SEÇTİKLERİMİZ – Zehra Çelenk’in Gazete Duvar’daki yazısı: Şeyma ve benzeri genç kızlar bu kendileri çalıp kendileri oynamayı, “öteki kadın”dan “daima gülümseyen kız”a, “çirkin ördek yavrusu”ndan “Instagram fenomeni”ne türlü şeyler olmayı kendi kendilerine öğrenmiyor. Beş yaşından başlayarak onlara belletilen hayal, masal böyle bir şey.
Şeyma ve benzeri genç kızlar bu kendileri çalıp kendileri oynamayı, “öteki kadın”dan “daima gülümseyen kız”a, “çirkin ördek yavrusu”ndan “Instagram fenomeni”ne türlü şeyler olmayı kendi kendilerine öğrenmiyor. Beş yaşından başlayarak onlara belletilen hayal, masal böyle bir şey. Çoğunun başka bir şey düşünecek şansları da buna dair bir arzusu da pek olmuyor, eldeki ve evdeki imkanlarla girişiyorlar işe.
Bir süredir Instagram fenomeni diye bir olgu var hayatımızda. “Ünlü olmakla ünlü” ünlülerin en ne idüğü belirsiz olup da iyi fotoğraf verenleri arasından çıkıyor genelde bu fenomenler. Akla durgunluk verici bir görünürlük eğilimi, kendinden menkul bir özgüvenle birleşiyor. Kişi kendini ünlü, her yaptığını konuşulmaya değer ilan ediyor. İşin ilginci, öyle de oluyor sonunda. Az ya da çok hepimiz, kavala kapılmış fare gibi düşüyoruz peşine. Daha birkaç saat önce hakkında pek bir şey bilmediğimiz birinin favori bornoz rengine kadar öğrenmiş halde Instagram kıyılarına vurmuş buluyoruz birden kendimizi. Çok acayip işler.
İşte son birkaç senedir Acun Ilıcalı ile olan birlikteliği sayesinde adını ezber ettiğimiz Şeyma Subaşı da aslında bunlardan biri. İşin bu ilişkisel kısmını herkes biliyor. Ama kimse Şeyma’nın ne yaptığını bilmiyor. Ünlü olmak, çok eğlenmek, dünyanın çeşitli yerlerinde Acun’un parasını yemek gibi bir var oluş biçimi var, görünen.
Kendisini her gördüğümde çok sevdiğim Friends dizisinden bir sahne geliyor aklıma. Burada erkek karakter, çekici bulduğu kadına iltifat etmek istiyor ama çabuk tıkanıyor. “Gençsin, sarışınsın… Sarışınsın…” Hem ifade edilecek üçüncü bir niteliğin olmayışını hem de erkeklerin sarışın tutkusunu anlatan bu espri o an için çok komik gerçekten. Ve ilk bakışta göründüğünün aksine kadından çok erkeği ti’ye alan bir durumu var. “Bütün sarışınlar aptaldır,” gibi bir şey demiyor yani, Vileda bezi bile olsa sarıyı görünce akıl sekmeleri bir bir kapanan adamın hâlinin aslında komik olduğunu gösteriyor.
Neyse, genç, sarışın, sarışın Şeyma’nın şüphesiz ki başka özellikleri de var. Ama biz, bize sergilediği kadarını bilebiliyoruz. Bu da gayet etkileşimli üretilmiş bir imge aslında. Bir nevi arz (daha çok haz) talep meselesi işliyor buralarda. Fenomenin üzgünken, şaşkınken, evde bornozla dolanırken, aşık olduğu kişiyle en nihayet evlenirkenki “mood”larını ve “look”larını, aslında sosyal medya kullanıcıları belirliyor. En çok kalplenen dudak büzüş ya da dünyaya gözlerini henüz açmış buzağı bakışı sonraki pozları da belirliyor. Black Mirror’a hoş geldiniz. Biz o diziyi çoktan hayatımıza uyarladık, evet.
Şeyma’nın olayı, hem Acun gibi dokunduğunu ekran nakdine çeviren bir adamın hayatına sansasyonel biçimde girmiş, hem ondan evlenmeden çocuk doğurmuş, hem de sonunda “yuvasını yıkıp” adamı nikah masasına oturtmayı başarmış, tüm bunları yaparken de sürekli eğlenerek selfie tuşuna basmış oluşu gibi görünüyor. Henüz 26 yaşındaki bu gencecik kadın toplumsal cinsiyet ve dedikodu merakı bileşiminin bütün yeğlenen rollerine girmeyi başarmış yani. Gönül tellerine de sinir tellerine de tek tek dokunmuş.
Çirkin ördek yavruluğu var mesela bir miktar. Ona bir okul defilesinde rastlayıp da şıp diye içindeki cevheri gören Acun’un yönlendirmesiye çıktığı “Var mısın Yok musun”daki hâlinin bir fotoğrafını paylaşmış geçenlerde mesela. Birkaç yıl önceki kendisine bir plastik cerrah acımasızlığıyla yaklaşarak kaşlar şöyle faul, dudaklar böyle yanlış falan demiş. “Vay be Şeyma, nereden nereye” demiş. Reçeteyi de yazmış sonunda: “Herkese bir Acun lazım.” Kuğuya dönüşme kısmına bir tik atabiliyoruz böylece. Kendi imkanlarıyla da değil, cazip ve güngörmüş adamın dokunuşuyla yeniden var olmuş masal prensesi o. Niye ilgi çekmesin ki? Düzinelerce dizinin, çoğu modern zaman masalının ana kadın kahramanının yolculuğundan çok farklı değil ki yolculuğu. “Doğru adamla karşılaşmak dışında bir şey yapmana gerek yok, en güzel halinde gülümse ve bekle,” diyor onu izleyen milyon genç kıza. Uygulanması çok zor bir reçete gibi görünmüyor, sonuçları ise hızlı, evli-mutlu-çocuklu-zengin. Üstelik de hala parti kızı, “it girl”. Hepsi bir arada.
İzlediğimiz çoğu peri masalının reel karşılığı bu evet. Çünkü dizilerdeki, “Fifty Shades of Grey”lerdeki dünya karizmatiği Alfa erkeğin bir karşılığı da Acun aslında. O bakışıyla dağlar deviren adam gerçek hayatta büyük ihtimalle Acun, evet. Karizması da yüzde doksan cüzdanından ve gücünden ileri geliyor. Kalanı zihinde tamamlayarak ona bir Darcy karizması vermek kolay iş. Bunu yapmak için o kadar çok şey izledik ki, hepimiz ezbere romantizmin uzmanıyız.
Dizilerin o çok tatlı, nice badire atlattıktan sonra nihayet sevdiceğine kavuşan favori esas kızı da Şeyma’dan pek de farklı biri değil. Düşünün çünkü, bu kızın işi ne oluyor genelde? Bilemiyoruz. Sonunda stilist gibi, tasarımcı gibi, az buçuk zevki olup da eline kalem alan herkesin yapacağını varsaydığımız (tabii bunda da yanılıp işin uzmanlarına haksızlık ettiğimiz) bir işe sahip oluyor. Şeyma da stilist işte. Pek çok zor durumun içinden şirinlik, patavatsızlık, atar karışımıyla çıkıyor bu kız. E Şeyma da öyle. Hep gülüyor, pozitifliğini hiç yitirmiyor. Olayın özünü çok erken kavramış. Nil Karaibrahimgil şarkısında dendiği gibi, “gülümse erkekler pozitif kızları sever.”
Bir dizi filmde değil gerçek hayatta olduğumuz için Şeyma’nın yolculuğu biraz daha “kanlı” geçti. Olgun ve güçlü erkek evli ve çocukluydu mesela tanıştıklarında. Bir dizi filmde olsak “tepki çeker,” diye hemen budanabilecek bir “detay”. Neyse işte, tıpkı dizi kahramanımızın o beyaz gelinliği giyene kadar sekiz bin badire atlatması gibi, Şeyma da sonunda bileğinin ve selfie kasının hakkıyla mutlu sona ulaştı.
Nikah 250 kadar davetlinin katılımıyla Fransız sahil kasabası St. Tropez’de gerçekleşti. Şeyma düğün öncesinde komik de bir hashtag biçmişti kendilerine: Şeymacun. Mutlu bir çiftten ziyade fast food çağrışımlı bir birleştirme, e uygun, tamam. Düğün uçağına (uçak tabii ne sandın, fiyonklu arabayla mı evlenecekti kızceğiz) binişinden Vera Wang gelinliğiyle alkışlar ve gözyaşları arasında nikah masasına yolculuğuna dek her anı görüntülendi. Bana göre bu düğünün en ilginç yanlarından biri Acun’un eşini nikah masasına “o Instagram fenomeni, değerli eşim Şeyma Ilıcalı” diye çağırmış olması. Demiş evet.
Sonrası daha yirmisine varmadan başlamış bol gülücük dağıtmalı, dışı sizi içi beni yakar bir yolculuğun coşkun “evet”lerle tamamına ermesi. Tamamına ermek nedir? Nikah masasına oturmak. O gelinlik giyilecek. O düğün yapılacak. Düşmanlar çatlasın. Düşmanlar kim? Konuyla şöyle ya da böyle alakadar herkes herhalde. İzleyenler, alkışlayanlar, eleştirenler, “helal olsun,” kıza diyenler, fareli köyün tüm kavalcıları. Bir Black Mirror bölümünün sonuna hoş geldiniz.
Ünlü DJ Solomun salonu çılgınca eğlendirirken gelin kızımız piste çıkıyor masalın sonunda. Bu dansın videoları her yerde. Çılgın, esrik, kavalyesiz, enteresan bir düğün dansı. İzleyen bir tek kişiye, izleyen herkese yapılmış bir nevi ayin adeta. “Sonunda beklediğimi aldım, size beklediğinizi vereceğim.”
Bunlar olur biterken de Acun’un düğüne katılımı sosyal medya kullanıcılarından az hallice, görünen. Arada bir görünüp gülümseyip kayboluyor. Düğün de dans da, mutluluk da, hüzün de baştan sona gelinin tasarımı ve geline ait gibi görünüyor. Tuhaf bir samimiyet var bunda da. Çünkü zaten, öyle değil mi? Sırf Şeyma’nın düğünü değil, tüm bu göstermeci, her anı Instagram karesi tadındaki düğünler, bu İstanbul’dan trapezle St. Tropez’e zıplanan masal sonu, kadınlar için, kadınlar tarafından, diğer kadınlar izlesin diye yapılmıyor mu aslında? Erkek arzu nesnesi olduğu kadar da figüran. Belirsiz gülümsemesi ve illa ki biraz eğreti papyonuyla fotoğrafa iliştirilmiş biri. Ama bütün olanlar onun, daha doğrusu “gücünün” sayesinde oluyor. O kadar önemsiz de sayılmaz yani.
Şeyma ve benzeri genç kızlar bu kendileri çalıp kendileri oynamayı, “öteki kadın”dan “daima gülümseyen kız”a, “çirkin ördek yavrusu”ndan “Instagram fenomeni”ne türlü şeyler olmayı kendi kendilerine öğrenmiyor. Beş yaşından başlayarak onlara belletilen hayal, masal böyle bir şey. Çoğunun başka bir şey düşünecek şansları da buna dair bir arzusu da pek olmuyor, eldeki ve evdeki imkanlarla girişiyorlar işe.
Karşılığında elin böğründe oturup kaldığın ya da “orada olmayan Acun”u aldığın bir masal sonu. Hazin değil mi biraz da? Hepimizi güldüren o yalnız dansın biraz hüzünlü bir yanı yok mu? Ama gösteri ve peri masalı devam etmek zorunda. Giderek içi boşalan hayatların görsel fırınına, o doymak bilmez aslan ağzına ekmek taşımak durumunda birileri. Çünkü oralarda “ekmek var, kesin.”
Güzel çifte mutluluklar.