KORKUT AKIN yazdı: “Dipnot Yayınları arasından çıkan ve ilk günden başlayarak ilgi çeken, ama sokaktaki vatandaşın, içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal baskı nedeniyle bırakın almayı, görmekten bile imtina ettiği kitap, başlı başına bir Türkiye tarihi!”
KORKUT AKIN
Geçenlerde, bir arkadaşım, Türklerin de kültürü olduğunu söyledi, ama İranlıların Pers kültürünün ne denli köklü olduğunu ekledi. Her topluluğun, kendince, bir kültürü vardır. Şurası muhakkak ki, kültürlerin pasaportu olmaz ve birbirlerini etkilerler. Bir başka tartışma ise -hep karşınıza çıkıyordur muhakkak- Kürtlerin özgürlük talebi. Bizde her türlü hakları varmış. Artık dillerini de konuşuyorlarmış. Zaten resmi dairelerde resmi dil olmalıymış, bir bütünlük göstergesi, sistem sorunu imiş. Genel çerçevede bakıldığında -ekonomik olarak da rahatı yerinde olan herkes okulda, sokakta, askerde, işte… hayatın her alanında- haklılık payı bulunuyor, anlattıklarına hak veriyorsunuz ister istemez. Çünkü yasa var ve yasalar da eşitliğin, adaletin sağlandığını(!) yazıyorlar.
Üstü örtük, ama belirleyici…
Hayatın her anına ve her alanına işlemiş, yazısız belli yasalar var, aslında. Toplum kuralı dediklerimizden biraz daha derin, biraz daha güçlü. Sokağa çöp atmanız, tükürmeniz de yasaktır, kimse bir şey demez, görevlilerin önünde bile ihlal edilebilir, hatta uyaranlar suçlanabilir bile. Kimsenin umursadığı bir şey değildir. Lafa geldiğinde dinden, milletten dem vuranlar, kendilerini yere göğe sığdıramayanlar, bu suçları işlerler, gözünüzün içine baka baka.
Kültürler mozaiği…
Şairin şiirce dediği gibi Nuh’a, beşikler vermiş, Havva Ananın bile dünkü çocuk sayıldığı bu coğrafyada, nice hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar gelip geçmiş gölgesiz. Halkların, kültürlerin mozaiği oluşmuş… “Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” Anadolu’da. Oydu, buydu derken Türkler egemen olmuş… Türkçe herkesin anadili olmuş. Ama Türkçe konuşan herkes Türk değilmiş. Yıllarca Türk olmaları için asimilasyon uygulanmış üzerlerine… Dışlanmışlar, bir çula muhtaç bırakılmışlar, öldürülmüşler, katledilmişler, çoluk çocuk sürülmüşler… Kendilerinin izi kalmamış, ama yaptıkları yıkılmamış, unutulmamış. Ne kadar bastırılırsa bastırılsın, silinememiş izleri de, ilişkileri de…
(Suriye’ye gitmiştim, yıllar önce… Müslümanlar da, Hristiyanlar da, Yahudiler de ibadetlerini yapabiliyorlardı, hafta tatilleri bile inançlarına uygun günlerdeydi… Sınırın bu tarafına geçince, bıçakla kesilmiş gibi, ne kilise ne havra ne de başka bir tapınak kalmıştı… Bu bile başlı başına belirleyici bir örnek.)
Türklük…
Yazısız bir yasa olan Türklük, önce Müslümanlıkla (tam olarak Sünnilikle) sonra da Türk olmakla belirleniyor. Ermeni ve Rumların sürülüp çıkarılmasından sonra sıra Kürtlere ve tabii Alevilere geliyor. Öyle yoğun ve öyle kapsamlı bir çalışma yapılıyor ki, ister istemez o çerçeveden (Marksistler bile…) bakıyorsunuz, bakmak zorunda bırakılıyorsunuz: Benim bir sürü Kürt arkadaşım var. Kız alıp kız vermişiz, tavuklarımız karışmış birbirine… İstekleri bitmez ki, dillerini kullanabiliyorlar, okullarda da öğretiliyor. Gerçek niyetleri başka? Bunca fedakârlık yaptıktan sonra, hâlâ hiçbir şey beğenmiyorlar. Bize dayatıyorlar, asıl mağdur biziz. Benim de sorunlarım var, ben neden isyan etmiyorum? Benim suçum değil ki…
Yaraya parmak basmak…
Çalıştığı üniversiteden ihraç edilen Doç. Dr. Barış Ünlü, uzun süredir üzerinde çalıştığı “Türklük Sözleşmesi -Oluşumu, İşleyişi ve Krizi” kitabını yayımladı. Dipnot Yayınları arasından çıkan ve ilk günden başlayarak ilgi çeken, ama sokaktaki vatandaşın, içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal baskı nedeniyle bırakın almayı, görmekten bile imtina ettiği kitap, başlı başına bir Türkiye tarihi! Aile içinde, okulda, işyerinde, kahvede, askerde, sokakta, siyasi miyop olmamız istendiği ve hedeflendiği için gündelik yaşamımızı da belirleyen bu düşünce, yani Türklük anlayışı, sorunların gözlemlenmesi kadar çözümlenmesini de engelliyor.
Burada, 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri sonuçlarını, nedeni, niyesiyle; KHK’larla atılan akademisyenleri, öğretmenleri, çalışanlarıyla; 15 Temmuz Darbe teşebbüsünün de aynı çerçevede, aynı Türklük Sözleşmesi doğrultusunda yapılan uygulamalar olduğunu görüyorsunuz. Kasap çengeli soru işaretleri oluşuyor kafanızda: Neden?
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Türklüğün bir toplumsal sınıftan diğerine ve bir siyasetten diğerine büyük farklılıklar gösterdiğini, Müslüman bir aydın ile bir liberalin, bir sosyalist ile bir ülkücünün, bir seçkin ile işçinin Türklüğünün ayrımlarını görebilmemiz için… Bağlı olarak bunların hepsinin Türklüğü arasında kapanmayacak farkları görmek için… Ortak ve/veya benzer yanlarını görmek için… Daha da önemlisi, sıcak savaşların yaşandığı, önümüzdeki süreçte yapılacak seçimler nedeniyle siyaseten de doğacak gerginliği bertaraf etmek için… Başucu kitabımız olacak denli değerli ve önemli bu kitabı okumalıyız.
Türklük Sözleşmesi-Oluşumu, İşleyişi ve Krizi, Doç. Dr. Barış Ünlü, Araştırma-İnceleme, Dipnot Yayınları, 2018, 386 s.