Eser Sandıkçı yazdı
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Kasım ayında en az yüz yirmi sekiz işçinin iş cinayeti sonucu hayatını kaybettiğini açıkladı. 2012 yılında en az sekiz yüz yetmiş sekiz işçinin hayatını kaybettiği iş cinayetlerinde, 2013 yılının on bir aylık döneminde en az bin yüz kırk beş işçi ölümü yaşandı.
Sermayenin Hegemonyasında Kırılma : “İş kazası”ndan İş cinayetine
İş cinayetleri karşı verilen mücadelede, sermayenin dilinden ve bilincinden üretilen “iş kazası” söyleminin ve beraberinde sorumluluğun “kadere” yüklendiği yaklaşımının karşısına “iş cinayeti” kavramsallaştırılmasının yerleştirilmesi önemli bir mevziydi. Artık yaşanan kaza değil cinayetti. Yaşanan ölümler; sorumluluğun kimsede olmadığı, kaderin kötü bir oyunu değil; sermaye sahibinin kar hırsının sonucu sergilediği iradi davranışlarının sonucuydu. İşçi sınıfında ve tüm toplumun bilincinde hakimiyet kurmuş olan sermaye tarafından yaratılan bu hegemonyada bir kırılma yaşanmış oldu.
Rakamların Söylediği ve Söyleyemedikleri
İş cinayetlerinde hayatını kaybeden ve yaralanan işçilerin adları ve sayıları da uzun yıllar görünmez kılındı. Çalışanların güvenli çalışma hakkını sağlamakla yükümlü hükümetler tarafından bu istatistikler sağlıklı bir şekilde oluşturulmadı. Meslek ve emek örgütleri ve gönüllü farklı meslek gruplarından bireylerin oluşturduğu İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, iş cinayetlerinin görünür kılınmasını sağlayacak çok anlamlı bir çalışma yürütüyor. İş cinayetlerinin, basından ve emek örgütleri üzerinden kayıtlarını tutarak; iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerini adlarını ve sayılarını açıklıyor. Bu sayılar bize çok şey söylüyor.
Türkiye kapitalizminin nasıl geliştiğini, ekonomik büyümenin nasıl sağlandığını, sermayenin başarı öykülerinin arkasında yatan ölü işçi bedenlerini görebiliyoruz iş cinayetleri istatistiklerinde. Her ay onlarca, her yıl yüzlerce insanın öldüğünü öğreniyoruz bu raporlardan. Ancak her istatistik gibi iş cinayetleri de soğuk ve öznellikten arınmış duruyor karşımızda. Peki kim bu yüzlerce ölen canlar. Hikayeleri, hayalleri, umutları, umutsuzlukları, sessiz ölüm çığlıkları duyulmayı , dokunulmayı bekliyor. Bu öznel hikayeler sanatın, edebiyatın, bilimin ve kamuoyunun gündemine girebildikçe rakamların soğuk dünyasında salt birer sayı olarak kalmaktan çıkabilecektir.
İş Cinayetleri Üzerinden Türkiye Kapitalizmine ve Çalışma İlişkilerine Bakmaya Çalışmak
İş cinayetlerinin, sermayenin daha fazla artı değer arzusunun bir sonucu olarak; artan ve hızlanan üretime paralel olarak arttığını görüyoruz. Sermaye birikiminin yoğunlaştığı sektörler, iş cinayetlerinin de en fazla işlendiği sektörler olarak yansıyor.
Kasım ayı içinde otuz bir inşaat işçisi hayatını kaybetti. Kentsel dönüşümle birlikte dev bir şantiyeye çevrilen kentlerde süren inşaatlarla ile birlikte Türkiye kapitalizminin önemli sektörlerinden biri inşaat sektörü. Kentsel dönüşüme karşı eleştirel yaklaşımlar tarafında bile çoğu zaman görülmeyen, büyüyen sektörün artı değerinin arkasında her daim güvencesiz ve karın tokluğuna çalışan inşaat işçileri.
Bu ay on yedi tekstil işçisi iş cinayetleri sonucu hayatını kaybetti.. Uzun yılardır, ucuz ve güvencesiz çalışma koşulları Türkiye’de tekstil sektöründe önemli bir sermaye birikimi sağlanmasına yol açmaktadır. Güvencesiz istihdamın en yoğun olduğu tekstil sektöründe milyonlarca işçi iş güvencesi olmadan çalışmaya devam ediyor.
Sekiz yıldır ataması yapılmayan otuz üç yaşındaki öğretmen Alim Koç, Aydın’da intihar etti. Alim, siyasi iktidar tarafından eğitimin metalaşması ve kamunun tasfiyesi politikalarının bir kurbanı. Ataması yapılmadığı için intihar ederek hayatını kaybeden otuz yedinci öğretmen. On binlerce öğretmen ataması yapılmadığı için umutsuzluk ve çaresizlik kıskacında yaşamına devam ediyor.
13 Kasım’da ev işçisi Rukiye Şimşek, çalıştığı evde cama silerken düşerek hayatını kaybetti. Yüz binlerce kadın, kayıtsız ve sigortasız olarak ev işçiliğine devam ediyor.
Dördü Suriyeli biri Çinli, beş göçmen işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Kayıtsız ve sigortasız en ağır işlerde çalışan göçmen işçiler Türkiye’de çalışma ilişkilerinin önemli bir görünümü olmayı sürdürüyor. Her geçen gün sayısı artan göçmen işçiler en güvencesiz işlerin en ucuz emek gücü olmayı sürdürüyor.
Makinalar çalışıyor, üretim devam ediyor, hizmet sektörü gelişiyor. Türkiye ekonomisi büyüyor. Önümüzdeki aylarda açıklanacak yeni raporlarda yeni işçi ölümlerinin olacağını herkes önceden biliyor, öngörüyor. Bilinmeyen tek şey adların kim olacağı, “kaderin” kime “oyun biti” diyeceği olsa gerek.