Robert William Komer… Amerikalı asker olan Komer 2. Dünya savaşında Vietnam’da görev almış ve adı ölümle anılır olmuştur. Kimine göre 20 bin kimine göre ise 70 bin insanın ölümüne sebep olmuş ve birçok insanlık dışı faaliyette bulunmuştur. Komer bu sebeplerle “Vietnam Kasabı” olarak da anılır.
Komer, savaş sonrası CİA adına çalışmış, burada Ulusal Güvenlik Danışmanlığı yapmıştır. Türkiye’ye büyükelçi olarak atandığı sırada Amerikan aleyhtarlığı doruk noktasındaydı. Büyükelçi Komer, daha Türkiye’ye adımını atar atmaz bu aleyhtarlığı fiziki olarak hissedecektir.
Komer’in 28 Kasım 1968 yılında İstanbul Yeşilköy’de bulunan Atatürk havalimanına geleceğini duyan devrimci öğrenciler oraya gider ve Komer’i protesto eder. Bu sırada polis ile çetin çatışmalar gelişir. Bu günden itibaren Vietnam Kasabı’nın gelişi sol camiada hararetli karşı çıkışların merkezine oturur. Komer’e karşı birçok kampanya başlatılır ve Komer’in Türkiye’ye gelişi bir ihanet olarak ilan edilir.
Elbette aynı zamanda misyoner görevi bulunan Komer, Amerikan aleyhtarlığının merkezi ODTÜ’ye politik bir ziyarette bulunması beklenmeyen bir şey olmayacaktır. ODTÜ rektörü Kemal Kurdaş ABD büyükelçisini çıkabilecek olası bir çatışma ortamı sebebiyle olabildiğince erteler. İşin ucunda 5 yıllık 7 milyon 700 bin dolar hibe varken ABD aleyhtarı gözükmek istemeyen Kurdaş, Komer artık doğrudan davet beklemeden kendini davet ettirince 6 Ocak 1969 gününde ODTÜ ziyaretinde anlaşırlar. Yapılacak ziyaret ince bir titizlikle dekanlardan bile gizlenerek planlanmış ve son ana kadar kimin geleceği çetin bir sır olarak kalmıştır.
6 Ocak günü geldiğinde Komer, öğlen 12:00 sularında Cadillac arabasıyla rektörlüğe gelir. İçeriye girince Komer, şerefine verilen ziyafete başlarlar. O sırada rektörlükten geçen Mustafa Yalçıner arabayı fark eder ve yurtlara doğru bir hışımla gider. Yolda Hüseyin İnan’ı gören Yalçıner, gördüğü Büyükelçi arabasını anlatır. Bunu üzerine Hüseyin onu yurtlara gönderir ve rektörlüğe gider. Diğer tarafta Barakalardaki Sosyalist Fikir Kulübü odasında otururken Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı ve birkaç kişi daha İranlı bir öğrencinin gelip “Komer burada!” ikazına zor inansalar da yollanıp rektörlük önüne giderler.
Komer geleli 20 dakika bile olmamıştı ki devrimci öğrenciler arabanın başında toplanmaya başlar. ABD bayraklı elçilik arabası ODTÜ içinde öylece dururken devrimci öğrenciler bir şeyler yapmanın gerektiğine varıyorlar ve farklı birçok fikir teatisinde bulunuyorlar. Çamur atmak hafif kalırken hiçbir kuvvet arabanın camlarını kıramıyordu. Bunun üzerine basketbol potasını kullanmayı akıllarına getiren devrimciler bununla arabayı ters çevirirler. 15 kişiyle başlayan hareketlilik 100 – 150 kişiye dayanmıştı ve bu yalnızca 20 dakika içerisinde olmuştu.
Kemal Kurdaş’ın ve dönemin Sosyal Demokrat Öğrenci Birliği Başkanı İskender Odabaşıoğlu’nun engellemelerine rağmen protesto dinmemişti. Araba ters dururken benzin deposu sızdırmaya başlar ve o anda camını kıramadıkları Cadillac’ın akıbeti bambaşka bir yöne evrilecekti. Devrimciler benzinin aktığını görünce yakma fikriyle dolarlar. Tam bu sırada Hüseyin İnan, Sinan Cemgil’in atkısını alıp benzine sürdükten sonra ateşe verir ve Cadillac yanmaya başlar. Kitle “Yankee go home!”, “kahrolsun Kurdaş, kahrolsun Komer” sloganları atıyordu. Halaylar, alkışlar eşliğinde bütün ODTÜ öğrencileri bu eylemi sahiplenmişlerdi. O sırada ziyafetin başından kalkan Komer ve Kurdaş arabanın yanışını an be an izliyorlardı. Hatta rektörlükte ders çalışan Recep Aysayar arabanın yanışını filme alan bir Amerikalının da olduğunu ifade eder. Kim bilir belki yıllar sonra bozuma uğrayacak Amerikan arşivlerinden Komer’in arabasının yakılışını başka bir açıdan izleriz.
Kurdaş penceresinden yanan arabayı izlerken bir telefon alır. Telefonun ucunda bir komiser müdahale etmek istediklerini ifade eder. Bu sırada olaylar başlamadan orada olduğu anlaşılan komiserin oraya gelişinin ardında bir hinlik olduğu aşikardı. Bu telefon üzerine Kurdaş “10-15 eşkiyanın (!)” yaptığı bir şey için okula polis girerse 200-300 öğrenci ile kanlı bir çatışmaya gireceklerinden polisin müdahalesine izin vermiyor. Hemen bu telefon görüşmesinin ardından dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan arayıp Kurdaş’a suçlayıcı ithamlarda bulunup onu hiçe sayarak öğrencilere saldıracağı tehdidinde bulunur. Olaydan saatler önce mimarlık fakültesine konuşlanmış komiserin rektörün haberi ve izni olmadan neden orada olduğunun ardında yatan hinlik açığa çıkmıştı: Bakan Sükan kan istiyordu! Kurdaş polis müdahalesinin önüne geçmiş öte yandan topladığı Akademik Konsey ile bu olaydan sorumlu öğrencilerin kimliklerinin belli olduğunu ve hem savcılık hem de okul tahkikatı başlayacağını duyurur.
Yapılan tahkikat sonucunda 18 öğrenci hakkında gözaltı kararı çıkarılır. 18 kişi arasından sadece iki kişi gözaltına alınabilir. Geriye kalan öğrenciler çeşitli yerlerde saklanmışlardır. 18 öğrenciden 7’si hakkında tutuklama kararı çıkarılır. Bu sırada devrimci öğrenciler 100 binlerce dergi ile ciddi bir kampanya başlatır. 4 bin civarı “arabayı biz yaktık” konulu dilekçeyle imza toplanır ve savcılığa verilir. İlk başta öğrencilerin aleyhinde olan Türkiye havası bu çalışmayla öğrencilerin lehine dönüyor. Türkiye’de ilk defa 200 gibi bir sayıyla avukatlar heyet halinde katılırlar ve öğrenciler yargılanmaya başlanır. Öğrenciler başlangıçta madde 128 ile yani “dost veya müttefik iki ülkeyi savaşa sürükleme” ile yargılanırlar. Ancak mahkemede ABD, değil ilişkilerinin bozulduğunu daha da yakınlaştıklarını söyler ve bununla birlikte 128. Madde üzerinden yürütülen kovuşturma mala zarar verme ile devam eder. 6 ay ile yargılanan öğrenciler tescil edilen cezalarının para cezasına çevrilmesiyle tahliye olurlar. Öğrenciler okula döndüklerinde kahraman edasıyla karşılanır. Bu olay örgüsü sonrası ODTÜ’de öğrenciler ciddi manada politize olmaya başlar. Böylelikle Komer’in arabasının yakılması öğrencilerin politize olmasının fitili olarak tarihe geçer.