Karar duruşması başlayan 10 Ekim Gar katliamı davasında katliamda yakınlarını kaybedenler konuştu. Aileler, mahkemenin toplanmayan delillere rağmen bitirilmesine ve sorumluluğu olan kamu görevlilerinin yargılanmamasına tepki gösterdi.
10 Ekim 2015 tarihinde 103 kişinin hayatını kaybettiği Gar katliamının karar duruşması görülüyor. Yoğun önlemlerin alındığı duruşma, hayatını kaybedenlerin avukatlarının beyan ve taleplerini sunmasıyla başladı.
Savcı aynı mütalaayı tekrarladı
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, dava dosyasına sanık ve mağdur avukatlarının gönderdiği dilekçeleri okudu. Mağdur ailelerinden birinin “Burada katliam yapıldı” diye feryadını duyan Mahkeme Başkanı Giray, konuştuğu mikrofonun sesinin yükseltilmesini istedi. Giray, sanıklar hakkında dava dosyasına gelen belgeleri okumaya devam etti. Giray, mağdur avukatlarının savcının mütalaasına ilişkin sunduğu bir klasörlük itiraz dilekçesi olduğunu söyledi. Savcı 12 Haziran tarihinde verdiği mütalaasını tekrarladı ve bu mütalaa doğrultusunda karar verilmesini istedi.
Çocuklu anne alınmak istenmedi
Mağdur avukatlarından Mustafa Kemal Gündüz, davanın Sincan’a taşınmasına tepki göstererek, “Başkan yargılamanın 50 celsesinde olay olmamasına karşın bu kararı verdiniz. Duruşma resmen şehir merkezinden kaçırıldı. Biz müvekkillerimizi, sanıkları göremiyoruz. Sizi dahi zor görüyoruz” dedi. Duruşma salonuna giriş sırasında mağdur ailelerin birçok zorlukla karşılaştığını ekleyen Gündüz, “Çocuğu olan bir anne bile alınmak istenmedi” diye vurguladı. Mağdur avukatlarından İlke Işık, 103 kişinin öldüğünü hatırlatarak, “Şuan yakınları buradalar. Hayatlarında en sevdiklerini kaybetmiş insanlar bu davanın peşindeler. Bizim çıkarabildiğimiz 500’den fazla yaralı var. Fiziksel ve ruhsal yaralanmanın kaç kişi olduğunu tahmin edemediğimiz bir katliam. Müvekkillerimizin söylemek istedikleri var” diye konuştu.
‘Kurgusal gerçeği kabul etmemizi bekliyorlar’
Avukat Ziynet Özçelik, katılanların iddianameye ilişkin sözlü oturumu bitirilmeden sözlerinin alınmamasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu belirterek, “Adil yargılanma hakları, etkili başvuru hakları bulunan katılanların kendilerini vekille temsil ettirmiş olsalar dahi kendilerini bizzat sözlü olarak ifade edebilmeleri, bu haklarının bir gereği ve bir parçasıdır. Bu dosyada başından itibaren devletin sorumluluğu tartışılmakta fakat devlet ve devleti temsil edenler gerçekliğin peşinde olmadığı için katılan asillerin kendi beyanlarını bizzat bulunmalarının sağlanmasını talep ediyoruz. Onlar açıklamalarda bulunduktan sonra biz açıklamalarımızı sunacağız. Bizden kurgusal bir geçeğin kabul edilmesi beklenmekte. Bizim burada haklarımızı kullanmamız bakımında yüz yüzelik ve kendimizi ifade etme hakkımızı talep ediyoruz” dedi.
‘Bugün bu önlemi alan kolluk, katliam günü neredeydi’
Mağdur ailelerinden Kemal Kılıç, katliam günü mahkeme salonunda olan güvenlik önlemlerinin olmadığının altını çizerek, “Bu önlemi alan kolluk kuvvetleri o gün neredeydi. O gün insanlar 81 ilden buraya gelirken, emniyet neredeydi. Biz adalet için buradayız ancak adaletsizliğin en büyüğünü görüyoruz. Çünkü bizim çocuklarımızın katillerini burada koruyor ve kolluyorsunuz. Maddi gerçek eksik iddianamelerle ortaya çıkmaz. Sunduğumuz tüm delillere itibar göstermiyorsunuz” diye konuştu.
‘Söz hakkımız bile yok’
Katliamda yaralanan Ayşegül Duman, 10 Ekim’de ölenleri anarak başladığı konuşmasında “Zalimler için yaşasın cehennem. Siz davayı Sincan’a kaçırdınız ama bu dava fizana da gitse daha fazla katılımcıyla geleceğiz. 66 istihbarat raporu gerekli yerlere ulaşmış olsaydı. ilgili birimler görevlerini yerine getirseydi ne Suruç, ne Ankara ne de sonraki katliamlar yaşanmazdı” ifadelerini kullandı.
Hayatını kaybedenlerin yakınlarının avukatlarının savcılık mütalaasına karşı öncelikle hayatını kaybedenlerinin yakınlarının ve katılma talebi kabul edilen kurum temsilcilerinin beyanda bulunması ve sonrasında avukatların beyanlarını sunma talebi reddedildi. Bunun üzerine aileler “Bu nasıl açık yargılama, söz hakkımız bile yok” diyerek karara tepki gösterdi. Daha sonra mahkeme heyeti içeriği ve mahiyeti bildirilmesi halinde bir kısım katılanın dinlenebileceğini ifade etti. 10 Ekim-Der Başkanı Av. Mehtap Sakinci Çoşgun tarafından 6 kişinin beyanda bulunması konusunda kendi aralarında karar aldıklarını ifade etti. Konuşacak 6 kişinin ismi mahkeme heyetine bildirildi.
Tedik: Sanıklara verilen ceza adaleti getirmeyecek
İlk olarak katliamda yaşamını yitiren Korkmaz Tedik’in annesi Zöhre Tedik söz aldı. Tedik, 10 Ekim günü alana giderkenki tek taleplerinin barış olduğunu ifade ederek, “Türkiye’nin her yerinden insanlar Ankara’ya geldiler. Oğlumu kaybettik, onu ararken üzerimize gaz bombası atıldı. Taleplerimizin hiçbiri göz önüne alınmadı. Bütün bunlara göz yuman kamu görevlileri neden yargılanmıyor? Bu salona gelirken kaç aramadan geçtik, katliam günü neden bu aramalar yoktu? Keşke önlemleri o zaman alsaydınız. Bu sanıklara verilen ceza adaleti getirmeyecek. Asıl sorumlular yargılanmadan bizim içimiz rahatlamayacak. Hiçbir şey benim oğlumu geri getirmeyecek ama bu mütalaa ile bir kez daha bizi öldürdünüz” dedi.
‘Toplanmayan delillerle mahkeme bitiriliyor’
Avukat Uygar Çoşgun’un annesi Emel Çoşgun ise hakime “Ben sizin meslek taşınızın annesiyim” diye seslendi. Çoşgun, şunları şöyledi: “Benim çocuğum kan görmeye dayanamıyordu. Katliam günü ‘Acaba bir yerde bayıldı mı ?’dedim. Ancak bu olmadı. Acı bizi kötü bir yerden buldu. Toplanmayan delillerle bu mahkemenin bitmesini yüreğim kabul etmiyor. Benim torunum var, onu kreşten oluyorum. Bir babanın çocuğunu aldığını göstermemeye çalışıyorum. Bu nasıl vicdan. Bu çocuğu yıllarca babasız kılmaya kimin hakkı vardı. Ben sadece gerçek adalet istiyorum. Onlara göz yuman herkesin yargılanmasını ve adalet istiyorum.”
‘Devletin görevi can güvenliğini sağlamaktı’
Katliamda yaralanan Cihan Andiç’in babası Ahmet Andiç, çocuğunun halen tedavisinin sürdüğünü vurgulayarak, “Tedavi için gitmediğimiz hastane kalmadı. 3 yıldır hastanelerde mücadele veriyor Cihan Andiç. Benim oğlum inşaat mühendisiydi ve devlet memuruydu. F-16 uçaklarının üzerimizden yürüdüğü savaş ortamından ‘artık çocuklarımız ölmesin’ diye Ankara’daki barış mitingine gelmişti. Zaten mitinge katılanların çoğu da devletin memuru, yurttaşlarıydı. Devletin görevi kendi yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamaktı. Ama 50 duruşmadır gördüğümüz, bu katliamı yapanlar bir yerden destek aldı ve onlara yol açıldı. Katliama yol açanların dosyalarda yer almasını görmek isterdim” dedi.
Katliamda yaralanan Muhammed Bahadır Kılıç, davaya ilk defa gelebildiğini söyleyerek, “Duruşmalara katılmıyorum ama sosyal medya ve basın üzerinden takip ediyoruz. Devletin yönlendirdiği mülkiye müfettişlerinin raporu ret ediliyor. 15 Temmuz gecesi halka ateş açan askerleri yargılayan mahkeme ile katliam günü üzerimize gaz sıkınlar arasında ne fark var. Bizim vergimizle maaşını alan polis, bizim vergimizle aldığı gaz bombalarını IŞİD’in yarım bıraktığı işi tamamlamak üzere üzerimize sıktı. Bugün yaptığınız yargılama göstermelik demek istemiyorum. Arkanızda yazan adalet mülkün temelidir yazısı artık adalet iktidarın özel mülküdür. Siz mahkemeyi hangi sonuçla sonlandırırsanız sonlandırın barış talebinin yanında adalet talebini de görmeye devam edeceksiniz” dedi.
Katliamda babası Osman Turan Bozacı'yı kaybeden Çağatay Bozacı beyanda bulunmaya başladı. Beyanı esnasında “Eli kanlı silahlı terör örgütü AKP’nin ve elebaşı faşist diktatör Recep Tayyip Erdoğan’dan şikayetçiyim” demesinin ardından mahkeme başkanı mikrofonu kapattırdı. Aileler ve izleyiciler alkışlamaya başladı.
Duruşmaya ara verildi.
CHP'li Özel: Davutoğlu duruşmada dinlensin
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve CHP’li milletvekilleri aranın ardından duruşma salonu önünde açıklama yaptı. Özel, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun duruşmaya getirilerek dinlenilmesi gerektiğini ifade ederek, “Duruşma salonunda katliam yapanlar için bir koridor açmışlar. Koridordan geçip katliam yapanlar; o gün 103 canımızı aldılar. O koridordan geçmelerine yardımcı olanlar burada yargılanıyor ama o koridoru açanlar yargılanmıyor. Unutmayalım 7 Haziran'da seçim sonuçları ortaya çıktığında sarayın başdanışmanı demişti ki ‘millet kaosu seçti’ biz onun ne dediğini çok iyi biliyoruz. Suruç’la başlayan Gar katliamı ile devam eden ve çok sayıda sivil halkı hedef alan saldırılar ile anladık. Dönemin başbakanı da (Ahmet Davutoğlu) ‘ölçüyoruz bu patlamalar zarar vermiyor hatta oyumuz yükseliyor’ demişti. Şunu hatırlatalım dönemin başbakanının bugün dokunulmazlığı da yoktur herhangi bir görevi de yoktur. Ve kendisinin bu mahkemeye çağırılıp, o dönemde milletin kaosu seçtiğinden neyi anladığını, daha sonra bombalar patladıktan sonra neyi ölçtürdüğünü ve bunun 1 Kasım'a giden süreçte neye hizmet ettiğini halk önünde ve bu mağdur aileler önünde anlatması gerekiyor. Bunlar konuşulmadan adalet yerine oturtuldu denilmez” dedi.
Mezopotamya Ajansı