Seçtiklerimiz-Fırat Turgut, fabrika işçisi Erdoğan ile ‘İki yüz milyon. Eski parayla İki yüz trilyon. Ne para be?’ sözüyle başlayan sohbetini Evrensel’e yazdı.
Fırat TURGUT
Öğle yemeğini bitiren işçilerin, işlerine devam etmeden önce çay içmek için geldiği, yine lokantalarla aynı yerde bulunan bir kahvehanenin kapısında dikilirken ‘Gelin’ diye işaret ediyor bize. Ona doğru giderken, iki yanımızdan da yemek molası vermiş işçiler geçiyor. Kimi tek başına sessiz, kimi söylenerek, kimi gruplar halinde sohbet ederek…
Yanına ulaştığımızda arkasını dönüp camı tıklatıyor. Semaver başında bekleyen adam, televizyona dönük başını, tıpkı bir kedinin sese verdiği tepki gibi, çok hızlı bir şekilde cama çeviriyor. Sesin geldiği yere… Erdoğan Abi iki çay istiyor, bizi çağırdığı gibi, yine işaretle. Adam elini bardaklara uzatırken Erdoğan Abi oturmamızı istiyor söylenerek:
“İki yüz milyon lira. Eski parayla 200 trilyon. Ne para be?”
Elini, öğle yemeği olan masadaki yarım ekmeğe uzatırken bir taraftan da bizi yokluyor:
“Aç mısınız? Size de söyleyeyim.”
Aç olmadığımızı söylesek bile ısrar ediyor. Üçüncü reddedişimizden sonra aç olmadığımıza ikna oluyor. Ya da olmuş gibi yapıyor.
Orta yaşlarda, iri yarı sayılabilecek, kır saçlı bir işçi olan Erdoğan Abi 1986’dan beri çalışıyor. Çalışma yaşamı 30 seneyi aşmasına rağmen dinç durması insanı kıskandıracak cinsten. Bir taraftan yemeğini yerken bir yandan da bizimle konuşuyor:
“Üstelik 4 sene iki iş birden yaptım.”
“Neden?”
“Benim iki çocuğum üniversitede okuyordu. Tamam, biri burs alıyordu sağdan soldan ama yetmiyordu ki. Türkiye’de eğitime hiçbir zaman destek yok zaten. Senin iki çocuk okuttuğun kimsenin umurunda değil ki. Ben de çocuklarıma bakabilmek için iki işte çalıştım. Çocukların okulu bitene kadar. Tabii bizim çocuklar da ‘yok’tan anlamıyor, böyle de bir gerçeklik var.”
“Hangi tarihlerde çalışıyordun?”
“2012’de başladım, yeni bıraktım, 2016’da.”
“Bir günün nasıl geçiyordu?”
“Şimdi olduğu gibi sabah 05.45’te evden çıkıyordum. Sabah 8.30’da burada, fabrikadaki işime başlıyordum, akşam 18.00’e kadar. 18.00’de fabrikadan çıktıktan sonra da garsonluk yapmaya gidiyordum, sabah 03.00’e kadar.”
“Nasıl dayandın 4 sene boyunca?”
Erdoğan Abi kaşlarını yukarı kaldırdıktan sonra cevap veriyor:
“Dayanamadım, kimse dayanamaz.”
Erdoğan Abi’nin ilk izlediği yol, uykuya savaş açmak, direnmek olmuş. Bunu doğal olarak başaramayınca, ikinci yol kendiliğinden gelmiş: 5 dakika-1 saat fark etmeksizin fabrikadaki mola zamanlarında kestirmek. Bu da yetersiz tabii… “Dayanamadım” dediği anı anlatırken gözlerini kısıyor:
“2014’te aşırı yorgunluktan, uykusuzluktan trafik kazası geçirdim. Ölümden döndüm. Kazadan sonra da devam ettim ikinci işe. Başka şansım yoktu. İyi ki insana insan gibi davranan bir yerdi. Gel dediler, gittim, iyileşene kadar orada sadece bekledim. Çalışmadım ama yevmiyemi verdiler. İyileşince de iş görmeye başladım zaten.”
4 senenin ardından çocukları mezun etmiş Erdoğan Abi. “İkisi de İzmir’de, abisi bir işe başladı, kardeşini de yanına aldı” diyor.
Hikayesini bitirdikten sonra başta söylediğini tekrar ederek söze başlıyor: “İki yüz milyon lira. Düşünsene, insanın hayal edemeyeceği bir para. Benim hayal edemeyeceğim parayı adam rüşvet diye veriyor. Diğeri de alıyor. Herkes rüşvetin peşinde kardeşim, nasıl bir şey anlamadım. Bu halka yazık yani. Böyle adamlar seni yönetiyor işte. Türkiye’de asgari ücret 1400 lira, adam 200 milyon para alıyor ya. Emekliye gelince ‘Emekliye yüzde 2 mi verelim 3 mü verelim’, kendilerinin aldığı rüşvet 200 milyon.”
Erdoğan Abi’nin hikayesini dinlerken zaman akmış, bize fark ettirmeden. Semaverin başında duran adam da 3 kere servis yapmış, aramıza giren sağ eliyle kendisini fark ettirerek…
Kahvecinin sağ elinin boşları toplamak için dördüncü kez aramıza girmesine izin vermeden ayağa kalkıyor Erdoğan Abi ve işbaşı yapmak üzere bizden müsaade istiyor. İki çocuğunu okutabilmek uğruna ölümden dönen İşçi Erdoğan Abi tokalaştıktan sonra arkasını dönüp söylenerek işyerinin yolunu tutuyor:
“İki yüz milyon. Eski parayla İki yüz trilyon. Ne para be?”