Hüseyin BEKTAŞ çevirdi/yazdı – “Osmanlı özgürlüklerinin babası” kabul edilen Midhat Paşa’nın torunu Kemal Mithat Bey’in “Ermeni Yurttaşlara Çağrı” metni Aralık 1917’de, bu metne cevap niteliğindeki üç mektup Ocak 1918’de İsviçre gazetelerinde yayımlandı. Ermeni Soykırımı ile ilgili bu dört belge ilk kez Hüseyin Bektaş’ın çevirisiyle yayımlanıyor. Bektaş belgelere dayalı bir değerlendirme yapıyor.
İlk olarak 28 Aralık Cuma 1917’de Gazette de Lausanne’da[1] ve daha sonra ise 1 Ocak Salı 1918’de Journal de Geneve’in 2. sayfasından “La Turquie liberale (liberal Türkiye)” ve “Ermeni Yurttaşlarımıza” başlığı ile bir makale ve çağrı yayımlanmaktadır.[2] Bu makale ve çağrı birçok noktada üzerinde durulması, incelenmesi gereken tarihsel bilgiler içermektedir. Arşivlere baktığımızda da bu çağrının o dönem dahi birçok tartışmaya konu olduğunu görüyoruz.
Kemal Midhat Bey’in Ermenilere yönelik bu çağrısına yine Lozan ve Cenevre gazetelerine yansıyan Ermeniler adına verilmiş üç cevap olduğunu okumaktayız. İlki Gazette de Lausanne’nın (Lozan Gazetesi) 3 Ocak Perşembe 1918’de 1. sayfasında, Bir Ermeni, imzasıyla yayımlanan: RÉPONSE à l’appel de la ligue ottomane “Paix et Libération” (Barış ve Liberasyon (Özgürleşme) Osmanlı ligi çağrısına cevap) adında bir açıklamadır.[3] İkinci cevap ise yine Gazette de Lausanne’nın 4 Ocak Cuma 1918’de, Autre réponse d’un Arménien à Kemal Midhat bey (Başka bir Ermeni’den Kemal Midhat Bey’e cevap) başlığı ile ARAMDJAN imzasını taşıyan bir cevaptır.[4] Üçüncü yazı ise 10 Ocak 1918’de “Les Arméniens et La Turquie libérale” (Ermeniler ve Liberal Türkiye) başlığıyla Journal de Genève’de yayımlanan değerlendirme yazısıdır.[5] Louis Ferrière imzasını taşıyan bu değerlendirme yazısı aynı zamanda Ermeni bir Avukat olan Issakian’ın değerlendirmelerine yer vermektedir.
İlk önce Kemal Midhat Bey’in “Ermeni Yurttaşlara Çağrı”sını ve daha sonra ise bu çağrıya verilen yukarda kaynaklarını verdiğim, üç cevabı, uzun olmalarına rağmen, tek tek Türkçeye çevireceğim. Verdiğim kaynaklardan da bu metinlerin Fransızca asıllarına ulaşmak mümkündür. Daha sonra ise bu metinlerde önemli bulduğum noktaları, yayımlanma sırasına bağlı kalarak, tek tek öne çıkarıp incelemeye çalışacağım.
Bu metinler birçok yönden incelenebilir. Benim için bu metinlerin en önemli yanları yazıldıkları zaman, koşullar, olayları ele alış biçimi ve kullanılan dil, tanımlamalar ve sıfatlandırmalardır. Bunlarla birlikte geçen 104 yıllık zaman dilimine rağmen tartışılan gündemlerin güncellikleri, tarihsel olay ve aktörlerin günümüze yansımaları da bir o kadar ilginç ve önemlidir.
Gazete, Osmanlı özgürlüklerin babası Midhat Paşa’nın torunu, Kemal Midhat Bey’in Cenevre’de yeni kurulan Yurtsever Osmanlı Birliği’nin temsilci ve genel sekreterliğine seçildiğini belirtmektedir. Bu birliğin isminin ise Paix et libération (Barış ve Liberasyon (Özgürleşme-Kurtuluş) olduğu vurgulanmaktadır. Birliğin Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Müslüman ve Müslüman olmayan herkesi kapsadığı vurgulanırken bunun yanında temel kaygısının tamamen insancıl ve barışçıl olduğu belirletilmektedir.
Bu politik oluşumun (birliğin) hedefleri ise şu şekildedir:
- Osmanlı Hükümetini barış yapmaya cesaretlendirmek ve zorlamak; böylece gereksiz yere savaşa sürüklenmiş olan Osmanlıları savaşın felaketlerinden kurtarmak.
- Kötü yönetimden dolayı birbirine düşman olan bütün Osmanlı halklarını barışmaya davet etmek.
- Bu eski Türkiye’yi, ülkenin ihtiyaçlarına, halkların özlemlerine uygun olarak, var olan dini ve etnik toplulukların her birinin özgürlüğünü, özerkliğini garanti altına alacak şekilde, yeni modern bir devlete dönüştürmek.
Kemal Midhat Bey, genel bir barış ve uzlaşı anlayışıyla, görüşmelerine diğer gruplardan önce, Alman-Jön Türk despotizminden acı çekmiş olan, Ermeni yurttaşlarından başlamak istediğini belirtmektedir. Bunun için Kemal Midhat A NOS COMPATRIOTES ARMENIENS “Ermeni Yurttaşlarımıza” başlığı ile aşağıdaki açık mektubu yayımlamaktadır.
ERMENİ YUTTAŞLARIMIZA
Aşağı yukarı 40 yıldır, delirtici bir rüzgâr Türkiye üzerinden esmekte, yaşlı ve genç yöneticilerini körleştiren ve onları duyulmamış, tarif edilemez bir yok edici öfkeye sürüklemektedir. Katliamlar ve her türlü yağma, siz Ermeniler ve biz Müslüman Türklerin, 600 yıldır barış ve kardeşlik çağı içinde bir arada yaşama ortamının yerine geçti.
Siz Ermeniler, İmparatorluğun sadık, dürüst ve yararlı yurttaşları,
Türkiye ekonomik, ticari, entelektüel ve sanatsal gelişmesinden, ona verdiğiniz üstün hizmet ve katkılardan dolayı sizlere borçludur.
Şu anda kendilerini “Jön-Türkler” olarak adlandıran bir grup maceracı İstanbul’da iktidardadır. İktidarda kalmak için, onlar günlük olarak, Abdul Hamid döneminde dahi görülemeyen, en kanlı yöntemlere başvurmaktadırlar.
Ve bizler, bu haydutların yüzbinlerce Ermeni kardeşimizi sürgün ve katletmelerinin, bu aşağılık imhanın çaresiz tanıkları olduk.
Türkiye’nin mevcut hükümeti, bu katliamlarını meşru göstermek için, Ermenilere karşı hayasızca yalanlarla dolu birden çok broşür yayımlatmaktadır. Kadın ve çocukları kestikten sonra, zavallı Ermeni halkına karşı, her türlü suçlamayı kaçınılmaz olarak uydurma gereksinimini duymaktadır.
Eğer Ermeniler arasından birkaç suçlu vardıysa, Hükümetin görevi ülkenin yasalarına dayanarak bunları aratmak ve cezalandırmak olmalıydı. Fakat sadece birkaç devrimcinin yüzünden, bunla birlikte eğer vardıysa birkaç kişi, 1 milyondan fazla günahsız ve çaresiz Ermeni halkını sürgün etmek, toptan öldürmek, yağmalamak, boğazlamak tarif edilemez bir suçtur. Biz liberaller ve gerçek vatansever Türkler olarak, dinimizin emrettiği üzere, bütün gücümüzle bunu kınıyoruz.
Ermeniler!
Zulme uğradınız, kırıma uğradınız çünkü sizler adalet istediniz, çünkü sizler mal ve can güvenliği talep ettiniz. Biz Türk liberalleri olarak aynı idealler uğruna sizinle aynı kaderi paylaşmadık mı?
Bugün bizler, siz Ermenilerin her zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun sadık ve dürüst elemanları olduğunuzu çağdaş dünyaya açıklamanın kutsal bir borcumuz olduğuna inanıyoruz.
Ermeniler!
Siz Ermeniler, şimdiye kadar, haksız olarak şehit edildiniz. Siz Ermenilerin yanı sıra, biz Müslüman Türklere ve ayrımsız olarak bütün Osmanlılara, sadece ihtiyacınız olan özgürlüğü gelecekte garanti etmek istiyoruz. Aynı gerekçelerle zulme uğradığımız için, bu zorbaları yeniden devirmek için, ortak amaçlar için zorbalarımıza karşı birleşmek zorundayız.
Sizlere dürüstlükle ve samimiyetle, hiçbir kir ve pislikle lekelenmeyen, elimizi uzatıyoruz. Ortak bir güç oluşturmak ve ortak hedeflerimiz olan Özgürlüğümüz ve Ulusal refahımıza kısa bir sürede ulaşmak için, size uzattığımız bu eli samimiyetle ve çekinmeden kabul ediniz.
“Barış ve Liberasyon (Kurtuluş)” Osmanlı Ligi adına,
Genel Sekreter, KEMAL MIDHAT,
1 rue de Villereuse, Genève.
Şimdi ilk olarak Gazette de Lausanne’nın (Lozan Gazetesi) 3 Ocak Perşembe 1918’de 1. sayfasında, Bir Ermeni, imzasıyla RÉPONSE à l’appel de la ligue ottomane “Paix et Libération” (Barış ve Liberasyon Osmanlı Ligi çağrısına cevap) başlığıyla yayımlanan metni ele alacağım. Bu metin yedi paragraftan oluşan bir yazıdır.
“Barış ve Liberasyon” Osmanlı Ligi Çağrısına Cevap
“Barış ve Liberasyon” adındaki Osmanlı Yurtsever Liginin Ermenilere bu çağrısı, bizlere 15-20 sene önce İttihat ve Terakki Komitesinin, şefleri Cenevre’de sığınmacı iken, yaptığı birçok çağrıyı hatırlatmaktadır. Kızıl Sultanının yerine iktidara gelen bunlar, Avrupa’daki aktiviteleri sırasında durmaksızın Abdul Hamid’in kanlı katliamlarını eleştirip, Ermenilerin acılarına ortak olduklarını söylemekteydiler. Onlar ayrıca Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’nun en sadık, en aktif ve en yararlı kesimlerinden olduklarını da kabul ediyorlardı.
1908 yazında Abdul Hamid rejimi devrildi. Yeni rejimin ilk bal ayı hafları boyunca, sarhoş edici bir coşku ortamında, Türk İmparatorluğu’nun bütün uluslarının, özgürlük, eşitlik ve kardeşliğini kutluyorduk. Bu zaman geçti ve Jön-Türkler’in şoven politikaları başladı. Özgürlük ve Eşitlik türküleri söylendikten sonra, Türkiye’nin yeni yöneticileri Türkçü teorilerini ortaya atıyor, egemen-fetheden Türklerin, fethedilen diğer halklar üzerindeki haklarını ve ayrıcalıklarını ilan ediyorlardı. Gizli toplantılarından, önce Hristiyanlardan başlayarak, yabancıları yok etme-kökünü kazıma kararları aldılar. “Türkiye Türklerindir” onların sloganıydı. Hatta bazı şefleri aceleciliklerinde, ilk fetihçi padişahların bütün Hristiyanları Müslümanlaştırmadıkları ve böylece ulusal sorunu ortadan kaldırmadıkları için pişmanlık duyuyorlardı.
Anayasanın ilanından dokuz ay sonra gerçekleşen Adana katliamının İttihat ve Terakki tarafından organize edildiğini artık yeterince biliyoruz. Bunu takip eden yıllarda iyice gördük ki ne Anayasa ne de Jön-Türklerin iktidarı Ermenilerin durumunu düzeltmiyordu. Tam aksine Jön-Türklerin politikaları gün geçtikçe daha fazla şoven ve iğrenç oluyordu. Dünya Savaşı onlara, uzun zamandır düşündükleri projelerini hayata geçirme fırsatı verdi. Bu şekildedir ki, Jön-Türkler 1915’te, Sultan Abdul Hamid’in 30 senede yaptığının üç kat daha ağırını yaptılar.
Nasıl ki 22 sene önce Ermenilerin uğradığı bütün katliam ve talanların sorumluluğu Hükümetin ve Türk halkının omuzlarındaki yük idiyse, 1915-1916’da insanlık tarihinde görülmemiş bu ağır suçun sorumluluğu da tamamıyla Türk halkı ve Hükümetinin üzerine düşmektedir.
Ekonomik, politik ya da antagonist etnik farklılıklardan çok, Ermeni katliamlarının gerçek derin nedeni Türk halkının yaşadığı ahlaki değer çürümesidir. Bizim için ne bir fazla ne bir eksik. Türklerin suçu ortak kamu haklarına karşı işlenmiş suçlardır. Tarih bunları yargılayacaktır (gösterecektir).
Barıştan konuşmaya başladığımız bugünlerde ve Türkiye’nin işlediği ağır suçlarının hesabını Avrupa’ya vereceği zaman yaklaşırken, Osmanlı Ligi’nin çağrısı bize basit bir tuzak olarak görünmektedir. Binlerce suçsuzun kesildiği, bütün bir ulusun yağmalandığı zaman neredeydi bu beyefendiler?
Osmanlı Ligi şunu çok iyi bilmek zorundadır ki, bizler bugüne kadar genç, yaşlı, liberal ya da muhafazakâr bütün Türk rejimlerinin tadına baktık. Ermeniler ve Türkler arasındaki yarık-uçurum artık aşılamaz. Artık sadece bir tek çözüm vardır, o da: Ermeniler, özgür olarak kendi evlerinde, Ermenistan’da olmalı, Türkler ise Anadolu denilen yerde karantinada kalmalıdır.
Bir Ermeni
Şimdi ise ikinci cevap olan ve yine Gazette de Lausanne’nın 4 Ocak Cuma 1918’de, Autre réponse d’un Arménien à Kemal Midhat Bey (Başka bir Ermeni’den Kemal Midhat Bey’e cevap) başlığı ile ARAMDJAN imzasını taşıyan yazıdır. Gazete aşağıdaki küçük bir giriş yazısı ile birlikte yazılan mektubu yayımlıyor.
Başka bir Ermeni’den Kemal Midhat Bey’e cevap
Perşembe günü “Bir Ermeni”nin “Barış ve Liberasyon” Osmanlı Ligi’ne cevabını yayımlamış olmamıza rağmen aşağıdaki başka bir cevabı daha yayımlıyoruz. Bu da yine bir Ermeni’nin fakat tamamen başka bir çevredendir. Bu cevap Ermeni halkının görüş birliği içinde olduğunu hissettirmesine ve bu halkın gönül açıklığına karşı kurulmuş olan bir tuzak olduğunun görülmesine katkı sunacaktır.
Kemal Midhat Bey’e
Lozan Gazetesinin 28 Aralık sayısında imzanızla “Ermeni vatandaşlarınıza” başlığı ile yayımlanan bildirinizi okudum.
Aşağı yukarı yarım yüzyıl önce, sevgili dedeniz Midhat Paşa aynı kavramlarla kendi Osmanlı yurttaşlarına seslenerek, bugün içinde bulunduğu koşullara çok benzeyen, içinden çıkılmaz bir durumdaki İmparatorluğu kurtarmak için sesleniyordu. Bir Ermeni, Odian, dedenizin uzattığı eli samimice ve dürüstçe sıkıyordu.
Peki biz Ermenilerin buna karşılık ödülü ne oldu? Sizler benim anlatacağımdan çok daha iyi, bu son 40 yılın nasıl karanlık bir sayfa olduğunu, biliyorsunuz. Sizler yine çok iyi biliyorsunuz bu tarihin hangi cenaze törenleriyle (acılarla) devam etmekte olduğunu.
Abdul Hamid iktidarı altında bizler sistemli olarak katledildik. Kan dökücü zalimin rejimini devirmek için, can havli durumumuzda dahi, bizlere uzatılan elleri her zaman sadıkça sıktık. 1908 “sözde devrimi” zamanında, uzun zamandır beklediğimiz, kurtuluşumuz olan şafağın sonunda söktüğüne inandık.
Siz de yok saymazsınız, Kemal Midhat, o zaman bizi saran coşkuyu, Ermenilerin kalbindeki bu temiz coşkuyu. Sanırsam sizler hatırlıyorsunuz şu Ermenileri, bütün hınçlarını bir kenara bırakarak, samimi kardeşlik ve bağlılık düşüncesiyle nasıl Müslüman Türk hemşerilerine sarıldıklarını. Birkaç ay geçtikten sonra, 30.000 Ermeni’nin kesildiği Adana günleriyle ödüllendirildik. Kemal Midhat Bey, bu bahtsızların büyük çoğunun Adana şehrinin çevresindeki Türk köylerine dağılan savunmasız, barışçıl işçiler, zanaatçılar olduğunu siz inkâr etmeyeceksiniz.
Noel’in ve yeni yılın şu günlerinde hayal gücüm beni evime götürüyor. Ermenistan’ın dağları, vadileri, ormanları, ovaları, köyleri, şehirleri gözlerimin önünden geçmektedir. Ailemin yanında kendimi buluyorum. Sanki babamla, annemle konuştuğuma inanıyorum. Erkek ve kız kardeşlerimin derslerini ezberlediklerini ve sevinçle türkü söylediklerini duyuyorum; hayat sakin ve yumuşakça akıyor…
Bu, ne yazık ki, sadece bir hayal! Gerçeklik sadece yıkım ve ölümdür. Ve Kemal Midhat Bey sizler istiyorsunuz ki ben sizin uzattığınız eli sıkayım?
Hayır, Midhat, ben bilemeyeceğim. Bu, ne iyi niyet eksikliğimden, ne de sizin samimiyetinizden şüphelenmemdendir. Çünkü uzattığınız el güçsüz, istediğiniz el ise kesilmiştir… Elinizi güçlendirin Midhat Kemal ve ne yazık ki biz ihtiyacımız olan yardımı başka yerden arayacağız.
ARAMDJAN
Üçüncü yazı ise 10 Ocak 1918’de “Les Arméniens et La Turquie libérale” (Ermeniler ve Liberal Türkiye) başlığıyla Journal de Genève’de yayımlanan değerlendirme yazısıdır. Louis Ferrière imzasını taşıyan bu değerlendirme yazısı aynı zamanda Ermeni bir Avukat olan Issakian’ın değerlendirmelerine yer vermektedir.
Öncelikte gazeteci uzun bir giriş yaparak tarihsel süreci özetlemektedir. Daha sonra ise kendilerine ulaşan mektubu yayımlamaktadır. Gazetecinin değerlendirmelerinin önemli olduğuna inandığım için uzun olmasına rağmen yazının tamamını Türkçeye çevireceğim. Daha sonra ise mektubun çevirisini yapacağım.
“Ermeniler ve Liberal Türkiye”
1 Ocak’ta yayımladığımız “Barış ve Liberasyon” Osmanlı Ligi’nin Ermenilere yaptığı çağrı beklendiği gibi büyük bir yankı uyandırdı ve birçok gazetede yayımlandı. Beklendiği gibi bu çağrı bütün Ermeni çevrelerinde büyük bir duygusal tepki uyandırdı. Yazının yayımlanmasından beri birçok protesto mektubu alıyoruz. Bunlardan biri de bizim de aldığımız Ermeni Avukat Issakian Bey’in etkileyici mektubudur.
Ermenilerin ortak duyguları, yapılan bu çağrıya kuşku ile yaklaşmalarıdır. Çünkü Ermeniler Talat Bey ve Enver Bey’in başında olduğu İttihat ve Terakki’nin kendilerine yaptığı kardeşlik çağrılarını hale hatırlamaktadırlar. O zaman ne devrimci ne de kötü vatandaş olarak görülmeyen Ermenilerin desteği ile 1908’in o olağan üstü özgürlükçü hareketi oluştu ve Abdul Hamid’in mutlak iktidarına son verdi. Ermeniler olağan üstü sevinçle “Sonunda bizde bir vatan göreceğiz” diye sevinç çığlıkları atıyorlardı.
Yine bir yıl sonra Abdul Hamid iktidarı yeniden ele almak için harekete geçince yine aynı Ermeniler İstanbul’daki birçok Jön-Türk liderini saklayıp kurtardılar. Tam aynı zamandadır ki Adana’daki Ermeni katliamı yine bu Jön-Türkler tarafında organize edildi. Yine Ermeniler şunu da iyi hatırlamaktadır. Balkan savaşı sırasında, her şeye rağmen, Osmanlı ordusu saflarında savaştılar. Bu savaş zamanında dahi Ermeniler otonomi için değil sadece iki Avrupalı müfettişin görevlendirilmesini istemiş, bu müfettişlerin görevi Anadolu’da yaşayan bütün Osmanlı vatandaşların, Hristiyan, Türk, yasalar önünde eşit bir muamele görmelerinin koşullarını sağlamaktı.
Ermeniler unutabilir mi, kendilerinin iktidara taşıdığı aynı adamların, 1915 baharından itibaren Ermeni halkı üzerinden en korkunç suikastları, erkek nüfusun büyük kısmını katletmek, bütün Ermeni ulusunu evlerinden kovmak, çöllere sürgün etmek, bütün kadınların, çocukların, büyük bir kısmının en barbar en alçakça yöntemlerle yok edilmesini?
Ermenilerin haklı şüphelerini anlıyoruz. Onların artık, yüzyıllardır kendilerini ezen uluslar tarafından, aldatılmış bir halk olmak istememelerini anlıyoruz. Midhat Bey’in çağrısına onlar diyor ki: “kelimelerin artık bir anlamı yoktur. Bizler icraat görmek istiyoruz. Artık eski yanıltıcı vaatlere karnımız tok. Şimdi artık bize uzatılan eli kabul etmiyoruz.”
Ermeniler artık Türklerin vaatlerine inanamıyor, en liberallerininkine bile. Fakat onlar Lloyd George ve Başkan Wilson’unun kesin açıklamalarını unutmamalılar. İtilaf devletleri Ermeni meselesini ciddi olarak ele alıyorlar, bizler eminiz ki son hesap gününde, dininden ve medeniyetinden dolayı diğer halklardan daha fazla eziyet çeken bu Hristiyan halka, beklediği adalet teslim edilir.
Bu konularla ilgili aşağıdaki mektubu aldık.
“İsviçre basınında yayımlanan “Barış ve Liberasyon” Osmanlı Ligi’nin programını büyük bir ilgi ile öğrenmiş olduk. Özellikle Ermeni Halkıyla ilgili bölümleri özel ilgimizi çekti.
“Bazen gerçeği söylemek çok zordur. Yeni Ligin sekreteri Kemal Midhat Bey cesaret ve samimiyet ile açıkça kamuoyuna çağrı yaparak, birçok tanınmış kendi soydaşının düşündüğünü, fakat cesaret edip söyleyemediklerini, söylemektedir. “Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu’nun en sadık, en sözünün eri (bağlı) vatandaşlarıdır. Onlar hiçbir zaman mevcut Jön-Türk hükümetinin kendilerine karşı uyguladığı insanlık dışı, kanlı uygulamaları hakketmediler”. Bu bildiriyi yayımladığı için Kemal Midhat Bey ve Osmanlı Ligi bütün çağdaş dünyanın sempatisini almayı hakketmektedir, fakat bizler pratik bekliyoruz. Eğer kendilerine bunu biz söylersek anlamını kaybeder.
“İsviçre’nin liberal basını her zaman bahtsız Ermeni halkını zorbalara karşı savundu. “Barış ve Liberasyon” Liginin bu çağrısı var olan bu genel kamuoyunu desteklemektedir. Bir Türk ve Ermeni meselesiyle ilgili bütün gerçekleri iyi bilen biri olarak, Kemal Midhat Bey’in vicdan çığlıkları, son günlerde birkaç yüksek görevdeki İsviçreliye ve büyük bir ihtimalle başka tanınmış yabancılara da İstanbul’daki Türk Propaganda Bürosu’nda hazırlanmış alçakça ve sahte fotoğraf albümleriyle sözde “Ermeni İhaneti”ni ortaya koymaya çalışan propaganda broşürlerinin yollanmakta olduğu bir zamanda geliyor.
“Eğer İstanbul hükümeti bu yayınlarla İsviçre kamuoyunu yanıltacağını umuyorsa, fena bir şekilde yanılmaktadır. İsviçre’nin kendisi de geçmiş yüzyıllarda işgalcilerin zulmüne uğramış küçük bir halktır. O asla kadın ve çocuk katliamını, genç kızlara yapılan tecavüzleri, tek suçu kendisini egemenlik altına alanlardan daha yüksek bir kültüre sahip ve Hristiyan olması olan, bütün bir savunmasız ulusun imha edilmesini, yok edilmesini, ortadan kaldırılmasını affetmeyecektir”.
“Bizler Kemal Midhat Bey’in çağrısını not ediyoruz. Ona, yardımcıları ve arkadaşlarıyla birlikte, Sultan Abdul Hamid tarafından bulunduğu cezaevinde kafası kesilen, şanlı dedeleri Midhat Paşa’nın tasarladığı gibi, liberal ve yenilenmiş bir Türkiye’yi yaratacak olayları tetikleyebilmesini ve başarılı olmasını bütün kalbimizle diliyoruz”.
“Bazen gerçeği söylemek çok zordur”( Issakian)
Böylece bahsettiğim dört metni, yayımlanma sırasına bağlı kalarak, Fransızcadan Türkçeye çevirdim. Buradaki amaç kaynaklarını vermeme rağmen birçok kişinin bu metinleri dil eksikliğinden dolayı okuyamayacağını düşünmemdir. Amaç bilgiye ulaşmayı kolaylaştırmaktır. Yazının girişinde de dediğim gibi bu metinler birçok yönden incelenebilir. Benim için bu metinlerin en önemli yanları yazıldıkları zaman, koşullar, olayları ele alış biçimi ve kullanılan dil, tanımlamalar ve sıfatlandırmalardır. Bunlarla birlikte geçen 104 yıllık zaman dilimine rağmen tartışılan konuların güncellikleri, tarihsel olay ve aktörlerin günümüze yansımaları da bir o kadar ilginç ve önemlidir. Şimdi belirttiğim bu noktalar üzerinden durarak bu metinleri incelemeye çalışacağım.
Öncelikle zaman açısından bu metinlerin önemi üzerinde duracağım. Metinler daha önce de kaynakları verirken belirttiğim gibi, ilki 28 Aralık Cuma 1917’de, dördüncüsü ise takip eden günlerde 10 Ocak Perşembe 1918’de gazetelerde yayımlanmaktadır. Yani İstanbul’da Jön-Türk iktidarı devam etmektedir. Ancak bundan yaklaşık 10 ay sonradır ki, 1918 Ekim başından Talat Paşa sadrazamlık görevinden istifa etmiş ve 1 Kasım 1918’de İttihat ve Terakki son kongresini yaparak Partiyi feshettiklerini duyurmuşlardı. Ardında da Kasım 1918 başında Enver, Cemal ve Bahattin Şakir gibi önemli Jön-Türk şefleri İstanbul’dan ayrılmışlardı.
Bilindiği gibi Jön-Türk iktidarı 1915’in başlarında genel olarak Ermeni Halkına, özel olarak da Ermeni örgütlerine yönelik bir dizi kararlar alarak genelgeler yayınlamaktadır. Bunlar sırasıyla şöyledir:[6]
- “Osmanlı Ordusu Başkumandanlığı 27 Şubat 1915 tarihinde askeri birliklere verdiği talimatla ordudaki Ermeni askerlerin silahlı hizmetlerde kullanılmaması, her yerde uyanık davranılarak gerekli tedbirlerin alınması.
- Dahiliye Nezareti 14 vilayet ile 10 mutasarrıflığa, 24 Nisan 1915 tarihinde meşhur genelgeyi yollamıştır. Bu genelgede; Hınçak, Taşnak ve benzeri Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması ve bunlardan bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülenlerin uygun yerlerde toplanmaları talimatı verilmiştir.
- 26 Nisan 1915 tarihinde Başkumandanlık aynı nitelikte bir genelgeyi Harbiye Nezareti ile Ordu komutanlıklarına da göndermiş, mülki memurlar tarafından talep edilecek her türlü yardımın derhal yerine getirilmesi istenmiştir.
- Daha sonra ise Meclis 27 Mayıs 1915’te tehcir kanununu çıkararak süreci devam ettirmiştir”.
Bu açıdan bu metinlerin önemi, 1915 başlarından başlanarak alınmış ve uygulamaya sokulmuş yukarıdaki kararlar ve daha sonra yaşananlardan, sadece üç yıl sonra yazılmış olmalarıdır. Bir başka değişle bu metinleri Ermenilere yönelik, Kemal Midhat Bey’in tanımıyla “1 milyondan fazla günahsız ve çaresiz Ermeni halkını sürgün etmek, toptan öldürmek, yağmalamak, boğazlamak tarif edilemez bir suç” olan 1915 soykırımıyla ilgili kaleme alınan ilk yazılı değerlendirmeler arasından saymak gerekmektedir.
Şimdi ise olaylardan sadece üç yıl sonra yayılan bu metinlerde yazarların 1915’de yaşananları hangi nedenlere bağladıklarını görelim.
Kemal Midhat Bey’e göre nedenler:
- Yaklaşık 40 yıldır Türkiye’deki “genç” ve “yaşlı” yöneticileri körleştiren ve onları duyulmamış, tarif edilemez bir yok edici öfkeye sürükleyen bir rüzgârın olduğunu,
- Kötü yönetimlerden dolayı Osmanlı halklarının birbirine düşman olduklarını,
- Gereksiz yere Osmanlıların savaş felaketine sürüklenmiş olduğunu,
- “Jön-Türkler” olarak adlandıran bir grup maceracının İstanbul’da iktidarda olduğunu ve iktidarda kalmak için, onlar günlük olarak, Abdul Hamid döneminden dahi görülemeyen, en kanlı yöntemlere başvurdukları.
3 Ocak Perşembe 1918’de “Barış ve Liberasyon Osmanlı Ligi çağrısına cevap” başlığıyla “Bir Ermeni” imzasıyla yayımlanan yazıya göre ise nedenler:
- Türkiye’nin yeni yöneticileri Türkçü teorilerini ortaya atıyor, egemen-fetheden Türklerin, fethedilen diğer halklar üzerindeki haklarını ve ayrıcalıklarını ilan ediyorlardı.
- Gizli toplantılarından, önce Hristiyanlardan başlayarak, yabancıları yok etme-kökünü kazıma kararları aldılar. “Türkiye Türklerindir” onların sloganıydı.
- Hatta bazı şefleri aceleciliklerinde, ilk fetihçi padişahların bütün Hristiyanları Müslümanlaştırmadıkları ve böylece ulusal sorunu ortadan kaldırmadıkları için pişmanlık duyuyorlardı.
- Ne Anayasa ne de Jön-Türklerin iktidarı Ermenilerin durumunu düzeltmiyordu. Tam aksine Jön-Türklerin politikaları gün geçtikçe daha fazla şoven ve iğrenç oluyordu.
- Dünya Savaşı onlara, uzun zamandır düşündükleri projelerini hayata geçirme fırsatı verdi. Bu şekildedir ki, Jön-Türkler 1915’te, Sultan Abdul Hamid’in 30 sende yaptığının üç kat daha ağırını yaptılar.
Avukat İssakian’ın mektubuna göre ise:
- Bütün bir savunmasız ulusun imha edilmesinin, yok edilmesinin, ortadan kaldırılmasının, kadın ve çocuk katliamının, genç kızlara yapılan tecavüzlerin nedeninin, tek suçu kendisini egemenlik altına alanlardan daha yüksek bir kültüre sahip ve Hristiyan olmalarıdır.
Şimdi ise yaşanan olayların boyutlarının ne olduğunu ve nasıl tanımlandığına, nasıl sıfatlandırıldığına geçeceğim.
Kemal Midhat Bey iktidardaki bir grup haydutun yüzbinlerce Ermeni kardeşimizi sürgün ve katletmelerine ve kendilerinin bu aşağılık imhanın çaresiz tanıkları olduklarını vurguluyor. Yine Midhat Bey bir grup maceracı Jön-Türk’ün iktidarda olduğu ve iktidarlarını korumak için görülmemiş kanlı yöntemlere başvurduklarını belirtiyor. “1 milyondan fazla günahsız ve çaresiz Ermeni halkını sürgün etmek, toptan öldürmek, yağmalamak, boğazlamak tarif edilemez bir suçtur” diyor ve “Biz liberaller ve gerçek vatansever Türkler olarak, dinimizin emrettiği üzere, bütün gücümüzle bunu kınıyoruz” demektedir. Midhat Bey ayrıca şunları da eklemektedir. “Zulme uğradınız, kırıma uğradınız çünkü sizler adalet istediniz, çünkü sizler mal ve can güvenliği talep ettiniz”. “Siz Ermeniler, şimdiye kadar, haksız olarak şehit edildiniz”.
Louis Ferrière imzasını taşıyan giriş babındaki değerlendirme yazısı ise yaşananları şu şekilde tanımlamaktadır: “Ermeniler unutabilir mi kendilerinin iktidara taşıdığı aynı adamların, 1915 baharından itibaren Ermeni halkı üzerinden en korkunç suikastları, erkek nüfusun büyük kısmını katletmek, bütün Ermeni ulusunu evlerinden kovmak, çöllere sürgün etmek, bütün kadınların, çocukların, büyük bir kısmının en barbar en alçakça yöntemlerle yok edilmesini?”.
3 Ocak Perşembe 1918’de, “Bir Ermeni” imzasıyla, “Barış ve Liberasyon” Osmanlı Ligi çağrısına cevapta ise yaşananlar şu şekilde tanımlanmaktadır:
“1915-1916’da yaşananlar insanlık tarihinde görülmemiş ağır bir suçtur… “Bizim için ne bir fazla ne bir eksik. Türklerin suçu ortak kamu haklarına karşı işlenmiş suçlardır. Tarih bunları yargılayacaktır (gösterecektir”. “Binlerce suçsuzun kesildiği, bütün bir ulusun yağmalandığı zaman neredeydi bu beyefendiler?” diye sormaktadır.
Peki yaşanan bu insanlık trajedisinin sorumluları kim ve nasıl hareket ediyorlar? Ret, İnkâr ve Yalan….
Kemal Midhat Bey, “genel bir barış ve uzlaşı anlayışıyla, görüşmelerine diğer gruplardan önce, Alman-Jön Türk despotizminden acı çekmiş olan, Ermeni yurttaşlarından başlamak istediğini” söylerken sorumluları işaret etmektedir. Bu işin temel sorumlusunun Alman-Jön-Türk ortaklığı olduğu açıkça söylenmektedir. Yine devamla Jön-Türklerin iktidarda kalmak için, Sultan Abdul Hamid döneminden dahi görülmeyen, en kanlı yöntemlere başvurduklarını belirtmektedir.
Yaşananlara karşısında Jön-Türk iktidarının nasıl bir yöntem izlediğini de yine Kemal Midhat şöyle tarif etmektedir: “Türkiye’nin mevcut hükümeti, bu katliamlarını meşru göstermek için, Ermenilere karşı hayasızca yalanlarla dolu birden çok broşür yayımlatmaktadır. Kadın ve çocukları kestikten sonra, zavallı Ermeni halkına karşı, her türlü suçlamayı kaçınılmaz olarak uydurma gereksinimini duymaktadır”. “Ve bizler, bu haydutların yüzbinlerce Ermeni kardeşimizi sürgün ve katletmelerine, bu aşağılık imhanın çaresiz tanıkları olduk.”
Ayrıca Avukat İssakian mektubundan bu bahsi geçen propaganda broşürlerinden şöyle bahsetmektedir:
“İsviçre’nin liberal basını her zaman bahtsız Ermeni halkını zorbalara karşı savundu. “Barış ve Liberasyon” Liginin bu çağrısı var olan bu genel kamuoyunu desteklemektedir. Bir Türk ve Ermeni meselesiyle ilgili bütün gerçekleri bilen biri olarak, Kemal Midhat Bey’in vicdan çığlıkları, son günlerde birkaç yüksek görevdeki İsviçreliye ve büyük bir ihtimalle başka tanınmış yabancılara da İstanbul’daki Türk Propaganda Bürosu’nda hazırlanmış alçakça broşürler ve sahte fotoğraf albümleriyle sözde “Ermeni İhaneti” ni ortaya koymaya çalışan propaganda broşürlerinin yollanmakta olduğu bir zamanda geliyor”. “Eğer İstanbul hükümeti bu yayınlarla İsviçre kamuoyunu yanıltacağını umuyorsa, fana bir şekilde yanılmaktadır” …
3 Ocak Perşembe 1918’de “Barış ve Liberasyon Osmanlı Ligi çağrısına cevap” başlığıyla “Bir Ermeni” imzasıyla yayımlanan yazıya göre ise sorumlular şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Nasıl ki 22 sene önce Ermenilerin uğradığı bütün katliam ve talanların sorumluluğu Hükümetin ve Türk Halkının omuzlarındaki yük idiyse, 1915-1916’da insanlık tarihinde görülmemiş bu ağır suçun sorumluluğu da tamamıyla Türk Halkı ve Hükümetinin üzerine düşmektedir”.
“Ekonomik, politik ya da antagonist etnik farklılıklardan çok, Ermeni katliamlarının gerçek derin nedeni Türk Halkının yaşadığı ağır ahlaki değer çürümesidir. Bizim için ne bir fazla ne bir az. Türklerin suçları ortak kamu haklarına karşı işlenmiş suçlardır. Tarih bunları yargılayacaktır (gösterecektir)”.
Sonuç olarak bu kısa tarihi değerlendirmeden günümüze çıkacak sonuç nedir? Bugün iktidar mücadelesi veren Türkiye Halkları hangi tehlikelerle karşı karşıyadır?
Bunları anlamak için o günlerde dürüst bir Türk entelektüel olan Kemal Midhat’ın Ermenileri nasıl gördüğüne iyi bakmak lazım. Midhat Bey “Siz Ermenilere, İmparatorluğun sadık, dürüst ve yararlı yurttaşları, Türkiye ekonomik, ticari, entelektüel ve sanatsal gelişmesinden, ona verdiğiniz üstün hizmet ve katkılardan dolayı sizlere borçludur.” diyor. Bu Ermeni toplumunun o dönem İmparatorlukta tuttuğu yerin en sade tanımlarından biridir. Bunun yanında Ermeniler, ilk Anayasanın yazımından, 1908 “devrimine” kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaşlaşma ve demokratikleşmesine olağan üstü katkılar sunan bir halktır. İmparatorlukta açıkça Ermeni toplumunu, kendisine kattığı üstün faydalardan dolayı, Millet-i Sadık’a olarak adlandırmaktadır.
1908’de Abdul Hamid iktidarı İttihat ve Terakki’den geri alma girişimi içine girince ve İstanbul’daki önemli Jön-Türk liderleri kaçacak delik ararken, yine Ermeni toplumu ve Ermeni Parti önderleri onları evlerine alarak sakladılar. Yine aynı Jön-Türk liderleridir ki, başta 1908 Adana’dan başlayarak, 1915-16 ile bir bütün olarak İmparatorlukta yaşayan Ermeni ulusunu toplu yok etmekten biran olsun bile tereddüt etmediler.
Bugün siyasi denge ve konjonktüre baktığımızda Ortadoğuda ve Kafkaslarda başta Ermeni ve Kürt halkları sürekli olarak yeni soykırım politikaları ve somut tehlikeleriyle karşı karşıyadır. Bu dikkate alınması gereken en önemli durumdur.
Yine inançlarından dolayı Alevi toplumu, egemen iktidara karşı en dinç muhalefet gruplardan olan, özel olarak feminist hareket ve genel olarak kadın hareketi, çok büyük kitle bağları olmasa da yine devrimci parti, örgüt ve sendikalar ve bunların kadroları en yakın hedeflerdir.
Yine egemen güçlerin kendi iç egemenlik ve iktidar olma savaşında, bunlardan bir grup ya da kesimi büyük baskı ve sindirme politikalarına maruz bırakılabilirler. AKP-Cemaat çatışması bizlere AKP-MHP hükümetinin kendi eski ortaklarına yaptığı insanlık dışı baskı, sindirme, işkence, kaybetme, öldürme ve sürgün etme politikalarını yıllardır gösteriyor, yaşatıyor. Kendi eski “akrabalarına” bunları yapanların yukarında saydığım topluluk ve kesimlere karşı soykırım yapmayacağını hiçbir dürüst, vicdanlı, aklı başında insan ileri süremez.
Bu iç iktidar çatışmada, bugün halen iktidardakilere karşı, gerçek bir demokrasi cephesinden yerini almayan veya bunu önermeyen, HDP ile yan yana görünmek istemeyen, diğer burjuva sistem partileri de nasibini alacaklardır. AKP’den ayrılıp parti kuranlar başta olmak üzere, CHP, İYİ Parti de bugünkü pozisyonlarını korudukları sürece veya daha net söylemlerle AKP iktidarını tehlikeye soktukları oranda kaçınılmaz olarak baskıların hedefleri olacaklardır.
Yazıyı “Bir Ermeni’nin” 104 yıl önce Kemal Midhat’a verdiği şu cevapla bitirmek istiyorum: “Başta Osmanlı Ligi şunu çok iyi bilmek zorundadır ki, bizler bugüne kadar “genç-yaşlı”, “liberal ya da muhafazakâr” bütün Türk rejimlerinin tadına baktık”. Bugün Türkiye’deki Demokrasi Güçleri o sözü şöyle tamamlamalıdır: “Bizler Türkiye’de Kemalist-demokrat, halkçı-liberal, muhafazakâr-Türkçü bütün burjuva rejimlerinizi tattık. Şimdi sıra Halkların Demokratik İktidarındadır!”
[1] La Turquie libérale, Gazette de Lausanne, le vendredi 28 décembre 1917, p.1.
[2] La Turquie libérale, Journal de Genève, le mardi 1 janvier 1918, p.2.
[3] Un Arménien, RÉPONSE à l’appel de la ligue ottomane “Paix et Libération”, Gazette de Lausanne, le jeudi 3 janvier 1918, p.1.
[4] ARAMDJAN, Autre réponse d’un Arménien à Kemal Midhat bey, Gazette de Lausanne, le vendredi 4 janvier 1918, p.2.
[5] Ferrière Louis, Les Arméniens et La Turquie libérale, Journal de Genève, le jeudi 10 janvier 1918, p.2.
[6] Prof. Dr. Yusuf Sarınay, 24 Nisan 1915’te Ne Oldu? https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/24-nisan-1915te-ne-oldu/ consulté le 05.01.2022.