Artvin’i etkisi altına alan şiddetli yağmur sel oldu Hopa, Arhavi ve Borçka’yı vurdu. Artvin Valisi Kemal Cirit’in açıkladığına göre Borçka’da metrekareye 161,7 kilogram yağış düştü. Arhavi’de metrekareye 128 kilogram yağış düşerken, Hopa’ya 255 kilogram yağış düştü. İlk belirlemelere göre, Hopa merkez Orta Mahallesi’nde çöken bir evde 3, Yoldere köyünde 3, Yeşilköy’de enkaz altında 1 olmak üzere 7 insanımızı sele verdik. Vali’nin açıklamasına göre Hopa merkezinde 1 çocuk hala kayıp. 17 kişiyse yaralı. Hopa Belediye Başkanı Nedim Cihan felaketi, “Yaşadığımız sel ve heyelan ilçemiz için son 50 yılın felaketi diyebiliriz” sözleriyle duyurdu.
Karadeniz üzerinde dolaşan kara bulutlar yeni değil. İlk HES ve maden projelerinden, özellikle de Karadeniz Sahil Yolu’ndan beri Karadeniz’in doğal dengesine karşı pervasız bir savaş başlatılmış durumda. Karadeniz’in doğal yaşamına hançer gibi saplanan projelere karşı yıllardır mücadele yürüten Çevre Mühendisleri Odası’na Sol.Org’dan Serdar Nazım Yüce yaşanan sel felaketi hakkında sorular yöneltti. Sorulara TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Başkanı Mert Güvenç yanıt verdi. Güvenç sözlerine “Sanırım bugünler yaşanmasın diye hayatını kaybeden hocamız Metin Lokumcu’yu anmadan başlamak haksızlık olur” diyerek başladı…
Karadeniz’in coğrafik yapısı bu tür afetlere açık mıdır?
Heyelan konusunda, Karadeniz yapısı gereği tehlikeli bir bölgedir. Karadeniz’e gittiyseniz zaten bunu gözlemlemişsinizdir.
Peki, önlenmesi ya da hasarın en aza indirmesi için alınabilecek önlemler neler?
Bu gibi zaten riskli olan bölgelerde zeminin yapısını bozacak müdahalelerden kaçınmak gerekirken, son yıllarda bu felaketi hızlandırmak için herkes elinden geleni fazlasıyla yaptı. Karadeniz’e ait ne varsa rant uğruna pervasızca saldırıldı. Yani işin özü bugün yaşadığımız felaketin büyük bir kısmı insan eliyle yaratılmıştır.
Karadeniz Sahil Yolu’ndan, ilk HES ve maden projelerinden bu yana bölgeyi değerlendirmeye alırsak, bir çevre mühendisi olarak bölgenin bu sürecini ve bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?
Sahil yolu ve HES’ler ile ilgili görüşümü detaylı olarak birazdan belirteceğim. Maden projeleri bu oranda büyük bir felakete tek başına neden olamaz. Genellikle bulunduğu alana -Kütahya sürecinde olduğu gibi bir kimyasal bulaşma olmaması durumunda- kısmi olarak ama geri dönüşü imkansız zararlar verir. Bundan sonrası için bir şeyler söyleyebilmek, için bu felaketin boyutlarını, sonuçlarını ve verilerini incelemek gerekiyor. Fakat ekosistemde yaratılan tahribatın sonuçlarının kısa vadede düzeltilemeyeceğini şimdiden söyleyebilirim. Bu şekilde devam ederse Karadeniz’de çok daha büyük felaketlerin olacağından kimsenin şüphesi olmasın.
13 yıllık AKP iktidarının bu felaketteki sorumluluğu ne sizce?
AKP’nin en büyük hatası “en iyisini ben bilirim, sizden öğrenecek değiliz” söylemi. Bunu hayatımızın her alanında görüyoruz ve yaşıyoruz. Siz neden her şeyin en iyisini biliyorsunuz? Bu işin uzmanları var, bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları var. Herhangi bir maddi kazanç beklemeden sizlere görüş ve önerilerini sunacak aydın insanları var. Birde onlara sorsana bakalım en iyisini kim biliyor. Bu söylem AKP nin 13 yıllık iktidarının ana fikridir. Karadeniz’in tüm sahilini doldurup yol yapacağım diyorsun. Biz de ortalama bir akla sahip her insanın soracağı soruları soruyoruz. Dereler nasıl denizle buluşacak, sahil şeridinin ekosistemini nasıl planladınız? diye sorunca bize patlıyorsun. Bu soruları sormak için çevre mühendisi olmaya ya da işin uzmanı olmaya gerek yok. İlkokul seviyesinde coğrafya bilgisi yeterli.
‘AKP BU FELAKETİN EN BÜYÜK SORUMLUSU’
Tüm uyarılara rağmen bildiğini okuyan, her şeyi en iyi bildiğini söyleyen AKP bu felaketin en büyük sorumlusudur. Planlayanlar onlar, tüm uyarılara rağmen yapanlar onlar ama bir sıkıntı yaşandığında sorumlusu yok.
Bizim açımızdan karar veren, onay veren, gerçekleştiren ve savunan herkes sorumludur. Son 13 yıllık dönemde bu saydıklarımın hepsi AKP iktidarının elinde olduğu için çevre felaketlerinin de baş sorumlusu AKP dir.
‘YAŞANANLAR CİNAYET VE KATLİAMDIR’
Bu açıdan, bir felaket ve sonrasında oluşan bir “cinayetle” karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Yaşananları insanlar için cinayet, çevre açısından katliam olarak tanımlayabiliriz.
Sahil Yolu ve HES projelerin yaşanan katliama etkisi nedir?
Sanırım bu iki konunun üzerinde özellikle durmakta fayda var. Ben sizlere tarihsel sırasına göre anlatayım. AKP iktidarının ilk yıllarında sonradan sıkça karşılaşacağımız bir durum yaşandı. Bir anda Karadeniz’in tamamını bağlayan bir yol fikri ortaya atıldı ve ortada proje yokken fikir tartışılmaya başlandı. Fikir çok güzel ama projeye bakmak gerekli, sonuçta bu yolu yapmanın birden çok farklı yöntemi var. Projesi bir açıklandı, Doğu Karadeniz’in tamamının sahil şeridi doldurulacak ve yol yapılacak. Bırakın teknik değerlendirmeleri, analizleri akla mantığa sığmayan bir yöntem. Biz eleştirilerimizi şu sorularla dile getirdik:
‘SORUMLULAR HİÇBİR ZAMAN BULUNAMADI’
Bu sorulara aldığımız cevap ise “bunlar, bazı çevreci tipler, ülkenin gelişmesini istemeyenler vs.” oldu. Bildiklerini okudular ve yol yapıldı. Bizim çekincelerimizin hepsi ilerleyen dönemde yaşandı ve sorumlusu hiçbir zaman bulunamadı… Kısa bir zaman sonra bir anda gündem Türkiye’nin enerji açığına kilitlendi. Her kanalda, yazılı basında, radyolarda Türkiye’nin enerji açığı konuşulmaya başlandı. Biz kendimizi sorgulamaya başladık, kaçırdığımız bir şeyler mi var, nereden çıktı bu enerji ihtiyacı?
Nüfus normal seyrinde artıyor, sanayi üretiminde patlama yaşanmadı bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? Bu gündeme dair şu soruları sorduk:
Haliyle bu sorulara da herhangi bir cevap alamadık. Derken, bu enerji ihtiyacını karşılayacak harika bir fikir açığa çıktı; Hidro Elektrik Santral yani kısaca HES.
‘OLMAYAN DEREYE HES LİSANSI VERİLDİ’
Okullarda bizlere HES’ler temiz enerji kaynağı olarak öğretildiğinden bizim için sevindirici bir haber olduğunu düşündük ama AKP iktidarının bu kadar çevreci bir çözüm bulmasına da şaşırdık. İş uygulama aşamasına gelince acı gerçeği hepimiz gördük. HES’ler mantar gibi çoğalmaya başladı. Her derenin üzerine sayısız HES lisansı verildi. Hatta iş o kadar çığırından çıktı ki, eskiden dere olan fakat doğal ya da yapay sebeplerle yönü değişmiş ve artık orada olmayan derelere bile lisans verildi. Neredeyse hiçbir başvuru olumsuz sonuçlanmadı.
Bu lisanslar verilirken Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri doğru işletilmedi. Bir HES projesine ÇED hazırlanırken, o derede sadece o HES varmış gibi değerlendirildi. Bir dere üzerinde 10 tane HES olsa bile her biri tek tek değerlendirildi. Bir kaynaktan çıkan derenin üzerine 10 tane HES lisansı verilmesi zaten yeterince anlamsızken, birde kümülatif etkilerinin değerlendirilmemesi tam bir doğa katliamı ile sonuçlanmıştır.
İşin bizler açısından daha yaralayıcı olan kısmı, kitaplarını okuduğumuz, derslerine girdiğimiz hocalarımızın bu projelerde danışman, uygulayıcı hatta onay veren bakan olarak karşımıza çıkmış olması.
HALA YEŞİL YOL DİYORLAR
Sonuç olarak HES projeleriyle yatakları değiştirilen dereler, HES lere daha fazla su taşıyabilmek için kurulan regülatörler bugün yaşanan felaketin tetikleyicisi oldu. Bunlara ek olarak yapılaşmanın yanlış alanlara yapılması felaketin etkilerini artırdı. Mevcut iktidar bu felaketlerden ders almak bir kenara, doğa katliamına daha da hız vererek Yeşil Yol çalışmalarını devam ettirmektedir. Bu yanlıştan bir an önce vazgeçilmelidir.
Peki bunca felakete rağmen “HES’ler enerji sorununu çözdü mü” diye soracak olursanız, bugünlerde inşaatı süren nükleer santral projesine bakmanızı öneririm. Biz yine karşı çıkıyoruz, birileriyse bizi yine “paralelci, vatan haini, yabancı ülkelerin piyonu, ülkenin süper güç olmasını engellemeye çalışan ajanlar vs.” olmakla suçluyor.