Çok parçalı sosyalist hareket uzun bir süredir kriz içinde. Durumu böyle görmeyen; halinden memnun olan ve rekabet ettiği diğer örgütleri mas ederek geleceği tek başına kazanabileceğini düşünen ve bu kriz halini derinlikli analiz etmeyenler kuşkusuz hep var olacak. Geçmişin hatıralarıyla gelenek takipçiliği yapıp, sosyalizmin dünya planında başına gelenleri bir yol kazası olarak niteleyenler için söylenebilecek şeyler ise sanırım giderek azalacak.
Üstelik bu kriz yeni başlamadı. Kimileri Lenin sonrası Sovyetler Birliği’nin girdiği kulvarla, kimileri Çin-Sovyet çatışmasıyla, ya da daha sonraki süreçte ortaya çıkan birçok komplikasyondan birisiyle bu krizi başlatsa da krizin herkes tarafından netçe fark edilmesini sağlayan esas gelişme reel sosyalizmin çökmesi oldu. Berlin duvarının bir simge olarak yıkılması kimileri için bilinenin açığa çıkması olarak görülse de yıkımın büyüklüğünü, dünya planında sosyalizmin alternatif bir sistem olarak milyonlarca insanın zihninden çıkmasıyla gördük.
Kendisine “sosyalist” diyen ülkeler ardı sıra kitleler tarafından yıkıldılar. Esas olması gereken işçi sınıfının ve tüm halkın kendileri için özgürleşme pratiklerinin hayata geçmesiyken devletin ve partinin fetiş haline getirilmiş olduğuna tanık olduk. İnanılmaz bir bürokrasinin, halktan koparak içe kapandığını ve bürokratik bir yozlaşmanın hemen her yere hakim olduğuna tanık olduk. Tekelciliğin insanlığın yıkımı olduğu söylenirken bunun en kötü örneklerini, en rahatsız edici örneklerini kültürde, siyasette, ekonomide uygulandığına şahit olduk.
Sosyalist hareketin krizine ilişkin elbette ki kimi değerlendirmeleri okuyor kimi tartışma çabalarına tanık oluyoruz. Bu tartışmaların soyutlama düzeyinde, içe büzüşmüş ve deklerasyon düzeyinde kaldığını, hiçbir tartışmayı derinleştirmediğini, büyütmediğini sanırım görüyoruz. Hele yaşanılan krizi örgütsel kriz olarak tanımlayıp buna dair tedbirlerin konuşulduğu, önermelerin yapıldığı değerlendirmelerin hiçbir derde derman olamayacağı anlamak için de geride bıraktığımız onlarca yıl öğretici olmadıysa yapacak bir şey yok! Yenilmiş devrimlerin ve yıkılmış sosyalizmlerin nedenleri üzerine kafa yormadan, tartışma faslını oradan açmadan, binlerce sosyalistin mevcut örgütlerle aidiyetine neden son verdiğini, bu örgütlerin hitap alanı dışına neden çıktığını sorgulamadan yapılacak tartışmalardan bir sonuç alabilmek mümkün değil.
Kendi iç tartışmanızı kapalı kapılar arkasında yapıp sonra deklarasyon yayınlayıp ilgi çekebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Kim sizinle neden ilgilensin ki! Farklı olan örgütler zaten rekabet kültürünün egemen olduğu bir muhtevada ise kendilerini diğerlerine göre konumlandırıyordur ve oradan hayırlı bir şey çıkmaz. Sosyalist kamuoyunun bütünü ise üstenci ve deklerasyoncu bir dile ilgi göstermez. Ama aidiyetlerine neden son verdiklerine ilişkin onlarda empati yaratacak açık bir tartışma ilgi çekebilir. Eşitlenir ve krizden çıkış için bir düzlemde onlarla ortaklaşırsanız sizin ne dediğinizle ilgilenirler. Artık sayıları örgütlü yapılardan kat be kat fazla olan bu küme “bunlar yeniden kuruluştan bahsediyor, geçmişten neyi faklı söylüyor ve yapıyorlar, ne tartışıyorlar” diye başlarını çevirip size bakabilir.
Özellikle geride bıraktığımız 2023 Mayıs seçim sonuçlarının yarattığı iklimde hemen her örgüt ve parti kendi içinde tartışma süreci başlattı. Kimi kopuş ve istifalara tanıklık ettik. Ne var ki bütün bunlar kapsamlı bir tartışmanın kapısını aralamadı. Çünkü kimse tartışmaları açıklık içinde sürdürmüyor. Sosyalistlerin birbirinden ayrıksı, birbirlerinin ne dediğini bilmediği, dinlemediği hatta kendisinden başka kimseyle ilgilenmediği bir süreçten sağlıklı bir tartışmanın üremesini de beklememek gerekiyor.
“Bir siyasal partinin kendi yanılgıları karşısındaki tutumu, bu partinin ciddi olup olmadığını, kendi sınıfına karşı ve emekçi yığınlara karşı görevlerini gerçekten yerine getirip getirmediğini saptayabilmemiz için en önemli ve en güvenilir ölçütlerden biridir. Yanılgısını içtenlikle kabul etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya yol açan koşulları tahlil etmek, yanılgıyı doğrultma yollarını dikkatle incelemek; işte, ciddi bir partinin işaretleri bunlardır…” derken Lenin; eleştiri ve özeleştirinin önemine vurgu yaparken açıklık ilkesine da işaret ediyor.
Örneğin Yeniden Kuruluş iddiasıyla kurulmuş SYKP tartışmalarını sol kamuoyuna ve sosyalistlere açabilir ve krizin çözümüne ilişkin önermelerini onlarla paylaşabilirse, yeni bir platformun, zeminin doğmasına kapı aralayabilir. SYKP’nin tartıştığı konularla kendi yapısında ya da kendi zihninde paralellik yakalayanlarla ilişki kurabilir. Yeniden kuruluş zaten bitmiş, tamamlanmış bir süreç olarak görülemez, her eşikte yeni girdilerle bu aranış devam etmelidir. Değişen dünya ve koşullar karşısında kendisini sorgulamadan, günün sorunlarına ve sorularına cevap üretmeden, verili durumdan rahatsızlık duymadan değişen koşullara rağmen pozisyonunu güncelleyerek koruyup sürdürmek; kolaycılık, konformizm olduğu kadar, politik mücadelede de ciddi bir emek israfına neden olmuyor mu, sınıfa karşı sorumlulukların yerine getirilmesinde de görevleri aksatmıyor mu?
Kurucusu olduğum SYKP, “20. Yüzyılda yaşanan ve yıkılan reel sosyalizm deneyimlerinden dersler çıkararak 21. Yüzyıl koşullarına denk gelen bir bilimsel sosyalizm tanımlanması ve yapılanması yaratmayı ve ortak programatik zemin üzerinde değişik geleneklerden gelen yapıların ve bireylerin katılımıyla, farklılıkların meşruiyeti çerçevesinde yeni bir organik yapıyı amaçlayarak birlikte yola çıkan bir parti” olma iddiasıyla kurulmuştu. Şimdi kuruluş hedefleri açısından geldiği noktayı sorguluyor.
Komünist Manifesto’da temelleri atılmış olan bilimsel sosyalizmin günümüz koşullarına uygun olarak geliştirilmesi ışığında siyaset tarzı, örgüt perspektifi, çalışma yöntemi, kadro politikası, siyasal ve toplumsal devrim anlayışı hakkında kapsamlı tartışma yapmaya hazırlanıyor.
Demokratik bir parti hayatını düzenleyebilmenin hukuki garantisi olan tüzük açısından karar alma süreçlerini, bugüne kadar ürettiklerini; dayandıkları sosyalizm anlayışına uygunluk bakımından yeterli olup olmadığını parti anlayışı ve sosyalizm anlayışı açılarından ele alıp irdeliyor. Stratejik ortaklığın yol ve yöntemini 2023 yılında bir kez daha test etme çabasına giriyor.
Bu tartışmalar sosyalist solla alaka kurabildiği ölçüde ve bunun kanalları yaratılabildiği ölçüde sosyalist harekete yeni bir soluk gelebilir. Sosyalistler yeniden yapılanma konusunda bu vesileyle yeni bir adım atabilirler.
(Kadir Akın’ın “Yeniden kuruluş ve sosyalist hareket” başlıklı yazısının okumak için TIKLAYIN)