COŞKUN CANIVAR yazdı: “Yalınlıktan kastedilen ölü zamanın tespit edilmesi ve bu zamanın elenmesidir. Sermaye sürekli olarak emek üzerindeki denetimi artırmanın yollarını aramakta ve sermayenin değerlenme süreci, emek sürecini kendi ihtiyaçlarına göre biçimlendirmektedir.”
COŞKUN CANIVAR
‘Yalın hastane’ ve ‘yalın sağlık’ kavramları yalın üretim tekniklerinin sağlık alanına uygulanmasıyla ortaya çıkan tanımlamalardır. Kapitalist üretim sürecinde bir üretim tekniği olan yalın üretimin hizmet sektöründe uygulanmaya başlamasıyla hastanelerin sağlık hizmet üretim süreçleri de bu üretim tekniğiyle şekillenmeye başlamıştır. Yalın üretim politikaları özü itibariyle emek süreciyle ilişkilidir. Bu nedenle emek süreci teorisi üzerinde durulmadan yalın üretim ve sağlık hizmetleri için yalın sağlık süreçlerini değerlendirmek mümkün olamaz. Buradan hareketle yazı dizimizin üçüncüsünde, yalın üretim tekniklerinin kapitalist üretimdeki yeri ve ortaya çıkış süreci incelenecektir.
El birliği ve manüfaktür dönemlerinin kendilerine özgü emek süreçleri olmakla beraber modern sanayinin gelişimiyle emek sürecine Taylorist ve Fordist modeller hâkim olmuştur. Frederick W. Taylor, ‘Bilimsel Yönetimin İlkeleri’ adlı kitabında yeni emek yönetim biçimini ‘bilimsel’ bir olgu olarak tanımlıyordu. Taylorizm doğrudan emeğin denetlenmesi üzerine odaklanmaktadır. Taylor sisteminin bütün amacı, vasıflı işçinin emek sürecindeki kontrolünü ortadan kaldırarak kontrolü yönetime aktarmaktır. Yapılan işin içeriğine hiçbir değişiklik getirmeden, sadece emek süreci üzerindeki kontrolün işçiden kapitaliste geçmesini amaçlar. Yani sorun doğrudan doğruya emek süreci üzerinde kontrol sorunudur. (1)
Emek süreci tartışmalarını derinleştirerek önemli katkı sunan Harry Braverman, Taylorizme dair şu tespiti yapar;
‘Emek sürecinde bütün denetimin yönetime geçmesi gerektiğini savunan Taylorizmin başlıca üç ilkesi vardır. Birincisi, emek sürecinin basitleştirilmesidir. Emek sürecindeki basitleşme bütün üretim sürecinin parçalanmasını gerekli kılmaktadır. İkincisi, kafa emeğinin üretimden alınarak planlama düzeyinde merkezileştirilmesi, üçüncü ilke ise işçinin yaptığı işin her aşamasının yönetimce planlanması ve bu planın işçiye emirler biçiminde iletilmesidir.’ (2)
Kapitalist emek sürecinde, 1910’ların başlarından itibaren Fordist bant sisteminin kullanılmaya başlanması ve bunun Taylorist yönetim anlayışı ile birleşmesi sonucu nispi ve mutlak artı değer oranını artırma açısından önemli bir dönüşüm gerçekleşmiştir. (3) Taylorizm bir yandan emeğin üretkenliğini artırarak nisbi artı değeri yükseltirken; Fordizmin temelinde emeğin yoğunlaştırılması yatmaktadır. (4) Yani mutlak artı değeri artırma yöntemidir esasında. Yürüyen bantın sürati üzerindeki kontrol yönetimin elinde olduğu için, sermaye artık tekil makine aracılığıyla tekil işçiye çalışma temposunu dayatmanın ötesinde, bütün fabrikanın temposunu ayarlama olanağını eline geçirmiştir. Taylorist-Fordist üretim modelleri, emeğin giderek vasıfsızlaşması, emekçilerin bilimden koparılması ve iş üzerindeki tasarım kabiliyetinin ortadan kaldırılmasıyla emeğe yabancılaşmanın derinleşmesi gibi sonuçlar doğurmuştur. 1970’li yıllarda yaşanan kapitalizmin küresel krizi, sermayeyi kâr oranlarını artırmanın yollarını aramaya itmiş ve bu da emek sürecindeki denetim mekanizmalarının sorgulanmasına sebep olmuştur. 1940’lı yıllarda Japonya’da Toyota otomobil fabrikasında uygulama denemeleri yapılan, daha sonraları ‘yalın üretim’ olarak adını duyuran ‘Toyotist’ üretim, sermayenin kâr oranlarını artırma arayışına cevap veren bir model olarak 1980’li yıllarda öne çıkmıştır. Sermayenin ideologları tarafından, Fordist-Taylorist üretim teknikleri hedef tahtasına oturtularak sürekli daha fazla üretmeye şartlanmış, kitle üretimini amaçlayan, çalışanları vasıfsızlaştırarak iş yönetim sürecinden uzaklaştıran, gereksiz stokla ve hareketlerle israfa açık, verimsiz, kaliteyi önemsemeyen üretim süreçleri olarak eleştirilmiştir. Bu eleştiri zemininde yalın üretim sistemiyle, iş sürecinde zaman ve enerji israfının en aza çekilmesi, iş akışlarının hızlandırılması, değer yaratan faaliyetlere odaklanılması, maliyetin azaltılması ve çalışanların iş süreci üzerinde etkin kılınması gibi hedefler tanımlanmıştır. Yalın üretimde amaçlar, sadece müşterinin istediği ürünleri (fonksiyon, kalite ve fiyat açısından), müşterinin istediği zamanda (pazara sunulduğu zaman, teslim süresi, sevkiyat sıklığı), daha az kaynak harcayarak (emek, ekipman, zaman, alan vb.) üretebilmek ve müşteri için bir değer teşkil eden faaliyetlere odaklanabilmek olarak sıralanmıştır. (5) Üretim sürecindeki bu uygulamalarla asıl hedeflenen aynen Taylorizm ve Fordizmde olduğu gibi sermayenin emek üzerindeki denetimini daha da artırarak, emek üretkenliği ve emek yoğunluğunda sağlanacak artışla artık değer miktarını artırmaktır.
Yalın üretim Taylorist-Fordist üretim tekniklerini eleştirirken yedi temel israf sebebi ortaya atmıştır. Fazla üretim, bekleme, gereksiz taşıma, gereksiz işlem, gereksiz hareket, hatalı üretime bağlı tamir, fireler ve stok olarak israf nedenleri sıralanmaktadır. (6) İsrafı önlemek için ise gereksiz unsurların elenmesi, sıfır hata, sıralı bir süreç, çok fonksiyonlu takımlar, hiyerarşik kademelerin azaltılması, takım liderliği, yatay bilgi sistemleri, sürekli iyileştirme gibi uygulamalar önerilmiştir. (7) Burada israf sebeplerine ve bunun çözümü için getirilen önerilere bakıldığında bir işçinin bir gün içerisinde işyerinde harcadığı emeğin ne kadar daha üretken hale getirilebileceği ve emeğin ne kadar daha yoğunlaştırılabileceği üzerine bir çalışma olduğu netçe görülebilir. İşçinin çalışma saatleri içinde üretim yapmadığı her an sermaye için kayıptır ve ölü zaman olarak görülmektedir. ABD Ulaştırma Bakanlığı için Japonya’da uygulanan yalın üretim sistemini açıklamak üzere kaleme alınmış bir rapor, yalın üretimin temel amacını bütün açıklığıyla ifade ediyor: “Japonya’daki kalite çemberlerinin temel amaçlarından biri, her bir işçinin her saat boyunca tam 60 dakika çalışması hedefine ulaşmaktır.” (1) Yalın üretimin uygulandığı Toyota fabrikasında bir işçi 8 dakika 26 saniyelik bir üretim çevriminde 35 tane farklı iş yapmakta ve bu süreç içinde gün boyunca 11 km yol kat etmektedir. Geleneksel Fordist fabrikalardaki emek sürecinde işçiler dakikada yaklaşık 45 saniye üretken faaliyette bulunurken, yalın üretim uygulamasında bu süre 57 saniyeye çıkmaktadır. (8) Yalınlıktan kastedilen ölü zamanın tespit edilmesi ve bu zamanın elenmesidir. İşçinin işyerindeki her anının sermaye için değer üreten zamana dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
Yalın üretim ideologlarının en önemli propagandalarından birisi de Taylorist-Fordist üretim tekniklerinin emeği vasıfsızlaştırıp değersizleştirerek işçileri yönetim sürecinden uzaklaştırmasıdır. Buna karşı yalın üretimde, işçilerin iş üzerindeki bilgi ve donanımlarını artırarak işin yönetimine katıldıkları iddia edilir. Burada asıl amaç bant sisteminde işin en ufak parçalara kadar ayrılması ve işçilerin sadece bir işi yapma becerisine sahip olmasından kaynaklanan problemlere çözüm getirmektir. Yani üretim ihtiyacı azaldığında ölü zamanı artırmadan üretimi azaltmak için işçi sayısını azaltmak gerekmektedir. Bu durumda üretimin devam edebilmesi ise kalan işçilerin üretim sürecinin daha fazla basamağına hâkim olması gerekmektedir. Buna paralel olarak yalın üretimde ‘U’ tipi bant sistemi ile bir işçinin aynı zamanda işin farklı parçalarını yaparak öğrenmesi sağlanmıştır. Üretimde işçi sayısı anlamında esnekliği sağlamak için Fordist sistemin ‘vasıfsızlaşmayı’ artırdığı argümanı ileri sürülmektedir. Fordist sistemin emeği vasıfsızlaştırdığı ve böylece yabancılaşmayı derinleştirdiğine kuşku yoktur. Ancak yalın üretimdeki asıl amaç emeği vasıflı hale getirmekten öte işçiyi daha yoğun bir çalışma temposu içine sokup gerektiğinde işten çıkarmalarla işçi sayısında esnekliği sağlamaktır. İşçinin daha fazla iş sürecini yapma kabiliyeti, yönetime katılması olarak sunulmakta ve bu sayede ikame edilebilirlik sağlanmaktadır. Yalın üretimde işçilerin yönetime katılımının artırıldığı yönündeki iddiaların diğer dayanağı ise takım çalışması ve kalite uygulamalarıdır. Toplam kalite yönetimi, kalite çemberleri, insan kaynakları süreç yönetimi gibi kavramlarla öne çıkan bu uygulamalar ile, işin tasarımı ve uygulanmasının işçilerin önerilerine açık hale getirildiği iddia edilmektedir. Bu sayede emek üretkenliğinin ve yoğunluğunun daha fazla nasıl artırılacağının yolları işçilerin deneyimleri ve katkılarıyla aranmaktadır. Şirketi ‘aile’ gibi görme yaklaşımıyla propaganda edilen bu durum emek sömürüsünü derinleştirirken aynı zamanda sömürüyü görünmez kılmayı sağlamaktadır.
Taylorizm, Fordizm ve yalın üretim tekniklerinin tümü göstermektedir ki sermaye sürekli olarak emek üzerindeki denetimi artırmanın yollarını aramakta ve sermayenin değerlenme süreci, emek sürecini kendi ihtiyaçlarına göre biçimlendirmektedir. Yalın üretime dair bu uygulamaların sağlık emek sürecinde nasıl karşımıza çıktığı hegemonik ve despotik emek denetim aygıtları çerçevesinde ‘sağlıkta yalın üretim’ bölümünde detaylandırılmaya çalışılacaktır.
Kaynaklar:
1-) Savran S. ‘Yalın Üretim ve Esneklik: Taylorizmin En Yüksek Aşaması’
2-) Braverman H. Emek ve Tekelci Sermaye
3-) Akpınar T. Akpınar Ş. ‘Emek Sürecinde Yeni Arayışlar’
4-) Ercan F. – Tarihsel ve Toplumsal Bir Süreç Olarak Kapitalizm ve Esneklik
5-) Yalın Enstitü. ‘Neden Yalın Düşünce?’, https://lean.org.tr/neden-yalin-dusunce/
6-) Gökçe İ. ‘Mevcut Üretim Sürecinin Yalın Üretim Yaklaşımıyla Yeniden Yapılandırılması ve Bir Uygulama’ Tez çalışması
7-) Derin N. ‘Toplam Kalite Yönetiminin Radikal Unsurlarından Birisi Olarak Yalın Yönetim’
😎 Aydoğanoğlu E.- Kamuda Performans Tuzağı ve İş Güvencesi