Bir dönem kendi yarattığı, Al Qaide’nin İkiz-Külelerine yönelimiyle birlikte, Al Qaide’ye karşı başlattığı müdahale, yeni bir savaşın, yeni bir Emeperyal yayılmanın başlangıcı oldu denilebilir.
Asya, Afrika ve Oratdoğu alanında bulunan insanlık dışı sistemler, Emperyal hamlenin daha da gelişmesine yol açıyordu. Bu durum ABD’nin Irak işgalini beraberinde getirdi, sıra Ortadoğu’da bulunan diğer diktatör sistemlere gelmişti. Diktatörlerin yıkılması, yerin dibine girmesi ve tarihin çöp sepetine girmesi kadar sevindirici bir durum yok. Yanlız bunları yıkanlar kim? Bunlara alternatif getirilen kimler? Bu durumlar sorgulanmadan, yanlışların nerde olduğunu bilmek meçhule benzer. İşte Arap baharı adı altında; diktatörlere alternatif getirilen kesimlere baktığımızda, diktatörleri aratacak İslam sünni faşizmi getirilmiş! Oysa Mısır, Tunus, Yemen, Libya, Suriye vb ülkelerde insanlar daha refah, özgür, eşit ve demokratik bir yaşam uğruna, diktatörlere karşı onurlu bir mücadele vermişler. Daha sonra bu kesimler en acımasız saldırılara maruz kalmışlar. Artık sosyalistler, devrimciler, demokratlar, özgürlükçüler, entellektüeller, Aleviler, Ezidiler, Kürtler, Kiptiler, Ermeniler, Yahudiler ve Asuri/Süryani/Keldaniler ciddi bir tehdit altındaydılar. Bu tehdit Emperyal güçlerin Ortadoğu alanında YDD adıyla görevlendirdikleri, sözde Liberal İslam tarafından yapılıyordu. Bunların en gözdesi, pazara sunulan, Türk Devlet temsili AKP hükümetiydi.
AKP iktidara geldiğinde, başta Kürt sorunu olmak üzere, birçok sorunu çözeceğini, huzuru, refahı ve ekonomik kalkınmayı getireceğini dilinden düşürmüyordu. O kadar illeri gitti ileri Demokrasi kavramını sürekli kullanıyordu. AB topluluğuna girmek için, yüzeysel bazı hamlelerde bulunuyor, toplum bu hamlelere inanıyordu. Hele Ergenekon operasyonu ile, vesayet rejimini ortadan kaldırdığı imajını veriyordu. Doğrusu İsveç parlementosunda alınan 1915 Seyfo/Soykırım kararı ile, Türk Devlet, AKP hükümet gerçeği bir kez daha gözler önüne serilmişti. Gittikçe güçlenen liberal sunni akım, yeni Osmanlı hayallerine girdi, kendine göre yol belirlemeye çalıştı. Ortadoğu alanında gelişmeler bu akımın öncülüğünde ilerlerken, bunların karşıtında tam belirgin olmayan halkların tezi Kürdistan Özgürlük Hareketi öncülüğünde gelişiyordu, süreç illerledikçe bu perspektif daha iyi analşılıyordu. Doğrusu Suriye müdahelesi gündeme girdiğinde, Türk Devlet poltikası, AKP şahsında netleşiyor ve hegemon yönünü dayatıyordu. Suriye, Irak üzerinde uğursuz çıkarlar peşinde koşan bütün kesimler, kaos ortamını daha fazla derinleştirip, piyasaya yeni bir çelişki sürüp politikalarını yürütmeye çalıştılar. Bu politikaların asıl sorumluları Emperyalizim, Kapitalizim, Gericilik, Fanatizim, Milliyetçilik, İşbirlikçilik ve İslam Faşizmi. Eğer bugün Ortadoğu bu kaos ortamındaysa, insanlar hergün ölüyorsa bunlar temel faktör, Türk Devleti asıl aktördür. İŞİD, El Nusra vb birer figurandır.
Türk Devlet, AKP hükümeti, Sayın Öcalan’ın başlattığı barış, demokratik sürece karşılıklı çözümden çok, kendi çıkarları temelinde samimi olmayan bir yakalşım içinde oldular, buna rağmen Sayın Öcalan insanlar ölmesin, yaşasın, kangerene dönüşmüş yüzyıllın sorunları çözülsün diye sürekli, süreçte ısrar etmiş ve nitekim Türkiye Kamuoyunda, Dünya Kamuoyunda öne sürdüğü demokratikleşme perspektifi benimsenmiştir. Böylelikle bir asır boyu soykırımlara, katliamlara, sürgünlere ve her türlü baskıya uğramış tüm kesimlerin Üçüncü Demokratik Alternatifi ile, HDP çatısı altında toplanmalarını sağlamış. Türkiye tarihinde ilk kez, sömürülmüş tüm kesimler bir arada olmuş, Türkiye Meclisinde kendi sorunlarını dile getiriyor, demokrasi’nin önünde engel teşkil eden durumları tartışıyordular. Halkların imhası, sosyalistlerin katliamları, emekçilerin sömürüsü ve kadınların köleleştirmesi üzerine kurulan bir Türk devlet, İttihat Teraki’den devr alınan bir ırkçı gelenek, demokrasi perspektifi karşısında ideolojik, politik olarak yenildiğini, 7- Haziran seçimleriyle Türkiye genelinde bir refarandum yaşandığı, bu refarandumda toplumun tercihi demokrasi cephesinden yana olduğunu görünce Erdoğan adeta kudurmuş, Türk devleti elden gidiyor anlayışıyla İttihat Teraki Seyfo/Soykırımcı zihniyetiyle demokrasi cephesine yöneldi. Siyasi tutklamalar, Gerilla’ya yönelik en kapsamlı hava saldırıları, Suruç katliamı, Ankara katliamı, seçilmişlere yönelik süikast, seçim iradesini tanımama, Kürt halkının ilan ettiği öz-yönetimlere fiili savaş açma, öz-yönetimleri savunanları her türlü askeri tekniğiyle saldırma. Adeta Suriye iç savaşını Türkiye’ye taşırma. Bütün bunların bir devamı, barış savunan Amed Barolar Başkanı Tahir Elçi Kürdistan’a yönelik saldırılara karşı açıklama yaptığı bir anda suikast ile öldürme. Bu değerli insanı saygı ile anıyor, Türk devlet, AKP hükümetini lanetliyorum..! Dünya güçleri, Türk devleti’nin ’Reisi Cumhuru’ İŞİD ile birlikte Ortadoğu’da ne haltlar yapmak istediği, Demokrasi cephesine yönelik, askeri cuntayı aratacak yaklaşımları ve Kürt ve diğer halklara karşı saldırılarını, Paris katliamında dolaylı durumlarını bilmelerine rağmen, ses çıkarmamaları aralarında-ki, çirkin ilişkileri gösteriyor. Asuri/Suryani/Keldani halkı son durumlardan çok kaygılı, bir iç savaş yaşanması halinde, Mezopotamya/Kürdistan topraklarına dönüşün sekteye uğrayacağını görüyor. Oratadoğu’da bu kadar gericiliği, çelişkinin, çatışma’nın ve tahribatların olması, Erdoğan, Mursi, Bağdedi vb hasta, faşist, yalaka ve işbirlikçi kişilerin, Emperyalizm, Kapitalizim politikalarıyla birlikte yürümelerinden. Ortadoğu, Ortadoğu olacaksa: İslamcı, Gerici, Milliyetçi, Irkçı, Faşist, Mezhepçi ve İnkarcı zihniyetlerle olmaz, bu zihniyetler sürekli kölece yaşamı temsil eder. Zira Ortadoğu: Üçüncü Demokratik Alternatifle, Demokratik Sosyalizim ile kendi özüne gelebilir. Bu zihniyete karşı ezilmişler, birlikte olduğu sürece yenilmezler, zafer sürekli direnen halklarındır. MDDP olarak bizler, mevcut faşizme karşı, Öz-yönetimlerin Kürdistan toplumunun özgür iradesini temsil ettiğini, bu anlayışla direnişi selamlıyor, destekliyoruz!
Irak kaosu devam ettikçe, egemen güçlerin zemin sunduğu barbar güçler ortaya çıkacaktı. Halkımız Desta Ninve alanında kendine Özerk Yönetim düşünürken, bunun tartışmasını Dünya kamuoyunda yaparken, İŞİD denilen barbar, faşist çete bir anda Musul şehrini ele geçirmiş, Ninova içinde bulunan halkımıza yönelmiş ve insanlarımızı vahşice katletmiştir. Seyfo/Soykırımın 99 yılında halkımıza bir kez daha, aynı zihniyet tarafından Seyfo/Soykırım yaşatılmıştı. Özellikle insanlığa ışık tutan tarihimize karşı, bu guruh intikam vari bir yönelim içinde oldu. Tarihin bittirldiği yerde, insanlık soysuzlaşmaya gider ve tarihsiz konuma düşer. Bu vahşi gurup aynı zamanda alanda yaşayan Ezidi, Kürt ve Şebeklere yönelmiştir. İŞİD neydi, kimdi? Yıllarca ABD,ye karşı Al Qaide adıyla eylem yapan ve eski Saddam’cı kesimdi. Egemenler çıkarları gereği, yeni figürü pazara sürmüştüler. Bu işin içinde; ABD, Britanya, Suudi, Türkiye, Katar, Ürdün, KDP, vb vardı, onlar İŞİD’i kullanıyor, İŞİD onlardan yararlanıyor. Bu ortamda halklar onarılmaz zararlar görüyor, kimsenin umurunda bile değil. İŞİD Musul şehrine yönelirken, orada bulunan Irak askeri yetkililer, KDP yetkilileri savunma konumuna girmeyerek halklara karşı tarihi bir suç içine girdiler, halkları İŞİD vahşetine adeta terk ettiler: Burda ortaya çıkan durum; bizlere her halkın kendi Özerk konumunu her açıdan örgütlemesini ivedilikle dayatığını gösteriyor. Deşte Ninve alanında kalan halkımızın özgün konumunu örgütlemesi, kendi savunmasını geliştirmesi, ve kendini yönetebilmesi en doğrusudur. Yaşanan, yaşatılan durumlar; halklar arasında daha gerçekçi bir eşitliği, birliği ve demokratik yaklaşımı dayatıyor.
Ninova’dan sonra, Şengal alanına yönelen İŞİD, burda bulunan KDP yöneticileri Peşmergelerin Ezidi fermanına seyirci kalmalarını istemiş, KDP ikinci kez suçunu tekrarlıyordu. Ortada yeni bir paylaşım vardı, herkes payına düşeni biliyordu, bundan dolayı KDP böyle davranıyordu. Aslında herşey bitti derken, PKK’nin temsil ettiği mücadele sürece müdahale etti, Ezidileri İŞİD elinden kurtarmaya çalıştı ve kurtardı. Bu ihanet Ezidilerin askeri, siyasi ve örgütsel olarak örgütlenmelerine vesile oldu. Bugün Ezidiler Şengal alanında, kendi iradeleriyle özerk konumlarını yöenetmek istiyorlarsa. En doğru yönetim analıyışı budur, Ezidilerin en demokratik hakkıdır ve KDP’nin saygı duyması lazım. Bu gelişmeler: PKK’nin Dünya kamuoyu tarafından, nasıl demokratik bir tez savunduğunu gösterdi. Doğrusu PKK sürece müdahale etmesse, Ortadoğu’nun en rezilane, ahlaksız ve onursuz politikaların denetimine girecekti.
Suriye kaosu başladığında, herkes Esat gitsin demokrasi gelsin diyordu. ABD, Suudi ve Türkiye eliyle desteklenen muhalefet, Süriye ülkesine değil demokrasi, ancak kaos götürebilirdi. Bu kaostan önce, Suriye ülkesinde yaşayan halkımızın yoğun bir nüfüsü vardı. Kaos başladıktan sonra halkımız göç yolunu tuttu, daha sonra piyasaya sürülen El Nusra, İŞİD yönelimleri devreye girince halkımız yeni bir tasfiye ile karşı, karşıya geldi. PKK’nin tezinden esinlenen PYD kendini örgütlediğinden dolayı, İŞİD’in Rojawa/Gozarto alanına girmesine imkan vermedi. Halkımız yaşadığı göçe rağmen, bulunduğu alanlarda kendini örgütlemeye çalıştı ve Suriye’nin işgaline karşı bir tavır içinde oldu. Suriye savaşı uzadıkça, Dünya güçlerinin savaş merkezi haline geldi. Bazı kesimlerde iflas yaşandı, bazı ortaklaşmalarda ayrışmalar oldu. ABD’nin baştan beri desteklediği muhalefet rayından çıktı, radikal İslam kesimlerle birleşti. Türkiye başından beri, hegemon politikaya soyunduğundan, Suriye politikasında etkili olmaya çalıştı. İslam Sunni teze dayalı, kesimlerle aktif ilişki içinde olmayı tercih etti. Daha sonra bunu tırmandırarak, IŞİD ile her türlü işbiriliğine girerek güç olmaya çalıştı. PYD’nin etkinliği geliştikçe, İŞİD’i Kürt halkının üzerine sürdü. YPG, YPJ Kobani direnişi Türkiye için kırılma noktası oldu, Erdoğan’nın Osmanlı hayalleri sekteye uğramıştı. Bu direnişin kazanılması oluşturulan demokratik kantonların illerde demokratik Suriye çözümünde etkili olmanın zeminini hazırlamıştı. Artık Suriye kaosunda Kürt halkı demokratik aktör ve etkili bir güçtü. Özellikle kadınların YPJ adı altında sergiledikleri direniş, Dünya’da büyük bir sempatiye yol açmış, mücadelenin içinde bulunan kadının konumu, Rojawa Kantonları’nın demokrasi perspektifini net olarak ortaya seriyordu. İşte halkların ortak demokratik iradesi bu perspektifteydi. Artık halkların kurtuluş yolu olan; Üçüncü Demaokratik Alternatif somutluk kazanmıştı.
IŞİD barbarları Habur alanında yaşayan halkımıza yönelik başlatıkları saldırı ile, halkımızı tümden alandan silmeye çalıştılar. Birçok insanı katlettiler, yüzden fazla insanı rehin aldılar. Bu saldırı ile halkımızın daha fazla göç etmesine, yerinden kopmasına sebep oldu. Bunlara rağmen Suriye’de bulunan halkımız yurtseverlik görevini yerine getirmekte, kendi iradesini halklarla birlikte savunmaktadır. Bizler halkların iradesine dayalı, demokratik bir Suriye çözüm olacağına inanıyor, halkların eşit konumlarda olması açısından kendini kantonlar förmülüyle özerk olarak örgütlemesi yerinde buluyoruz. Bunun için halkımızın örgütleri, ulusal birliği dikkate alarak ortak bir çalışma içinde olmaları ve bu çalışmayı toplumsal demokrasi analıyışıyla yapmaları. Böylesi bir duruş; bizleri halk olarak güçlü kılar, halklarla ilişkilerimizi daha fazla sağlamlaştırır ve halkların öncülüğünde yürütülen demokrasi mücadelesine önemli katkı sunar.
Not: Mezopotamya Demokratik Değişim Partisi ile başladığımız çalışmayı, halkımızın içinde, yaşadığımız yerlerde ve Mezopotamya/Kürdistan ve Anadolu’da topraklarında demokartik değişim mantığıyla yaklaşımı temel aldık, halkımız adına ulusal, toplumsal alanda bazı değişimlere vesile olduk diyebiliriz. Dolayısıyla MDDP ile başlattığımız çalışmayı, yaptığımız 1. Konferansta üyelerden gelen öneriler üzerine Mezopotamya Özgürlük Partisi ile çalışmamızı devam ettirmeyi kararlaştırdık.
Konferansta Alınan Bazı Kararlar:
-Önümüzdeki süreçte halk örgütlemesine büyük önem verileceği.
-Kadın çalışmasının demokrasi’nin önemli bir ayağı olması nedeni ile bu çalışmanın önemi üzerine durulacağı.
-Toplumun temel dinamiği olan gençlik örgütlemesi üzerine durulacağı.
-Diaspora’da yaşayan halkımızın siyasi, sosyal ve kültürel sorunlarıyla yakından ilgileneceği.
-Diaspora’da yaşayan halkımızın ulusal birlik temelinde, tüm kesimlerin ortak çalışma yürütmeleri analayışıyla Ulusal Demokratik Meclis tartışmasını ön gürür.
-Türkiye, Kürdistan’da toplumsal demokrasiyi savunan tüm kesimlerle her konuda sıkı dayanışma içinde olacağı.
-Suriye, Irak sahalarında halkımız adına, çalışma yürüten kesimlerle dayanışma içinde olur ve çalışmalarını destekler.
-Mezopotamya alanında yaşayan halkımızın tüm kesimlerine ulaşmaya çalışır.
-Halkımızın Deşta Ninve Demokratik Özerklik talebini destekliyoruz.
-Suriye sahasında çalışma yürüten halkımızın siyasi oluşumları, ulusal, demokratik değerler temelinde Demokratik Özerk konumlarını oluşturmaları ve toplumsal demokrasi kesimleriyle birlikte hareket etmelerini destekliyoruz.
-Asuri/Suryani/Keldani halkına her koşulda büyük değer veren, Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü savunur.
-Ezidilerin kutsal Şengal zaferini selamlıyor, Ezidilerin Demokratik Özerkliğini destekliyoruz.
-Türk Devleti’ni, PKK ile karşılıklı bir ateşkese çağırıyor, Sayın Öcalan ile eşit koşullarda müzakere yapmasına davet ediyoruz.
Bu konferansta mesajlarıyla bizlerle olan SYKP, MHK, BDSHM ve bizleri tel ile arayan tüm dostalara saygı, şükranlarımızı sunuyoruz.
Yaşasın Halakların Demokratik Birliği!
Yaşasın Demokratik Sosyalizm!
Kahrolsun Empeyalizm, Kapitalizm, Faşizm ve Gericilik!
Mezopotamya Demokratik Değişim Partisi