KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “PKK amasız silah bırakmalı” çağrısıyla ilgili olarak “Sadece o çağrı yapmadı. Bu çağrıyı biz değerli buluyoruz. Bize göre, ne Türkiye ne de biz bu sorunu silahla çözebiliriz” diye konuştu. Die Welt’ten Yücel Deniz‘e konuşan Bayık, “Bundan sonra tek taraflı ateşkes olmayacak” diyerek ateşkes şartlarını şöyle sıraladı:
“Devlet de resmi olarak ateşkes ilan etmeli. İki tarafta da ateşkesi gözleyen izleme komitesi oluşturulmalı. Müzakereler özgür ve eşit şartlarda sürdürülmeli ve Önder Apo müzakere başı olarak kabul edilmeli. Arabuluculuk yapan üçüncü bir taraf lazım. Bütün operasyonlar durdurulmalı, son dönemde gözaltına alınanlar serbest bırakılmalı. Yoksa, Türkiye’nin yarın tekrar her şeyi inkâr etmeyeceğine nasıl güvenelim?” Bayık, Washington tarafından yalanlanan “ABD ile görüşüyoruz” açıklamasının da arkasında durarak,” ABD, Türkiye’yi IŞİD’e karşı savaşa katmak istiyor ve bu yüzden diplomatik bir dil kullanarak hassasiyetlerini dikkate alıyor” ifadelerini kullandı.
Yücel Deniz’in Cemil Bayık’la yaptığı ve Türkçesi Birgün’de yayımlanan söyleşi şöyle:
Türkiye, dört hafta önce hem IŞİD’e hem PKK’ye karşı operasyon başlattı. O zamandan beri IŞİD zayıfladı mı?
Aslında IŞİD büyük darbeler yemişti. Türkiye’nin PKK’ye saldırmasının nedenlerinden biri, IŞİD’i korumaktır. Türkiye IŞİD’le savaşmıyor.
Savaşmıyor mu?
Kesinlikle. Erdoğan Ortadoğu’da egemen olmak istiyor, halife olma peşinde. IŞİD, Rojava’daki Kürtlere ve Esad’a karşı Sünni cephenin parçası. IŞİD, Erdoğan için sadece bir araç değil, ideolojik yakınlığı da var. Türkiye’ye baskı çok artmıştı, Türkiye itibarı için bir şeyler yapmak zorundaydı.
Ama IŞİD daha yeni Türkiye’ye karşı tehditler içeren bir video yayınladı.
IŞİD o videoda, Türkiye’nin bir yandan PKK, diğer yandan ‘haçlı seferliler’ tarafından kuşatıldığını söylüyor. AKP de neredeyse kelimesi kelimesine aynı şeyleri söylüyor. IŞİD Erdoğan’a sahip çıkıyor; Türkiye’yi aynı düşmanlara karşı uyarıyor.
Ateşkesi kim bozdu?
Erdoğan. Bu savaş, öyle söylendiği gibi iki polisin Ceylanpınar’da vurulmasıyla başlamadı. 5 Nisan’dan sonra Önder Apo ile bütün ilişkileri kestiler. Erdoğan atılan tüm adımları yok saydı: “Müzakere yok, taraf yok, Kürt sorunu yok” dedi. Ondan sonra gerginlik siyasetiyle seçimleri kazanacağını düşündü. Gerillanın Amed’deki HDP mitingindeki katliama cevap vereceğini tahmin etti. Bunu, seçimleri iptal etmek için bahane olarak kullanacaktı. Ama biz, o tuzağa düşmedik. Seçimlerde HDP, Erdoğan’ın başkanlık hayallerini suya düşürdü ve AKP’yi iktidardan düşürdü. İntikam olarak seçimlerden sonra saldırılar devam etti.
Ceylanpınar’daki polis cinayetini PKK mi yaptı?
Hayır. Kendine ‘Apocu’ diyen grup yaptı.
Cinayeti kınamadınız ama…
O kadar saldırı olduğunda onu kınamak, aleyhimizde sonuçlara yol açabilirdi.
Ama şimdi savaşa girdiniz.
Biz savaşa girmiş değiliz. Sadece misilleme hakkımızı kullanıyoruz.
Geçen hafta Silvan gibi bazı şehirlerdeki görüntüler savaş manzarasıydı…
Orada halk, devletin saldırılarına karşı kendilerini amatörce korumaya çalışıyor. Devlet, buna elindeki tüm gücüyle karşılık veriyor. Bu yüzden devleti uyardık: Eğer siz bu halkın üzerine böyle giderseniz, biz gerillaya şehirlere girmesi talimatını vereceğiz.
Yani savaşa gireceksiniz, öyle mi?
Türkiye bu siyasete ısrar ederse, gerilla savaşa girebilir. Ama bizim istediğimiz bu değil. Çünkü biliyoruz ki, bu operasyonun esas hedefi HDP projesini boşa çıkarmak.
Nasıl yani?
Türkiye’nin imha ve inkâr siyasetiyle tüm kimlikler yok olmak üzereydi. En son Kürtler kalmıştı. Ama Kürtler direndi ve kendileriyle birlikte diğer kimlikleri de canlandırdı. Sonunda, yok edilmek istenen bütün kimlikler parlamentoya taşındı. Şimdi Erdoğan, seçim hiç yapılmamış gibi davranıyor ve erken seçimde baraj altında kalması için HDP’yi karalıyor.
HDP’nin önem kazanması, PKK için bir önem kaybı değil mi?
HDP’den rahatsız olsaydık, seçimlerin gerçekleştirilmesi için o kadar çaba göstermezdik. HDP’yi ortaya çıkartan, PKK’nin mücadelesiydi. Önder Apo, Kürt sorununun ve ülkenin diğer sorunlarının çözülmesi için Kürtleri, solcuları, demokratik güçleri parlamentoya çekti. HDP’nin görevi budur. Bu yüzden, HDP’siz çözüm olamaz.
“Misilleme hakkımız” dediğinizle HDP’ye zarar vermiyor musunuz?
Hayır. Tayyip Erdoğan’ın hesabı şuydu: “Ben saldırabilirim ve PKK bunun karşısında duramaz. Dursa da, bunu Kürtlerin aleyhinde kullanabilirim.” Yani hem HDP’ye karşı, hem de IŞİD’le mücadelesi sayesinde uluslararası alanda iyi bir imaj elde etmiş PKK’ye karşı. Bizi tuzağa çektiğini düşünüyor. Yanılıyor.
Gayet başarılı bir plan…
Hayır. Çünkü Erdoğan’ın neden PKK’ye saldırdığını herkes anladı. Ama bir süreç başlattı. Erdoğan Meclis’i hiçe saydığı için, halk yerel demokrasiyi inşa etmeye başladı.
Selahattin Demirtaş her iki tarafı ellerini silahtan çekmeye çağırdı.
Sadece o değil. Biz, bütün bu çağrıları değerli buluyoruz. Çünkü biliyoruz ki, artık ne Türkiye ne biz sorunları savaşla çözemeyiz. Biz, şimdiye kadar sekiz defa tek taraflı ateşkes ilan ettik, sonunda gerillayı geri çekmeye başladık. Ama devlet, bizi önce oyaladı ve sonunda çözüm süreci kapsamında atılan tüm adımları inkâr etti.
Ateşkes ilan etmeniz için ne olmalı?
Bundan sonra tek taraflı ateşkes olmayacak. Devlet de resmi olarak ateşkes ilan etmeli. İki tarafta da ateşkesi gözleyen izleme komitesi oluşturulmalı. Müzakereler özgür ve eşit şartlarda sürdürülmeli ve Önder Apo müzakere başı olarak kabul edilmeli. Arabuluculuk yapan üçüncü bir taraf lazım. Bütün operasyonlar durdurulmalı, son dönemde gözaltına alınanlar serbest bırakılmalı. Yoksa, Türkiye’nin yarın tekrar her şeyi inkâr etmeyeceğine nasıl güvenelim?
Üçüncü taraf kim olabilir? ABD mi?
Bunu defalarca önerdik.
ABD ile ilişkiniz var mı?
Var.
Amerikan hükümeti bunu yalanladı…
ABD, Türkiye’yi IŞİD’e karşı savaşa katmak istiyor ve bu yüzden diplomatik bir dil kullanarak hassasiyetlerini dikkate alıyor.
ABD, PKK’ye karşı operasyonu onayladı mı?
Açıkça söylemiyorlar ama Amerika yeşil ışık yakmasaydı bu operasyonlar olmazdı. ABD, IŞİD’e karşı en etkili Kürt özgürlük hareketinin savaştığını biliyor. Uluslararası koalisyonda hem Türkiye’ye, hem PKK’ye ihtiyacı var. Çelişki bundan kaynaklanıyor.
Kalıcı bir çözüm nasıl olur?
Türkiye önce bir Kürt sorununun var olduğunu kabul etmeli. Erdoğan da hep ‘Kürt kökenli vatandaşların sorunlarından’ söz etti, hiçbir zaman bir halkın özgürlük sorunu olarak ele almadı. Kürt sorunu anayasal güvence altına alınmalı. Kürt kültürü üzerine baskı sona ermeli, Kürtçe eğitim dili kabul edilmeli ve Kürtler yerel yönetimleriyle kendilerini yönetebilmeli.
Tüm bunlar olsa, silahları teslim eder misiniz?
Silahlı mücadeleyi bırakmak ve silahları teslim etmek ayrı şeyler. Kürt sorunu çözülmedikçe, IŞİD tehlikesi sürdükçe, kimse bize silahları teslim etmeyi dayatamaz. Biz sadece Kürtler için savaşmıyoruz. IŞİD’e karşı savaşmak, insanlık için savaşmak demek.