Tuncay Yılmaz yazdı – Sermayedarlarını, ticaretlerini, karlarını, silah satışlarını, pazarlarını düşünerek politika kuran bu iki emperyalist bloğa da “Ukrayna’dan elinizi çekin” demeyen hiçbir yaklaşım halkın çıkarına politika kurmaz.
Nasıl ki Suriye’de, Afganistan’da, Libya’da, Pasifikler’de yaşanan çatışma ve gerilimler Sovyetler sonrası kapitalist- emperyalist yeni dünya düzeni kapışmalarından bağımsız değilse, Ukrayna gerilimi de salt Rusya – Ukrayna anlaşmazlığından mütevellit değil. Bütün tarihsel ve bölgesel arka planıyla beraber büyük resme rengini veren ABD-AB-NATO Atlantik Bloğuyla, Rusya-Çin-İran Avrasya Bloğunun pazar, kaynak ve hegemonya mücadelesidir.
İki kutuplu dünyanın sona ermesinin ardından kendini “Dünya imparatorluğu” olarak ilan eden ABD’ye karşı Rusya’nın açıktan, Çin’in derinden yürüttüğü karşı hegemonya mücadelesi dünyanın pek çok noktasında vesayeti, kim bölge ve alanlarda ise doğrudan devam ediyor. Kâh ticaret savaşı, kâh diplomatik kriz, kâh ültimatomlar kâh gerilim ve dolaylı çatışmalar biçiminde.
Emperyalist Bloklar
50 Milyona yakın Ukraynalının hayatlarını kâbusa çeviren, ülkeyi yıllardır savaş, çatışma, gerilim ve kutuplaşma atmosferine hapseden politikaların arka planında esas olarak işte bu iki emperyalist blok arasındaki “paylaşım savaşı” var.
Bir yanda Rusya Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardında serbest kalan devasa coğrafya ve nüfus alanını kendi hinterlandı olarak tutmaya çalışırken (1993 Karaganov doktrini), Çin “Bir Kuşak – Bir Yol / OBOR (One Belt One Road)” projesiyle Avrupa ve Dünya pazarına hakim olmasını sağlayacak yeni “İpek Yolu”nu tamamlamaya çalışıyor. Diğer yanda ise ABD liderliğindeki NATO / Atlantik Bloku Rusya ve Çin’in önünü kesmeye çalışırken, sermayedarları için yeni pazarlar, doğal kaynaklar, ucuz iş gücü cennetleri ve küresel hegemonya yaratmaya çalışıyor.
Rusya ve Çin
Burada hemen “Rusya ve Çin’i, ABD-AB ve NATO’yla bir mi tutuyorsun” sorusu gelecektir, bu uzun tartışmaya kestirme cevabım “evet”! Nihayetinde ülkesindeki sermaye gruplarının üretimlerini, ticaretlerini ve karlarını arttırmaya odaklı, kendi dışındaki ülkeleri ve bu ülkelerin insanlarını, doğal kaynaklarını işgücü, pazar ya da hammadde olarak gören, değerlendiren, kapitalist üretim biçiminin ve emperyalist aktarım ilişkilerinin (sermaye, meta, kar, artı değer, kaynak, vs aktarımı) hakim olduğu bu devletleri neden ABD-AB / NATO’dan ayrı tutalım ki? Aşağıdaki 2016-2020 dünya silah ihracat tablosu dahi savaş politikalarında kimin nerede durduğunu göstermeye yeter.
2021 Mart ayında Statista tarafından yayınlanan bu raporu, SIPRI ( Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) raporlarıyla teyit etmek ve güncellemek de mümkündür.
Bu kapitalist alt yapı, “güvenlik gerekçesiyle” (Tıpkı Türkiye’nin Afrin – Rojava, Güney Kürdistan’da yaptığı gibi) 2014 Kırım ilhakı, Rusya yanlısı Donetsk – Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin ilanına kadar varan Donbass savaşıyla birlikte düşünüldüğünde Rusya’yı hâlihazırda yükselen gerilimin müsebbiplerinden biri olarak görmenin önünde hiçbir engel yok.
Matruşka bunun neresinde?
Geleneksel Rus oyuncağı Matruşka Bebeklerini bilirsiniz. Güzelce boyanmış ahşap bebeklerin için açtığınızda, içinde başka bir bebek daha çıkar. Onu açarsınız onun altından bir bebek daha…
Yukarıda ana hatlarını işaret etmeye çalıştığım tablo da bir çeşit Matruşka Bebek gibi aslında. Evet, tabloya ana rengini veren iki emperyalist blok arasındaki paylaşım savaşı ancak bu “kaba” sınıflandırma durumu anlamaya yetmiyor. “Büyük bebeklerin” içini aralayınca ortaya başka çapraz ilişkiler / gerilimler saçılıveriyor.
ABD-AB / NATO Bloğunun amiral gemilerinden olan Almanya genel tabloda Atlantikçi bir hattı izlese de biryandan da Rusya’yla, Çin’le, İran’la başka bir denge tutturmaya çabalıyor. ABD / Rusya – Çin çatışmasında ABD’den taraf olsa da bir yandan da ABD’yle rekabet edip, onu atlatıp kendi ulusal (sermayesinin) çıkarlarına odaklanıyor.
Örneğin ABD’nin sert muhalefetine rağmen dünya sanayi skalasındaki yerini korumak ve yükseltmek için temel ihtiyacı olan enerjiyi Kuzey Akım I-II ve Mavi Akım projeleriyle Rusya’dan tedarik etmeye devam ediyor.
Son yıllarda sürekli dış ticaret açığı veren Fransa Rusya’nın en çok ithalat yaptığı ülkeler sıralamasındaki yerini (5. Sıra) kaybetmek değil, yükseltmek istediği ve NATO Bloğundaki ABD, Almanya, İngiltere hegemonyasında yerini genişletmek istediğinden Rusya’yla ilişki kanallarını çeşitlendirerek sürdürüyor.
ABD ise Bloğun alfası olarak aslan payını kendine almaya çabalarken, İngiltere bir sırtlan misali sırasının gelmesini bekliyor.
Hakeza madalyonun Avrasya Bloğu yüzüne baktığımızda da Rusya ve Çin arasındaki ittifakın barındırdığı pek çok rekabet alanını görmek mümkün. Özellikle Orta Asya’daki enerji kaynakları ve Çin’in Bir Kuşak-Bir Yol projesi çerçevesinde yükselen rekabet ve gerilim, her iki devleti de büyük ittifak içinde ve dışında farklı alternatifler aramaya sevk ediyor.
Silah platosu Ukrayna
İki emperyalist kampın rekabetinin ve çoğu tarihsel, azı etnik gerilim ortasında adeta milliyetçilik ve militarizm bombardımanına tutulan Ukrayna adeta bir silah platosuna dönmüş durumda. Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden bu yana devam eden çatışma hali ülkede militarist politikaları milliyetçi /faşist hareketleri güçlendirdi.
ABD- NATO’nun Ukrayna üzerinde Rusya’ya (arka planda Çin’e) ayar verme, Rusya’nın 93 Karaganov doktriniyle ilan ettiği hinterlandını koruma (siz bunu sömürü ve pazar alanlarını koruma diye okuyun) hamleleri tansiyonu bir sıcak çatışmanın eşiğine kadar yükseltti.
Öyle ileri gittiler ki, İngiliz Sun gazetesi ABD istihbaratına dayandırdığı haberinde Rusya’nın 16 Şubat gecesi saat 3’te saldırıyı başlatacağını dahi ilan etti.
Adeta Pazar yerinde tezgahında kalan malı bitirmek için “kalmadı, bitti” çığırtkanlığı yapan pazarcılar gibi “Rusya ha saldırdı ha saldıracak” açıklamalarıyla ortamı gerip ABD’sinden İngiltere’sine, Fransa’sından Türkiye’sine herkes Ukrayna devletine silah sattı.
Ve tabi bütün bu faturayı ödemek Ukrayna halkına düştü.
Nerede durmalı?
Ne ABD-AB / NATO Bloğunun “Ukrayna’nın kendi kaderini tayin hakkı vardır” palavrası, ne de Rusya’nın “güvenlik sorunu”na dayandırıp 150 bin Askeri Ukrayna sınırına taşırken yükselttiği “diyalog” masalı Ukrayna halkının ve genel olarak bölge / dünya halkların çıkarını savunanların arkasına takılacakları politikalar olamaz.
Sermayedarlarını, ticaretlerini, karlarını, silah satışlarını, pazarlarını düşünerek politika kuran bu iki emperyalist bloğa da “Ukrayna’dan elinizi çekin” demeyen hiçbir yaklaşım halkın çıkarına politika kurmaz.
İster Ukrayna içinden ister dışından hangi güç bu sömürgeci odaklardan birini diğerine yeğ tutarak söylem kuruyorsa, objektif olarak emperyalist paylaşım savaşının destekçisi durumuna düşer.
Doğru tutum tıpkı Lenin’in birinci emperyalist paylaşım savaşı öncesi yaptığı gibi, Ukrayna proleterlerine, halklarına sırtlarındaki sömürgenleri atmak, doğudan ve batıdan emperyalist kuşatmayı kırmak yönünde olmalıdır. Dünya halklarının, emekçilerinin de tutacağı taraf ancak kendi kurtuluşu ve özgürlüğü için mücadele eden emekçi Ukrayna halkı olabilir.