Mahir Sayın yazdı:Uludere (Roboski) 34, Reyhanlı 54, Ermenek 18, Soma 301, Suruç 33, Ankara 100”
TC tarihinde böyle olaylara sadece Kürdistan katliamları döneminde rastlanır. Koçgiri, Şeyh Said, Dersim katliamları sırasında bunlardan daha yüksek sayılarda insan katledilmiştir. Mayasında var elbette ama 1938’den beri kısa bir sürede böylesine büyük sayılara ulaşan ve birbirini izleyen katliamlara rastlanılmamıştı. 38’den bu katliamlara kadar geçen zamanda aslında devlet katliam yapmamış değildir. 60’lı ve 70’li yıllarda katledilen insan sayısı 3’000’in bulmuştur. 30. Kürt isyanında öldürülen insan sayısı 40’000’i aşmıştır. Ne var ki bütün bunlarda, bir kerede ve topluca katletmek amacıyla bu kadar çok sayıda insan katledilmemiştir.
Bu hükümet 12 Eylül darbe hükümetine ve ondan hız alan hükümetlere rahmet okutacak bir niteliğe bürünmüş bulunmaktadır.
Bunu gösterdiği nedir? Eğer bir hükümet iktidarını devam ettirebilmek için peşpeşe onlarca insanı katlediyor ve bu sayı hiç insaf etmeden yüzü aşacak bir noktaya ulaşıyor ise, bu hükümetin artık yapmayacağı iş yok demektir. İç savaş çıkarmak, Suriye’yle bir çatışmaya girmek artık bu hükümet için sıradan bir meseledir. Zira ölecek insanlar değildir önemli olan; Hatta insanlar öldükçe iktidarının temellerine harç döküldüğüne inanan bir hükümet bulunmaktadır karşımızda. İnsan ölümlerini böylesine rahatlıkla iktidarının temellerinin güçlendirilmesinin aracı olarak düşünmeye başlayan bir iktidarın çılgınlık düzeyine ulaştığını kabul etmek gerekir. Yaptıkları yapabilecek olduklarının apaçık işaretidir. Yüz yetmedi beş yüz diye düşünmesinin önünde hiç bir ahlaki, insani ve mantıki bir engel kalmamış durumdadır. Tüm bunların yerini bir varoluş korkusu sarmış bulunmaktadır.
Bu hükümetin son zamanlarda, Rusya ile olan sıradan sınır ihlallerini bu kadar büyütmesi ve NATO’nun da bu işi köpürtmeye yardımcı olması çılgınlığın boyutunun gittikçe büyümekte olduğunu düşündürmektedir.
Rusya’nın Suriye iç savaşına karışmasıyla birlikte horozlanmalarının önü kesilen TC devleti, aklını yitirmenin eşiğine gelmiş görünmektedir. RTE iktidarı, Suriye’deki haydutlarını ayakta tutabilmek, Kürt varlığını geriletebilmek ve en acili de seçimlerden başarı ile çıkabilmek, olmuyorsa iptal edebilmek için daha önce düşündüğü olağanüstü durumu bu kez çılgınca bir projeye dönüştürme heveslerinin işaretlerini vermektedir.
Rusya’nın bölgeye müdahalesi ile tüm dış politikasının iflas ettiğini bizzat kendisi ilan eden RTE, ABD’nin PYD’ye (dolaysıyla da PKK'ye) verdiği desteğin yanında Rusya’nın da benzer bir destek sunması, TC’nin Kürtler'e karşı yürüttüğü savaşın kendisi için bir yıkıma dönüşme ihtimalini artırmaktadır. Bu, Kürtler üzerinden olağanüstü durum yaratarak seçim kazanma politikasını da bir bumeranga dönüştürmektedir. Bölgenin değişen ilişkileri içerisinde başta PKK olmak üzere Kürtlerin konumu TC’nin kolayca oynayamayacağı bir düzeye yükselmektedir.
Tüm bu çelişkilerin içinde iç ve dış politikası iflas etmiş olan TC devletinin Rusya ile olan ilişkilerde yaşadığı gerginlik çatışmayı anlık bir mesele haline getirmiş görünmektedir. Suriye’deki haydutlara karşı TC sınırları yakınında hava saldırısı gerçekleştiren bir iki Rus uçağının düşürülmesi TC ile Rusya’yı sıcak savaş konumuna getirir. Denebilir ki, TC bunun risklerini bilecek kadar durumdan haberdardır ve Rusya böylesine güçlü ve Türkiye ekonomisi de enerji açısından Rusya’ya bu kadar bağımlı iken böyle bir işe girişmez. Birincisi, “benden sonra tufan!” diyen bir iktidar var ise böyle bir risk de üstlenilebilir demektir. Çünkü RTE için bir varoluş yok oluş meselesi gündemdedir. Oğlunu ve servetini İtalya’da (veya Malezya’da) güvenceye almayı düşüneceği kadar durumu kritik olarak değerlendirmektedir. Bunun anlamı ülkenin çoktan gözden çıkarılmış olduğudur. İkincisi, Rusya ile oluşacak bir savaş durumunun hemen büyük çaplı bir savaşa yol açmayacağını, birkaç vuruşmanın ardından NATO’nun müdahalesi ile ateşkesin sağlanacağının umulması böyle bir maceraya girilmesini kolaylaştırcı bir mantık oluşturur. işte bu kargaşa içerisinde RTE'nin de seçimin defterini dürmeyi (kazanarak olsun, erteleyerek olsun) başaracağını düşünüyor olması kuvvetle muhtemeldir.
Bu oyunun/mantığın deşifre edilmesi, muhalefet güçlerinin bu ihtimal üzerinde günlük deşifrasyonda bulunması ve en azından müttefiklerinin dikkatinin çekilerek önünün alınmasına çalışılmalıdır. Aksi takdirde önünün açık olduğunu ve NATO’nun Rusya’yı bölgede geriye itmek için kendisine verdiği destekleri, bir savaş oyunu için kullanabileceğini düşünen RTE’ni bu iğrenç planının gerçekleşmesinin önüne geçmek mümkün olmayabilir. Zira ateşle barut yan yana gelmiş durumdadır; mesele bir kıvılcımın sıçramasına kalmıştır.