Siyasi HaberSiyasi Haber

    Güncel Kalın

    Türkiye ve dünyada neler olup bitiyor ilk siz bilgi sahibi olun

    Göz attınız mı?

    1 Ocak 1959 Küba Devrimi

    1 Ocak 2016

    Türkiye Emek Hareketi Afiş ve Karikatür Sergisi

    29 Nisan 2016

    Sahi, ABD ve Almanya patroitleri neden geri çekiliyor?

    15 Eylül 2015

    Yokların yok olduğu kent -İstanbul-

    16 Aralık 2017
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Haberler
      • Gündem
        • Ekonomi
        • Politika
        • Ortadoğu
        • Spor
        • Sağlık
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Haklar ve Özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen Hakları
        • Çocuk Hakları
      • Bilim Teknoloji
      • Kültür Sanat
    • Yazılar

      Kötülük ve Cezasızlık

      16 Mart 2023

      Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Seçim Stratejisi: TİP ve HDP

      15 Mart 2023

      ABD’nin 16. büyük bankası battı: Yeni bir 2008 krizi mi geliyor?

      13 Mart 2023

      Vicdan, bilinç ve dayanışma

      10 Mart 2023

      Yaşamak nefes alıp vermek değildir: DAD

      10 Mart 2023
    • Yazarlar
    • Seçtiklerimiz
    • Söyleşiler
    • Dosyalar
    • Çeviriler
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Vicdan, bilinç ve dayanışma

    Vicdan, bilinç ve dayanışma

    MEHMET ALİ AYAN yazdı : Depremin başlangıcından beri bir vicdan uyanışı yaşıyoruz. Yer yarılır, binalar yıkılır ve insanlar enkaz altında can verirken, eski deyimle "mâşerî vicdan" ayağa kalktı. Memleketin her yerinde ve toplumun pek çok kesiminde.
    Mehmet Ali Ayan- Mehmet Ali Ayan10 Mart 20239 dk. okuma süresi
    Paylaş
    Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email

    Depremin başlangıcından beri bir vicdan uyanışı yaşıyoruz. Yer yarılır, binalar yıkılır ve insanlar enkaz altında can verirken, eski deyimle “mâşerî vicdan” ayağa kalktı. Memleketin her yerinde ve toplumun pek çok kesiminde.

    Uyanış iki dalga halinde geldi. İlkinde, bir yandan HDP ve sosyalist partilerden derneklere, CHP’li belediyelerden esnafa kadar herkesin acil ihtiyaç malzemelerini toparlayıp depremzedelere ulaştırma çabası; bir yandan da madencilerden üniversiteli gençlere kadar binlerce kişinin deprem bölgesine koşup arama-kurtarma çalışmalarına, sıcak yemek ve çay hizmetine, çadır kurup mezar kazmaya, depremzede çocuklarla oyuna katılması şeklinde. İkinci dalga ise, devlet kurumlarının çuvallamakla kalmayıp halk tarafından ulaştırılan bir kısım yardım malzemesine el koyması ve devletlû takımının depremzedelere cemkirmesi üzerine, Fenerbahçe stadyumundan başlayarak, tribünlerden yükselen “Yalan, Dolan, Talan, Yetti artık, İstifa ulan!” şeklinde. Beşiktaş maçında depremzede çocuklara gönderilmek üzere sahaya yağdırılan oyuncaklarla birlikte. Her ikisi de sürüyor.

    Aslında bu vicdan uyanışı yeni değil. İzmit ve Düzce depremlerinde (1999) de yaşanmıştı. Sonra Van depreminde (2011), Covid-19 salgınında, Kastamonu Bozkurt’taki sel baskınında (2021), Muğla-Manavgat orman yangınlarında (2021) tekrar kendini gösterdi. Fakat her birinde felaketin çapı ve süresi nedeniyle sınırlı ölçekte kaldı. İki yıl önceki orman yangınlarında ve bu depremde ise gözle görülür bir fark ortaya çıktı. Müdahale ve yardım etmekle yükümlü kurum ve yöneticilerin acizliği ve küstahlığı bu uyanışı hem büyüttü hem de bir isyan duygusuyla birleştirdi. Her siyasi görüşten insanın katılımı ve katkısıyla, bir halk seferberliğine dönüştürdü.

    Vicdan ve bilinç

    Vicdan, Arapça wcd kökünden geliyor. Bulma fiilinin mastar haliymiş. TDK sözlüğünde “kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” diye tarif ediliyor. İslam Ansiklopedisinde de “insanın içinde bulunan ahlâkî otorite, ahlâkî değerler ve eylemler hakkında hüküm verme ve yargılama yeteneğini ifade eder” deniyor.  Mâşerî vicdan ise “Tüm toplum kesimlerinin benimsediği ortak değerler” anlamına geliyormuş. Kısaca “toplumsal vicdan” ya da “kamu vicdanı” denebilir.

    Vicdan bireysel, öznel ve daha ziyade duygusaldır. Empati yeteneği gelişkin olanlar hariç, herkesin kendi tanık olduğu olaylardan veya tanıdıklarının başına gelen hallerden etkilendiği, ya/ya da onları hissettiği kadar kendini gösterir. Mâşerî vicdan veya kamu vicdanı ortak değerlere dayalı olduğu için daha genel sonuçlara yol açabilir. Ne var ki her ikisinin de ifadesi zaman ve mekanla az çok sınırlı, yani kısmî ve gelip geçicidir

    Bununla birlikte vicdan ile bilinç arasında dolaysız bir ilişki ve etkileşim de vardır. Sanıldığı gibi birincisi sadece dini inanç ve duygularla ikincisi ise seküler ve bilimsel kavrayışla bağlantılı değildir. Bu yüzden olsa gerek, mesela Latin dillerinde her iki kavram da aynı kelime ile ifade edilmektedir. Zaten özelikle de kamu vicdanının her uyanışı, insanın ancak başkalarıyla birlikte yaşayabileceğini sezmesinin, hissetmesinin veya farketmesinin bir belirtisidir. Bu bakımdan, ne kadar kısmî, zaman ve mekanla sınırlı, belli-belirsiz de olsa bir toplumsal bilinç nüvesini içinde taşır. İki yıl önceki orman yangınlarında ve bu depremde görülen uyanış, insanın sadece başkalarıyla birlikte değil, aynı zamanda yaşadığı doğal ortamla, o ortamdaki hayvanlarla ve diğer canlılarla birlikte var olabileceğini de hatırlatmıştır. Ayrıca, mesela, Diyarbakır’a ilk yardım TIR’ının Bursaspor’dan gelmesi, TKP çadırından çay ya da çorba almaktan çekinmeyen ülkücü deprem gönüllüsü gibi örneklerin varlığı da siyasi ve ideolojik şartlanmaların yer yer aşılabildiğini işaret ediyor. 

    Peki bu nüveden bir demokrasi bilinci yeşerir mi? Kolayca ve kendiliğinden olacak bir şey değil. Gerçi felaketlerin peş peşe gelmesi uyanış ve dayanışmanın sönüp gitmesine, kurulu düzenin kendi normlarını topluma tekrar dayatmasına fırsat vermiyor. Siyasi iktidarın kendi sebep olduğu yıkım karşısında halkı yapayalnız ve çaresiz bırakmakla kalmayıp efelik taslaması da isyan duygusunu büyütüp güçlendiriyor. Ama geniş ölçekli ve sürekli bir aydınlatma faaliyeti eşliğinde, somut duruma denk düşen bir siyasi çalışma olmadan bu yolda ilerleme sağlanamaz. Bugün sağlandığı kadarından da yarın geri düşülür. Kısacası, vicdan uyanışı bir eşik oluşturabilir ama kitlelerin bu eşikten geçip demokratik ve devrimci bilince varması için gerçekleri sürekli açıklama, ideolojik mücadeleyi yoğunlaştırma ve örgütlenmeye hız verme görevi bizlere aittir.

    Devlet ve dayanışma

    Burjuva devleti halkın seferber olmasından ve kendi sorunlarını kendi başına çözebilir hale gelmesinden hazzetmez. Eğer birçok ülkede halkın kendi dayanışma örgütleri varsa, bu, on yıllar, hatta yüzyıllar boyunca yürütülmüş toplumsal mücadele, yaratılmış ortak değer ve gelenekler sonucu, devletin fiili durumu tanımak zorunda kalması ile olmuştur. Bizde ise merkezi ve zorba devlet geleneği güçlüdür. Öteden beri halkın bağış ve yardımı devlet kurumlarına yapması, sonra da onların devlet eliyle kullanılması veya dağıtılması şart koşulur. Kurban derilerinin Türk Hava Kurumu tarafından toplanması eski bir örnektir. Gölcük depremi sırasında İbrahim Betil’in başına gelenler de başka bir örnek (Garanti Bankası Genel Müdürlüğü yapmış bir liberal ve Cem Boyner başkanlığındaki Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) partisinin İstabul İl Başkanı olan Betil Çin’den getirttiği çadırları depremzedelere iletirken “Kızılay’a teslim edeceksin” dayatmasıyla karşılaşmış, bunu reddedip 33 gün açlık grevi yaptıktan sonra kendi sivil çabasını kabul ettirebilmişti).

    Bu kez de bir yandan halkın toplayıp götürdüğü bir kısım yardım malzemesini, çadır ve sobaları Zaptiye Nazırı SS’in emrindeki polis, jandarma ve kayyumlarla gasp ettiler; Alman hükûmetinin gönderdiği çadırlara bile utanmadan AFAD logosu yapıştırdılar; bir yandan da Suriyeliler yağma ve hırsızlık yapıyormuş diye faşist çete saldırıları örgütleyip bir linç iklimi yaratmaya kalkıştılar. Fakat  acizlik ve kasıtları gün gibi ortada olduğu, halk ciddi tepki gösterdiği ve dayanışma çabalarını sürdürdüğü için sökmedi. Girişimleri bir ölçüde boşa, rezillikleri gittikça daha fazla açığa çıktı. Gene de vazgeçmiş değiller. Bursaspor taraftarı geçinen bir faşist güruhun Amedspor’lulara saldırması, hatta Meral Akşener’in masaya tekme atması bile, aynı zamanda, halkı laik faşistlerle dinci faşistler arasına kıstırıp tekrar devlet güdümüne sokmaya yöneliktir. Öte yandan, Kızılay ve AFAD’ın bağış ve yardımları, TSK’nın devlet imkanlarını depremzedelerden esirgedikleri halde Kuzey Suriye’deki cihadcılar için tepe tepe kullandıklarını ise kimse için sır değil.

    Sol ve dayanışma

    Türkiye ve Kürdistan solu, her zamanki gibi, depremin ardından ilk harekete geçen kesim oldu. Devlet ilk iki-üç gün boyunca herhangi bir varlık göstermez ve on binlerce insanı enkaz altında ölüme terk ederken, deprem kentlerine ilk ulaşanlar, yardım malzemesi götürenler, oralarda çay ve çorba sunmaya başlayanlar çoğunlukla solcular, kendini solcu sayan insanlardı. Bu bizim kökleri çok eskilere ve derinlere giden, her zaman gurur duyarak sahip çıkacağımız bir geleneğimiz. Aynı zamanda toplumsal bilincin de mâşerî vicdanın da herkesten önce ve herkesten fazla solda bulunduğunu gösteren bir refleks. Fakat siyasetle ilgili olmayanların, kimi sağcıların, hatta faşist ideoloji ve örgütlere bağlı bazı insanların çırpınış ve katkılarını görmezden gelme ve inkar etme hakkını bize vermez. Bu alandaki zaaf ve eksiklerimizi yok sayma hakkını ise hiç vermez.

    Sosyalist partilerin daha ilk günden deprem bölgesinde kendi çadırlarını açarak getirdikleri yardım malzemesini ihtiyaç sahiplerine dağıtması, arama-kurtarma çalışmalarında elden geldiğince görev alması çok değerlidir. Aynı şekilde Ahbap’ın (zılgıtı yeyince devletin bir müştemilatına dönüşme eğilimine rağmen) ve diğer hükûmet dışı sivil kurum, dernek ve inisiyatiflerin çaba ve katkıları da çok değerlidir. Bütün bunlar çok değerlidir  ama yeterli değildir. Birkaç sebepten:

    Birincisi, sosyalist partilerin, solcu dernek ve çevrelerin gücü ve imkanları sınırlıdır. Halka, bu örnekte depremzedelere yardım her bir solcu örgüt ve inisiyatifin çabalarından ibaret kalırsa katkıları sınırlı ve kısa süreli olacaktır. Üstelik bu durum söz konusu parti ve gruplara mesafeli  insanların seferber edilmesini de zorlaştırabilir. Oysa özellikle deprem mahalline gidenler ihtiyaçların ne kadar büyük ve herkesin birbirine ne kadar muhtaç olduğunu yaşayarak kavramış olsa gerek. Bu tecrübe sol içi rekabeti hiç olmazsa azaltmalı, ortaklık ve eşgüdüme öncelik verme refleksini güçlendirmeli, solcu olmayanların da maddi ve fiziki katkılarını sağlamaya hizmet etmelidir.

    İkincisi, her dayanışma faaliyetinde esas ve nihai amaç mağdur halkın örgütlenerek kendi kendine yardım etmesini, kendi sorunlarını çözebilir hale gelmesini sağlamaktır. Hatay’da gönüllülerin parti önlüğü takıp kendi örgütünün reklamını yapmadan, Deprem Dayanışması adıyla ve yerli halkla birlikte kurduğu merkezler bu bakımdan birer örnek olabilir. Şüphesiz henüz başlangıç aşamasında bulunan, desteklenmesi, büyütülmesi ve her bakımdan geliştirilmesi gereken birer örnek. Alevi derneklerinin ve cem evlerinin, Kürdistan’da Heyva Sor‘un yürüttüğü dayanışma faaliyeti ise halihazırda epeyce geniş bir bilgi ve deney birikimine sahip başka örneklerdir. İsteyen, söz gelimi, Fransa’daki Secours Populaire ya da başka ülkelerdeki solcu dayanışma örgütlerini de örnek alabilir. Hepsi aynı kapıya çıkar.

    Üçüncüsü, her şeyi merkezileştirmek ve herkesi zapt-u-rapt altına almak bu devletin geleneksel refleksidir. Hükümet, hatta rejim değişse bile bu refleks şu ya da bu ölçüde kendini gösterecek, bazen en kritik zaman ve durumlarda halkın karşısına dikilecektir. Dolayısıyla dayanışma ağlarının devletten bağımsız, ona boyun eğmeyecek, onu yarattığı engelleri aşma yollarını bulabilecek zihniyet ve kişilerle kurulması ve sonunda kendi meşruiyetini devlete kabul ettirecek şekilde güçlendirilmesi gerekir.

    Dördüncüsü, dayanışma ağları, işin doğası gereği, öncelikle yerel ölçekte, illerde ve ilçelerde kurulup güçlendirilmelidir. Ama aralarında bir eşgüdüm mekanizması da kurulması şarttır. Bu mekanizma, hem ülkenin başka bölgelerinden gelecek ya da oralara iletilecek yardımların ve gönüllülerin dağıtımı için, hem de özellikle uluslararası yardım kuruluşlarıyla doğrudan ilişkiye geçebilmek için, asgari bir merkezileşmeye, bir isim ya da markaya, bir temsil mekanizmasına sahip olmalıdır. Söylemeye bile gerek yok ki temsil edecek kişilerin bağımsız ama ortak değerlerimizi paylaşan, çalışkan, fedakar ve güvenilir kişilerden seçilmesinde yarar vardır.

    Nihayet, önümüzdeki yıllar başka yıkımlara da gebedir. Felaket tellallığı yapmak gibi olmasın ama görünen köy kılavuz istemiyor. Birkaç bölgede daha fay hatlarının kırılması, kuraklık, yangınlar, sel baskınları, yer kaymaları, siyanür havuzlarının patlaması v.b. ihtimaller sırada bekliyor. Doğanın ve toplumun tahammül sınırlarını aşındıran vahşi kapitalizm dayanışma seferberliğini sık sık gündeme getirecek ve ihtiyacını arttıracak gibi görünüyor. Yorulmaya, durulmaya, pes etmeye hakkımız yok ve olmayacak. Sosyalistler, devrimciler ve kendini solcu sayan herkes, külahını önüne koyup, bu faaliyeti nasıl daha örgütlü ve güçlü bir şekilde sürdürebiliriz diye kafa yormakla ve gereklerini yapmakla yükümlüdür.

    Bu yazı, bunca yıkım ve zulmün ortasında her birimizin direncini, hayata bağlılığını, onu yeniden inşa etme azmini dile getiren bir şiirle bitsin. Direnişçi Fransız şairi Robert Desnos’tan* : 

    `

    BUGÜN BAŞKA BİR GÜNDÜR

    Yarın sabah

    Bugünkünden daha erken kalkacağım

    Güneş yarın sabah

    Bugünkünden daha sıcak olacak

    Ben daha güçlü olacağım yarın sabah

    Bugünkünden daha güçlü

    Neşeli olacağım yarın sabah

    Bugünkünden daha neşeli

    Yarın sabah

    Bugünkünden daha fazla dostum olacak

    Varsın yarın sabah

    Ölüm bugünkünden daha yakın olsun

    Ben yarın sabah daha canlı

    Bugünkünden daha da canlı olacağım

    ———————————————————————————————————————-

    * Robert Desnos, sürrealist akımın önde gelen isimlerinden biri (Sürrealist kelimesi Türkçeye “gerçeküstücü” diye çevrilmiş olup metafizik çağrışımı yapmaktadır. Oysa aşırı gerçekçilik veya artıgerçekçilik diye çevirmek daha isabetli olurdu). 1930’larda anti-faşist, işgal yıllarında ise Londra’ya istihbarat aktaran bir direniş ağının üyesidir. Şubat 1944’te tutuklanmış, Çekoslovakya’da Theresienstadt’daki nazi kampında yakalandığı tifüsten ötürü 8 Haziran 1945’te, kurtuluştan bir ay sonra, hayatını kaybetmiştir.

    dayanışma Deprem Hatay Deprem Dayanışması Maraş
    Paylaş. Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email
    Önceki YazıNagehan Alçı’nın açıklamasının ardından Demirtaş’ın sözleri gündem oldu!
    Sonraki Yazı Depremden sonra ilk istifa!

    İlgili Yazılar

    Kimin için ‘tek yürek’: Bağışlarla konut yaptırıp depremzedelere satacaklarmış

    Manşet 19 Mart 2023

    EŞİK’ten 6 Şubat depremleri raporu: Bilime kulak asmamak, kâr ve rant hırsı, eşitsizlik ve ayrımcılık öldürdü

    Güncel 19 Mart 2023

    Anket: Deprem sürecinde muhalefet partileri ‘geçer not’ aldı

    Güncel 18 Mart 2023
    Destek Ol
    Yazılar

    Kötülük ve Cezasızlık

    - Siyasi Haber

    Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Seçim Stratejisi: TİP ve HDP

    - Ahmet Saymadi

    ABD’nin 16. büyük bankası battı: Yeni bir 2008 krizi mi geliyor?

    - Mahir Sayın

    Vicdan, bilinç ve dayanışma

    - Mehmet Ali Ayan

    Yaşamak nefes alıp vermek değildir: DAD

    - Korkut Akın

    Antakya’ya mektup

    - Bora Selim Gül
    Tarihten

    “Hayır” diyen cesur bir kadın: Rosa Parks

    ABD tarihinde ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı verilen mücadelenin sembol isimlerinden biri olan insan hakları savunucusu Rosa Parks bundan tam 13…

    Seçtiklerimiz

    HDP ile HÜDAPAR kıyasının utanmazlığı

    - Kenan Kırkaya

    On binlerin yürüyüşü

    - Ertuğrul Kürkçü

    Yeter artık…

    - Mucella Yapici

    Türbülans

    - Seyfi Öngider

    Toplumun depreme dair notları

    - Can Şahin

    İstifa ve seçim

    - Ertuğrul Kürkçü

    Güncel Kalın

    Son felişmelerden haberdar olmak için E-Bültenimize üye olun

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook Twitter YouTube
    Emek

    DİSK, seçim kararını açıkladı: 14 Mayıs’tan önce 1 Mayıs var

    17 Mart 2023

    Macron demokrasiyi yok saydı

    17 Mart 2023

    Mata Otomotiv işçileri 18 gündür grevde

    16 Mart 2023
    Kadın

    Direniş temsili olarak “Damızlık Kızın Öyküsü”

    17 Mart 2023

    Bilimle uğraşan kadınların yarısı cinsel tacize maruz kalıyor

    16 Mart 2023

    EŞİK: 6284’ten elinizi çekin

    13 Mart 2023
    © 2023 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Siyasi Haber / Künye
    • İletişim
    • Gizlilik Politikamız

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.