Ayın 20’sinde SAMER gazetecileri, akademisyenleri, ilahiyatçıları bir araya getirdiği bir konferansta İslam Devleti çerçeve metnini tartışacak. Metin, uluslararası İslami Cihad Hareketleri’ni yakından tanıyan ve şu an SAMER Ortadoğu masasını yöneten Muhammed Cihad Ebrari tarafından kaleme alındı ve hem İD üzerine ortaya çıkan uluslararası yayınlardan, hem İD’nin internet ve yazılı yayınlarının takibinden, hem de saha çalışmaları ve mülakatlardan yararlanılarak hazırlandı. Rapor, İD’nin Sovyetler Birliği-Afganistan savaşına dayanan geçmişini anlatıyor. El-Kaide İD’nin köklerini oluşturuyor ve El-Kaide’nin Afganistan topraklarında örgütlenişi, kurduğu ittifaklar ve küresel cihad ideolojisinin oluşuşunun yanı sıra, çeşitli liderlerin örgütü biçimlendirişi rapora konu oluyor. Rapordan anlaşılıyor ki, Amerika’nın Irak saldırısı ve El-Kaide’nin uluslararası dolaşımının ve hareketliliğinin önünün kesilmesi örgütü zorlasa da, Irak işgali, Irak’a geçen örgüt için önemli bir nefes alma olanağı sağlıyor. El-Kaide’nin Irak kolu, yer tutmak, yer ele geçirmek ve yerel nüfusa sızmak konusunda kendini geliştirirken, yavaş yavaş Afganistan merkezinden kopuyor ve İslam Devleti olarak kendini yeniden tanımlıyor.
Elbette bu sırada İD, bir yandan çeşitli istihbarat örgütleri ve ulusal güçlerle ortak hareket edip onlara eklemleniyor. Bir yandan da onları kendi planları çerçevesinde yönlendirmeye çalışıyor. Birbirlerini kullanıyor, birbirlerinden besleniyorlar.
Raporun ikinci kısmı İD’nin ideolojik ve toplumsal altyapısını anlatıyor. Batı güçlerinin ve bölgedeki hükümetlerin Ortadoğu’yu yönetmek için kurdukları mezhepçi sistemler, bu coğrafyadaki kadim hafızaları ve düşmanlıkları tetikleyerek IŞİD’in derinleşebileceği bir ortam sunuyor. Üstelik işin ilginç yanı IŞİD’in toplumsal derinleşmeye kavuşurken ciddi bir kadın katılımı ve desteğinden faydalanması. Yeni döneminde çeşitli kentleri kontrol ederek ilerleyen IŞİD, El-Kaide’den farklı olarak kadınlara ve ailelere yaşam alanları sunuyor ve sadece bir savaş örgütü olma kimliğinden çıkarak toplumsallaşıyor. Buralara hizmet getirerek Sunni halkın onayını kazanıyor.
Ekonomik açıdan bakarsak IŞİD’in her anlamda neoliberalizmin bir ürünü olduğunu görmek mümkün. Bütçesi, büyük oranda ganimetler, köle pazarları, arkeolojik eserlerin parçalanarak satılması, petrol kuyuları ve başka kaynaklar çevresinde konumlanarak sağlanıyor. Böylelikle İD, neoliberal kapitalizmin tekrar canlandırdığı ilksel birikim biçimlerinin en önemli aktörü oluyor. Üstelik bu ilksel birikim biçimlerini, yine Emevi ve Osmanlı döneminin pratiklerinin hafızalarına dayandırarak, onlara bir eskilik, bir kültürellik, bir büyülülük hali yüklüyor. IŞİD’in devlet olma arzusu, ölme ve öldürme hallerini sergilemesi, ağır silahları ve ona atfeden anlaşılmazlığı, insanlık dışılığı ve akıl ermezliği de bu büyülü hali yeniden üretiyor.
Rapor, tüm uluslararası çıkar odaklarının kendi hegemonyasını kurmaya çalıştıkları ve kendini hem IŞİD içinde hem IŞİD’e karşı konumlandırarak şekillendirmeye çalıştıkları Ortadoğu coğrafyasının hem çetrefilliği, hem de potansiyeli hakkında önemli bilgiler içeriyor. Ortadoğu Arap baharı ile birlikte, sömürgeciliğin, cinsiyetçiliğin, mezhepçiliğin, milliyetçiliğin ve devlet baskısı içinde yepyeni bir hakikat doğurdu. Ne yazık ki bu hakikate İD el koyuyor ve ahlaksız, etiksiz bir hale getiriyor. Bu hakikate ihaneti örgütlüyor. Bu şekilde bakarsak kuvvetle, Avrupa’da komünist hareketlerin karşısında dikilen faşizmin, eşitlik, adalet, dostluk, özgürlük hakikatlerine el koyuşunu çağrıştırıyor.
(Özgür Gündem – 05 Aralık 2014 – Nazan Üstündağ)