Çeviri: Meriç Gök
Özbekistan’ın tarihi metropolü Semerkant’ta Şanghay İşbirliği Örgütü ( ŞİÖ/SCO) zirvesi için Perşembe ve Cuma günleri buluşanlar dünyanın en tanınmış ve en etkili diktatörleri ve otokratlarıydı. Çin’in devlet başkanı Xi Jinping’e ek olarak, Rusya’nın Vladimir Putin’i, Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve evsahibi Özbekistan, dünyanın sözde en büyük demokrasisinin temsilcileri olarak Orta Asya ülkeleri diktatörleri, Hindistan’ın devlet başkanı Narendra Modi vardı. Onun Pakistanlı ezeli da masadaydı.
Kendilerini Batı’ya ve onun kurumlarına adeta bir alternatif olarak gören şanlı çemberin tam ortasında, dünyalar arasında gezgin Recep Tayyip Erdoğan var. Gerçi Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün bir üyesi değil, ancak Erdoğan açıkça grupta kendini rahat hissetti. Bir diğer diyalog ortağı da onun yakın müttefiki, Azerbaycan diktatörü İlham Aliyev’di ‒ her ikisi de bu hafta Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki şiddetli çatışmalar karşısında Semerkant’ta bir kez daha omuz omuza olduklarını gösterdiler; Erdoğan’a göre ateşkesin yeniden ihlalinden kesinlikle Ermenistan sorumluydu.

Erdoğan, Semerkant’ta yaptığı konuşmada, ülkesinin Asya ülkeleriyle her alanda işbirliğini güçlendirmek istediğini vurguladı. Avrupa ve Asya arasında coğrafi bir köprü olan Türkiye’nin siyasi bir arabulucu olarak da hareket etmek istediğine dikkat çekti. Grubun oy kullanan bir üyesi olmamasına rağmen, Erdoğan’a hem Çin devlet başkanı Xin Jinping hem de Vladimir Putin ile konferansın oturum aralarında fazladan bir görüşme hakkı verildi. Türkiye, son yıllarda Çin’de çok ezilen Uygur Türk halkının tarihsel ve siyasi olarak doğal müttefiki olduğundan, Xi Jinping ile yapılan görüşme şaşırtıcıydı. Birçok Uygur Türkiye’de yaşıyor, çoğu için burası Çin’deki baskıdan kaçılan doğal bir sığınak.
Ancak Erdoğan’ın acilen taze sermayeye ihtiyacı var ve bu nedenle Uygurlara rağmen artık Çin ile yakın işbirliğine kapıyı daha fazla kapatmak istemiyor.
Görüşmelerde Xi, daha yakın kalkınma işbirliğini ve daha fazla siyasi güveni savundu. Çin ve Türkiye, barış müzakerelerinin bir an önce yapılması konusunda büyük ölçüde hemfikir olsa da, Ukrayna’daki savaş hakkında resmi bir konuşma yapılmadı.
Putin, Modi’ye savaşı çabucak bitirmek istediğini söyledi, ancak Ukrayna müzakereleri reddediyordu ve savaş alanında sonuç alınmasını tercih ediyordu.
Çin Devlet Başkanı Xi, Putin ile tamamen aynı fikirde
Rusya gibi Çin de Ukrayna’daki savaşın nedenini 2014’teki Maidan ayaklanmasında görüyor. Xi konuşmasında Batı’nın Şanghay İşbirliği Grubu ülkelerinde başlatabileceği sözde “renkli devrimlere” karşı uyarıda bulundu.
Bu noktada Xi, sırayla Şanghay’da Batı’ya sert bir şekilde saldıran Putin ile tam bir anlaşma içinde. Putin özellikle, buğday ve diğer gıda maddelerinin Ağustos ayının başından bu yana Ukrayna limanlarından dünya pazarına yeniden taşınmasına izin veren tahıl anlaşmasının uygulanmasından endişe duyuyordu.
Putin, anlaşmanın Rusya’nın tahıl ve gübre arzının yeniden başlatılmasını sağlayan kısmının yerine getirilmediğini düşünüyor. Ona göre AB, Rusya’dan bu tür teslimatları önlemektedir.
Putin ayrıca bu konu hakkında Erdoğan ile konuşmak istedi, çünkü Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmayı müzakere eden ve şu anda bunun pratik uygulamasını izlemekte olan BM’in yanında ikinci sözleşme tarafı. Cuma akşamı, konferansın sonunda Putin ve Erdoğan gizli bir görüşme için yeniden bir araya geldi. Putin’e göre, ana konular enerji arzı ve Rus şirketlerinin Türkiye üzerinden uluslararası ticaret yapma olasılığıydı.
Putin, görünüşe göre daha ucuz gaz arzusunu yerine getirmek istediği Erdoğan için övgüyle doluydu. Erdoğan, önümüzdeki bahar seçimleri için Türkiye’nin yüzde 100’ün üzerindeki baş döndürücü enflasyon oranını zamanında azaltmak için ucuz gaz kullanmayı umuyor. Yurttaşlarına, Avrupa’daki insanların aksine, soğuk bir kıştan korkmayacaklarına söz verdi. Bu tür sözleri nedeniyle Erdoğan’ın Avrupa’da pek fazla dostu olmuyor.