Nuran GELİŞLİ yazdı – Küçük objelerle, çiçeklerle tutkulu bir ilişkisi vardı. Evinin bahçesinin yabanın doğallığını hiç bozmadan her tarafına çiçekler eker, bahçe duvarlarına küçük objelerini yerleştirirdi… Kediler o bahçenin yerleşiklerindendi…
Saynur*, sosyalistti, feministti, gazeteciydi, çevirmendi…
İnandıklarını kararlılıkla savunur, asla taviz vermezdi.
Kızgınlığını gösterirdi ama onun en çok sevgisini hissederdiniz. Eğrisiyle doğrusuyla severdi. İnsanlarla ayrımsız ilişki kurardı.
Sokak kenarlarında birçoğumuzun ot diye bildiği bitkileri toplar, onlardan yemek yapardı. Yemek yapma konusunda sihirbaz gibiydi.
Kardeşleri ve yeğenleri onun en kıymetlileri arasındaydı. Onlar Fransa ya da Ankara’dan yola çıktıklarında yerinde duramaz, on beş dakikada bir arar, onlarla birlikte sanki o da yolculuk yapardı. Varacakları yere vardıkları zaman rahatlar, sakince yerine otururdu.
Küçük objelerle, çiçeklerle tutkulu bir ilişkisi vardı. Evinin bahçesinin yabanın doğallığını hiç bozmadan her tarafına çiçekler eker, bahçe duvarlarına küçük objelerini yerleştirirdi.
Kediler o bahçenin yerleşiklerindendi.
Her daim sosyalistti…
Lise yıllarından itibaren devrimci mücadele içerisinde yer alan Saynur, faşist saldırıların yoğun olduğu dönemde Hacettepe’yi kazandı ve antifaşist mücadele içerisinde yer aldı. O arada da Kurtuluş hareketiyle ilişkilendi.
O dönemin devrimci kadın profiline pek sıcak bakmadığını, bu nedenle biraz ayrıksı kaldığını anlatırdı Saynur.
“Kızlar tespih sallıyorlardı filan. Ben öyle değildim feminen bir kızdım. Kızlar, kadife pantolon, parka giyerlerdi. Ellerinde tespih sallayan kız tipleri vardı. Bense topuklu ayakkabısını giyen, hafif makyaj yapan, boncuklu incikli bir kızdım. Hoşuma gitmiyordu onların hali tavrı. Zaten lisede yoğun bir baskı yaşamışım artık üniversitedeyim, sigara içmek, makyaj yapmak istiyorum. Makyaj dediğim de bir ruj sürüyor, gözlerimize kalem saçlarımıza fön çekiyorduk. Süslenmek de oydu. Bir de topuklu ve etek giydi mi zaten devrimci tipolojisinin dışına çıkıyorsun.”
Kurtuluş hareketinin kadınların örgütlenmesine aracılık etmesi amacıyla oluşturduğu Ankara Devrimci Kadınlar Derneği kurucularından ve yöneticilerinden biri oldu. Mahalle çalışmalarında yer aldı.
“Zaman içinde o gazete satışı ile başlayıp tanıdık edinip mahallenin gençleriyle, genç kızlarıyla tanışıp onlarla içli dışlı ahbap olup mahallede yaşar hale geldikten sonra kadınların bizi çektiği bir yön oldu. Mahalledeki kadınların bizi genç kızlıktan çekip kadınlığa doğru yaklaştırdıkları, bizi eğittikleri bir yan oldu. Bizi kadınlık alanına çeken bence onlardı. Yoksa biz devrim peşinde koşuyoruz, Kurtuluş hareketi güçlenecek oradan devrimci taban oluşturacağız ya, bizim bakış açımız başlangıçta buydu ama sonra birden bire o gerçek kadınlarla karşılaşıp o gerçek kadınların yaşadığı problemleri görmeye başladık. Bundan etkilenmemek mümkün mü?.. Dolayısıyla biz artık toplantılarımızda bu kadınları, kadın hayatını konuşur olduk. Değişim bence oradan başlar. Önce bunu inanamadığımız olaylar olarak konuşmaya başladık, “halkımız nasıl yaşıyor ya” diye önce inanamayarak, hayret ederek sonra bunun kadınlık haliyle, kadınlık konumuyla ilgili bir şey olduğunu fark ederek yaşadık kadın sorununun varlığını. Birden bire kafamızda kadınların kurtuluşunun aslında çok da fazla işçi sınıfının kurtuluşuna bağlı olmayabileceğini, başka meseleler olduğunu da sorguladığımız bir döneme girdik” diye anlatır mahalle çalışmalarının kadın bakış açısında yarattığı değişikliği.
1980 askeri darbesinden sonra iki kere gözaltına alındı. Ardından gittiği Fransa’da 12 Eylül’ün şiddetini ve hak ihlallerini duyurmak için uluslararası örgütlerle bağlantı kurmak, imza kampanyaları, konsolosluk önünde protesto düzenlemek, açlık grevleri gibi Avrupa kamuoyunun dikkatini çeken birçok eylemin örgütleyicilerinden biri olurken Türkiye’den gelen siyasi mültecilerin yaşamlarına da değiyordu. Dünyanın birçok ülkesinden arkadaşları da bu dönemde edindi.
Hiçbir zaman yerleşmeyi düşünmediği hep geri dönecekmiş gibi yaşadığı Fransa’dan Türkiye’ye döndü. Kurtuluş hareketinin çıkardığı İşçi Dünyası gazetesinde çalışmaya başladı. Doğan hayatına bu dönemde girdi ve son ana kadar da sevgili kaldılar.
Aynı dönemde Türkiye’de kadın kurtuluş mücadelesi yürüten kadınlarla da bir araya geldi. O mücadelenin içinde aktif olarak yer aldı.
Feminist olmak onun doğasının bir parçasıydı
1 Ağustos 1989’da kamuoyunda “1 Ağustos Genelgesi” olarak bilinen genelgenin özellikle siyasi mahkumlar üzerindeki yıkıcı etkisini protesto için başlatılan açlık grevi 64. güne gelmiş ve ölümler başlamıştı. Kadın kurtuluş mücadelesi yürüten kadınlar, artık ölümle sonuçlanmaya başlayan açlık grevlerini kamuoyuna duyurmak ve “1 Ağustos Genelgesi”ni protesto etmek için bir hafta sürecek olan eylem planladılar. Eylemin ilk gününde tümüyle siyah giyinen kadınlar, İstanbul Cağaloğlu’nda sokağa yatarak yolu trafiğe kapattılar. İkinci gün yine tümüyle siyah giyinen kadınlar Tünel’den Galatasaray’a kadar yürümüş, orada ellerindeki siyah pulları havaya atarak eylemlerini sonlandırmışlardı. O eylemin ardından 11 kadın gözaltına alındı ve ertesi gün çıkarıldıkları mahkemede tutuklandılar.
Saynur, tutuklanan kadınların arasındaydı.
Bir dönem çeşitli gazete ve dergilerde gazetecilik yapan Saynur, Danielle Mitterrand ve Dominique Chalvin’in kitaplarını Fransızca’dan Türkçe’ye çevirdi.
Gazeteciliğin ardından “Hastane” ve “Doktor” adlı, sağlık alanında yayın yapan iki dergi çıkardı.
…
Hiçbir şeyden nefret etmedi belki ama AKP’den nefret etti.
…
Bir kişi daha eksildik…
Her zaman güzel gülüşü, sesindeki hoş sedasıyla, sevgisiyle ve sevgiyle anılarımda olacak.
*Saynur Çetiner’i 4 Şubat 2022 tarihinde kaybettik.