HDP lideri Selahattin Demirtaş iki günlük Washington ziyaretinin ardından bu sabah saatlerinde ABD’den ayrıldı. Demirtaş gitmeden gazetecilerle yaptığı toplantıda hem ABD’deki temaslarından hem de iç politikaya dair detaylar aktardı, soruları yanıtladı.
HDP lideri Selahattin Demirtaş iki günlük Washington ziyaretinin ardından bu sabah saatlerinde ABD’den ayrıldı. Demirtaş gitmeden gazetecilerle yaptığı toplantıda hem ABD’deki temaslarından hem de iç politikaya dair detaylar aktardı, soruları yanıtladı.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken, Kongre Üyesi Adam Smith, Beyaz Saray Ortadoğu Direktörü Bob Malley gibi isimlerle yaptığı görüşmelerde “Türkiye ve bölgeyle ilgili kendi çözüm perspektiflerimizi açıkça paylaştık” diyen Demirtaş, “HDP’nin söyleminin ciddiyetle dinlenmediği tek yer Ankara’dır dünya üzerinde” şeklinde konuştu. Temaslarda, Çözüm Süreci’nin de konuşulduğunu ifade eden HDP lideri, “Biz de tarafların masaya dönmesi taraftarıyız ve bu konudaki açık çağrılarımızı tekrarlıyoruz, diyorlar. Ben de yeterli olmadığını belirttim” dedi. Bir soru üzerine ise bu konuda somut bir talep iletilmediğini söyledi.
Demirtaş Çözüm Süreci’nin yeniden başlaması halinde masada gözlemci olması gerektiğini anlattı: “İki yıldan fazla İmralı’da Kandil’de görüşmeler yaptık. Özellikle İmralı’daki görüşmelere ilişkin hükümetteki ve bizdeki tutanaklar dışında kimsede detaylı bilgi yok. Bu bir handikap. O konuşmaların hiçbiri gayrı meşru değil. Peki neden bu kadar gizem katıyordu? Çünkü tüm görüşmeleri kendi kontrolünde tutmak istiyordu. Biz bunun alenileşmesini istiyoruz. Yeniden görüşmelere başlanacaksa masada tüm o konuşmaları gözlemleyen ve kamuoyuyla gerektiğinde paylaşan bir heyet olmalı. Şeffaflık olmalı. İkincisi masada tartışma usulü itibarıyla kim haklı, kim haksız, kim çözümden yana kim değil, bunları gözlemleyip masadan çekilmeye çalışana baskı yapmalı. Üçüncüsü ateşkesi denetlemeli. Bunu kamuoyunda saygınlığı olan ortak vicdanı temsil eden bir heyet olmalı. Yerli-yabancı karma olmasında fayda var. Martti Ahtisaari gibi barış görüşmelerinde çalışmış deneyimli insanlar olabilir.”
Erdoğan'ı oyaladılar
Hükümetin bugün ‘buzdolabında’ dediği Çözüm Süreci’nin yürütüldüğü dönemde Erdoğan’ın; Yalçın Akdoğan, Efkan Ala, Hakan Fidan gibi isimler tarafından detaylı bilgilendirilmediğini de aktardı. Bu durumun sürecin bitmesinde önemli rol oynadığını belirten Demirtaş’ın, sürece yönelik açıklamaları şöyle: “Biz İmralı’da saatlerce konuşuyoruz, onlar 25-30 sayfalık uzun tutanaklara dönüşüyor, devlet heyeti, çözüm heyeti denilen siyasilerin de içinde bulunduğu heyet bunları saatlerce tartışıp, analiz yapıyor. Bunlar kanımca Tayyip Bey’e hap olarak gidiyordu. Çünkü kimse uzun uzun ne bunları Tayyip Bey’e anlatabiliyor, ne anlatmaya cesaret edebiliyor, ne de onun onları uzun uzun dinlemeye zamanı veya şevki var.
hiçbiri anlatılmamış
Bütün o görüşmelerden edindiğim izlenimle çıkarıyorum, Tayyip Bey’in tarzını da biliyorum artık, soruyordur, ‘Silahı bırakacaklar mı bırakmayacaklar mı?’ Onlar da bunun ne kadar önemli olduğunu biliyorlar Tayyip Bey için. Çünkü başka bir şeyle ilgilenmiyor o. Onlar da diyor ki ‘Efendim az kaldı, biz o noktaya getirdik Öcalan’ı, yakın zamanda o çağrı olacak’. ‘O zaman sürdürün, tamam’. Ne konuşmuşuz, diğer ilkeler nedir, Dolmabahçe’de mutabakata dökülen maddeler ne anlama geliyor, müzakere nedir, bunların hiçbiri kendisine ne anlatılmış ne konululmuş. Heyet gitmiş İmralı’da söz vermiş, bunu teyit etmişiz, gelmişiz Ankara’da şu sözleri verdiniz, şu başlıkları konuşacaksınız, gözlemci heyet olacak, basın mensupları girecek, bir ortak mutabakat hazırlanacak, buna tamam demişsiniz… ‘Evet, tamam dedik’ diyorlar. ‘Mutabık mıyız?’ ‘Mutabıkız.’ Biz böyle ilerlerken Tayyip Bey’in bu detayların hiçbirinden haberi yok ya da önemsememiş. Onun için önemli olan Öcalan PKK’ye silahları bırakma çağrısı yapacak mı, ne zaman yapacak? Tayyip Bey’i oyaladılar, getirdiler Dolmabahçe’ye kadar. -Sonrasında biz bütün bunları daha sağlıklı analiz ediyoruz.-
Ateşkes çağrııs yapacaktı
Kendi heyeti, ekibi, kendisiyle hiçbir zaman açık yüreklilikle tartışmadı, tartışamadı, süreç kopmasın diye, çünkü bir anda kestirip atabiliyor diyorlar. Hep gönlünü hoş tuttular. Dolmabahçe Mutabakatı’nı da PKK’ye yapılmış net bir silah bırakma çağrısı olarak sundular. Tayyip Bey de buna böyle baktı. Ve hatırlarsanız ilk açıklaması da uzun zamandır beklediğimiz bir açıklama, oldu. Demek ki destekliyor dedik. Çünkü 10 madde var tartışılacak, devlet bunu kabul ediyor, bununla bağlantılı da PKK’ye silah bırakma çağrısı yapacak. Yapmış değil. Tarih belirleyecek. Örneğin Dolmabahçe Mutabakatı’ndan bir hafta sonra gözlemci heyetle birlikte İmralı’ya gidilecek, hatta gözlemci heyeti bir, iki değişiklikle birlikte onaylamış Erdoğan, bir hafta sonra gidilecek ve orada netleştirilecek. Heyet günlerce tartışma yürütecek orada. Ve ilk toplantıda Öcalan söz alacak. Diyecek ki, ‘Bu tarihi müzakerenin başlangıcında ben PKK’ye şu tarihte silahlarını bırakmak üzere kongre toplama çağrısı yapıyorum ve tartışmayı size bırakıyorum, tartışın 10 temel ilkede hangi konularda uzlaşma sağlarsanız imzamı atarım, olmasın diyorsanız, benim için imzanın önemi yok.’ O toplantı hiç yapılmadı. Çünkü Cumhurbaşkanına Dolmabahçe silah bırakma çağrısıdır dediler. Oysa değil. Cumhurbaşkanı sonra bunlar ne müzakeresinden bahsediyorlar, ne 10 maddesi dedi. Ve Erdoğan bir anda ‘Bunlar silah bırakmadı?’ dedi. Ve bir anda şunu anladı. Şimdi seçim öncesi bunlar silah bırakmıyorlar mı? Hayır. ‘O zaman ne müzakeresi ne Dolmabahçesi, bitmiştir bu iş’ dedi.”
Yeniden güç elde etti
Erdoğan’ın sürece hiçbir zaman kendileri kadar ciddi ve derinlikli bakmadığını söyleyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu iş zaten HDP’ye yarıyor, oy topluyorlar, bitmiştir bu iş dedi ve o günden beri bunları yaşıyoruz. Bir anda işler güvenlik konseptine döndü. Erdoğan bu işi iyi kullandı ve yeniden tek başına iktidar sağlayan bir güç elde etti. “
Ciddi müzakere istemedi
Demirtaş’a, aktardıklarının, sürecin Erdoğan’ın bilgisi dışında geliştiği anlamına gelmediğinin altını çiziyor: “Mümkün değil haberi olmadan yapılması. Hepsinden haberi var, kendi onayıyla oldu. Fakat şu imajı yarattılar Erdoğan’da: Öcalan’a silah bıraktırmak için bunları yapalım. Masa mı istiyorlar yapalım, ikna ettiler Erdoğan’ı. O yüzden hiçbir zaman gözlemci gönderemedi oraya. İşin ciddi bir müzakereye dönüşmesini istemedi. Yani her şey İmralı’da kalacak, masa mı sandalye mi gazete mi televizyon mu istiyor yapalım, yeter ki çağrıyı yapsın. Heyet hep böyle yaklaştı. Ve Öcalan birkaç kere uyardı, heyet üyesi orada oturuyordu, ‘Bak bana köylü muamelesi yapıyorsun, başta ben sineye çektim, görüşmeler olsun dedim, ben köylü değilim bana araçsal yaklaşma, ben kullanılacak adam değilim’ dedi. Görüşme sürecinin ortalarında oldu bu. Sürekli Öcalan’a elimizin altında araç, köylü kafalı bir adam, biz bunu kafalar PKK’ye silah bıraktırırız ucuzluğuyla yaklaştılar. Yanıldıkları nokta buydu.”
Son Türk yurdunun Kürtler tarafından ele geçirilmesine az kaldı
Demirtaş, yaratılan bu çatışma ortamının sadece seçimi hedeflemediğini belirtti. “Onun (Erdoğan) için aslolan seçimdi, ama bunu stratejik bir devlet kararına dönüştürdü” dedi. Demirtaş’a göre seçim öncesi verilen stratejik devlet kararı, Milli Güvenlik Kurulu’nda da görüşüldü “Milli Güvenlik Kurulu’nda şöyle bir kararlaşma yaşandı: HDP farklı bir ivme ve motivasyon yakaladı ve bu gidişle bu oy artış ve nüfus artış hızı alt alta toplandığında, iki seçim olmasa üçüncü seçimde iktidardalar… Cumhurbaşkanı’yla ortaklaştıkları nokta budur. 7 Haziran seçimlerinin devlet tarafından tanınmamasının nedeni budur. Şöyle denildi kabaca söylüyorum, MGK’yı dinlemiş falan değilim. Ama okuduğumuz, gelen bilgilerden toparladığımız şey bu. Şöyle deniyor, ‘Son Türk yurdunun Kürtler tarafından ele geçirilmesine az kaldı’. Dolayısıyla bunu engellememiz lazım. Devletin bütün birimleri buna ikna edildi. Ordusu, polisi… Cumhurbaşkanı tarafından yapıldı bu. Devlet kararına dönüştürüldü. Müzakere süreci bitirildi. Savaşa geçildi. HDP hedefe koyuldu. Tekrar seçim kararı alındı ve 1 Kasım’da arzu ettikleri siyasi sonucu çıkardılar, şimdilik. Ama bence çok daha büyük bir rüzgar ektiler.” Bir soru üzerine Demirtaş, barış umutlarının ‘Erdoğan’a bağlı olmadığını’ da sözlerine ekledi.
Demirtaş 1 Kasım öncesi defalarca güçlü silah bırakma çağrıları yaptığını hatırlattı: “PKK’ye çağrı yaptım. Bölgeye ziyaretlerde ateşkes, elinizi tetikten çekin çağrısını tekrarladım. Öz yönetim ve hendek olan ilçeleri kapsıyordu gezilerimin tamamı. O çağrılar Ankara’da ‘u dönüşü’, ‘geri adım’, ‘korktu’ gibi yankılandı. O çağrıların güçlendirilmesinin yolu hükümetin, medyanın destek vermesinden geçiyordu. 30’dan fazla toplantı ve çağrı yaptım bizzat ben. Her çağrı hakaretle karşılanırsa etkisi bu kadar olur. Ama buna rağmen eksik görülüyorsa ben buna da saygı duyuyorum. Haklılık payı vardır demek ki. Biz de sorgulamak ve gözden geçirmek zorundayız demek ki.”
Kürtler inancını yitirdi
Demirtaş’a göre Kürtler’e “hendek kazdıran” ortamı da 7 Haziran sonrası hazırladı: “7 Haziran seçim sonuçlarına yaklaşım inanılmaz bir kırılma yarattı. Bugün hendekleri kazdıran barikatların kurulmasına neden olan şey odur. Demokratik siyasete Kürtler tam inandılar, güç verdiler, silah bitiyor dediler ama bir anda başka bir moda geçti Türkiye Cumhuriyeti Devleti.”
“Demokratik siyasetle çözüm mümkündür. Bunu görebilir ya da gösterebilirsek Kandil’i ikna edebiliriz” diyen Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama bugün burada hiçbir şey yok. Öldürülüyor insanlar. Kandil’e gittiğimde ne anlatacağım? Demokratik siyaset zerre kadar umut vermiyor. Biz eksiklerimizi kabul edelim, yapamadıklarımızı teslim edelim fakat hükümet de buna hiç fırsat vermiyor, çünkü savaşmak, bir güvenlik sorunu yaratmak, bu kaygıyla tabanını bir arada tutmak istiyor ve işe de yaradığını görüyor.”
Öcalan da başkan yaptırmaz
Demirtaş, Öcalan’ın, Başkanlık sistemine dair, basında yer alan İmralı Tutanakları’ndaki görüşlerinin de yanlış anladığını belirtti: “Hiçbir zaman ne bizim ne de Öcalan’ın gündem maddeleri arasında başkanlığı tartışmak yoktu. Üç, dört saat toplantı yapıyorduk. Gündemler arasında 5-10 dakikalık başka sohbetler yapılıyordu. Başkanlık da öyle bir sohbette gündeme geldi. ‘Öyle görünüyor ki Tayyip Bey başkan olmayı çok istiyor, biz demokratik sistemde karşı çıkmayız, Tayyip Bey’in başkanlığına da karşı çıkmayız, ama bize tek adamlık veya otoriter bir sistem dayatırlarsa buna en çok bizim direneceğimizi yine onlar bilir’ dedi. Cümle böyledir aslında. Öncesi sonrası da birleştirilince daha iyi anlaşılır. AKP’den ya da devlet heyetinden ne kendisine bir başkanlık önerisi fikriyatı gitmiştir ne de kendisi bu konuda resmi bir cevap vermiştir. O yüzden bu konuda Abdullah Öcalan’la bir fikir ayrılığımız yok.”
AKP’den gelen İmralı açıklamalarının tamamen manipülasyon olduğunu, bu konuda kendilerine bilgi verilmediğini ifade eden Demirtaş, “Açıklamalar iyi niyetli değil. Abdullah Öcalan, Adalet Bakanlığı’na bağlı özel bir hukukla işletilen bir cezaevinde tutuluyor. Devlet yetkilileri istediği zaman gider kendisiyle görüşür. Ama bir devlet yetkilisi de gidip görüştüğünde bunun adı müzakere olmaz. Görüşme var mı yok mu bilmiyorum. Ama öyle bir görüşme olmuşsa bile bunu ‘Devlet Öcalan’la görüşüyor’ diye sunmak tam olarak manipülasyon. Galip Ensaroğlu nereden çıkarıyor bilmiyorum. Görüşme ‘Biz müzakere sürecini başlattık ve heyetimiz görüşüyor’ denerek olur. İkincisi Öcalan’ı korumaya çalıştığımız için bunu yapıyor diyor. O zaman ben kendisine saygı duyuyorum. Bu kadar Apocu olduklarını bilmiyordum. Devam etsin. Fakat dışarıdaki insanlardan hele Öcalan’dan akıllı olduklarını düşünmesinler. Defalarca Öcalan’ı kandırmaya çalıştılar her seferinde sert duvara çarptılar.” Düşürülen Rus uçağına ve bunun sonuçlarına ilişkin de konuşan Demirtaş, Türkiye’nin, "yeniden şekillenen Suriye'de kendilerinin hesaba katılmadan karar alınmayacağını göstermek için Rus uçağının düşürüldüğünü söyledi. Daha önceki ihlallerde uçak düşürülmedi, bu kez de çeşitli şekillerde yapılan uyarılarla bu olayın önlenebilirdi, dedi. Demirtaş, "İyi bir politika yürütemiyorlar. Her halükarda biz gerilim taraftarı değiliz. Şu anda gereksiz veya Türkiye'ye kazandırmayacak yeni bir gerilim başlığımız oldu" diye konuştu.
Hareket eden her şeyi vuruyorlar
“Olağanüstü bir dönem yaşanıyor. 1980’lerle kıyaslayabiliriz. PKK ilk çıktığında devlet, ‘Üç beş çapulcu, bunları temizleriz’ diye yaklaşıyordu, şimdi devlet ilçelere bu şekilde yaklaşıyor. Oysa artık yeni bir durum var. Ama devlet maliyeti ne olursa olsun bu durumu içine sindiremiyor. Yazılıp çizildiğinden çok daha ağır bir şiddet kullanılıyor. Bir şehir savaşı yürüyor.
90’lardan daha sert. 90’larda hiç böyle bir şey yoktu. Şehirlerde infazlar vardı, işkence gözaltı sokakta adam öldürmeler. Ama bir ilçenin tamamının hedef haline geldiği saldırılar hiç yapılmadı. Ev ev, sokak sokak tarıyorlar. Hareket eden her şeyi vuruyorlar. Bir PKK’li avına çıkılmıyor. Hareket edeni öldürüyorlar. Dün Derik’te 15 PKK’li öldürdük diyorlar, ama benim aldığım bilgide ölen PKK’li yok. Ne yapmak istedikleri belli değil.”
“Tümüyle bir kopuş var. İsrail’in Filistin’e girdiği ruhla operasyonlar yapılıyor. O ilçelerde devlet zaten itibarsızlaşmıştı, ama şu anda devlet diye bir şey yok artık. Devletin silahla sağladığı bir otoritesi de yok artık. Bu yeni bir durum.”
IŞİD’in Türkiye’deki hedefi muhalifler
“IŞİD’le yeterince etkili bir mücadele yürütülmediğini dünya görüyor. IŞİD’le ortak iç yapmaya çalışan herkes zarar görmeye devam edecek. El Nusra ve Ahrar’uş Şam’ı çok fazla desteklediler. Dolaylı olarak IŞİD desteklendi. IŞİD resmi olarak Türkiye’ye karşı eylem yapmıyor. Türkiye’de muhaliflere karşı yapıyor. Bu durum çok rahatsız edici bizler açısından. Hükümet kendi çıkarlarına daldırmayan bir IŞİD’i tehdit olarak görmüyor. Hükümet bir taşla birçok kuş vuruyor. Tüm dünyaya IŞİD mağduru olarak tanıtıyor kendini oysa vurulan, hedef alınan, mağdur olan, arkasından suçlanan da biziz. Hükümet bu işten sürekli kârlı çıktığını düşünüyor ama çok tehlikeli bir iş.”
Kemal Bey'le bir çok konuda hemfikiriz
“Önümüzde bir kongre süreci var, parti programını ve parti yönetimi gözden geçirilecek. Siyaseti somut proje ve önerilerle hem parlamentoda hem dışarıda yönlendirebilecek inisiyatif alabilecek aktif politikaya doğru yönlendirmemiz gerekecek. Diğer partilerle de özellikle CHP’yle tüm bu konuları tartışmak isteriz. Kemal Bey’le daha önceki bir araya gelişlerimizde bu konuyla ilgili görüş alışverişi yapmıştık. İttifaktan bahsetmiyorum ama Kemal Bey’le bir çok konuda hemfikiriz. Muhalefetin bazı konularda beraber hareket edebilmesi lazım. Bir demokrasi bloku gibi hareket edebilmeliyiz. Bu AKP için de geçerli, AKP Parlamentoya yarın bizim ilke ve programımızla uygun tartışılabilecek değerli bir teklif sunsun, oturup konuşuruz memnuniyetle. Hayırcı muhalefet AKP’yi çok besledi.”
(Kaynak: Birgün / Cihan Keyif)