Çeviri: Meriç Gök
Moskova’da kurumlar, okullardaki hava saldırısı sığınaklarının durumunu kontrol etmeye başladı. Resmi emri kimse görmedi. Ancak Rus yetkililer, “hava saldırısı sığınağının çalışır duruma getirilmesi” için emir aldıklarını bildirdiler. Bu sadece bir tiyatro oyunu mu yoksa nükleer savaş için ciddi bir hazırlık mı?
Sonunda önemli değil: Bu önlem psikolojik savaşın sadece bir parçası olsa bile, Rus liderliği kendi sözlerinin istenmeyen sonuçlarına kapılabileceği için her şeyin mümkün olduğu bir atmosfere katkıda bulunabilir. Bu tür eylemler, hepimizin içinde bulunduğumuz sinir durumuna katkıda bulunur. Uyku turizminin (“iyi uyunabilen yerlere seyahat etmek”) patlama yapmasına şaşmamalı.
Siyasi ve sosyal alanımızın tedricen çöküşü
Turistik oteller dünyamızın bir parçası olsa da, onları çılgın gerçekliğimizden dışlanmış bir şey, sadece rahatlamak için bir yer olarak algılama eğilimindeyiz. Lübnan’ı ele alalım: Yıllar önce, dinlenmek için gidilecek bir yerdi. Şimdi kaçılan bir yer, son zamanlarda yeni bir dürüst soygun biçiminin görüldüğü bir yer. İnsanlar bir bankaya silahla girip soyuyorlar, sadece kendi paralarını, mali sistem çöktüğü için normal olarak çekemedikleri paralarını istiyorlar.
Siyasi ve sosyal alanımızın kademeli olarak çöküşü çeşitli düzeylerde ilerlemektedir. Öyleyse, her ne pahasına olursa olsun, asude bir görünüm düzeninin korunduğu Çin’den güncel bir vakayla başlayalım. Gerçek iktidar koltuğu olan Politbüro Daimi Komitesinin yedi üyesinin seçim prosedürü tümüyle gayri şeffaf hale getirildi. Seçim kapalı kapılar ardında yapılıyor. Komünist Parti kongresi sonunda isimler sadece duyurulup oybirliğiyle alınan kararla onaylanıyor.
Parti kongresinin görüntüsünü bozan Hu Jintao
Ancak Ekim 2022’deki son kongrede, bu yekpare yapıda beklenmedik bir çatlak ortaya çıktı: Eski Çin Devlet Başkanı Hu Jintao ‒ Şi Cinping’in parti lideri olarak selefi ‒ yabancı medyanın gelişinden kısa bir süre sonra yaka paça sahneden çıkarıldı. Şaşkın görünüyordu ve iki asistan ayağa kalkmasına yardım ederken, ön sırada yanında oturduğu Şi ile çok kısa bir şeyler konuştu.
Resmi görüş, sadece kötü sağlık durumundan ve geçici bir halsizlikten bahsetmesine rağmen, Hu’nun direnişi ve meydan okuması açıkça görülüyordu – bir an için görünüm bozulmuştu. Başka bir okuma da mümkündür: Şi, acımasız gücünü görünür kılmak için bu olayı bizzat sahneledi – ancak bu okuma, yeni Çin liderliğinin artık asude görünüme sarılamayacağını gösteriyor: Onu bozmalı ki tüm otoritesini ortaya koyabilsin.
Modern Rus köleciliği
Görünüş saltanatının diğer ucunda, utanmazlık son zamanlarda yeni bir seviyeye ulaştı. 24 Ekim’de Rus devlet kontrolündeki televizyon kanalı RT, programda Rus birliklerini işgalci olarak gören 80’li yılların Ukraynalı çocuklarının “boğulması” gerektiğini iddia ettikten sonra moderatör Anton Krasovsky’yi görevden aldı.
Eyvallah, görevden alındı. Ama nasıl bir ideolojik durum (konstelasyon), onun açıklamalarını mümkün kıldı? Ancak daha kötü bulduğum şey, 23 Ekim’de Çeçen Cumhuriyeti’nin Rus lideri Ramazan Kadirov’u, genç oğlu tarafından kendisine teslim edilen Ukraynalı savaş esirlerini alırken gösteren bir video klibin yayınlanmasıydı. Bu görüntüler Alex Kokcharov tarafından şu tweet’le paylaşıldı: “Çeçenya, Grozni’den gelen bu videoda, Çeçen lider Ramazan Kadirov’un 16 yaşındaki oğlu babasına Ukrayna’da yakaladığı üç Ukraynalı savaş esirini ‘hediye ediyor’. Eğer bu sahte değil de gerçek bir durumsa, o zaman bu, modern köleciliktir.”
Video görünüşe göre Kadirov’a yaklaşan Rus askerlerini gösteriyor; Ukraynalı olarak tanımlanan mahkûmlar iyice eğilmişler, yüzleri maskeli ve elleri arkadan bağlı. Bu sahneyi bu kadar müstehcen yapan şey, hemen içeriği değil, içeriğin sunulma biçimidir: 16 yaşındaki bir çocuk, babasına sanki savaş esirleri özel mülkmüş ve reşit olmayanlar bile onlara sahip olabilirmiş gibi hediye olarak üç esir veriyor. Ve tüm bunların kaydediliyor ve herkese gösteriliyor olması gerçeği. Bu mahkûmlara ne olacak, yeni sahip onları nasıl “kullanacak”?
Cinsel kimlik ideolojisi
Peki, Batı Woke solu mu? Ekim 2022’nin sonlarında, Cambridge’deki “Gonville ve Caius Koleji”nde, trans aktivistlerin erkek ve kadınlarının “yeniden tanımlandığı” ve bunda yasaların ve politik içeriklerin, bireyin “ kendi tanımladığı cinsel kimliğinin, biyolojik cinsiyete tercih edilecek biçimde yeniden düzenlendiği” görüşüyle tanınan Helen Joyce’un bir konferansı oldu.
Joyce, trans haklarını açıkça desteklemektedir, ancak onun reddettiği şey cinsiyet kimliği ideolojisidir, yani “insanların biyolojilerine göre değil, duygularına ve kendi beyanlarına göre erkek veya kadın olarak kabul edilmesi gerektiği” düşüncesidir. Gonville ve Caius öğrencileri protestolar düzenlediler. Ve üniversitenin LGBT temsilcileri, Joyce’un performansının iptal edilmesini istedi çünkü “bu tür görüşlerin yayılmasından hepsi iğreniyorlardı”. Hatta danışmanlar ders sırasında öğrenciler için “güvenli bir alan” açtı ve karar için “Caius’taki birçok öğrenci, personel ve meslektaşın acısını ve öfkesini” sorumlu tuttular. Üniversitenin yöneticisi de onlara katıldı ve ifade özgürlüğünün “temel bir ilke olmasına rağmen, topluluğumuzu etkileyen bazı konularda tarafsız kalamayız” dedi.
İki anlamda aynı düşüncede değilim: Çünkü biyoloji ile benim “hissettiğimi beyan ettiğim”-kimlik arasındaki karşıtlığın ayrıntılı tanımlanmadığını düşünüyorum: Ne biyolojik ne de bir “his” meselesi olan bilinçdışının Freudyen öznesi burada nerede? Biyolojik özelliklerimiz, karmaşık sembolik yapılar, “hislerimizden” farklı bir düzeyde işlev gören yapılar aracılığıyla “dolayımlandığında” cinsel özneler haline geliriz. Ne kadar samimi olursa olsun, duygular aldatıcı olabilir.
Tartışmanın reddi bir korku ifadesi mi?
Ancak cinselliğimizin oluşumunda biyolojinin ve/veya sosyal/sembolik yapıların rolü hakkındaki tartışmanın tamamen meşru bir konu olduğunu düşünüyorum. Joyce’un muhalifleri, böyle bir tartışmayı kendilerini korumak için “güvenli bir alana” bile ihtiyaç duyacak kadar tehdit edici bir şey olarak görüyorlarsa ne kadar kırılgan olmalılar? Onların tartışmayı reddedişleri, böyle bir tartışmanın, konumlarının zayıflığını ortaya çıkarabileceğinden duyulan korkuyu yansıtmıyor mu?
Ayrıca, “Hissettiğimi beyan ediyorum” mantığının doğrudan ırkçı ve cinsiyetçi bir şekilde kullanılabileceğinin de farkındalar: Safkan bir heteroseksüel cinsiyetçi de güvenmediği LGBT+ bireylerden kaçınmak için “güvenli bir alana” ihtiyaç duyacaktır.
Yeni woke sol otoriter bir şekilde hareket ediyor
Duane Rouselle’in Woke’u “bir’i olmayan çokluğun çağında ırkçılık” olarak nitelendirmesi sorunlu görünebilir, ancak bu tanımda o, tam isabet kaydeder: Bir’in birliği için bir tehdit oluşturan yabancı bir istilacıyla (sözgelimi ulusumuz için göçmenler ve Yahudiler) savaşan geleneksel ırkçılığın neredeyse tam aksine Woke kültürü, bir’in eski biçimlerini gerçekten terk etmediğinden şüphe duyulanlara (“yurtseverler”, ataerkil değerlerin savunucuları, Avrupa-merkezciler…) tepki gösterir.
Barbarlığın yeni biçimlerine karşı ilan edilen tüm muhalefetine rağmen Woke Sol, ironi olmadan düz bir söylemi teşvik ederek ve uygulayarak ona tümüyle katılmaktadır. Çoğulculuğu savunmasına ve farklılığı teşvik etmesine rağmen, öznel ifade konumu ‒ konuştuğu yer‒ son derece otoriterdir, hiçbir tartışmaya izin vermemekte ve genellikle keyfi öncüllere yaslanan dışlamaları dayatmaktadır
Bu yazı 30.10.2022 tarihinde Slavoj Zizek tarafında Berlner Zeitung sitesinde yayınlanmıştır