SEÇTİKLERİMİZ – Kansu Yıldırım’ın Birgün’deki yazısı: AKP iktidarı Suriyelileri yalnızca Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlara karşı bir siyasi kozmuşçasına kullanmakla kalmayıp bir yandan da ekonomik teşvikler aracılığıyla Suriyeli sermayeyi Türkiye kapitalizmine dahil etmeye gayret göstermektedir
Suriye’ye emperyalist müdahale ile birlikte köktendinci örgütlerin saldırıları ve savaş ortamının can ve mal güvenliğini ortadan
kaldırması zorunlu göçe yol açtı. Türkiye Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre biyometrik verileriyle kayıtlı olduğu bilinen 2 milyon 957 bin Suriyeli bulunmaktadır. İlgili kurumların bilgisi dışındakilerle ve kamplar dışında yaşayanlarla birlikte bu rakamın daha fazla olduğu dile getirilmektedir.
Türkiye’deki sınıfsal kompozisyonun demografik bileşimi savaşla birlikte değişmeye başlamıştır. Toplumsal üretim araçlarının mülkiyetine sahip sınıflardaki ve ezilen/bağımlı sınıflardaki Suriyeli nüfusta artış yaşanmaktadır. Türkiye’de ‘iki Suriye’ olduğunu söylemek mümkündür: Belirli bir refaha ve servete sahip Suriye burjuvazisi ile güvencesiz işlerde geçici çalışan, açlık/yoksulluk sınırının altında yaşayan Suriyeli emekçiler bir arada bulunmaktadır.
Suriyeli sınıflar arasındaki uçurum yavaş yavaş belirginleşmekle birlikte Suriyelilerin sınıf haritası (demografik, coğrafi, üretken olan/olmayan emek, vb.) hakkında detaylı bir çalışmanın bulunmayışı, konuya ilişkin söylemleri yüzeysel kılmaktadır. Bu da Suriyelilerin siyasi çıkarlar uğruna istismar edilmesini kolaylaştırmakta, Suriyelileri “birinci sınıf vatandaş” olup olmadıkları üzerinden kurgulanan kutuplaştırıcı dilin bir parçasına indirgemektedir.
Bu bağlamda iki temel ölçüt, özel mülkiyet olgusu ve sömürü ilişkisi üzerinden Suriyeli sınıflara dair haritalandırma yapmaya çalışabiliriz. Sermaye sahibi Suriyeliler, yani adlı adınca Suriyeli patronlar ve emek-gücünü satarak geçinmeye çalışan Suriyeliler ana eksenler olarak belirlenebilir.
Suriye sermayesi: “Küçük burjuvazi”
Türkiye’deki Suriye sermayedarlarının hâkim profilini “küçük burjuvazi” şeklinde tanımlamak mümkündür. Çağdaş kapitalist toplumlarda küçük burjuvazi çelişkili sınıf konumuna denk düşer. Karl Marx, Artı Değer Teorisi yazılarında küçük burjuvaziye ilişkin sınıfsal sınırlar oluşturur. Buna göre, küçük burjuva üretim araçlarının sahibi olarak bir kapitalisttir; emekçi olarak ise kendisinin ücretli-işçisidir. Bu nedenle, kapitalist olarak kendisine ücret öder ve sermayesinden kar elde eder; yani ücretli-işçi olarak kendini sömürür ve artı-değeri, emekçinin sermayeye borçlu olduğu haracı, bir kapitaliste yani kendine öder.1
Küçük burjuvazinin özel mülkiyet sahipliği küçük üretim araçlarını kapsar, işletmede ise az sayıda işçi istihdam eder. Bu saptamadan yola çıkarak Suriyeli sermayedarların küçük burjuvaziye mensubiyetini Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) düzenli olarak yayımladığı Kurulan/Kapanan Şirket İstatistiklerini inceleyerek değerlendirebiliriz. İstatistiklere göre Suriye burjuvazisi ağırlıklı olarak düşük sermaye (asgari 10 bin lira) ile kurulan limited şirketlerle piyasada faaliyet göstermektedir.
Yabancı sermayeli şirketlerin ülkelere göre dağılımı incelendiğinde Suriyeli sermayedarların 2011 yılında toplam 81 şirket kurduğunu ve bu sayının yıllar içerisinde arttığını gözlemek mümkündür. 2013 yılında 20 adet anonim şirket kurulurken, aynı yıl içinde kurulan limited şirket sayısı 469’dur. 2014 yılında kurulan anonim şirket sayısı 35, limited şirket sayısı 1222’dir. 2015 yılında kurulan anonim şirket sayısı 27, limited şirket sayısı 1572’dir. 2016 yılında kurulan anonim şirket sayısı 53, limited şirket sayısı 1711’dir. 2017 Ocak-Ağustos döneminde kurulan anonim şirket sayısı 22, limited şirket sayısı 780’dir. TOBB’un verileri detaylıca incelendiğinde görülecektir ki, yabancı sermayeli limited şirketlerde ilk sırayı Suriye sermayeli şirketler almaktadır.2
Suriyeli sermayedarların son dört yıllık bir zaman diliminde İstanbul, Antep, Mersin, Hatay gibi illerde ortalama 750 milyon lirayı aşan sermaye yatırımları olduğu bilinmektedir. Suriyeli sermayedarlar “sürdürebilir rekabet gücü kazandırmak” amacıyla Suriyeli Girişimci İş Adamları Derneği’ni (SİAD) kurarak örgütlenmiştir ve üye sayıları 220 firma ve kuruma ulaşmıştır. SİAD, her ne kadar kendisini “siyasetten uzak” biçiminde tanımlasa da, iktidara yakın siyasal tutumunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla başlatılan dolar bozdurma kampanyasında 1 milyon dolar bozdurarak sergilemiştir.
AKP iktidarı Suriyelileri yalnızca Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlara karşı bir siyasi kozmuşçasına kullanmakla kalmayıp bir yandan da ekonomik teşvikler aracılığıyla Suriyeli sermayeyi Türkiye kapitalizmine dahil etmeye gayret göstermektedir. Bundan amaç, uzun vadede Suriye küçük burjuvazisini palazlandırarak sınıfsal aidiyeti pekiştirmek ve toplumsal entegrasyonu güçlendirmektir.
Suriyeli emekçilerin durumu: “Vahşi Kapitalizm”
Sınıf haritasının diğer ve büyük bir bölümünü Suriyeli emekçi sınıflar oluşturmaktadır. Bunların bir kısmı metropollerde “proletarya” kavramının anlamına uygun biçimde, çocuklarından başka bir “mülkü” olmayan, dilenerek yaşamaya çalışanlardır. Özel bir araştırma olmadığı için işgücüne neden katılmadıkları veya katılma şekilleri üzerine net bir şey söylemek zordur. Bu aşamada emek piyasasına katılan Suriyeli emekçiler üzerinden bir sınıf profili oluşturmaya odaklanacağız.
ILO Türkiye Ofisi ve Suriye Dostluk Derneği işbirliği ile gerçekleştirilen “Suriyeli İşçi, İşveren ve Girişimcilerin İşgücü Piyasasında Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı”nda (2016) paylaşılan bilgi, Türkiye’de çalışma çağında 1.6 milyondan fazla Suriyelinin bulunduğuna işaret etmektedir. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ve Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de 300 bin Suriyeli işçinin çalıştığı tahmin edilmektedir. Suriyeliler çoğunlukla mevsimlik tarım, inşaat, imalat ve tekstil sektörlerinde istihdam edilmektedir.3
Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından hazırlanan “Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Emek Piyasasına Dahil Olma Süreçleri ve Etkileri Raporu” ise Suriyeliler olgusuna başka bir pencere açmakta, düşük ücretler ve çalışma koşulları hakkında önemli veriler sunmaktadır. Tekstil sektöründe emek piyasasında, geldikleri ülke ve cinsiyete göre çalışanların ortalama ücretleri karşılaştırıldığında, Türkiyeli erkek işçiler ortalama ücrette en yüksek grubu oluştururken, Türkiyeli kadın işçiler Türkiyeli erkek işçilerden ortalama 309 TL daha az kazançla ikinci sırada yer almaktadır. Suriyeli erkek işçiler ise Türkiyeli erkek işçilerden ortalama 330 TL daha az kazançla üçüncü sıradadır. Suriyeli kadın işçilerin ortalama ücreti ise Türkiyeli erkek işçilerin yaklaşık yarısına tekabül ederken, tüm işçilerin ortalamasından yaklaşık 489 TL daha düşük çıkmıştır.4
Türkiyeli erkek işçilerin yüzde 46’sı, kadın işçilerin yaklaşık yüzde 63’ü sigortasız çalıştığını belirtirken, bu oranlar Suriyeli işçilerde daha kötü bir hal almaktadır. Suriyeli erkek işçilerin yüzde 99.64’ü –araştırmaya göre neredeyse tamamı–, Suriyeli kadın işçilerinse tamamı sigortasız çalıştırılmaktadır.5 Enformel sektörlerde, fason üretim yapan mekânlarda, taşeron inşaat şirketlerinde ve tarım arazilerinde güvencesiz, sigortasız ve düşük ücretle çalışan Suriyeli emekçi sınıflar ağır bir sömürü sürecine maruz kalmaktadır.
İnşaat, tekstil ve tarım sektörlerindeki mutlak ve göreli artık değer sömürüsünü “düşmanlaştırma” takip etmektedir. Suriyeli emekçi sınıfların hayatta kalma stratejisi olarak geçici ve güvencesiz işlerde çalışma zorunluluğu, Türk-Kürt ve Suriyeli patronlar açısından avantaj olarak görülmektedir. Emek piyasasında daha düşük ücretle çalışma işçiler arasında iş barışını bozmaktadır. Birleşik Metal-İş’in araştırmasına katılan Türkiyeli tekstil işçilerinin yaklaşık yüzde 66’sı Suriyeli işçilere kesinlikle çalışma izni verilmemesi gerektiğini savunurken, yaklaşık yüzde 32’si Suriyelilere çalışma izni verilmesine olumlu bakmaktadır. Tekstil işçilerinin yüzde 67’si Suriyeli işçilere geçici çalışma izni verilebileceğini savunurken, yaklaşık yüzde 32’si ise Suriyelilere geçici çalışma izni verilmesine sıcak bakmamaktadır.6
Kalkınma Ajansı tarafından hazırlanan “Türkiye’de Mevsimlik Tarımsal Üretimde Yabancı Göçmen İşçiler Mevcut Durum Raporu”na göre mevsimlik tarım işçisi havuzunun büyük çoğunluğunu Suriyeliler oluşturmaktadır. İşçi pazarları ve Türkiye’deki akrabalık ilişkileri aracılığıyla Adana, Urfa, Mersin ve civar illerde gezici işçilik yapmaktadırlar.7 Örneğin, Elbistan’da ayçiçeğinde çapa yapan bir yerli işçi 45 TL civarında yevmiye alırken Suriyeli işçinin yevmiyesi 38 TL civarında bunun yüzde 10’u ise dayıbaşlar tarafından kesilmektedir. Ortalama olarak bir Suriyeli işçi 30 lira kazanmaktadır.8
Rapora göre, mevsimlik tarım işinde aile olarak çalışan Suriyeli göçmenlerin arasında 10 yaşın biraz üzerinde çocukların bulunduğu gözlenmiştir. Suriyeli göçmenler arasında tarım işini zaten gençlerin yapması gerektiği, o kadar ağır ve temposu hızlı bir işi yaşı geçkin bir kişinin yapamayacağı düşüncesi hakimdir. Eğitim hizmetine erişim güçlüğü okullaşma oranlarının düşüklüğünde bir etmen olmakla birlikte okul çağındaki Suriyeli çocuklar hayatta kalabilmek adına mevsimlik işçi olarak tarlalarda, tekstil işçisi olarak atölyelerde ucuz işgücü olarak çalıştırılmakta ya da sokaklarda dilendirilmektedir. 9
Değerlendirme
Suriyeli sınıflara dair genel hatlarıyla oluşturmaya çalıştığımız sınıf haritasında Suriyeli emekçilerin geçinme mücadelesi dışında, emek piyasasında ücretleri düşürmek için işlevselleştirilmeleri, sermaye mantığının bir dışavurumudur. Aynı işi yapan Türkiyeli ve Suriyeli işçileri milliyetçilik ve mezhep üzerinden bölme çabası, işçi sınıfının birleşmesini engellemek içindir. Ne var ki, sınıfı bölme ve emek-sermaye çelişkisini milliyetçilikle maskeleme çabası her zaman işe yaramamaktadır. Adana, Antep, Konya, İstanbul, Manisa ve İzmir’de saya işçilerinin çalışma koşullarının ve ücretlerinin düzeltilmesi talebi ile ayakkabı tekellerine karşı başlattıkları eylemler, Suriyeli işçilerle diğer işçilerin beraber hak aramaları ve ortak sınıf çıkarlarını savunmaları açısından güzel bir örnektir. Sınıf çıkarlarının ortak kesen ve temel belirleyen olması, Türkiye’de siyasi iktidar eliyle yükselen milliyetçi-şoven dalgayı önleyecek yegâne güçtür.
1 Karl Marx, Artı Değer Teorileri Birinci Kitap, çev. Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, 2013, sf. 368
2 TOBB, Bilgi Erişim Müdürlüğü, Erişim tarihi: 2017-09-29
3 ILO, “Suriyeli İşçi, İşveren ve Girişimcilerin İşgücü Piyasasında Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı Genel Değerlendirme” Haziran 2016, sf. 3
4 “Suriyeli Göçmen Emeği – Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Emek Piyasasına Dahil Olma Süreçleri ve Etkileri: İstanbul Tekstil Sektörü̈ Örneği”, Birleşik Metal-İş Sendikası, Haziran 2017, sf. 53
5 A.g.e. sf. 59
6 A.g.e. sf. 94-95
7 “Türkiye’de Mevsimlik Tarımsal Üretimde Yabancı Göçmen İşçiler Mevcut Durum Raporu”, (Raporu haz. Saniye Dedeoğlu) Kalkınma Ajansı, 2016, sf. 153-154
8 “Tarlada 11 saate 20 TL”, Cumhuriyet, 18.06.2016
9 “Türkiye’de Mevsimlik Tarımsal Üretimde Yabancı Göçmen İşçiler” sf. 173